“Gayemiz Müslümanların yeniden İslamlaşması, Hedefimiz İnanmak ve mücadele etmek” diyor Aliya, İslam Deklarasyonu kitabında.

Balkanların demografik yapısı Aliya'ya her Balkan Müslüman'ına olduğu gibi sancılı bir hayat sunmuştur. 1925'te Bosna'daki Samac ilinde gözlerini açtığı yaşam ona, mücadele ile geçecek bir ömür sunmuştur.

Aliya sorgulamalarla geçen fırtınalı çocukluk ve ilk gençliğin ardından kimliğini netleştirmiş ve kendisine bu anlamda bir yaşam felsefesi oluşturmuştur. “Var oluş antlojisi” üzerinden yürüttüğü kimlik arayışı lider bir şahsiyete dönüşmüştür. Öte yandan onun inanç ve karakterinin oluşmasında adını taşımış olduğu dedesinden aldığı kahramanlık genleri kadar, annesinden aldığı İslam terbiyesi de etkili olmuştur.

Alija annesine âşık bir çocuktur. Anneden sirayet eden güzel ahlak ve manevi derinlik, komünizm propagandasının yaygın olduğu Yugoslavya'da yaşadığı bazı tereddütlerden kendisini kurtarmış, İslam'a sımsıkı sarılmasını sağlamıştır.

Nitekim inancına ve yaşadığı coğrafyaya karşı sorumluğu vardır ve o artık etrafında olup bitenlere kayıtsız kalabilecek birisi değildir.

Henüz lise ikinci sınıftayken ruhunda esmeye başlayan fırtınalar Aliya’yı Miladi Müslimani'nin kucağına atmıştır. “Miladi Müslimani” II. Dünya savaşından önce kurulmuş Boşnakların öncülük ettiği fakat farklı ırklardaki Balkan Müslümanların aktif olduğu bir yapıydı. Amaçları Sırp ve Hırvat Faşizminin hedef aldığı Müslüman kimliğini korumak ve yaşatmaktı.

1946'da 21 yaşındayken Tito'yu eleştirmekten dolayı yargılanmış ve üç yıl hapse mahkûm olmuştur. Üç yılın ardından tahliye olur olmaz hapiste geçen zorlu zamanlarını anlamlı kılan, kendisini yalnız bırakmayan gençlik aşkı Halide hanım ile evlenmiş ve elbet “mücadeleye devam” diyerek “Miladi Müslimani” saflarında yerini almıştır.

Balkanların tamamına yayılan “davet hareketi” Müslümanları yeniden inanç ve kimlikleri ile buluştururken diğer yandan Balkanların geleceği için hem fikren ve hem de bedenen yürütülecek bir mücadeleye “öncülük” etmiştir..

Çok sayıda Entelektüel makalesi yurt içi ve yurt dışında yayınlanırken “doğu batı arasında islam” eserini kaleme almış evine yapılan baskın esnasında kız kardeşinin sakladığı metinler çok sonra neşredilerek Genç nesillere ışık tutmuştur. Müslüman dünyasının çıkmazlarına hitap eden “İslam Deklarasyonu” da bu eserlerden bir tanesidir.

1972’de Yugoslavya katı bir komünizm baskısı altındayken kaleme alınan bu eser adeta bir manifesto niteliğini taşımakta “Müslümanların şuurlanması” yönünde çağrıda bulunmktadır. Bu çağrıdan rahatsız olan komünist yönetimi, 1983'te gerçekleştirdiği yargılamalar arasında İslam Deklarasyonu kitabını delil gösterilmiş “halkın bölücülüğe teşvik edildiği” iddia edilerek Alija yeniden tutuklanmıştır.

Bu kez 14 yıl mahkûmiyet almıştır Aliya. Bu süreç onun için bir dönüm noktası olmuş o artık Balkan Müslümanlarının geleceğini düşünmek ve planlamakla geçirdiği mahkumiyetine bambaşka anlamlar katmıştır.

Alija “Komünizm kapitalizm karşısında uzun süre ayakta kalamaz elbet, muhakkak ki yakında iflas edecektir. Peki ama sonrasında Müslümanların kaderini kim yazak” diyor ve zihnini bu düşünce üzerinde yoğunlaştırıyordu. Neredeyse tüm zamanını bu düşünce üzerinde beyin fırtınası ile geçiyordu..

Çok geçmeden dışarıda çalkantılar başlamış Yugoslavya'da çatırtıların sesi yükselmişti bile. İçerden olanları takip eden Aliya, “çekirgelerin yediği yıllarım” dediği mahkûmiyeti altıncı yılında iken beklenmedik bir afla sonlanmıştır. Hapisten çıkar çıkmaz soluğu kanaat önderlerinin yanında almıştır.

“Balkanların geleceğini, Müslümanların İstikbalini” başkalarının yazmasına izin vermeyecek ve bunun olmaması için elinden geleni yapacaktır.

Uzun istişareler sonuç vermiş “Devlet yönetimine girmeksizin haklardan söz etmenin mümkün olmadığı kanaati hâsıl olmuştu.”

Nihayetinde Müslümanların kaderini Parlamentoya taşıyacak SDA (Demokratik Eylem Partisi) Müslümanları bir çatı altında toplamak üzere hızlıca kurulmuş ve örgütlenmişti.

