Cezaevleri sırf iktidara yandaş olmadığı için, fikrini söylediği için, twit attığı için, barış dediği için, yasal ve rutin faaliyetleri suç sayıldığı için terörist ilan edilen masum ve mağdurlarla doludur ve virüs nedeniyle çıkacak olan infaz yasasından ilk yararlanması gerekenler bunlardır.

Akp iktidarının önemli övünç kaynaklarından birisi de ülkeye büyük ve yüksek güvenlikli cezaevleri kazandırmış olmasıdır. Son on yılda yapılan cezaevi sayısı 139, toplam sayı ise 381’dir. Yolsuzluk yapmak için yol yapanlar bu konuyu da ranta çevirmişlerdir. Adalet Bakanlığı Kamu İhale Kanununda,  asıl ihale yöntemi olan açık ihale yerine, ancak “Doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi önceden öngörülemeyen ve tüm bunların yanında aciliyet gerektiren durumlarda” uygulanabilen pazarlık usulüyle yandaş müteahhitlere milyarlarca lira akıtılarak onlarca yeni cezaevi yaptırmıştır/yaptırmaktadır (Bu konuda bkz.: Çiğdem Toker, Kamu İhalelerinde Olağan İşler, Tekin Yayınevi).

Öncelikle belirtmek gerekir ki burada övünülecek bir şey yoktur. Cezaevlerine duyulan ihtiyacın artması iktidarın kendinden görmediği herkesi düşman olarak gören politikalarının, yargıyı korkutma ve cezalandırma aracı olarak gören uygulamalarının sonucudur. Seçim meydanlarında “her şey insan için, insanı yaşat ki devlet yaşasın” benzeri sloganları ağızlarından düşürmeyen bozuk zihniyetli bazı zavallı milletvekilleri cezaevlerini “bölgeye yatırım ve istihdam, bir nevi bacasız sanayi” olarak gördüklerini açıklamaktan da geri kalmamıştır.

15 Temmuzda darbe başarısız olmuştur ama 20 Temmuzda ilan edilen OHAL süreciyle darbe günlerini mumla aratan uygulamalar başlamıştır. Resmi açıklamaya göre yaklaşık 600 bin kişi terör soruşturmasına uğramıştır. Hukuksuz uygulamalar sonucunda cezaevleri dolup taşmış, ek yatak ranza uygulamalarıyla kapasitenin iki katından fazla insan cezaevlerine tıkılmıştır.

Araptan çok Arapçı, ümmetçi iktidarın iktidardan çok iktidarcı sözde milliyetçi yandaşının 2 yıl önce ortaya attığı, cezaevlerindekileri büyük beklentiye sokan, af söylentileri Bahçeli’nin değil ama corona virüsün etkisiyle nihayet gerçekleşecek gibi.

Basında yer alan haberlere göre af değil infaz indirimi getiren düzenleme birçok suçu kapsamıyor. Bu noktada itirazımız var: Şöyle ki, bu düzenlemenin asıl nedeni salgın hastalık olduğuna göre suçu ne olursa olsun tüm mahkûmların hayatı devletin sorumluluğunda olduğundan ayrım yapılması kabul edilemez. Burada özellikle üzerinde durmak istediğim güncel siyasi davalardır. Yargı değil iktidar tarafından verilen fetö adıyla kodlanan bu davalar terör davaları değil siyasi davalardır.

Ben de bu siyasi davada yargılandım beraat ettim ancak savcı “bir şey bulamadıysak o halde bu adam kriptodur” diyerek ben de “suç olmadığından değil delil yetersizliğinden verilen karara gerekçe yönünden” itiraz ettiğimden süreç istinaf aşamasında devam ediyor. Yüzbinlerce kişi bu siyasi davalarda yargılanmaya devam ediyor.

Teröristlikle suçlanan insanlara baktığınızda; öğretmen, doktor, hakim/savcı, subay/astsubay/ askeri öğrenci, polis, bürokrat, esnaf, işadamı, ev kadını, öğrenci ağırlıklı olduğunu görüyoruz.

Terör suçu denilen eylemlere baktığımızda; tamamen yasal ve rutin faaliyetlerin terör suçu sayıldığını, ceza kanunlarında önceden suç olarak tanımlanan hiçbir düzenlemeye uymadığını görüyoruz.

Daha açık bir ifadeyle; insanların 15 Temmuzdan önceki hayatları, sosyal, yasal ve rutin faaliyetleri 20 Temmuzda önlerine terör suçu olarak konulmuştur. Oysa suç oluşturan bir eylem işlendiği andan itibaren suçtur, sonradan suç olmaz, olamaz yasal ve rutin faaliyetler suç olmaz, olamaz. Ama bu insanlara “deli deli küpeli” benzeri yargılamalarla 6 yıl 3 aydan başlayan cezalar verildi. Mahkemeler sıradan insanlardan terörist imal etme yeri oldu.

Oysa daha yakın zamanda basında yer alan ve yalanlanmayan haberlere göre; 18-20 yaşlarındaki kız öğrenciler “terör örgütünü yeniden kurmak” gibi saçmalıklarla gözaltına alındı, yine iddialara göre emniyette işkence ve eziyetlere maruz kaldılar, kötü muamelenin yeni bir şekli olan “itirafçılığa” zorlandılar ve kabul etmeyenler Akp’nin özel görevli sulh ceza hâkimliği tarafından tutuklandı.

Cezaevlerindeki kadın ve yanındaki bebek sayısı belki Cumhuriyet tarihindeki toplam sayıyı defalarca katladı. Birilerini 28 Şubatta “başörtülü bacımı” ikna odasına almakla suçlayanlar, ellerine ekmek bıçağından başka silah almamış, görmemiş binlerce başörtülü bacımı terörist olarak cezaevlerine aldılar.

Bu insanların bir kısmı 3 yılı aşkın tutuklu ve bir yıl sonra zaten cezaları infaz edilmiş olacak. Suç oluşturan hiçbir eyleme katılmamış, hiçbir şiddet eylemine katılmamış insanlar yıllardır cezaevinde çile çekerken gözü yaşlı analar, eşler ve çocuklar bir umut bu yasayı bekliyor. Maalesef ki bir kısım art niyetli gazeteci kılıklılar da yasanın bu şekilde çıkması için haberler yaparak fiili bir durum ve dayatma yapmaya çalışıyorlar.

Netice olarak; cezaevlerindeki tüm tutuklu ve mahkûmların yaşamı devlete emanettir. Sağlıktan kaynaklı bir durumda ayrım yapılması doğru olmayacaktır. Bazı suçlar için adli kontrol, elektronik kelepçe, ev hapsi gibi farklı tedbir ve muafiyet alınması mümkünse de özellikle siyasi dava olarak nitelediğim davalarda hiçbir tedbir ve muafiyet kabul edilemez. Terörün olmazsa olmazı şiddettir, bu kişilerin şiddet içeren bir eylemi yoktur. Hırsızlık yapmamışlar, gasp yapmamışlar, dolandırıcılık yapmamışlar, kimseyi yaralamamışlardır. Dolayısıyla böyle bir düzenlemeden ilk yararlanması gerekenler kolluk ve yargı tarafından adeta zorla örgüt üyeliği dayatılan bu kişilerdir. Hukuka ve mevzuata aykırı oldukları için uzun vadede toptan düşecek olan bu davalarda insanların çektiği çileler yeter. İnsan hayatından giden bir günlük özgürlüğün dahi telafisi mümkün değilken insanların yıllarını çalmaya kimsenin hakkı yoktur. El insaf el vicdan…