Yaşamak Umurumuzdadır

Gelişmeleri takip ediyorum, olayları, söylenen sözleri.

Bunun üzerine artık ne olursa olsun şaşırmam dediğim an, öyle bir şeye şahit oluyorum ki yine hayret hatta dehşet makamına çıkıyorum. 

***

Tek bir madde tek bir maddedir. 

Ancak başka bir maddeyle etkileşime girerse bir tepkime oluşur. 

Üreme, çoğalma veya başkalaşım meydana gelir.

Toprak suyla buluşunca yumuşar mesela. 

Su ateşle buluşunca kaynar en basiti. 

Etkileşimin olmadığı her yer tepkisizdir.

Mezarlıklar kadar sessiz ve tepkisiz.

O halde bizlerin tepki vermemiz yaşıyor olduğumuzun bir kanıtıdır.

Yaşıyorsak hakiki manada, tepki vermekle (kımıldamaktan bahsediyorum, gücü nispetinde bi şeyler yapmaktan) yaşadığımızı isbat etmiş oluruz.

Bir hafta içinde iki kişi boğaz köprüsünden atlamak suretiyle canına kıydı.

Bir kişi kendisini yaktı.

İki zor ve alimlerin bile zorluğundan Allah'a sığındığı ölüm şekli.

Su ve ateş ölümü.

Ne diyordu ismet özel;

"Bana göre intihar, geride kalanlara yönelik ağır bir suçlamadır." 

Kendimi suçlu hissediyorum.

Yolumun kesişme ihtimali olan bir yerde, belki sadece kendisini samimi bir şekilde dinleyecek biri olmadığı için kendini yok ederek bir şeyler anlatmak istediler.

Yine İsmet Özel'in dediği gibi;

" 40 yaşıma kadar hep intiharı düşündüm, ama 40 yaşımdan itibaren insanların intihar etmeye değmeyeceklerini düşünmeye başladım. bana göre intihar, geride kalanlara yönelik ağır bir suçlamadır. bu mesajı verebileceğin tıynette insan olmadığını düşününce de intihar etmiyorsun. "

Verilen mesajı alacak kimse olmadığını düşününce intihar etmiyor insan! 

Bu söz yankılanıyor zihnimde. Keşke diyorum keşke İsmet Özel okusalardı hiç değilse.. 

Bir camiye gidebilseler. Memur cübbesiyle fors atan imam değil! İslam şiarını giyinmiş bir imamla karşılaşabilseydi. Derdini anlatsaydı. 

Keşke.. Ne gereksiz bir kelime. 

Belki karnı açtı son nefesini verirken.

Boğazına kadar derdiyle doluydu, boğaza bırakırken bedenini... Belki.

Birileri İstanbul üzerinden biçilmiş rolleri oynama derdindeyken, bu rollerin hakkını vermek için en rezil replikleri ezberleyip en  iyi rolü yapıcam diye yırtınırken ölüyoruz.

Zarifoğlu düştü şimdi de aklıma;

Az az ölüyoruz her gün

Yağmurdan, havadan söz eder gibi

***

Şiddetli yağmur ve gök gürültüsü vardı gece boyunca. 

Öfkeli şimşekler pencereden tehditkar bakışlar attılar. 

Sabah yine haberlere baktım. 

Talihsiz sözler söylerken kalbin sıkışsa da yazmasaydın şunları dediğim türden yazılar! 

Ve haberler... 

Can acıtan!

Üzeri kirli olduğu için minübüste koltuğa oturtulmayan, öylece bir köşede dizlerinin üzerinde uyuyakalan çocuğu gördüm bir haber sitesinde. 

Bunu da tarihe not düşmeliyim dedim. 

Ve uyarmalıyım... 

Bu çocuk, ya muhteşem bir tekamül geçirecek ve merhametli, vicdanlı hakiki insan olacak, ya da hırslı ve acımasız olacak. 

Bu çocuğun ileride karşımıza ahlaklı biri olarak çıkması bizim umurumuzda olmalı. 

Çünkü etkileşim halindeyiz. 

Çünkü hastasıyla doğru iletişimi kurmayan doktor, doktoru her olumsuzluğun tek sorumlusu olarak gören ve doktora saldıran hasta yakını, öğretmenine saygısızca davranan hatta darp eden öğrenci, öğrencisini evladı gibi bilmek tekamülüne geçemeyen öğretmen, namaz vakitleri dışında camide izine rastlanmayan imamlar, evladını dinlemeyen ana babalar, ana babasını adamdan saymayan çocuklar! 

Hepimiz bu etkileşimin parçasıyız. 

Maddeler gibiyiz etkileşim içindeyiz.

Birbirimizle kaldırımda çarpışıyor. İki farklı cinssek ve hava da güzelse, üstelik cadde üzerindeki mağazadan hafif bir müzik çalınıyorsa kulağa ve sevebilme yetimizi kaybetmediysek henüz, aşık olabiliriz. 

Aynı cinsten biriyle yaşanırsa bu çarpışma ve güneşli bir günse ve ya yağmurlu bir akşam üzeri, kaçışmaktayken insanlar bir yerlere, öğlen fena sayılmayan bi şeyler atıştırmışsak, hanımla-beyle evden çıkarken güzel güzel ayrılmışsak, yorgunluğa ve yağmurda kalmışlığa rağmen, karşılıklı gülüşü özür dileyerek yolumuza devam edebiliriz. 

Etkileşim halindeyiz her an. 

Kendimizi tamir etmek sadece kendimiz için gerekli değildir. 

Canımız yansada can yakmamak! Bakın bu dürtüsel bir davranış değil tamanimen insana üstelik eğitilmiş insana haiz bir yeridir. 

Yaşamak ince iştir. Keskin çizgidir. 

Kaldırımda çarpıştığımız insana o güne kadar birikmiş bütün öfkemizle bağırmamak, vazgeçilmişliğin, unutulmuşluğun, önemsenmeyişliğin, değersizleltirilmenin acısını kaldırımda çarpıştığımız birinden, sıra beklerken, otobüste, markette, hastanede, okulda, evde çıkarmamak için kendimizi onarmalıyız. 

Çünkü yaşamak umurumuzdadır ve inananlar için tünelin ucunda her zaman ışık vardır. 

Gudubet Haksever