Sayın Cumhurbaşkanı "Belki de şimdi Türkiye'nin yeni bir anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir" beyanı ile ciddi bir heyecana (!) sebebiyet verdi. Her hangi bir sebep yokken bize bu ihsan nedendir?

Türkiye’nin gündeminin sakin olması mümkün değil ancak bu beyan yine gündemin farklı sebeplerle meşgul olduğu bir zamanda dillendirilince, iktidarın amacını ve bu ihsanı hak etmek için ne yaptığımızı sorgulamamız gerekiyor!

Herkesin artık ezbere bildiği ünlü Lord Acton sözü var: “Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlak yozlaştırır”. Açıkçası bugün iktidar, tutum ve davranışları ile mutlak gücü temsil ediyor. En ufak bir itiraza, eleştiriye tahammül göstermiyor ve şiddetli bir şekilde itirazları bastırıyor.

Dilden düşürülmeyen “demokrasi” iddiası, söz konusu rektör ataması olunca pek akla gelmiyor. Atamayı proteste eden öğrenciler gözaltına alınıyor, türlü bahanelerle olaylar mecrasından saptırılıyor.

Elbette güç sahiplerinin güçlerini kaybetmek istememesi, hatta bunu tahkim etmeye çalışması hep rastlanan bir durum. Oysa ‘Anayasa’ dediğimizde, klasik anlamda bile siyasi iktidarın sınırlanmasından söz ederiz. Anayasanın temel ilkeleri vardır. Bunların en önemlileri yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, temel hak ve özgürlüklere saygıdır. Ayrıca anayasa ilkelerini koruyacak bağımsız yargının önemini de tekrar ifade edelim.

Bugün Türkiye’de kuvvetler birliği var; yasama organı işlevsiz hale getirilmiş ve yargı talimatla hareket etmektedir. Cümlenin ağırlığının ve rahatsız ediciliğinin farkındayım ancak İrfan Fidan’ın Anayasa Mahkemesi’ne üye olarak seçilme süreci, sayılacak diğer bütün örnekleri anlamsız kılıyor.

Peki, yasamayı temsil eden Cumhurbaşkanı neden yeni bir Anayasa ile iktidarını sınırlandırmak istesin? Türkiye’de yeni anayasa tartışmaları defalarca yapıldı. Son tartışma ise yine başkanlık sistemine kurban edilmişti ki iktidar nihayetinde istediğini aldı.

1982 Anayasası’na yapılan onca değişiklikten sonra hala “askeri vesayet”ten bahsetmek, askeri vesayet izlerini silme iddiasında bulunmak da inandırıcı değildir. Ne yazık ki mevcut Anayasa’da vesayet izi vardır ancak bu artık bir askeri vesayet değildir.

Türkiye’de mevcut sorunların kaynağı da darbeciler tarafından yapılan anayasa değil, o Anayasa’da yer alan ilkeleri hiçe sayan, oradaki açık maddelere aykırı davranan mahkemeler ve siyasi iktidardır.

Bunun için de AİHM kararına rağmen Sayın Demirtaş’ın hala tutuklu tutulması tek başına yeterli bir örnektir. Şayet yürürlükteki darbe Anayasa’nın 90. Maddesine uygun davranılsa dahi bu garabetin yaşanmaması gerekirdi.   

Türkiye’nin yeni bir anayasa ihtiyacı olduğu açıktır. Ancak bunun olabilmesi için Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarında ifade ettiği gibi “milletin gözü önünde ve temsilcilerinin tamamının katılımıyla gerçekleştirilmesi” gerekir. Oysa aynı açıklamanın devamında “Cumhur İttifakı’ndaki ortağımızla anlayışa varmamız halinde” denilerek yine sadece iktidar paydaşları ile sürecin sürdürüleceği ifade edilmektedir.

Bu durumda böyle bir anayasa Türkiye’ye ne vaat etmektedir? Türkiye’ye ne kazandıracaktır?  Şayet bireylerin hak ve özgürlükleri güvence altına alınacak ise bugün buna engel olan nedir?

Anayasa’da tanımlanan gösteri yürüyüşlerini dahi engelleyen, her fırsatta müdahale eden iktidarın, değiştirmesi gereken anayasa değil, iktidarın kendi yaklaşımıdır.

Yeni Anayasa tartışmalarının iktidarı sınırlama fonksiyonu icra etmeyeceğini, bireysel hak ve özgürlükleri genişletmeyeceği açık. Bu tartışmalarla iktidarın kendi hedeflerine hizmet edeceğini söylemek haksızlık olmaz sanıyorum.

İktidar hedefinin ise kalan son muhalefetin, -muhalefet partilerini kastetmiyorum- sesinin iyice kesilmesi olduğunu söyleyebiliriz. Yeni Anayasa tartışmalarına, bırakın toplumun bütün kesimlerinin katılımını, Meclis’te yer alan siyasi partilerin dahi katılımını mevcut ortamda mümkün görmüyorum.

Bu bağlamda yeni anayasa tartışmalarının da mevcut iktidar anlayışı ile olumlu bir noktaya evrilmesi mümkün değildir.

Hasan Fehmi Erdoğmuş