Srebrenitsa Unutmadık!

Balkanlarda Bosna Hersek’te, 20 bin kişinin yaşadığı şirin bir Boşnak kasabasıydı Srebrenitsa. Boşnak kasabasıydı diyorum, çünkü 36 bin olan nüfusun 28 binden fazlası Müslüman Boşnaklardan oluşmaktaydı.

İşte bu güzel şehir 11 Temmuz 1195’te bir büyük ihanete kurban gitti. II. Dünya savaşından sonraki en kanlı savaşta korkunç bir soykırıma sahne oldu. Srebrenitsa o kara günden sonra insanlığın kalbine hançer gibi saplandı, tarih sayfalarına bir soykırımın simsiyah lekesi olarak düştü..

Tam 25 yıldır annelerin ağıtlarının susmadığı, gözyaşlarının dinmediği bir acının adı Srebrenitsa.

Neredeyse 80 bin insanın katliama uğradığı, canını kurtarmak için Tuzlaya kaçmaya çalışırken orman yolunda “başak tarlası gibi sağa sola yatırılmış cesetlere”  taşı, toprağı, gökyüzü ile tanıklık etmiş şehir.

Balkanların Bilge Lideri Aliya “unutulan soykırım tekrarlanır” diyordu ya hani..

Peki ama ne olmuştu.nasıl bir hikayenin acı satırları yazılmıştı Srebrenitsa’da

Her şey 1991’de Berlin duvarının yıkılmasının ardından Kominizmin çökmesi ile başlamıştı. Dünya yeni bir döneme girerken 1947’den bu yana tüm ülkelerin Yugoslavya Devleti Çatısı altında yönetilmeye mecbur bırakıldığı uzun soluklu esaret, Balkan halkları için de yeni umutların başlangıcı olmuştu.

Komünist dönemin davetçileri arasında yer alan, mütefekkir, mutasavvıf, siyasi lider, askeri komutan gibi pek çok özelliği ile Balkanların yetiştirdiği Bilge Lider Alija İzzetbegoviç,Yugoslavya Devleti çözülünce vakit kaybetmeden “bağımsızlık” talebinde bulunmuştu.

Ancak Referandum esnasında Sırp Lider Slobadon Miloşeviç tarafından “bağımsızlık isteğiniz gerçekleştiğinde balkanları size cehenneme çevirmeyeceğimizi mi zannediyorsunuz” tehdidi ile Müslümanların Balkanlarda varlık göstermesine tahammül edilmeyeceğini bir kez daha açık etmişti...

Sırp Faşizmi bunu saklıyor da değildi zaten. Kısa süre önce Kosova’da gerçekleşen bir mitingde “Büyük Sırbistan’ı gerekirse kan akıtarak kurduğumuzu tüm dünyaya göstereceğiz” ifadesinde de bu niyet açıkça haykırılmış değil miydi?.

Tehditlere rağmen bağımsızlığını elde eden Bosna Hersek, seçimlerden zaferle çıkan Alija İzzet Begoviç’in Cumhur Başkanlığı ile ülkenin geleceğinin yeniden inşa ediliyor olmasının sevinç ve heyecanını yaşıyordu.

Alija, Tüm mahkumiyeti boyunca “yükselen kapitalizm karşısında Kominiizm mutlaka çökecek.Peki ama Kiminizim çöktüğünde Müslümanların kaderini kim yazacak “ sorusu etrafında seneler düren beyin sorgulamalar yapmıştı...

 İbn-i Haldun’un dediği gibi “coğrafya kaderdi” elbet. Ancak coğrafyalarımızın kaderini kimlerin yazacağı idi asıl öneli olan. İşte şimdi Balkanlarda Müslümanların kaderini yeniden yazmak üzere kolları sıvamıştı Alij ve arkadaşları..

Ancak Faşist Sırplar, Kosova’da neredeyse 6 yüzyıl önce Türklere yenilmenin husumetini hala taze tutarken, Osmanlı fetihleri ile kaybettikleri Krallıklarının öfkesi dinmemişken şimdi böyle bir dirilişe ve güçlü bir Müslüman varlığına sessiz kalmaları beklenemezdi. Nitekim Alija bütün bunları öngördüğü için BM’ye referandum sonrası “olası bir savaş için gözlemci talebi” ile başvurmuş, fakat muhatap bile alınmamıştı.

Neticede beklenen olmuş, Sırp tehditleri Yugoslavya Devletinden kendilerine kalan güçlü ordu desteği ile Müslümanların şehirlerine saldırmaya başlamıştı. Bir yandan dünyanın dördüncü büyük ordusuna sahip Sırp birlikleri güçlü silahları ile tepelerden bombalar yağdırırken, diğer yandan Çentikler (Monarşik Sırp Gerillalar) köy ve kasabalara sızmaktaydı.

