Merhum Erbakan Hoca, siyasete girdiği günden beri; “önce ahlak ve maneviyat” demesinin önemi bugünlerde her kesimden daha iyi anlaşılır oldu. Ne iş yaparsanız yapın, hangi meslekten olursanız olun, önce ahlaklı ve maneviyatla hareket edeceksiniz. Bugün gelinen noktaya bakıldığında, bu iki kavram neredeyse toplumda yok denecek kadar azalmış durumdadır.

Toplumda zaman zaman şöyle bir espri duyarsınız, “damarında ki alkolün içinde birkaç damla kana rastlanmıştır.” Artık bu durumdayız. Bu kadar sahtekarlığın, dolandırıcılığın, vurdum duymazlığın, yalanların ve yalan haberlerin, rantiyecilerin içerisinde birkaç tane namuslu insana rastlanılmıştır esprisini duymaya ramak kaldı.

Bir doğal afet olmaya görsün, ortalık düzenbaz kaynamaya başlıyor. Fahiş fiyatta satılan maskeler, yangın çıkınca, yanmaz eldivenin fiyatının yüzde yüz artması Vb. pek çok olaya tanık olmadık mı? Olduk da ne oldu? Birileri utandı mı?

 Tabi ki… Hayır!

Siyasette durum farklı mı?

Siyasette birilerinin adamı olunca her yol mubah sayılıyor oldu. Trolluk meslek oldu. Nemalandığı grubun trolluğuna soyunan kişi ya da kişiler ister gazeteci olsun ister bürokrat olsun ister siyasetçi olsun ister iş insanı olsun, yapmış oldukları paylaşımlarda adil ve adalet bulunabilir mi? Ya Allah rızası?

 Bulan varsa bana da haber versin… Ya gerçeği saptıracak ya da oy almak için yalanı sahaya sürecek. Ne uğruna? Ölmeyecek gibi yaşamak bu olsa gerek. Her şey daha fazla rant kazanmak ve daha fazla koltukta kalmak için.

Oysa şu bir gerçek ki; hiçbir saltanat ebedi olamaz. Hayatın akışına ters. Yapılan iyiliklerin, doğru işlerin nasıl bir karşılığı varsa, yapılan yanlışların, hataların ve hatalarda ısrar etmenin de bir bedeli olacaktır. Aksini düşünmek ahmaklıktır.  İlahi adalet geç gelir ama mutlaka tecelli eder/edecektir.

Nemalananların nemaları er geç kesilecektir.  Kesilince göremedikleri yanlışlıkları birden görmeye başlayacak ve gerçekler birer birer önlerine gelip, kendilerini tırmalayacaktır.

Hikâye o ya…

 Bir gözü görmeyen bir adam varmış, akşam eve dönerken hep eli kolu dolu gelir, hanımı tarafından neşe ve ikram ile karşılanırmış…

Günlerden bir gün eli boş gelmiş. Kapıyı açan hanımı; oy adam senin bir gözün kör müydü?” demiş.

İşte hikâyede olduğu gibi bir gün nemalandığın insanlardan nemalar kesilirse ve fayda sağlayamadığını da anladığında kusurları görmeye hatta yüzlerine vurmaya başlarsın. 

 Ama bir şeyi unutursun.

Bir kere birisinin kapısına bağlanmaya gör, bundan sonra size her koşulda satın alınabileceğiniz gözüyle bakılır. Artık siz sahipsiz yaşayamazsınız. Sahip çıkan olmadı mı, sokaklarda telef olur gidersiniz. Önüne gelen tekmeler.

Sonra mı ne olur?

Pişmanlık başlar. Birden fark edersiniz ki, gerçekleri söylemek insani özgür bırakır.

  Vicdanınızın size şöyle seslenir…

“Müslüman kendi çıkarı için hiçbir koşulda kendini satmaz ve birine biat etmez.” Bu düşünce kalbinizi sıkar, sizi nefessiz bırakır. İnsanlığınızdan utanırsınız. Sessizce oradan kaçarsınız. Kaçarsınız kaçmasına ama asla kendi vicdanınızdan kaçamazsınız.

Allah size hidayet versin! Aminnnn!