Neden bu yürüyüş yapılıyor? Nasıl yapılıyor? Nasıl yapılıyor? Nasıl sonuçlar alınacak? Bu konuda size kısaca bilgi vermek isterim.

HDP’nin demokrasi yürüyüşü darbelere karşı demokrasi yürüyüşü adı altında yapılıyor. Çünkü HDP yoğun bir şekilde darbelerle karşılaşıyor son yıllarda çözüm sürecinin bitmesinden sonra HDP siyasetine yönelik çok ağır baskılar var. Türkiye’de Kürt meselesinin çözümü mutlak suretle gerekli ve bu konudaki anahtar parti Halkların Demokratik Partisi, herkeste bunu biliyor ama devlet ve iktidar bu sorunu çözmek istemiyor. Baskı yöntemi ile zorbalık ile çözmeye çalışan bir anlayış var karşımızda ve HDP siyaseti baltalanmaya çalışılıyor, HDP sürekli Türkiye’nin tüm sorunlarına değindiğini, tüm sorunlara çözüm bulmak istediğini ve Kürt meselesinde de acilen bir adil çözümün olması gerektiğini söylemesine rağmen sürekli siyaseti engelleniyor. Bu engelleme zorbalık yolu ile Kürt meselesini bitirmek, susturmak amacıyla yapılıyor bunu hepimiz biliyoruz. Adil bir sonuca ulaşmak istemeyen devlet ve iktidar maalesef HDP’nin demokratik atılımlarına cevap vermemekte kararlı. Mesele hepimizde biliyoruz ki; çatışma ile, kan ile, gözyaşı ile çözülmez. Mesele: Sahada, mecliste, konuşmak ile çözülür, diyalog ile çözülür bunlar yapılmadığı müddetçe de bu baskı politikaları sonuçsuz politikalardır her zaman bunu söylüyoruz hep haklı çıktığımız görülüyor ama buna rağmen fosilleşmiş bir devlet aklı maalesef bu uygulamaları dayatmaya çalışıyor işte en son malum çözüm sürecinin bitişinden sonra HDP siyaseti üzerinde ağır baskılar oldu, kayyumlar atanmıştı ve tekrar biliyorsunuz 31 mart seçimlerinden sonra tekrar kayyumlar atandı, KHK ile ihraç edilenler, seçilmiş olduğu halde başkanlık onlara verilmedi ve bilahare baskılar artarak, gözaltılar, tutuklamalar ve en sonunda da milletvekillerine yönelik saldırılar ve en sonunda da milletvekilliklerinin düşürülmesi furyası başladı. Belki bunun bir sonraki adımı HDP’yi kapatmaya yönelik bir adım olabilir evet maalesef bu olabilir. Telaffuz etmek istemiyoruz çünkü gerçekten bu toplum adına çok anlamsız, çok boşuna, beyhude bir çaba olacak böyle bir girişim yapılacak olursa, girişimi yapmamalarını tavsiye ederiz işin doğrusu çünkü böylesi bir anlayış hiçbir şeye hizmet etmeyecektir. Bunu herkesin bilmesi gerekiyor. Devlete muhalif görüşler ileri süren birçok parti, son 30 yılda kapatıldı, tekrar onların geleneğinden partiler açıldı, tekrar kapatıldı, tekrar açıldı, tekrar kapatıldı sonuçta devlet bu politikası ile muhalif görüşleri susturamadı ve kendisi de adil bir çözüm üretemedi ve hala aynı kafa ile gidiyor. Sorunlar çatışma ile değil mecliste, sahada çözülsün diyen HDP’ye yönelik ağır baskılarına devam ediyor işte bütün bunlardan dolayı Halkların Demokratik Partisi tüm Türkiye’yi kuşatan bir yürüyüş başlattı, devam