Savaşa girmemek için direnen Alija 5 Mayısta başlayan Saraybosna Kuşatması ile beraber direnişinin beyhude olduğunu anlayarak parlamentoyu fesih etmiş, Bosna Hersek ordusunu kurarak istemediği bir savaşın ortasında bulmuştu kendisini.

Ordusu, askeri, silahı olmayan henüz kurulmuş bir ülkenin Cumhurbaşkanı “Ordu Komutanlığını” ilan ettikten sonra öğretmen, imam, müftü, taksi şoförü, sporcu, esnaf vb gibi tamamen sivillerden oluşan gönüllü askerlerle ordusunu kurmuş ve ülkesinde “İslam’ın Sancağını yere düşürmemek” için hiçbir aklın almadığı orantısız bir savaşta direniş destanı yazmıştır.

Sırp Generallerden birinin tüm uluslararası basın önünde cüretkar bir şekilde “çok değil üç ay sonra balkanların Müslüman diye bir sorunu kalmayacak, hepsini temizleyeceğiz” tehdidine rağmen Müslümanlar su borularından yaptıkları silahlarla (lumpa) Sırp ordusuna karşı olanca gücü ile savaşarak neredeyse tam 4.5 yıl ayakta kalmayı başarmıştır.

Avrupa’nın orta yerinde silahsız ve savunmasız bir millete karşı korkunç katliamların yapıldığı, snipher atışları ile sivillerin yaşadığı alanların bombalandığı Bosna Hersek’te yaşanan bu trajediye dünya sessiz kalmıştır.

Ve fakat, Müslüman Boşnaklar şehirlerini Sırplardan temizleyerek zafere doğru yaklaştıkları vakit BM, tankını tüfeğini toplayarak Bosna’ya gelmiş, 6 bölgeden biri olan Srebrenitsa’yı da silahsızlandırarak “güvenli bölge”  ilan etmiştir.

Üstelik Srebrenitsa Komutanı Naser Oriç, hakkında hazırlanan düzmece bir rapor ile Srebrenitsa’dan Tuzla’ya gönderilmiş, şehrin adeta tüm direniş gücü ortadan kaldırılmıştır.

Naser Oriç, savaştan önce Belgrat’ta polis akidemsinde eğitim görmüş Portoriçe köyünden bir gençtir. Eğitim aldığı alandaki başarıları onun kariyerinin yükselmesini sağlarken sonrasında Sırp Lider Slobadan Miloşeviç’in özel korumalığına getirilmiştir.

Naser Oriç savaşın hemen öncesinde Miloşeviç’in Koruması sıfatı ile katıldığı toplantılarda şahit oldukları karşısında Müslümanlara yönelik bir takım hazırlıklar olduğunu sezinlenmiştir. Özellikle Gazi Mestan Mitinginde Büyük Sirbistan’a yönelik planlarından bahsedilince meseleyi iyice kavrayan Naser Oriç Birliğinden bir topu da beraberinde alarak ailesinin yanına potoçari’ye dönmüştür. Beraberinde getirip köyünde sakladığı ve kullanım dışı olan bu topun alınması bir mesajdı esasında, Sırp generallere..

Naser Oriç tecrübeli bir polistir Srebrenitsa’da kendine bir ordu kurmuş, gençlere savaş eğitimi vererek olası bir saldırıya karşı hazırlık yapmaktadır. Nitekim beklenen olmuş çok geçmeden Sırplar ve çetnikler Srebrenitsa’ya saldırmış, ancak Naser Oriç ve sivillerden oluşan ordusu kısa sürede şehirlerini Sırplardan temizlemeyi başarmışlardır..

Tarifi imkânsız, korkunç bir savaştır yaşanmakta olan. Hasta haneler, okullar, Pazar yerleri bombalanmakta, toplama kamplarında Müslüman Kadınların haysiyeti ve onuru kirletilmektedir.

“Müslümanların sadece canını almakla kalmayıp kadınlarının haysiyetini de çiğneyeceğiz” diye gözü dönmüş Sırp Çetnikler, kamplara topladıkları kariyer sahibi, ilim ehli olup saygın kişilikleri ile bilinen hanımları topladıkları kamplarda kendilerine hizmet ettirmekte, işkence ile katlettikleri Boşnakları kanını temizletmektedirler, Bu bir savaş değildir, gözü dönmüşlüğün, insanlıktan çıkmışlığın tarif edilmez şeklidir.

