Yüzyılı aşkın bir süredir İsrail işgaline maruz kalan Filistin halkı yorgun, acılarla yoğrulmuş yaşamlarında sergiledikleri direnişte yeni ve zorlu bir sürece daha girdi.

Özellikle son haftalarda Bölgeden edindiğimiz bilgiler hakikaten kabul edilir ve hazmedilir gibi değil.

Terör devleti İsrail corona virüsü ortaya çıktığından bu yana, salgını Filistinliler üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmaya başladı. İşgal güçleri virüsü bahane ederek özellikle Doğu Kudüs’te yaşamı zorlaştırıcı pek çok uygulamayı, öteden beri devam ettirdiği yayılmacı politikalarına ilave etken olarak gerçekleştiriyor.

Sözgelimi virisü bahane ederek Filistinlilere ait dükkânları kapatıyor, açılması halinde esnafa 5 bin şikelin üzerinde toplu cezalar yazıyor. Kadim beldede sokakların boş, dükkânların kapalı olduğuna dair bilgiler geliyor.

Dolayısı ile esnafın durumu giderek daha kötüleşiyorken, diğer yandan da üst üste gelen borç ve vergilendirmelerle esnafa tabiri caiz ise pes ettirip dükkânlarına el konulmak amaçlanıyor.

Bu durumda gerek korona ve gerekse diğer sebeplerden dolayı zor durumda olanlar için yürütülmek istenen yardım faaliyetleri engelleniyor, ihtiyaç sahipleri için hazırlanan yardım paketlerine el konuluyor.

70 Bin kişinin yaşadığı Kuzey Kudüs’te corona virüsünün yayıldığı bu karanlık günlerde su kesintileri uygulanıyor. Normal zamanlara göre çok daha fazla suya gereksinim duyulan bölgede, halk evlerini ve mahallelerini dezenfekte etmek istiyor. 

Ancak “mykurt” adındaki şirket tarafından su kesintileri zaman aralığı uzatılarak artırılıyor. Mahalle muhtarları ortak bir kanaat olarak Filistin halkına su verilmemesinin sebebini ise “İsrail’in şirket üzerinden yürüttüğü bir siyaset” olarak değerlendiriyor.

Kudüslülerin normal su ihtiyacı 10000 litre küp iken toplamda sadece 2520 litre küp su dağıtımı yapılıyor. İtiraz ve tepkilere ise “su şebekelerinin temiz olmadığına” dair düzmece bir gerekçe gösteriliyor.

Mevcut salgından dolayı Şehirlerini dezenfekte etmek üzere organize olan gönüllü gençler taciz edilerek tutuklanıyor. Sadece mart ayında bu nedenle tutuklanan gençlerin sayısının 400 olduğu ifade ediliyor.

Corona virüsü sebebi ile Kudüs’te uygulanan sokağı çıkma yasağından sonra Kudüs halkının ekonomisinde günden güne hızlı bir düşüş yaşanıyor. Filistinliler desteksiz ve kuvvetsiz kaldıkları şu günlerde daha da zayıflarken, yerleşimciler cadde ve sokaklarda kol geziyor.

Açıkça ifade etmek gerekirse İşgalci güçler virüsü Kudüs’te Yahudileştirme faaliyetlerini hızlandırmak için kullanıyor. Böylelikle İsrail işgal güçleri corona virüs salgınını engelleme iddiası ile kadim beldeyi kapalı askeri alana dönüştürme çabası güdüyor. 

Öte yandan pek çok yasaklamalara virüsü sebep gösteren İşgal devleti, koronaya karşı koruyucu herhangi bir uygulama gerçekleştirirken Kudüs’ün doğusundaki bölgeleri tamamen görmezlikten geliyor. Üstelik işgalciler, koronaya karşı bilinçlendirici yayın yapılmasına ve dağıtılmasına da engel olarak, bu anlamda faaliyet gösteren Kudüslüleri gözaltına alıyor. Daha da ileri giderek virüs tetkikleri için hizmet veren  hastaneler kapatılıyor.

İşgal ettiği günden bu yana Kudüs ve Filistin toprakları üzerinde her türlü güç kullanımı ile yerleşimci politikalarını yürütmekten asla vaz geçmeyen Siyonist işgal güçleri bu anlamda tüm fırsatları değerlendirmekte de son derece mahir bir tavır sergiliyor. Keza Corona vesilesi ile işgalci politikalarının elini besleyecek yeni zulümlerle yıldırma ve yok etme politikası güdüyor.

Üzülerek ve kahrolarak belirtmek isterim ki, Kadim Belde adeta iki ölümcül hastalığı; işgalci Korona ve Korona virüsü arasında nefes almaya çalışıyor. 

Nitekim, Yahudileşmeye Karşı Kudüs Heyeti Başkanı Naser El Hadimi’nin “Kudüslülerin maruz kaldığı İsrail siyasetinin hedefi halkı fakirleşmek, ağır şekilde mağdur etmek amacı üzerine kurulmuş ağır bir suçtur.

Kudüs şehrinin halkı korona ve Siyonist virüsüne karşı desteksiz ve güçsüz kalmış, boş sofraya oturmuş yetimler gibidirler” ifadesi konunun ciddiyetini ortaya koyması bakımından can yakıyor 

Bütün bu yıldırma politikalarına rağmen, korona salgınını engelleme sebebiyle Mescid-i Aksa her daim kapalı tutuluyor olduğu halde mescidin güvenlik görevlileri ve çalışanları bu uğurda hizmetlerine ara vermeden devam ediyorlar.

Kudüslü kardeşlerimiz bizim kutsalımızı korumak üzere en ön safta savaşmaktayken bize düşen ise en azından onların bu kutlu direnişine ve davaya olan bağlılıklarını desteklemek ve her türlü mevcudiyetimizle destek olmak Siyonist zulmüne karşı kardeşlerimizi yalnız bırakmamaktır... 

Elbette ki, bu üzerimize bir vaciptir.

Hasılı kelam, Kudüs kanamaya devam ediyor.

Zorlu süreçlerden geçtiğimiz şu günlerde Kudüs’ü unutmayalım.

Kudüs özgürleşmeden hiç birimiz özgür olamayacağız zira!..

Ayşe Müzeyyen Taşçı