ettiriyor ve nihayete de erdirecek inşallah. Bu yürüyüş nedir? Edirne’den Ankara’ya, Hakkari’den Ankara’ya, yurdu bir baştan bir başa yurdun batı sınırından, doğu sınırına kadar süren bir yolculuk bu. Bu ne demek? Biz bu toprakların tümüne hitap ediyoruz, tümüne yönelik tekliflerimiz var ve tümüne Kürt sorununu anlatacağız anlamına gelir. Önemli bir iddiadır ve bu iddiayı hepimiz destekliyoruz çünkü bu ülkede Kürt’ün meselesini sadece doğu değil batı da hissetmeli, sorunları batı da hissetmeli ve çözüm bulmaya çalışmalı. Bunu yapabildiğimiz oranda bir yere ancak varabiliriz diye düşünüyorum. Biz yürüyüşümüze devam ediyoruz, Edirne hattında çalışmalarımıza başladık. Edirne’de Selahattin Demirtaş’ın Eski Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın zulmen tutulduğu cezaevinin önünde bir açıklama ile başladık. Daha öncesinde Silivri’de toplanarak Edirne’ye doğru halkımızla beraber gitmek istemiştik ama önemli bir engelleme yapıldı, kafede çay içen insanlara bile gözaltı yapılarak bu yürüyüş engellenmek istendi. Biz vekillerimiz ile beraber Edirne’ye gittik ve orada açıklamamızı yaptık, evet halkımız gelemedi ama tüm medya bu olayı takip etti, gereken mesajlar verildi, ulusal ve uluslararası anlamda mesajlar verildi ve HDP yürüyüşünü devam ettiriyor bu bir özgürlük yürüyüşü ve olumlu mesajlar vererek devam ediyoruz, tüm Türkiye’yi kucaklayarak, kuşatarak devam ediyoruz, bütün bunların altı çizilmeli ve bütün bunlar önemli bir şekilde değerlendirilmeli çünkü bu ülkede çözümsüzlüğe saplanmak isteyen bir kitle değil HDP, çözüm arayan, tüm bağnazlıklara, tüm faşizme, tüm zorbalıklara rağmen çözümün peşinde gitmek isteyen bir parti bunu toplumun her kesiminin taktir etmesi, tebrik etmesi ve desteklemesi gerekiyor. Evet yürüyüşümüz nasıl olacak? Yarın Kadıköy’de bir basın açıklaması ile devam edecek, ertesi gün Taksim’de bir basın açıklaması ve ardından Kandıra Cezaevi’ne bir heyetin gitmesi ve oradan da Ankara’ya doğru yola çıkılması şeklinde devam edecek. Hakkari’den nasıl başlamıştı? Hakkari’den de Mithat Sancar başkanlığında bir grup parti vekilimizin eşliğinde, Hakkari’den Van’a, Van’dan Diyarbakır’a, Diyarbakır’dan da Adana’ya ve oradan da Ankara’ya seyahat şeklinde cereyan edecek ve uğranılan her yerde mesajlar verilecek, konuşmalar yapılacak halka temas sağlanacak, halka kucaklaşılacak bütün bunlar çok önemli, değerli fiiller. Tüm halkımızın desteğini bekliyoruz! Biz bu neşeyi bu desteği sizlere yansıtmaya devam edeceğiz. Bizi izlemeye devam edin diyoruz.

Dün biliyorsunuz Silivri’de ki olayları size canlı olarak vermeye çalıştık, ardından Edirne’de Sayın Başkanımız Pervin Buldan’ın konuşmasını canlı olarak yayınladım ÖFG TV olarak ve bundan sonrasında da bu yayınlarımızı sürdürerek sizleri canlı canlı en anlamlı bir şekilde bilgilendirmeye devam edeceğim.

