Eski DP Başkanı Süleyman Soylu’nun 27 Mayıs 2019 tarihinde "Bundan 12 yıl önce Türkiye'de insanlar kendilerini rahatça ifade edemiyorlardı. Dindarlar 'dindarım' diyemezdi bu ülkede. 12 yıl önce Alevisi 'Ben Aleviyim' diyemezdi, Kürdü 'Ben Kürdüm' diyemezdi. Tayyip Erdoğan'ın ülkesinde bugün herkes kendisini ifade ediyor. Kimse korkmuyor, kimse çekinmiyor" şeklindeki söylemi bugünlerde yeniden gündeme geldi. Biz de bu konuda birkaç kelam edelim dedik.

***

Soylu’nun ifadelerine aynen katılmakla beraber, ama gülmekten, Bay Tayyip’in ülkesinde;

Her iyi şeyin sahibi Akp, her kötü şeyin sahibi, 70 yıldır tek başına iktidar olmayan, Chp’dir, olmadı dış mihraklardır.

Yasal ve rutin faaliyetler terör suçudur, dünyada görülmedik şekilde 600 bin kişilik terör örgütü vardır.

TSK mensupları bugün ölürse şehit, yarına kalırsa ankesörden falan teröristtir.

“Sanığın idamına delillerin daha sonra toplanmasına” misali sıradan vatandaşlar khk ile terörist ilan edilir. Olgulara değil algılara, insanların ne yaptığına değil ne olduğuna bakılarak karar verilir.

Anayasaya aykırı kanun (bkz.Pasaport düzenlemesi) reform olarak lanse edilir, temel hak ve hürriyetler fiili olarak askıya alınır.

İşine gelene polis nezaretinde eylem yaptırılır, işine gelmeyene 80 polisle karşı konulur.

Boğazı sıkılan sözde komutanlara terfi ve emeklilik, askeri öğrencilere/erlere müebbet hapis verilir.

Harun dediler Karun oldular diyen de hesap sormazsam namerdim diyen de Bakan olur, yavru muhalefet artık bastondur, emir eri olur.

Rüşvetin, haracın, yolsuzluğun adı bağış; faizin adı kar payı; vergi kaçırmanın adı vergiden kaçınmadır, buna rağmen utanmazlık aymazlık diz boyudur.

Ağzını açsan hakarettir, gözünü kırpsan hakarettir, tek yol iktidarın yanında hamasettir, her şey slogandan ibarettir, tek kriter ranttır ranttır ranttır.

Devlet hükumet ayrımı kalmamıştır, her şey ve her kurum parti organı olmuştur.

Medya yandaştır, havuzdur, polisin eline tutuşturduğu notu haber yapanlar muteber gazetecidir, gerçek gazeteciler işsizdir, hapistedir, teröristtir.

Liyakat hakikat yoktur vasatın egemenliği, paçozluğun hakimiyeti vardır.

Bacasız sanayi ilan edilen ve yapımı müjdelenen cezaevleri terörist ilan edilen binlerce “başörtülü bacım” lohusalı kadınlar ve yüzlerce bebekle doludur.

Siyasi davalarda hâkimler/savcılar bağımsız ve tarafsız değildir, hukuk iktidarın sopasıdır, Nasrettin hocanın dediği gibi taşlar bağlı itler serbesttir.

1948’de yazılan “1984”romanı fazlasıyla yaşanmaktadır.

***

Uğur Mumcu’nun “Sakıncalı Piyade” kitabında “anayasayı ihlal etmekle” suçlanan köylü mahkemede “Efendim biz köylüyüz ne anlarız anayasadan; anayasa ihlal edilmişse şehirliler etmiştir” dediği gibi “Efendim biz aynı amaca paralel yollardan yürümüş olsak da ne istedilerse vermiş olsak da ne anlarız örgüte yardımdan; etmişse vatandaşlar sms atarak bankaya para yatırarak okula giderek etmiştir, Allah bizi affetsin, kandırıldık” diyerek kenara çekilmek ve hesabı garip gurebaya kesmek vardır.

***

Bakan’ın yarattığı algı ve verdiği slogan bu şekildeyken gerçek şudur; kollukta siber birimler adı altında bir kısım polisin tek görevi vatandaşların sosyal medya hesaplarını takip ederek Bay Tayyip’e hakaret edilip edilmediğini tespit etmek ve savcılığa göndermektir. Birçok büyük ilde bir kısım basın savcılarının tek görevi de bu konudaki soruşturmalara bakmaktan ibarettir. Çünkü bu konudaki soruşturma o kadar çoktur ki başka soruşturmalara bakacak zamanları yoktur.

Ceza Muhakemesi Kanununa göre soruşturmayı tamamlayan Cumhuriyet Savcısı “kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi” halinde kovuşturmaya yer olmadığına (Takipsizlik) karar verir.

Toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa iddianame düzenleyerek dava açar.

Ceza Kanununun 299. maddesinde düzenlenen “cumhurbaşkanına hakaret” suçundan dava açılması ise istisnai olarak Adalet Bakanlığının iznine tabidir. İşte bu suçta dava açılmasına gerek olup olmadığına, 20 Temmuzdan sonra, Cumhuriyet Savcıları karar verememektedir. Yani dava açılmasına gerek olmadığını düşünseler dahi kendi itiraflarıyla bu konuda karar makamı sadece Bakanlıktır, kendilerinde öyle bir yetki olmadığını düşünmekte ve söylemektedirler. Çünkü siyasi davalarda bağımsız değildirler, aksi kararlarda terörist ilan edilme veya sürgüne gönderilme durumları vardır.

Oysa Hâkimler Savcılar Kurulunca resmi gazetede yayımlanan Türk Yargı Etiği Bildirgesinde; “hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlardan aldıkları yetki çerçevesinde, hür vicdanları ile evrensel değerleri şiar edinerek bağımsız ve tarafsız olarak görevlerini yürütürler. Bu bildirgede belirtilen etik ilkeleri içtenlikle benimser, gerek meslekî gerekse sosyal hayatlarında bu ilkeler doğrultusunda davranmaya onurları ve vicdanları üzerine söz verirler” denilmekte ve sayılan sekiz ilkeden birisinin de “bağımsızlık” olduğu bilgisi yer almaktadır. Ancak dediğimiz gibi bu sadece bilgidir, uygulaması yoktur, uygulamada bağımsızlık değil iktidara tam bağımlılık vardır.

Bu kapsamda, manidar bir şekilde, Malatya Emniyet Müdürlüğü ekipleri twitlerimi inceleyerek hakkımda soruşturma açılmasını sağlamıştır. Ben de bu konuda ifademi verdim ve Bakanlığın kovuşturma izni vermesini dört gözle bekliyorum. Dört gözle bekliyorum çünkü soruşturmaya konu twitimde de belirttiğim gibi bu ülkede şaibeli 17 Nisan referandumundan sonra cumhurbaşkanı olmadığını, sadece akape başkanı olduğunu ve bu suçun olamayacağını ispat edeceğim.

Bu konuyu merak edenler Av. Seçkin Türkoğlu’nun Ankara Barosu Dergisinde yayımlanan “Olmayan Suç: Cumhurbaşkanına Hakaret” makalesini inceleyebilirler. Esen kalın…