Erdoğan’ın “fetöcüleri ihbar edin” çağrısından sonra menfaat ve dalkavukluk uğruna herkes birbirini sattı, iftiralar havada uçuştu. Baba oğlunu, kadın kocasını, dayıoğlu halaoğlunu, amir memurunu, komutan maiyetini, ast üstünü, komşu komşusunu, öğrenci öğretmenini, hasım hasmını ve hatta dost dostunu “fetöcü” diye ihbar etti.İnsan insanın kurdudur” sözünü doğrular nitelikte herkes içindeki kötülüğü ortaya döktü. Fırsatı ganimete çevirmek isteyen siyasiler de ne kadar faili meçhul veya kötü olay varsa hepsini fetöye bağladı. Tecavüzden yargılanan da sahte diploma kullanan da hırsızlık yapan da kendisini “bu bana kurulan bir fetö kumpasıdır” diyerek savunur oldu. İş o kadar abartıldı ki rüşvetten ceza alan memur, uyuşturucu satan zehir taciri, iftira atan müfteri, hırsız, yankesici kim varsa kendisini yakalayan polisin, ceza veren hâkimin fetöden atıldığını yani fetöcü olduğunu dolayısıyla suçu olmadığını ve cezasının kaldırılmasını talep eder oldu.

15 Temmuzdan sonra aradan geçen neredeyse beş yıllık süreye rağmen hoşa gitmeyen bir şey yapan veya söyleyene hemen yapıştırıyorlar: Fetöcü! Görünen odur ki bu gidişle her nefis ölümü tadacaktır misali her muhalif de fetöcü olacaktır.

Peki, fetöcü ne demektir? Kısaltması fetö olan fetullahçı terör örgütü üyesi/taraftarı demektir. Ancak bu kullanım doğru değildir zira tescilli terör örgütleri için pkkcı veya dhkpci şeklinde bir kullanım yoktur. Doğru kullanım X terör örgütü üyesi/mensubu şeklindedir. Bunun da ötesinde aslında sorun daha önceden yani fetö adından başlıyor. 15 Temmuzdan sonra yaşananları anlattığımız “OHAL Darbesi” kitabımızda da bahsettiğimiz gibi “hiçbir örgüt adında terör ifadesine yer vermez, verecek olması çok saçma bir durumdur nitekim en başta gelen terör örgütlerinden olan pkk ‘Kürdistan İşçi Partisi’nin kısaltmasıdır, bir örgütün terör örgütü olduğu eylemleri sonunda yargı kararlarıyla ortaya konulur. Oysa fetönün terör örgütü olduğuna dair ilk Yargıtay kararı 15 Temmuzdan neredeyse bir yıl sonra verilmiştir.” Bu bakımdan ilk düğme yanlış iliklenince gerisi de haliyle yanlış oluyor.

Konuya devam edersek hukuki açıdan fetöcü diye bir şey yoktur bu kavram iltisak ve irtibat kavramları gibi siyasi iktidar tarafından amacına hizmet etmek üzere uydurulmuş bir kavramdır. Konuya dilbilgisi açısından bakıldığında; Türkçede isimden isim türetmede kullanılan “cı” ekleri meslek, alışkanlık ve taraftarlık isimleri yapar. Örneğin, kitap-çı, kebap-çı, boya-cı, çay-cı, din-ci, sol-cu gibi. Kebapçı kebap yapar, kitapçı kitap satar peki fetöcü ne yapar ne satar? Dinci dine solcu sol ideolojiye taraftır peki fetöcü neye taraftardır? Dolayısıyla bir kişiye fetöcü demek fetöcülük yapan kişi demektir ve bu bir eylem isnadı değil anlamsız bir durum tespitidir.

Hem hukuka hem dilbilgisine aykırı bu kullanım siyasi iktidar tarafından başarıyla gerçekleştirilen bir algı yönetimi ve kurnazlık örneğidir. Hedef aldığı kişilere yasadışı bir eylem isnat edemeyen iktidar uydurduğu bu kavramla maksadına ulaşmaya çalışmakta ve maalesef başarılı olmaktadır. Oysa hukuk kişilerin durumuna değil eylemine, ne olduğuna değil ne yaptığına bakar. Bu kavram karanlık ortaçağ Avrupa’sındaki “cadı avı”nın günümüzdeki halidir. O gün içine cadı kaçtığı düşünülenler yakılırken bugün “fetöcü” olduğu düşünülenler hapse atılıyor, eziyet ediliyor, hayat hakkı tanınmıyor sosyal soykırıma tabi tutuluyor. Adeta “öcü” “fet-öcü” olarak kin ve nefret uygulamalarına maruz kalıyor, ötekileştiriliyor.