Evet değerli arkadaşlar, HDP’nin yürüyüşü inşallah Türkiye’nin demokratikleşmesine hizmet edecek bu konuda birçok basın yayın kuruluşuna konuşuyoruz, yerli ve yabancı basın kuruluşlarına konuşuyoruz, yürüyüş sırasında karşılaştığımız polis zorbalığı aslında HDP’nin neden demokrasi yürüyüşü yaptığına dair çok önemli bir gösterge. Bu polis zorbalığı çok abartılı bir şekilde Anayasal haklarımızı kullanmamızın önüne geçmek suretiyle sergilenmeye çalışılıyor. Kabul etmek mümkün değil. Bir devletin yapması gereken vatandaşlarının Anayasal haklarını korumasına yönelik tedbirlerin alınması, vatandaşlarının önünün açılması ve düşünce özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ile her türlü etkinlik ve protestoyu yapabilmelerine imkân sağlayabilmesidir ama Türkiye’de böyle değildir. Muhalif düşünen herkes potansiyel düşmandır ve yok edilmesi gereken insanlardır diye bakılır ve onlara yönelik son derece hasmane tavırlar takınılır, polis hasmane bir tavır takınır sanki düşman ülkesinin insanları milletvekilleri gibi bakmaya başlar bunlar demokrasi adına utanç verici davranışlardır, kesinlikle tasvip edilemez maalesef Türkiye’de yaşanıyor, yaşanması demek doğru olması anlamına gelmez, biz bir barış mesajı veriyoruz, tüm topluma barış mesajı veriyoruz. Erdoğan’ın sürüklemek istediği kaosa karşın demokrasi diyoruz. Bir cehennem ortamına karşın bir cennet teklifinde bulunuyoruz topluma ve yürüyüşümüzü devam ettiriyoruz. Bize böyle bir yürüyüş yapmayın, provokasyon olur şu bu diyenlere karşı memleketin elle tutulur bir tarafı kalmamış, memlekette adaletin A’sı, demokrasinin D’si, Hukuk’un H’si kalmamış siz bize hala tepki göstermeyin diyorsunuz, biz tepki gösteriyorsak bu yönelik bir tepkidir ve Türkiye’nin her karış taşına, toprağına, insanına Kürt meselesinin nasıl çözüleceğini anlatma yolunda bir gayrettir. Evet inşallah hayırlara vesile olur, biz gayretle inançla, azimle, şevkle ve en önemlisi halkımızın iradesini yansıtarak bu yürüyüşümüzü yapıyoruz, devam ettireceğiz inşallah sonuçta da umduğumuz gibi iyi niyetimize karşılık iyi bir sonuç alırız diye düşünüyorum.

Değerli izleyenler bu hafta da 2. Konumuz bizim için çok önemli bir konu. Nedir bu konu? İşte malum yeni infaz indirimi yasası çıktı, bu infaz indirimi yasasına göre hamilelik ve 18 ay bebeği olana  kadar kadınların tutuklanmasının önüne geçilmesi gerekiyor. Tutuklanamazlar. Mahkum edilemezler. Bu öncesinde hamilelik ve 6 aylık bebeği olan kadınlar içindi şimdi uzatıldı,18 aylık bebeği olan kadınlara kadar uzatıldı, yani hamilelik ve 18 aylık bebeği olan kadınların tutuklanmaması gerekiyor ve biz komisyonda bunu 24 ay olarak istemiştik,18 ay olarak çoğunluğun oyuyla kabul edildi, buna da razı olduk yeter ki uygulansın! Ama uygulanmıyor. Çok can yakıcı olaylar yaşanıyor, son 3-4 haftada onlarca çocuklu kadın tutuklandı. Hamile kadınlar tutuklandı ve maalesef büyük dramlar yaşandı, bu hamile kadınlar cezaevinde rahatsızlandılar, kanamaları başladı, düşük tehlikesi yaşadılar zaten düşük tehdidi altında hamilelikleri geçiyordu ve bu şekilde büyük stresler yaşadı, kimisine gayret ettik cezaevinden çıktılar önemli sosyal medya baskısı, hukuki baskı yaptık, avukatları itirazlar yaptı ve hakimler sonunda yasaya döndüler, hukuka döndüler