Korku, kontrol altına alınamadığı takdirde insanın zihni ve fiili faaliyetlerinin önünde önemli bir engel olarak çıkar. Ayrıca, bilgi eksikliği, bencillik, makam, şöhret ve konfor düşkünlüğü, para mal ve karşı cinse olan zafiyet gibi etmenler kişinin korkusunu besleyen, yanlı ve bağımlı hale gelmesine, iç dünyasında ve sosyal hayatında ikiyüzlü ve dönek yaşamasına yol açan faktörler olarak saymak gerekir. Bir insan, bu sayılan zafiyetlerin bir veya bir kaçının baskısı altında kalması durumu, ona hem kendisine hem de çevresine zarar vermesine neden olur. Kamil manada şahsiyetli bir hayat yaşamak ve karşılaştığı zorlukların üzerinden gelebilmek durumunda olan bir insan, bu zafiyet ve korkularını yenmek, mümkünse yok etmek durumundadır.

Korkak insan sadece ferdi bir hayat yaşıyor olsa, ortaya çıkabilecek zararlar sadece kendisi ve dar çevresi ile sınırlı kalabilecekken, sosyal hayatın içerisinde daha fonksiyonel konumlarda, kamu ve devlet organlarında görev yapması durumunda ise vermiş olacağı zararlar, adaletsizliklere, dolayısıyla devletin ve sosyal bünyenin dokusunun ve dengesinin bozulmasına, kamu yönetimine olan inancın kaybolmasına, insanlar ve sosyal gruplar arasında çatışmalara, kargaşa ve kaosa neden olabilecektir.

Bu yazıda, kişiliği tam oturmamış şahsiyeti gelişmemiş, ahlaki ve fikri zaafları olan “korkak” bir insanın devlet ve kamu kurumlarında görev alması durumunda karşılaşabileceği zorluklar ve bu zorluklara vermesi gereken tepkiler resmedilmeye çalışılacaktır. Bu çerçevede adalet, eğitim, din-ilahiyat, güvenlik, basın ve yayın, siyaset ve idare fonksiyon alanları üzerinden değerlendirmeler yapılacaktır.

Eğer sen, adaletin kamil manada tecellisi için dik duramayacaksan, adaleti ve yargıyı çıkar gruplarının veya her türlü ideolojik anlayışın etkisinden kurtarılması için mücadele edemeyeceksen, kışta kıyamette tayin olmayı ve her türlü yaftayı göze alamayacaksan, makam ve mevki güdülemesine yenik düşüp adaletin terazisini koruyamayacaksan, sende herkes gibi konjonktün akışına “ayak uydurup kol sallayacaksan”, etnik ve inanç vs. aidiyetinden dolayı bir kısım insan veya grupları muteber, bir kısmını ise daha baştan ve peşinen mahkum edeceksen, muktedirlerin neredeyse klasik anlayışı olan bu geleneğe yeni yeni sosyal gruplar katarak toplumun önemli bir kısmını düşman olarak niteleyeceksen, hüküm kurarken hükmünü ideal adalet anlayışına uygun düşecek şekilde gayret gösterme yerine adaleti cari durumun darlığına çekme kolaylığını tercih edeceksen, suçu ispatlanana kadar “sanık suçsuzdur”(beraati zimme esastır), “şüpheden sanık yararlanır” kriterlerini her hal ve şartta koruyamayacaksan, cari hukuku herkese ama herkese (eşrafa, güçlüye garip gurabaya, işçiye yoksula) bir(eşit) uygulayamayacaksan… yargıç olamazsın. Bir şekilde olmuş olsan bile o yargıçlık senin gibi kifayetsiz bir kişiliğin elinde bir zulüm aracına dönüşür. Bu şekilde ki sen adalet değil zulüm dağıtırsın. İnsanların dünyalarını başlarına yıkarsın. Ölmeden önce onları toprağın altına sokarsın. Genç fidanların körpe dimağların kökünü kesersin. Yaşlıları ve çocukları bile düşman görürsün. Milletin ve memleketin geleceğini hiç edersin. Hep söylenir, sende bilirsin, “adalet toplum çadırının orta direğidir” diye, sonra devam edilir, “orta direğe kurt girerse veya çürürse kırılan ve yıkılan çadırın altında tüm millet ve devlet kalır”. Başka şeye benzemez vebali hem bu dünyada hem öbür dünyada çok ağırdır. Adaletin, düzgün tutmadığın terazi ile mağdur ve mahkum ettiğin insanların haklarının bedelini öbür dünyada veremezsin, orada boynun bükük kalır, kendine de yazık edersin. Unutma ki sen (konumun itibariye) bu çadırın orta direğini sapasağlam ayakta tutacak yegane dayanaksın, bunu ya Hak için hakkıyla yaparsın o zaman ne ala, yapamayacaksan yapmaya yüreğin yetmiyorsa, korkularına ve zaaflarına yeniliyorsan daha fazla durma orada.

Eğer, bilimin disiplinlerini ve bilimsel bilgiyi savunamayacaksan, yeni bilgi ve ilim üretme adına ömrünü harcamayı göze alamayacaksan, bilginin ve hür düşüncenin önünü kesmeye yönelik girişimlere karşı duramayacaksan, öğrencilerini ve onların zihin dünyalarını geleceğe hazırlayacak vizyon, fikir ve azme sahip değilsen, öğrencilerini çağ dışı düşünce ve anlayışların tuzağından koruyamayacaksan, öğrencilerin ve ailelerinin emek ve umutlarını ve istikballerini boşa çıkaracaksan, milletin geleceği olan gençlerin bilgisiz eğitimsiz ve cahil kalmalarına neden olacaksan … bilim adamı, akademisyen ve öğretmen olmayacaksın.

