Adalet, kendimiz için istediğimiz özgürlüğü, hakkı başkaları için de var etmek ve istemek değil miydi? Adaletin olmadığı yerde insan, hayvan,  ağaç veya başka canlı yaşayabilir miydi?

Bir toplumun kaderini o toplumu oluşturan bireylerin adalete olan talebi belirliyor değil miydi?

Adil olmayı gücün, güçlünün değil, Hakk'ın ve haklının yanında olmak belirlemiyor muydu?

Kendimizden olanın yaptığı yanlışları görmüyor, görsek de bize yakın olduğu için eleştirmeye gönlümüz razı gelmiyor,

yanlışlara ardı arkası kesilmeyen bahaneler üretiyor, bize benzemeyenden nefret ediyor, salt bizden diye arka çıkıyorsak

adalet terazimiz dengede sayılıyor muydu?

Bir gruba, bir şahısa baştan kaybetmiş veya baştan kazanmış gözüyle bakıldığı yerde adalet duygusundan söz edilebilir miydi?

Tarafgirlik gözlüğünü takan bir göze o gözlük başka renkler gösterebilir mi?

Güçlü ve haklı olduğundan emin olan biri başkalarını susturma gayretine girer mi?

Başkalarının sözlerine pranga vuranlar güçlü ve haksız olanlar değil miydi?

Toplumda kötülüğün bu kadar ayyuka çıkması, her yıl yüzlerce kadının öldürülmesi, tacize uğraması, çocukların bile güvenlik tehdidi altında olması, trafikte, okullarda, sokaklarda kötülüğün kol gezmesinin nedeni güneşin ışıklarının bulutları dağıtacak güçte ışıldamamasından değil mi?

Sosyal paylaşım sitelerinde adalet arama ihtiyacının kalmadığı, iyiliğin bulaşıcı bir şekilde yayıldığı günlere evrilmeyi dilemek, yarınlardan umut etmek değil mi?

Daha çok adalet, herkes için adalet, adil olmanın gereği değil mi?