çünkü bu tutuklama kararları yasaya aykırıydı, hukuka aykırıydı ve hakimler yasaya dönmek zorunda kaldı, birçok can yakan hadise var, işte Manisa’da Hatice Aydın 2.5 aylık hamileyken tutuklanmıştı,2 çocuğu daha vardı, cezaevinde düşük tehlikesi yaşadı,1 hafta kadar cezaevinde kaldı, o arada hastane hastane dolaştırıldı, kadıncağız hem büyük bir sıkıntı yaşıyordu, hem cezaevindeydi Allah’dan sıkıntı büyümedi ve bu arada tahliyesi gerçekleşti, önemli bir gayret sarf ettik hem sosyal medyadan hem avukatın itirazı noktasında önemli gayretimiz oldu, desteğimiz oldu Hakimler Savcılar Kurulu’na bu tutuklamaları yapan hakim ve savcıları şikayet ettiğimizi medyaya ilan ettik ve bu şikayetleri de yaptık. Bu 3 hamile kadını tutuklayan hakim ve savcıları Hakim Savılar Kurulu’na şikayet ettik ve etmeye de devam edeceğiz eğer ki buna devam ederlerse.

 Bakın Yasemin Baltacı zamanında ben 2 yıl önce bu hanımla ilgilenmiştim, cezaevindeydi hamileydi yasaya aykırı olarak cezaevinde tutuluyordu, doğum yapmıştı doğum sonrası hastaneden 2 saat sonra tekrar cezaevine getirilmişti, düşünün kadın doğum yapmış 2 saat sonra; “Personelimiz yok, nöbet bekleyecek Jandarmamız yok, İnfaz Koruma Memurumuzun işi var.” Diyerek 2 saat sonra hastaneden cezaevine yeni doğum yapmış bir kadını apar topar getiriyorsunuz ve bizim itirazlarımız yükselmişti bunu yoğun bir şekilde vurgulamıştık ardından Yasemin Baltacı tahliye olmuştu buna da çok sevinmiştik bizim önemli başarılarımız oluyor bunlar ve Yasemin Baltacı daha sonra bir başka davadan geçtiğimiz günlerde tekrar gözaltına alındı, Çorlu’da oturuyordu polisler onu Çorlu’dan Mersin’e götürdüler savcı çünkü öyle istiyordu,9 ve 19 aylık 2 tane bebeğiniz var, bebeğinizden sizi ayırıyorlar gözaltı için Çorlu’dan Mersin’e gidiyorsunuz, çocuklar sizden ayrı, çocuklar sizi istiyor siz çocukları ama ayrısınız, savcı ya böyle bir durumun çok zor olduğu söylendiği zaman savcı :”Ne yapayım kardeşim 2 tane çocuğu o zaman çocuk esirgeme kurumuna verin, ben bununla mı uğraşacağım?” diye cevap veriyor, baba çaresiz 1 tane küçük bebeği anneye veriyor, anne o bebeğini emzirmek ile uğraşırken savcı tekrar müdahale ediyor. “Alsın bebeği, babasına versin.” diyor. Baba Çorlu’dan Mersin’e kadar anneyi götüren polislerin peşinde bir başka araba ile anneyi takip ediyor, bu arada 2 tane çocuk arabada perişan bir durumdalar ve sürekli anneyi istiyorlar, düşünün kendi başınıza geldiğini düşünün. Bir anne olarak düşünün, bir baba olarak düşünün ve en önemlisi bir insan olarak düşünün bu nasıl bir eziyettir? Bu nasıl bir işkencedir? Bu nasıl hüzün verici bir haldir? Gerçekten çok çok üzücüdür. Bu vakayı takip ediyorum, şuan hala Yasemin Baltacı gözaltında. Umarım ki hâkimler yasayı uygular ve bu 2’si de annesini emen bebeğin annesini serbest bırakırlar, çok büyük bir zulüm olur bu gerçekten eğer ki tutuklarsa bu anne için korkunç bir zorluk olur. Çok büyük bir kötülük olur. Umarım ki bir an evvel hâkim yasayı uygular ve bu kadın serbest kalır. Tüm temennimiz bu yolda. Bugün haber de çıktı bir çok haber sitesinde, bizim yaptığımız girişimleri eksene alarak haberler yaptı, haber siteleri umarım ki savcı yasayı uygular ve tutuklama istemez, hâkim böyle bir yanlış karar almaz, şimdiden bu uyarıyı yapmış oluyoruz.

