Türkiye Cumhuriyeti devleti bulunmuş olduğu stratejik konum itibariyle hem doğulu hem de batılı bir ülke olmak zorundadır. Doğuya gerekli önemi vermediği takdirde güney şeridinde kurulması planlanan PKK/PYD terör örgütleri öncülüğünde bir devlet kurulması Türkiye’nin Arap ülkeleriyle olan kara birleşimi kesilmiş olacak ve en önemli sebep olarak ise Türkiye Cumhuriyeti terör örgütleri ile komşu bir ülke olacak... Türkiye Cumhuriyeti Devleti batıya gerekli önemi vermediği takdirde sanayi devrimini kaçırdığı gibi 4.0 Endüstri devrimini de kaçırırsa bir yüzyıl daha Avrupa’daki yenilikleri geriden takip etmeye maruz kalacaktır.

Türkiye’de petrol var mı? Evet, var; bazı kesimlerin kamuoyunda çıkarmamıza izin vermiyorlar diye bir söylem de bulunmaları tamamen asılsızdır. Türkiye’nin Güney doğu bölgesinde bulunan petrolü çıkarma gibi bir gücü bulunmaktadır. Fakat derinde olması sebebiyetiyle çıkarılma maliyetleri satış maliyetlerini karşılayamayacağından ne TPAO ne de yabancı şirketler yüksek maliyetler nedeniyle elini taşın altına bırakamamaktadır.

Emperyalizmin amacı büyük bir İsrail devletini kurmak için, İsrail’i ezelden ebede yaşatmaktır. Orta Doğu’da her gün gözyaşı akmasının baş müsebbibi olarak büyük Orta Doğu Projesi görülmektedir. Orta Doğu’da yaşayan ülkelerin içerisinde bulunmuş olduğu kan ve gözyaşının Osmanlı devletinin yıkılışından itibaren vuku bulduğunu görmekteyiz.

Türkiye Suriye’nin kuzeyinde sınır güvenliğini sağlamak amacıyla girmeli midir? Girmemelidir? Türkiye bugün itibariyle gerçekleştirmiş olduğu Fırat Kalkanı Harekatı Zeytin Dalı Harekatı ile birlikte sınır güvenliğini sağlamıştır.  Bu operasyonlar Türkiye’nin Hatay ve Kilis illerinin toplumsal huzuru ve güvenliği açısından kaçınılmaz bir operasyon olmuştur.

Türkiye’nin Suriye deki bataklığa girmesiyle ‘bu bataklıktan çıkamaz’ diye kötü senaryolar yapanlar eminim ki bu operasyonlar sonucunda hayal kırıklığına uğramışlardır. Türkiye Suriye’nin Kuzeyine girmeseydi eğer büyük Kürdistan kurulacaktı. Türkiye bu iki operasyon ile emperyalizm güçlerinin gerçekleştirmek istediği Orta Doğu’da Kürdistan devletlerinin kurulmasına engel olmuştur. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları ile El-bab ve İdlib bölgeleri birleştirilmiş oldu. Şu sıralar emperyalizmin ise küçük küçük Kürdistanlar kurdurtma derdi olup Orta Doğu’da haritaları yeniden çizdirtmeye çalışan bu güçler Fırat’ın doğusuna yapmaya çalıştığımız operasyonlara karşı çıkma derdi içerisindedir.