Eğer, Kutsal Kitap’ta yazan Hak telakkisini, çıkar gruplarının ve her türlü ulusal ve mahalli idare ve otoritelerin anlayışına uygun çarpıtma isteğini reddedemeyeceksen. Allah rızası istikametinden gayri her türlü kişi grup ve fikrin payandası olma istek ve taleplerine karşı gelemeyeceksen, ortada duran onca iman, itikat ve ahlaka ait önemli ve acil sorunlara Kur’ana uygun çözümler üretme yerine milletin zihnini ve kafasını suya sabuna dokunmayan şeylerle meşgul edeceksen. Din ve inanç telakkilerini cari ve konjonktürel durumlara ve yanlış yapan insanların fiillerine meşruiyet kazandırmak için aslı ve astarı olmayan bilgi ve mantık oyunlarına gireceksen. Allah’tan ve hesaptan korkma yerine dünyalık güçlerden korkmayı yeğleyeceksen. Sırtına giydiğin islam şiarı cübbenin ve başına taktığın sarığın, ismin başına getirilen hacı ve hoca sıfatlarının izzetini koruyamayacaksan, okulda ders vermeyeceksin, camide minbere ve kürsüye çıkmayacaksın, cemaatin önünde mihraba geçip namaz kıldırmayacaksın.

Eğer, kanun ve görev mevzuatına göre iş yapmaktan, ya da güçlüye ve eşrafa karşı görev mevzuatını işletememekten yakınarak acizliğini orada burada ifade edip duracaksan, senin yaptığın görev vatandaşın bir kısmına hizmet bir kısmına köstek, bir kısmına lütuf bir kısmına kahır olacaksa, mevzuatın hilafına ve oligarşinin hatırına davranma kolaylığı kervanına sende dahil olacaksan, mevzuata rağmen amirin müdürün verdiği hatalı ve nakıs emir ve işleri “gözlerimi kaparım vazifemi yaparım” mantığıyla yapacaksan…, o zaman kamuda görev almayacaksın, memur amir ve idareci olmayı düşünmeyeceksin. Bir şekilde olmuşsan ya cesaretini toplayıp kendini biran önce düzelteceksin, yada bulunduğun makamı boşaltacaksın.

Eğer, kendi canını sana emanet edilen canlardan evla görme, şahsi ikbalini vatanın ikbaline tercih etme, memuriyetinin veya elindeki görev silahının gücünü şahsi çıkarlarına ve zafiyetlerine alet etme, güç ve çıkar ilişkilerinin aracı yapma, aldığın görevleri kanun yönetmelik ve görev tanımların içerisinde yapamama gibi bir acizlik ve yanlışlık içerisindeysen, ya kendini biran önce hizaya sokacaksın yada üzerindeki asker polis ve jandarma üniformasını çıkaracaksın.

Eğer, doğruları yazmaktan korkuyorsan, insanın ve toplumun gerçek haline tercüman olamayacaksan gazetelerde kalem oynatmayacaksın. Çok bilmiş edasıyla tv. ekranlarında boy göstermeyeceksin, lafları eveleyip gevelemeyeceksin, yazar çizer gazeteci yorumcu analizci vs sıfatları ile ortada dolaşmayacaksın. Hakkı bir süre, bir’an bile dile getirmeyi ve yazmayı aklından çıkaracaksan yazarım, uzmanım demeyeceksin, ona buna hizmet eden eğri büğrü makale ve kitap yazmayacaksın. Zihinlerin kalp ve kafaların bir nevi katili olmaktan vaz geçeceksin.

Eğer korkaksan siyasete hiç soyunmayacaksın, siyaseti halka ve memlekete hizmet aracı olarak görmüyorsan, halkın ve memleketin potansiyel varlıklarının değerlendirilmesi konusunda yetersiz kalacaksan, geniş çaplı düşünce ve ufka sahip değilsen, cari hayatı dünyayı ve geleceği sağlıklı algılayamıyorsan, çağdaş dünya değerlerini ve erdemlerini zihnine sığdıramıyorsan, siyaseti devletin ve milletin varlıklarını şahsi hesabına aktarmak için bir rant ve çıkar aparatı olarak görenlere karşı bir engel olma, milletin ve devletin varlıklarını her şart ve durumda koruma konusunda mücadele etme yeri olarak görmüyorsan, ülke coğrafyasında yaşayan bir kısım insanları daha baştan vatandaş saymayanlara, onlara nereye gidersen git diyerek dışlayıp yokluğa mahkum edenlere karşı duramayacaksan, adalet, eşitlik, özgürlük kavramlarının uygulanmasının önündeki engellerle mücadele edemeyeceksen, temel hakları, etnik, inanç ve diğer aidiyetleri farklı insan ve gruplar için velhasıl herkes için savunamayacaksan, yetişmiş eğitimli insan kaynaklarını bir tehdit değil bilakis ülkenin geleceğinin bir sigortası olarak göremeyeceksen, çeşitli çetrefilli şahsi ayak bağların varsa, velhasıl bu işin insanı değilsen, ne iktidar partisinde nede muhalefette olmayı nede yeni bir parti kurarak yola çıkmayı düşünmeyeceksin, bu işin hakkını ‘bi hakkın’ veremeyeceksen… siyasetçi asla olmayacaksın.

30.09.2021

                                                                                                                                                                Haşim EFE