Bakın bu olaylar bitmiş değil, geçen gün yine bir başka vaka. Emine Örnek İstanbul’da. Bir aile, bir anne,4 aylık bir bebek annesi,5 yaşında bir çocuk annesi gece yarısı saat 01.00’de ailenin kapısı çalınıyor, baba delikten bakıyor kapı deliğinden,5-6 tane maskeli ne olduğu belli olmayan adam, baba korkuyor kimdir bunlar? Haydut mu nedir? Biz polisiz de demiyorlar, aç kapıyı diyorlar, baba ne yapacağını şaşırıyor ve sonunda kapıyı açıyor, apar topar içeri giren polisler küfür, hakaret, tehditler ediyor, kadın polis anneye çok ağır küfürlü sözler söylüyor. Baba darp edilme ile karşı karşıya kalıyor ve aile büyük bir felaket yaşıyor. Anneyi alıp götürüyorlar, baba 4 aylık bebek ve 5 yaşında bir çocukla kalakalıyor ne yapacağını bilemez bir halde ve sabahleyin anne Emine Örnek’i tutuklayıp Bakırköy Cezaevi’ne gidiyor. Baba işine giden bir insan işine gidemiyor, akrabaları yanında değil, bir bebek bir çocuk ile kalıveriyor. Ne yapacağını bilemez bir halde, annesini emmek isteyen bebeği susturmaya çalışıyor, ona mama bulmaya çalışıyor, bir taraftan işe gidemiyor, bir taraftan çocuk annem nerede diyor? ve bu arada anne tutuklanmış baba hiçbir yere gidemiyor, akrabaları uzakta gelemiyorlar, böylesine bir çaresizlik içinde olan bir baba Emine Örnek’in eşi Mehmet Örnek. Beni aradın yardımcı olun vekilim dedi. Yasemin Baltacı’nın eşinin aradığı gibi. Her ikisine de yardımcı olmaya çalışıyorum şuanda. Ben bir insanım bu tür vakalar karşısında insani olarak kim olursa olsun onlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Bir milletvekilliyim yetkilerimi sonuna kadar kullanarak bu insanlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Onların düşüncesi, kimliği benim için hiç önemli değil ama bunlar bir zulümdür. Bu haksızlıktır çünkü yasaya aykırı işler yapılıyor ve dramlar yaşanıyor aile dramları yaşanıyor. Türkiye’de gittikçe artan hukuksuzluklar, yargının bağımsızlığının kaybolması, yargının iyice siyasallaşması maalesef karşımıza böyle büyük dramlar çıkarıyor ve onlardan işte son örnekler bu vakalar. Emine Örnek’in durumunu da yakından takip ediyorum,4 aylık bebek çatlayana kadar ağlıyor, annesini arıyor, annesinin kokusunu arıyor, annesinin memesini arıyor ve çocuk baba tarafından zor bela mama ile doyurulmaya çalışılıyor,4 aylık bebeğe anne sütü gerekli, bu çocuğun mama ile doyurulması doğru değil, anne belki cezaevinde sütünü lavaboya sağıyor belki bilemiyoruz, çünkü onun mutlaka sütü geliyordur. Bir taraftan anne ağlıyor bir taraftan bebek ağlıyor buna da hiçbir yürek dayanmaz, bizim de yüreğimiz dayanmaz ben bir milletvekili olarak bu tür konulara son derece rahatsızım gerçekten çok çok üzülüyorum ve bunların çok üzücü merhametsizce hadiseler olduğunu görüyorum ve herkesi vicdana çağırıyorum. İstediği kadar yargıçlar günümüz iktidarlarına yaranmaya çalışsınlar, yarın öbür gün aldıkları hukuksuz kararlarla, yasaya aykırı kararlarla yargılanırlar onlara bunları hatırlatmış olalım ve hukuka dönmelerini isteyelim. Bunu yaptıkları zaman sanırım hem kendileri için de iyi olacak hem de bu toplum içinde iyi olacak diye düşünürüm.