ABD ve Türkiye arasındaki açmazlara bakacak olursak, ABD ile Türkiye arasındaki sorunların S 400 ve F-35 Hava Savunma Sistemleri ile başladığını zannetmek büyük bir yanılgı oluşturur. ABD her şartta Türkiye Cumhuriyeti devletini zor durumda bırakarak Türkiye’yi Orta Doğu’da etkin bir güç olarak görmek istememektedir. 1962 Küba Füze Krizi, 1964 Johnson mektubu, 1974 Haşhaş ekimi, 1974 yılında İncirlik Üssü'nün kullanımının yasaklanması, 2003 yılında ABD-Irak savaşına 1 Mart Tezkeresine TBMM’nin karşı çıkması, 2003 askerlerimizin başına Çuval geçirilmesi, 2017 ABD’nin Türk vatandaşlarına Vize krizi, PYD terör örgütüne binlerce tırlık silah yardımı yaparken Türkiye’ye silah ambargosu uygulaması, Rahip Andrew Brunson gibi önemli sorunlar iki ülkeyi karşı karşıya getirmiştir.  Türkiye ve ABD farklı iki kıtada yer almasına rağmen Orta Doğu’ya hükmetmeye çalışan ABD ülkemiz ile oldukça sorun yaşamış ve yaşamaya devam etmektedir. Bunun nedeni ise Türkiye Cumhuriyeti Devletini Orta Doğu’da güçlü bir devlet olarak görmek istemeyişinden kaynaklanmaktadır. Orta Doğu’ya gerek silah satarak, gerek terörist grupları destekleyerek, gerekse devletlere askeri manada ambargo uygulayarak bu ülkelerde huzurlu bir ortam olmasından hoşnutsuzluk yaşayan ABD Büyük Orta Doğu Projesi hayaline ulaşmaya çalışırken Orta Doğu’da insanlara yaşatmış olduğu her türlü acıyı mubah görmektedir.

ABD İran’a uygulamış olduğu ambargo yetmezmiş gibi diğer yandan da diğer ülkelere kısıtlama getirerek bu ülkelere İran ile alış verişi de yasaklamaya çalışmaktadır. Geçtiğimiz hafta içerisinde İran ile ticaret yapmasına izin verdiği ülkeler arasında olan Türkiye’yi de bu ülkeler arasından çıkararak ‘yaptım oldu’ politikasını izlemeye devam etmektedir. Ülkelerin dış ihracat ve ithalat ilişkilerine de karışmayı kendinde hak görmektedir.

ABD ile yaşanılan bu sıkıntılı süreç, dünyadaki kurulan ittifakların artık yeterince anlam ifade etmediğinin göstergesi olmuştur. Türkiye’nin 1952 yılında üye olduğu NATO ittifakı gereği Türkiye’nin yanında yer alması gerekirken, ABD’nin izlemiş olduğu siyasi ve askeri politikalar gereği Türkiye Cumhuriyeti gerek ekonomi gerekse beka sorunu yönünden oldukça zor sancılı süreçler yaşamaktadır.

Eski Dosttan Düşman Olmaz tanımı ise gönül birliği ile kurulan dostluklardır. Tek millet iki devlet naralarıyla devletlerarası ilişkilerimizin günden güne gelişerek ilerlediği Azerbaycan ile yaşanılan dostluğumuz örnek gösterile bilinir.

ABD dünyanın jandarması olma görevini 1945 yılındaki 2’nci dünya savaşından itibaren devam ettirmektedir. NATO’ya üyelik ile başlayan iyi ilişkiler Türkiye’nin Orta Doğu’da güçlü bir devlet ve genç bir nüfusla ilerlemesi ABD‘yi oldukça rahatsız etmektedir.

Yaptım oldu politikalarını izleyen ABD, İran’ın silahlı kuvvetlerini(Devrim Muhafızları) terör örgütü ilan ederek, 1967 yılından itibaren Suriye ile İsrail arasında devam eden Golan tepeleri sorununu imza karşılığı İsrail’e verdim diyerek devletlerarası politikaya uymayan nezaket dışı bir tutum izlemektedir. ABD Kötü senaryoya bizleri alıştırmak istemesi üzerine söyleyeceğim tek bir cümle vardır; 783.562 km²lik vatan topraklarımızda Mustafa Kemaller hiçbir zaman tükenmeyecektir. Bu toprakların kanla alındığını bu sınırların kanla çizildiğini, bir karış toprağımızı dahi emperyalist güçlere hibe etmemek için savunma sanayi sektörümüzü geliştirerek ilerletecek gençliğe ihtiyacımız bulunduğunu okurlarıma aktarmak isterim.

Saygılarımla…

Hamza GÜR (Güvenlik Politikaları Uzmanı)