Arakan’lı Mülteciler Yurtlarına  Dönebilecek mi

Hatırlanacağı Üzere Güneydoğu Asya Ülkelerinden Myanmar’da Müslümanların yaşadığı Arakan’da 2017’de meydana gelen çatışmalarda 100 Binden fazla Müslüman katledilmişti.

Myanmar tarafından “temizlik Operasyonu” diye adlandırlan bu katliamı BM ve uluslararası insan hakları örgütleri "etnik temizlik" ya da "soykırım" olarak adlandırmıştı.

Olaylar esnasında 300’ün üzerinde köy boşaltılmış ve binlerce Arakan’lı öldürülme tehdidi ile Bangladeş’e sığınmak için Nef nehrini geçerken boğulmuş veya katledilmişti. Bir şekilde hayatta kalanlar ise sınırın ötesine geçebilmek için günlerce dramatik bir bekleyişe mahkum olmuştu.. Bir görgü tanığı ifadesinde “anneler katliamdan kaçarken çocukları arasında tercih yapmak zorunda kalıyor, yanına alabildikleri kadarı ile kaçıyor geride kalanlar ise acımasızca katlediliyordu” diyordu. Bir başka görgü tanığının ifadesi korkunç bir hakikati ortaya koymakta idi. “o gün Nef nehrinden oluk oluk Müslüman kanı akıyordu”.

Öte yandan bölgede insani yardım ve aynı zamanda insani diplomasi faaliyetleri yürüten İHH,, İslam ülkelerine seslenerek “söz konusu korkunç zulüm ve katliamlara maruz kalan Arakan’lı Müslüman nüfusun sahiplenilmesi ve mülteci olarak değil normal vatandaş olarak istihdam edilmesi” çağrısında bulunmuştu.  Ancak ne yazık ki bu çağrı karşılık bulmamıştı.

Bütün bu süreçler devam ederken 2019 yılında Tayland'ın başkenti Bangkok'ta düzenlenen 35. (ASEAN) Liderler Zirvesi'nde konuşan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Arakanlı mültecilerin dramından derin endişe duyduğunu belirterek "Myanmar, mültecilerin güvenli, gönüllü, onurlu ve sürdürülebilir bir şekilde yurtlarına geri dönmelerine yardımcı olacak ortamı sağlamakla sorumludur" demişti. BM, Myanmar Lideri Aunga suu Çii’ye uyarıda bulunmuştu.

Ülkelerinde yok sayılan, baskı ve şiddet neticesinde Bangladeş’e sığınan Arakan’lı Müslümanların “yurtlarına dönebilmelerine” yönelik BM’nin çağrısı üzerine ASEAN (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği)  Dış İşleri Bakanlar toplantısı 21 Ocak 2021’de gerçekleştirildi.

Brunie’nin ev sahipliğinde sanal ortamda düzenlenen görüşme Çin’in Öncülüğünde Myanmar ve Bangladeş Hükümetleri arasında gerçekleşti. Basına aksettiği kadarı ile olumlu geçen görüşmede “Bangladeş tarafının geri dönüşün yılın ilk çeyreğinde başlatılmasını” talep ettiğini ancak Myanmarlı yetkililerin “lojistik ve fiziksel düzenlemeler yapılması gerektiğini ileri sürerek ikinci çeyreğe” ertelediğini belirtti..

Görüşmede olumlu sonuçlandığı iddia edilen anlaşmaya dair sağlam kaynaklardan net bilgi edinebildiğimiz söylenemez elbet. Anlaşma uygulanacak mı veya ne şekilde uygulanacak bekleyip göreceğiz. 

Bu görüşmelere Çin’in öncülük etmesini oldukça ironik bulduğumu ifade etmeliyim. Zira Çin’in “Arıkanlıları Myanmar’a alın sonra bizim gibi toplama kamplarına yerleştirir, eğitirsiniz” gibi bir akıl verebileceği de ihtimal dâhilinde olabilir kanaatimce.

Peki ama neresi bu Arakan tüm bunlar neden yaşanıyor?

Bangladeş-Burma sınırında bulunan Arakan’ın geçmişi millatan önce 3.yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bölge milattan sonra Krallıklarla yönetilmiştir.

İslam’ın bölgeye ulaşması 8. Yüzyılda Arap tüccarlar vasıtası ile gerçekleşmiştir. Deniz ticaretinde oldukça güçlü olan Müslüman tacirler Asya bölgelerine geliştirdikleri ticari ilişkiler neticesinde Arakan’dan Sumatra adasına kadar ulaşmışlardır.

15.Yüzyılda kral Naramaikle’nin İslamı Seçmesi ile beraber ARAKAN İslam krallığı kurulmuş ve bu tarihten sonra İslamiyet bölgede çok daha hızlı bir şekilde yayılmıştır.

