Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Yeterli mi?

Millet ittifakının üzerinde mutabakata vardığı temel ilkenin; “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” olduğu bilinmektedir. Şüphesiz kastedilen, eski parlamenter sisteme dönüş değildir. Bu ilkenin demokratikleşme yönünde yeni bir model olarak kabul gördüğü açıktır.

Bu bağlamda “Altılı Masa” tarafından hazırlanan mutabakat metninde “Meclis İç Tüzüğü’nde ve Siyasal Partiler Kanunu’nda değişiklik yapılacağı, seçim barajının %3’e düşürüleceği, siyasetin finansmanı konusunda yeni bir düzenleme getirileceği, belirli tutarın üstündeki her türlü bağış ile seçim dönemi harcamalarının da şeffaf hale getirileceği ve hazine yardımı için sınırın %1 oy almış olma şartına bağlanacağı” gibi olumlu olarak değerlendireceğimiz değişiklikler belirtilmektedir.

Söz konusu değişikliklerin tek başına demokratikleşme için yeterli olmadığı da açıktır. Türkiye’nin sorunları sadece parlamentonun yapısından, güçsüz ve yetersiz temsilden ibaret değildir. 

Ayrıca Türkiye, sadece bir siyasal ve ekonomik kriz yaşamıyor, bir devlet/sistem krizi yaşıyor. Üzerinde mutabakat sağlanması gereken en önemli hususun; devlet krizinin nasıl ve hangi modelle aşılabileceğidir.

Bunun için de esasa ilişkin konuların başında Türkiye’nin nasıl normalleşeceği sorunu gelmektedir. Siyasal ve toplumsal uzlaşmayı sağlayacak, kutuplaşmayı kaldıracak ve mevcut yetkileri partizanca kullanmayacak bir cumhurbaşkanına ihtiyaç vardır.

Parlamentodan önce Yargı sisteminin düzenlenmesi ve hukukun tesis edilmesi ancak mevcut yetkilerin kullanılmasıyla mümkündür. Haksız ve hukuka aykırı olarak KHK ile mağdur edilenlerin, tutuklu siyasetçilerin, yazar ve gazetecilerin mevcut yetkilerle serbest kalması da normalleşme için öncelikli adımlar arasında yer almalıdır.

Genel olarak mağduriyetlerin giderilmesi, hak ihlallerinin önlenmesi ve rövanşizme imkan vermeden gerçek suçlulardan hesap sorulması için adalet mekanizmasının siyasetin baskısından kurtarılması ile normalleşme hızlanacaktır.

Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bütün bunlar, cumhurbaşkanının hükümet ve parlamentodan bağımsız olarak kullanacağı mevcut yetkilerle mümkündür.

Bu özelliklere haiz cumhurbaşkanı adayının mutlaka bu güveni ve güvenceyi vermesi gerekir. Çünkü normalleşme süreci söz konusu güvenin oluşmasıyla başlar.

Yine seçim öncesi, Türkiye’nin geleceğine ilişkin belirsizliğin aydınlatılması için üzerinde mutabakat sağlanmış siyasal projelerin kamuoyuyla paylaşılmasını zorunlu görüyorum. 

Koalisyon protokolünden daha önemli, devlet krizini çözme yöntemi üzerinde bir mutabakatın gerekli olduğu açıktır. İktidar; planlanmış belirsizliği ve devlet krizini derinleştirerek başta kalmayı hedeflerken, muhalefetin dağılmamak için krizi görmezden gelerek seçime odaklanmasını doğru bulmuyorum.

Cumhuriyetin ikinci yüz yılına belirsizlik ve devlet krizi ile girmek her ihtimalin mümkün olacağı bir sürece girmek demektir. İktidarın bunu göze aldığı ortadadır ancak muhalefetin bunu göze alması kabul edilemez. Kesin, net ve gerçekleştirilebilir bir çözüm yöntemi bulmak muhalefet için bir zorunluluktur.

Mutabakatın öznesi ‘demokrasi’ ve ‘hukukun üstünlüğü’ olmalıdır. Güçlendirilmiş Parlamento sadece sistemin yasama boyutunu tanımlar. Yürütme, Yargı, Yerel Yönetimler, Medya, Sivil Toplum gibi alanlarda da ‘demokrasi ve hukukun üstünlüğü’ ilkelerine göre bir sistem değişikliğine gidilmeden devlet krizini çözmenin mümkün olmayacağına inanıyorum.

Belirtmek isterim ki hem Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteminin hem de genel olarak demokrasinin güvencesi “Hukukun Üstünlüğü” ilkesidir. Mutabakatın genişleyerek ve diğer muhalif unsurları da içine alarak bu ilke etrafında olmasının ve çözümlerin bu ilke güvencesinde aranmasının daha doğru olduğu kanaatindeyim.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteminin içeriği henüz çok açık olmadığı gibi, sistem krizinin nasıl ve hangi modelle aşılacağı da belirsizliğini korumaktadır. Altılı Masa artık istişkafi görüşmeleri tamamlamalı, esasa ilişkin konuları müzakere etmeye başlamalıdır.

Ülkenin geleceği hepimizin geleceğidir.

Abdulbaki Errdoğmuş