Fetöcülükle suçlananlar olarak sormak hakkımızdır; fetöcü dedikleriniz ne yapmıştır, hangi yasa dışı faaliyetlere girişmiştir, kime ne kötülük yapmışlardır kanunlarda yazan hangi suç eylemlerinde bulunmuşlardır? Bu noktada somut bir örnek vermek gerekirse yakın zamanda ülke olarak bir partinin il başkanının “fetöcü” olduğu gündemi uzun süre meşgul etti. Gazeteler, tv’ler yazdı çizdi konuştu; bu adam fetöcü! Ama kimse bu adam şu yasa dışı eylemi yapmış, şu kanundaki şu suçu kabahati işlemiş demedi diyemedi çünkü öyle bir şey yoktu.

Bu açıdan bakıldığında uydurma “fetöcü” kavramı bir sosyal soykırım ve düşünce suçu aracıdır. Zira bu suçlarda kişilerin ne yaptığına bakılmaz, ne yaptığının önemi olmaz önemli olan kişilerin bir duruma ya da düşünceye sahip olmasıdır.

Fetöcü denilen kişilerin ortak özelliği kamu görevlisiyse OHAL Kanun Hükmünde Kararnameleriyle kamu görevlerinden çıkarılmış olmaları kamu görevlisi değilse bir dini cemaate mensup olmalarıdır. Onlara isnat edilen eylemler ise tamamen yasal ve rutin faaliyetlerdir. Hatta o kadar yasaldır ki devlet kurumları da bu faaliyetlere ortaktır.

Nasıl mı?

Birkaç örnek vermek gerekirse; özel okulda öğretmenlik yapmak fetöcülük yani terör faaliyeti oluyor ama Maliye bu terör okulunun kazancından vergi alıyor, Sgk prim alıyor, Valilik çalışmasına izin veriyor ve nezaret ediyor; yine düşünün ki bir terör örgütü ülkede banka işletiyor para yatıran terörist oluyor fetöcü oluyor ama bankacılık konusunda tek yetkili olan BDDK çalışmasına izin veriyor, Maliye kazancından vergi alıyor, Sgk pirim alıyor. Başka bir örnekteyse, iktidarın kendine göre milat ilan ettiği tarihten sonra açılan, mevzuata uygun şekilde kurulmuş bir eğitim sendikası valilikler tarafından üye olabilirsiniz diye öğretmenlere duyuruluyor, sendika üyelik aidatları devlet tarafından ödeniyor ama o sendikaya üye olan fetöcü yani terörist oluyor. Ne kadar mantıklı değil mi? Bu tür onlarca daha örnek verilebilir. Bunları görmek için adalet dağıtılması gerekirken adaletin katledildiği yerler olan adalet saraylarında sayıları her geçen gün artan “terör ağır ceza mahkemelerinin” duruşmalarını takip etmek yeterlidir. İleri demokrasi olduğu söylenilen Türkiye’de bugün cezaevinde olan insanların geride kalan eşlerine ve çocuklarına yaşayabilmeleri için maddi manevi yardım yapmak dahi “fetöcülük” denilerek terör suçu olarak işlem görüyor.

Konunun daha iyi anlaşılması için bir “fetöcü” olarak yaşadıklarıma kısaca değinmek isterim. Emeklilik dilekçesi vermiş ve 30 Ağustosta Albay olup emekli olmayı beklerken 15 Temmuzdan sadece 45 gün sonra 01.09.2016 gece yarısı yayımlanan ve sahte belgelere dayalı 672 sayılı khk ile hakka, hukuka, ahlaka açıkça aykırı bir eylemle kamu görevinden çıkarıldım. Sonrasında süreci kişilerden ve devletten gördüklerim olmak üzere ikiye ayırmak gerekir. Kardeşten ileri dediğimiz devre arkadaşlarım, diğer silah arkadaşlarım, bir kısım akrabalarım, dostlarım, hemşehrilerim benden uzak durmaya, aramamaya, görüşmemeye özen gösterdiler zira ben “fetöcü”ydüm ve bana selam verirlerse onlar da fetöcü olarak işlem görebilirdi. Kişiler tarafı kısaca bu şekildeyken devlet tarafında ise durum şuydu; emeklilik hakkım keyfi olarak 10 ay sonra verildi, Oyak birikimime İzmir Savcılığınca kumpasla tedbir konuldu, kumpasçı hakimler devam ettirdi, hakkımda gizli tanık ifadesiyle terör örgütü üyeliğinden dava açıldı, avukatlık yapmam adalet bakanlığınca mahkemeler eliyle gasp edildi, harp okulu ve hukuk diplomalarımın hiçbir işe yaramayan birer kâğıt parçası olması için her türlü idari, yasal ve yasa dışı tedbir alındı ve alınmaya devam ediyor. Yani ne kadar hoşgörülü olduğu söylenilen bu toplumun da dindarların ve milliyetçilerin taptığı devletin de ne olduğunu çok yakından gördük ve görüyoruz. Bana yapılan haksızlıkları hukuksuzlukları, Şehit Yüzbaşı Ali Alkan’ı, ihraç, sonrası ve başımdan geçenleri “Ali’m ve sonrası” adlı kitabımızda okuyabilirsiniz.