Arakan’ın yerli haklıları Müslüman Rohinyalılar ve Budist Rakhinler 19.Yüzyıla kadar barış içerisinde yaşamışlardır. Ancak 1826 yılında başlayan İngiliz işgali tüm dengeleri altüst etmiştir. İngiliz işgalini öne sürerek Budist Rakhineleri Müslüman Rohinyalara karşı kışkırtan Takin Partisi kısa sürede amacına ulaşmış oldu.1937’de- İngiliz sömürgesi korunarak- Hindistan’dan ayrılan Burma’da bütün yönetim Takin partisine geçmiştir. Takin Partisi Müslümanların Budizm için büyük tehlike olduğu, güçlenirlerse Budistleri yok edeceklerine” dair kışkırtmaları sonucu Rakhineler Burma idaresi altında yaşamayı Müslümanlarla birlikte yaşamaya tercih etmişlerdir.

1942 Katliamları

İngilizlerin bölgeden çekilmesi ile beraber bölgede yaşayan Hindistanlı ve Bangladeşli Müslümanlara karşı ciddi saldırılar baş göstermiştir. Söz konusu saldırırların şiddeti artınca Hindistan ve Bangledeş’li Müslümanlar ülkelerin dönmüş ardından saldırılar Rohingya Müslümanlarını hedef almıştır.

Nitekim Mart 1942’de bölgede artık dönüşü olmayan bir yola girilmiştir.

Minbya kasabasının Çanbilli köyündeki Rakhineler tarafından Müslümanlara yönelik toplu katliam gerçekleştirilmiştir. Katliamda kadın, erkek, çocuk kılıçlarla mızraklarla katledilmiş, kadınlara tecavüz edilmiş ve bu korkunç katliamın ardından köy yağmalanmıştır. Olaylardan sonra bölgede bulunan Lemro Nehrinin suları katledilen masum insanların kanı ile kıpkırmızı olarak akmıştır.

Bir köyde başlayan ve tüm Arakan’a yayılan katliam saldırıları 40 gün sürmüş ve 150 bin Arakan’lı Müslüman katledilmiştir. Köyler yağmalanmış yerle bir edilerek çoğunlukta Müslümanların yaşadıkları bu bölgeler azınlığa dönüştürülmüştür. Sağ kalabilen Rohinya Müslümanları Maruz kaldıkları bu katliamlar neticesinde komşu ülke Bangledeş’e sığınmıştır.

1942de yaşanan bu olaylar geçmişte kardeşçe yaşayan iki halkı artık bir arada yaşaması imkânsız hale getirmiştir. Yönetimin Müslümanlara yönelik saldırganlığından cesaret alan Budistler Rohingya Müslümanlarına yönelik saldırılarını her geçen gün daha fazla artırmıştır. Bir yandan Katliamlar sürerken diğer yandan Evlerinden zorla göç ettirilen, işlerinden çıkartılan Müslümanların yerine Budistler yerleştirilmiştir. 

1942 Katliamının ardından tüm bu hadiseler yaşanırken, Müslümanların bölgeden yok edilmesi amacına yönelik gerçekleşen baskı ve katliamlara direnmek üzere bir harekât başlatılır. 1954 Yılında Müslümanların nispeten az da olsa güçlendiği bir süreçte Burma Ordusu “Muson Operasyonu” adını verdiği kanlı bir saldır ile bu gücü dağıtmıştır. Mücahitlere yarım ettiği bahanesi ile binlerce sivil katledilmiş, ülkeden sürülmüştür.1959 Yılında kendilerine “eşit haklar” vaat edilen Mücahitler silahlarını terk ederek devlete teslim olmuştur. Ancak elbette ki bu vaat gerçekleşmemiş ve Müslümanlara yönelik baskı ve zulüm devam etmiştir.

1962 Askeri darbesi

Burma’da 1962’de asker Darbe yaparak iktidarı ele geçirmiştir. Bundan sonra baskı ve zulmün hız kesmediği Müslümanlar için yeni ve daha zorlu bir sürecin başlangıcı olmuştur. Askeri rejim ülkede bulunan tüm banka ve işletmeleri devletleştirmiş, bu ise Müslümanların sahip olduğu iktisadi gücü de kaybetmeleri ile sonuçlanmıştır.

Darbenin başındaki General Ne Win, Arakan bölgesi yetkililerine Müslümanların hareketlerini sınırlayacak bildiriler göndermiş ve kendi kontrolündeki medya aracılığı ile “Rohinya Müslümanlarının “bölgenin yerlisi olmadığı” yönünde yayınlar yaptırmıştır. Ayrıca Arakan’lı Budistlere “burada yaşayan Müslümanlara karşı gerekli adımların atılması” çağrısında bulunmuştur.

Bütün bunlardan sonra General Ne Win ikinci adımı atarak Arakan yönetimini tamamen Budistleştirmiştir. Müslüman polisler ya görevden alınmış veya sürgün edilmiş, memurlar işten atılmış ”Arakan’dan çıkarılmakla” tehdit edilmişlerdir. Müslümanlardan tamamen temizlenen devlet kademelerine Rakhineler yerleştirilmiş, Müslümanlara yönelik ekonomik yaptırımlar iyice sıkılaştırılmıştır. Öncesinde Müslümanların elinde bulunan “kasabalar arası ticaret” Rakhinelerin kontörlüne geçmiştir.

