Ayasofya Camii’nin ibadete açılmasına sevindik ve mutlu olduk. Keşke siyasete alet olmadan yapılsaydı. Ama her ne olursa olsun bu olay bizi memnun ve mutlu etti. Aslında Ayasofya’yı ibadete açan siyasi irade değil, hukuktur.

Davayı açan biri var biz buna davacı diyoruz. Bunun karşılığında bir de davalı olmalı değil mi?

Davacı: Sürekli Vakıflar, Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği

Davalı: Cumhurbaşkanlığı (Başbakanlık)

Mutlaka davalının bir savunması olmuş olmalı, mahkeme her iki tarafı dinleyerek kararını verdiğine göre; bu durumda davalı nasıl bir savunma yaptı? Danıştay 10. Dairesinin almış olduğu karar metnin de davalının yapmış olduğu savunmaya bakalım…

DAVALI İDARENİN SAVUNMASI: Davalı (Kapatılan) Başbakanlık tarafından, 1934 yılında yürürlüğe konulan Bakanlar Kurulu Kararına karşı yıllar sonra dava açılamayacağı, davanın süresinde olmadığı; davacının Başbakanlığa ve diğer kurumlara Ayasofya ile ilgili olarak zaman zaman başvurularda bulunduğu, davaya esas başvuru içeriğinin bir öncekinden farksız olduğu, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının iptali hususunda muhtelif davalar açıldığı, yine aynı işleme karşı davacı tarafından daha önce açılan davanın reddedildiği ve bu kararın kesinleştiği, işlem hakkında kesin hüküm bulunduğu; Ayasofya Camii'nin 1470 tarihli Mehmed Han-ı Sanî Bin Murad Han-ı Sanî Vakfı vakfiyesinden olup tapunun 57 pafta, 57 ada, 7 parselinde “türbe, akaret, muvakkithane ve medreseyi müştemil Ayasofya’yı Kebir Camii Şerifi” olarak kayıtlı olduğu, söz konusu Vakfın tüzel kişiliğe sahip bir mazbut vakıf olduğu ve Vakıflar Genel Müdürlüğünce temsil ve idare edildiği; Devlet idaresinin en yüksek karar organı olan Bakanlar Kurulunun idare alanında genel karar organı olduğu, Anayasa ve kanunlarla kendisine ayrıca ve açıkça yetki verilmemiş olsa bile, idare alanında “kanuna dayanmak” ve “Anayasaya ve kanunlara aykırı olmamak” şartıyla istediği her işlemi yapmak konusunda yetkili olduğu; Ayasofya’nın tahsis ve kullanım şeklinin değiştirilmesinin yürütmenin takdirinde olduğu, ulusal ve uluslararası koşullar ile iç hukukumuz çerçevesinde Bakanlar Kurulunca bu konuda her zaman karar alınabileceği, Bakanlar Kurulu Kararında yer alan imzaların sahte olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığı öne sürülerek, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.”

Mahkeme metninde davalı böyle bir savunma yapmıştır. Bundan anladığımız kadarıyla Cumhurbaşkanlığı Ayasofya’nın müze olarak devam etmesini talep etmekteydi. Eğer mahkeme müze olarak kalmasını istemiş olsaydı, Cumhurbaşkanı Erdoğan muhtemelen; “ yasalara saygımız var” diyecekti. Geçmişte açılan davaların ret olduğu göz önüne alınırsa ve 31Mart yerel seçimleri öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarını düşünürsek bu davanın Kabul edilmesi sürpriz olmuştur.

Sonuç itibariyle Cumhurbaşkanlığı sadece mahkemenin kararını uygulayıp, Ayasofya’yı ibadete açmıştır. Uluslararası statüsü korunacaktır. Dolayısıyla bütün müzelerin gişe işlemlerinin ihalesini alan yabancı şirketin sözleşmesi 2026 yılında biteceği düşünülürse, bazı bölgeleri müze olmaya devam edecektir. Bu benim düşüncem. Uygulamanın nasıl olacağını bekleyip göreceğiz. Ülkemizin gerçek gündemi bu değildir. Gündemimizde enflasyon, işsizlik ve hayat pahalılığı hala sıcaklığını korumaktadır.

18 yıldır tek bir hükümet ülkeyi idare etmektedir. Daha önce koalisyonlardan ülke kalkınamadığı söyleniyordu. Ama gelin görün ki, tek parti hükümetinde de bizlerin refahı artmamıştır.