Çok geçmeden Aliya’nın “çatırtılarını duyuyorum” sözleri anlamını bulmuş ve Yugoslavya dağılmıştır. Tüm Balkan ülkeleri gibi Bosna Hersek’te yeniden bağımsızlığını talep etmiştir. Referanduma gidildiğinde Karadziç “bağımsızlık istediğiniz takdirde size burayı cehenneme çevirmeyeceğimiz mi zannediyorsunuz!” diye tehdit savurduğunda, Aliya nasıl bir Sırp faşizmi ile karşı karşıya olduğunu anlamıştı.

SDA girdiği seçimlerde parlamentoyu sallamış aldığı yüksek oylar neticesinde Aliya Cumhurbaşkanı olarak ilan edilmiştir.

Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç Balkan Müslümanları için bir umut meşalesi yakmıştı ve bundan sonrası onun ışığını takip etmekti. Ancak Sırp faşizmi bu zaferi içine sindiremeyecekti..

Sırplar, Yugoslavya Devletinden kalan Dünyanın en büyük 4. ordusuna ait tüm silah, teçhizat ve askerleri ile şehirleri kuşatıp katliamlara başladığında Dünya sessiz, tepkisiz kalmıştı.

Sırp general uluslararası medya’ya “çok değil en fazla üç ay sonra Balkanlarda Müslüman kimliği diye bir şey kalmayacak” şeklindeki tehdidi bile hiçbir küresel kuruluşu harekete geçirmeye yetmemiştir.

Aliya savaşa girmemek için çok direndiği halde tüm girişimleri sonuçsuz kalmıştı. BM’ye gönderdiği mektupta “olası bir savaşa karşı gözlemci talebinde” bulunması dikkate bile alınmamıştı. Parlamentoyu toplayarak “parlamentoyu fesih ediyorum, bundan böyle Cumhur Başkanınız değil Bosna Hersek Ordu Komutanı Aliya İzzetbegoviç olarak karşınızdayım” demiştir.

Aliya İzzetbegoviç; zamanın şartlarına göre bir davetçi, mutasavvıf, düşünür, bilim adamı, siyasetçi iken şimdi bir de ordu komutanı olmuştu. Bunların hiç birisini seçmemiş şartların zorunlu kılması ile tüm bu vasıfları başarı ile temsil edebilmiştir.

Aliya’daki Lider feraseti, kısa sürede Boşnak ordusunu kurarak Sırp generallerin “Müslümanların iki ay ömrü var” dediği II.Dünya Savaşı'ndan sonraki en kanlı savaşta sivillerden oluşturduğu Orudusu ile beraber var gücü ile mücadele etmiş ve sancağı yere düşürmemiştir.

Neredeyse 4,5 yıl süren savaşta büyük başarılar elde eden Bosna ordusu, kaybettiği tüm şehir ve kasabaları yeniden geri almışken, tamda zafer üstüne zafer kazanmışken BM Bölgeye gelerek Müslümanların zafere yürüyüşünü kırmak üzere entrikalarını, ihanetlerini sahnelemiştir.

Aliya " Tarihe tanıklığım" adlı kitabında bu durumu" başımdan aşağı ihanet yağıyordu" şeklinde ifade etmiştir. Büyük Sırbistan'ı kurma hayalindeki Sırpların ittifak ettiği güçler “Ustaşa” yönetiminin elini güçlendirmiş ve Aliya bir dizi ihanet çemberi içerisinde sıkıştırılarak " Dayton" antlaşmasını imzalamaya mecbur bırakılmıştır.

Bilge Kral yine anılarında” hayatım boyunca çok zor zamanlar geçirdim. Taş ocaklarında ölesiye çalıştım, ceset taşıdım, zindanlarda ömür geçirdim fakat hiç birinde bu an olduğu kadar çaresiz kalmadım. Kendimi çarmıha gerilmiş gibi hissediyordum, zira önüme konan anlaşma Müslümanların lehine değildi ve ben bunca ihanet ve soykırım ortasında halkıma ‘savaşa devam’ da diyemedim " şeklindeki sözleri ile İfade etmiştir.

Aliya bağımsız Bosna için üzerine giydiği tüm elbiselerin sorumluluğunu yerine getirmek için olağanüstü bir mücadele vermiş, bu uğurda ömrünü adamıştır.

Bilge Kral tüm adanmışlar gibi ardı sıra bir büyük mücadele örneğini bırakarak 12 Ekim 2003’te sessizce Hakka yürümüştür.

Aliya, Rabbine olan teslimiyeti, feraseti, kahramanlığı ve inancına olan sevdası ile Balkanlarda İslam’ın varlığını ayakta tutmayı başaran asil Bir Millete liderlik etmiş “güce dayanan” tüm ezberleri bozmuştur.

Hilal Haçın üzerindedir ve daima orada kalacaktır.

 Aliya misyonunu tamamlayarak çok sevdiği askerlerinin arasındaki yerini aldığı şehitlikten davetini devam ettirmektedir. Büyük komutan, yakın tarihin muhteşem mütefekkiri Aliya ve onunla aynı yolda yürüyenlere rahmet olsun.

Aliya İzzetbegoviç, Hasan El Benna, Necmettin Erbakan, Gazi Ahmet, Ahmet Yasin ve benzeri pek çok lidere kendi coğrafyalarında gerçekleştirildikleri inşa mücadelesi ve adanmış ömürlerinden dolayı minnet duyuyor, rahmetle anıyor ve ışıklarından yürüyebilmeyi niyaz ediyoruz.

“Bu kadar ışıltı parlayamazdı bu benim güzel avlum ve ben karanlığı ışık bilirdim Aliya sen olmasaydın”...

Dino Merlin