Askeri rejim bununla da yetinmeyerek, önemli Müslüman şahsiyetlerin evlerine gece yarısı baskınları düzenleyerek sorgusuz-sualsiz tutuklamalar yapmıştır. Öyle ki, İşkencelerle sonuçlanan bu hukuksuz uygulumlar zaman içerisinde sıradan bir hal almıştır.

Kral Drogan Operasyonu.

Müslümanlar üzerindeki tüm bu baskı, hukuksuzluk ve katliamlarla bir türlü teskin olamayan hükümet 1978’de yeni bir operasyon Gerçekleştiriştir. “Kral Dragon” adı verilen operasyonda amaç Müslümanların tamamen Arakan’dan ayrılmalarını sağlamaya yöneliktir. Bu kez maruz kalınan şiddet çok daha fazladır. Önce en büyük köylerden birisi olan Akyab’da “Müslüman kitlelerin tutuklandığına” dair haberler dalga dalga yayılarak adeta terör estirilmiştir. Ardından Ordu tarafından kurmuş olduğu Polis timini ve soruşturma personelini bölgeye sevk ederek bölge facia merkezine dönüştürülmüştür.

Saldırılar öylesine acımasız ve korkunç boyutlardadır ki, dehşete düşen can ve mal güvenliği kalmayan, onurlarını ve namuslarını kaybetme korkusu yaşayan çok sayıda Müslüman evlerini köylerini terk etmek zorunda kalmıştır. Bangladeş sınırına doğru zorlu bir yolculuğu sürdürmeye çalışan Rohıngyalar yol boyunca planlanmış bir şekilde Budist Rahkineler ve polislerin saldırısına uğramış, ellerindeki tüm eşyaları gasp edilmiştir. Çoğu Rohıgyalı Müslüman sınıra varamadan öldürülmüş, birçoğu ise ulaşabildikleri Naf rehinden geçmeye çalışırken saldırılar nedeniyle sulara kapılmıştır.

Neresinden bakılırsa bakılsın tam anlamıyla bir vahşet ve soykırıma tabi tutulan Müslüman Rohıngyalılar kendilerinin izini bölgeden silmeyi kafalarına koymuş Budist Rakhinelerin her anlamda hedefi olmuştur.

Sonuç olarak

1990 yılından günümüze dek süregelen zulüm ve hukuksuzluklar neticesinden yüz binlerce Rohinyalı Müslüman katledilmiş, yüzlercesi mülteci olarak Bangladeş’e göç etmek zorunda bırakılmıştır.

Bir şekilde sağ kalmış ve Arakan’da yaşama mücadelesi veren Rohinyalı Müslümanlar ise kendi topraklarında vatandaş olamıyorlar. İzinsiz evlenemiyor, seyahat edemiyor, bir köyden diğerine gidemiyor, devlet kurumlarında çalıştırılmıyor, en fazla liseye kadar eğitim alabiliyor, mülk edinemiyor, dini ve kültürel mirasları yok ediliyor. Böylelikle ya Budist olmaya veya ülkeyi terk etmeye mecbur bırakılıyorlar. 

Her iki şıkta yer almak istemeyenler ise acımazsızca katlediliyorlar.

Özellikle 1962 Askeri Darbesinden sonra iktidara gelen yönetim tarafından 1982’de çıkarılan vatandaşlık yasası toplum dışı sayılan Arıkanlıların dışlanmasının kurumsal dayanağını oluşturmuştur. O tarihten bu yana kendi ülkelerinde “yok” sayılan 1,5 milyon Arakan’lı etnik temizliğe maruz kalmıştır. Nüfus sayımlarına dâhil edilmeyen ve yaklaşık 4 milyon civarı bir nüfusa sahip olan Arakan’lı Müslümanların 3 milyondan fazlası ise diasporada yaşamaktadır. 

Ki, 2018’de ziyaret ettiğim Arakan Kamplarında gördüklerimi unutabilmem mümkün değil. Myanmar sınırının Bangladeş kısmına geçebilmiş ancak ormanda sıkışım kalmış binlerce insanın yaşam koşullarının bir örneği daha olduğunu sanmıyorum. Yoksulluğun ve çaresizliğin son noktası diyebileceğimiz hayatların içinde kadın ve çocukların sefilliği erkeklerin çaresizliği ve acizliği ifade edilir gibi değil zira.

Nitekim Myanmarda kalanlar veya bir başka ülkeye sığınanlar her hâlükârda bu çaresizliğin ve kendilerine reva görülen zulme maruz kalmaktadır.

İslam dünyası zalimler tarafından yapılan ve elbette ki sonuçlanmayacak anlaşmalara umut bağlamak yerine bu mazlum milleti bağrına basmalıdır vesselam..

                                                                            

    Ayşe Müzeyyen Taşçı