İlk zamanlar güçsüz bir direniş sağlayan Müslüman Boşnaklar zamanla etkisiz hale getirdikleri Sırplardan aldıkları silahlarla güçlenirken, bir yandan da savaş taktiklerini öğrenmeye başlamışlardır. Bosna genelinde Müslümanlar büyük bir mücadele örneği ile tüm şehirlerden Sırpları temizlemeye başlamışken Bm’nin bölgeye gelmesi ile beraber savaşın dengeleri değişmeye başlamıştır.  Zira yapılan anlaşmanın bir gereği olarak Naser Oriç ve ordusuna müdahale edilerek silahlar toplanmıştır. Üstelik 20 bin kişilik kasabaya “BM’nin güvenliğinde” olması hasebi ile çok sayıda savaş mağduru sivil Srebrenitsa’ya göç etmiş, şehir neredeyse 80 bin’in üzerinde bir topluluğun sığındığı açık hava cezaevine dönüşmüştür. Salgın hastalıklar, yardımların dağıtımındaki keyfiyet, açlık, alt yapı yetersizliği savaşın ateşinden kaçıp bu şehre sığınan sivillerde ne yazık ki ölümlere yol açmaya başlamıştır.

Nihayet 11 Temmuz 1995 günü Sirbistan’dan gelen 10 bin kişilik silahlı asker ve çentikler kolayca Srebrenitsa’ya girmişlerdir. Şehri korumakla yükümlü BM askerleri buna göz yumarken Faşist Sırplar ve Monarşik Çentik gerillalar tarafından II. dünya savaşından sonraki en büyük katliamları yaparak, Boşnaklar üzerinden korkunç bir soykırım gerçekleştirmişlerdir.

Neredeyse 80 binin üzerinde savunmasız sivil Boşnağın katledildiği bu soykırımdan bu gün hala toplu mezarlara ulaşılmaktadır.

Aradan geçen 25 yıla rağmen bu gün hala ulaşılan toplu mezarlardan çıkarılan sayısız Boşnak Şehidin naaşları yeniden defnedilmektedir. Ve bu sembolik olarak her 11 Temmuzda törenlerle gerçekleştirilmektedir. Srebrenitsa bir semboldür. Tüm Bosna Hersek’te yapılan katliamlar ve BM’nin ihanetine örnek bir sembol..”Batı asla uygar olmadı” diyen Alija’yı haklı çıkaran bir fotoğraftır işte bu büyük ihanet!

Keza Alija  “Dayton” anlaşmasına temas ederken günlüğüne Srebrenitsa katliamına dair hakikatleri şu ifadelerle not düşecektir.

“Srebrenitsa’ya Sırp saldırısı başladığı haberini telsizden aldığımda Saraybosna’dan tünele girmiş bir toplantıya gitmekteydim. Hemen BM’nin Bölge sorumlusuna ulaştım. O ‘böyle bir şeye asla izin vermeyiz şimdi helikopterlerimizi havalandırıyoruz’ dedi. Ben daha tünelin sonuna gelmeden(800 mt) Srebrenitsa’nın düştüğü haberini aldım. Âdeta Başımdan aşağı ihanetler yağıyordu. Hem içerden hem dışardan haince bir ihanete maruz kalmıştım. Tüm bunlar olurken önüme konan ve asla halkımın lehine olmayan bu anlaşmayı imzalayamayacağım gibi, bunca katliam ve ihanete rağmen halkıma ‘savaşa devam’ diyerek de dönemeyecektim. Öylesine çaresizdim ki kendimi çarmıha gerilmiş gibi hissediyordum.”

Neticede Alija istemeyerek Dayton anlaşmasını imzalamak zorunda bırakılmış, Müslümanlar soykırıma uğratılarak zafer elde ettikleri bir savaşta “üçüncü ortak olmak” mecburiyetine mahkûm edilmiştir. Bu gün Müslüman kanı üzerinde kurulmuş bu ülke 6 ay Müslümanlar 6 ay Boşnaklar ve 6 Ay Sırplar tarafından hükümet edilerek “Müslümanların güçlenmesinin “önüne geçilmek istenmiştir.

Hülasa Srebrenitsa; Bosna Hersek’in bağımsızlığında ödenmiş ağır bir bedel olarak sembol bir isim olmuştur.

 II. Dünya savaşından sonraki bu en kanlısı savaşta 300 binin üzerinde sivil katledilmiş (35 bini çocuk)50 bin Müslüman kadın sistematik tecavüze uğramış ve tarihin en korkunç soykırımı yaşanmıştır.

Avrupa’nın orta yerinde meydana gelen bu yakın tarih soykırımını unutmadık.

Bilge Lider Aliya “unutulan soykırım tekrarlanır” diyor.

Unutmayacağız.

NO FORGET SREBRENİTSA!.