Kısacası bugün bana veya başkasına fetöcü diyenler, o gözle bakanlar herhangi bir yasa dışı işlem ve eylem isnat edemiyorlar. Onların dayanağı khk ile ihraç edilmiş olmamız. Yani bizim fetöcülüğümüz bir eyleme değil devlet tarafından yapılan bir damgalamaya, fişlemeye dayanmaktadır. Daha açıkçası devlet insanlara “ben bir örgüt oluşturdum ve sen de bu örgütün üyesisin” diyor. “Öyle bir şey yok” dediğimizde “senin haberin olmayabilir ama ben öyle diyorsam öyledir” diyerek kestirip atıyor adeta bizlere örgüt üyeliği dayatılıyor. Adalet yerini bulsun diye değil adet yerini bulsun diye yapılan deli deli küpeli yargılamalarıyla da sıradan insanlara ceza yağdırılıyor.

Fazla uzatmayalım ben bu yazıyı durup dururken yazmadım. Kamuoyunun da yakından tanıdığı ve iktidara muhalif bir gazeteci geçenlerde bir tanıdığımıza sormuş: Mehmet Alkan fetöcü mü oldu? Gördüm ki bu düşünceye sebep; yazdığım yazılarda, röportaj ve sosyal medya paylaşımlarımda mağdur ve masumlara sahip çıkmam, onların hakkını sormam, iktidarın “fetöcü bunlar” söylemini kullanmadığım gibi reddetmemdir.

Sorun şu ki; bu ülkede herkes önce kendini düşünüyor, her koyun kendi bacağından asılır diyor, etliye sütlüye karışma ileri gitme geride de kalma ortada ol diyor, yılan kimi sokarsa soksun bana dokunmadığı sürece bin yaşasın diyor, kendisine hak gördüğünü başkasına çok görüyor, benim gibi düşünmüyorsan hainsin osun busun diyor. Oysa haksızlık kimden gelirse gelsin karşısında olmak mazlum kim olursa olsun yanında olmak gerekir. Ben haksızlığa dayanamıyorum, masumlara yapılanlara sessiz kalamıyorum. Ben kendimi kurtarayım da kimin ne hali varsa görsün diyemiyorum

600 bin kişilik TSK’da bin kişinin dahi katılmadığı 15 Temmuz bahane edilerek; Atatürk Cumhuriyetinin Ortadoğu krallığına çevrilmesine, cumhuriyet kazanımlarının ortadan kaldırılmasına, orduya siyaset sokulmasına, ordunun tasfiye edilmesine, askeri okulların imamlara bağlanmasına, yasa dışı hiçbir faaliyete karışmayan onbinlerce askeri personelin, hâkimin, öğretmenin, doktorun, akademisyenin, polisin, ev kadınının, hacı teyzenin, öğrencinin, esnafın velhasıl sıradan yurttaşların sorgusuz sualsiz terörist ilan edilmesine, abuk subuk sebeplerle cezaevlerine atılmasına, Suriyelilere bilmem kimlere milyarlarca lira harcanırken öz vatandaşların ekmeğe muhtaç edilmesine, zulüm görmesine, ömür boyu hatta sülale boyu fişlenmesine, fiili olarak vatandaşlıktan çıkarılarak sosyal soykırıma yani medeni/sivil ölüme tabi tutulmasına sessiz kalamam kalanları da hoş göremem. İster bana öyle desinler ister böyle desinler umurumda değildir. Tarih zulüm karşısında susanları, aslında susarak suça ortak olanları, değil sesini çıkaranları yazacaktır (Merak etmesinler onları da “Adaleti Katledenler” kitabına ben yazacağım).

Sön söz olarak; fetöcü diye bir şey yoktur. Bu kelime insanlara zulmetmenin iktidar tarafından uydurulmuş bir kılıfıdır. Bu kelime “başörtülü bacım” başta olmak üzere sıradan vatandaşlardan “silahsız terör örgütü” yaratanların “eylemsiz suç olmaz” evrensel hukuk ilkesini yok etmek için yarattıkları bir saçmalıktır. İktidar ve yandaşlarını geçtim diğerlerine çağrım; iktidarın uydurduğu bu kavramı kullanmaktan insanlara fetöcü demekten vazgeçin insanların ne olduklarını değil varsa yasa dışı olarak “ne yaptıklarını” söyleyin zalimin değirmenine su taşımayın, zulme ortak olmayın!