Değerli izleyenler bu hafta önemli bir suç duyurusunda bulunduk. Neydi bu ? Korona Salgını sırasında Adalet Bakanlığı ve Savcılıklar yoğun bir şekilde vakaları gizlemeye çalıştılar, ölüm vakalarını gizlemeye çalıştılar ve bizde bunları takip ettik halkın doğru bilgilendirilmesi adına. Sincan Cezaevi’nde Arif Yıldırım isimli bir mahpusun Bilkent Şehir Hastanesi’ne kaldırıldığını duyduk ve bunu sosyal medyamızdan duyurduk bunun üzerine hakkımızda bir soruşturma başlatıldı ve ardından buna rağmen bu üstünü örtme çabasına rağmen 14 Nisan’da Korona tedavisi altındayken hayata gözlerini yumduğunu öğrendik. Şimdi biz bu olayı duyurduğumuz için hakkımızda suç duyurusunda bulunan Başsavcılık yetkililerine tekrar hatırlatma yaptık bakın hakkımızda soruşturma başlattınız. Bu olay doğru çıktı. Yaptığınızdan utanın dedik! Ama herhangi bir açıklama da yapılmadı ve bunun üzerine geçtiğimiz günlerde bu savcıyı Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Hamza Yokuş’u Hakimler Savcılar Kurulu’na şikayet ettik, neden? Çünkü TCK 213. Maddesi’ne göre halkı kin, nefrete sevk etme suçunu işlemiş gibi işlem yapmaya çalıştı, yasaları eğdi, büğdü ve yetkisi olmayan bir şekilde ve de hakkı olmayan bir şekilde hakkımızda bir soruşturma başlattı. Suç uydurdu. Savcılar suç uyduramazlar ve adil bir şekilde yargıya sevk etmek üzere hukuka, yasalara göre karar verirler, suç uyduramazlar bundan dolayı biz suç uydurma suçundan dolayı TCK 114/2,125 ve 257. Maddelerine istinaden hakkımızda suç uydurmak ve onurumuzu zedelemek ve iftira atmak suçlarından dolayı onun hakkında suç duyurusunda bulunduk Hakimler Savcılar Kurulu’na ve aynı zamanda usule de uymamıştı, şikayet üzerine bu soruşturmayı başlatması gerekiyordu, şikayet üzerine değil Resen başlatmıştı bir milletvekili aslında ne esasa uyuyorlardı ne usule uyuyorlardı, hiçbir şey umurlarında değil, hakim ve savcılar iktidarın emirlerine göre hareket etmekle memurlar maalesef, biz de bu savcı hakkında Hakimler Savcılar Kurulu’na suç duyurusunda bulunarak insanlar hakkında yargılama işlemi yapan savcıların görevlerini doğru dürüst bir şekilde yapmasını istedik, bize bunu yapmaya kalkışan bir savcı vatandaşa ne yapmaz? Bunu iyi sormak lazım, biz milletin vekiliyiz, milletin vekili olduğumuzdan dolayı bir dokunulmazlık almışız ama dokunulmazlığıma yönelik bu saldırı milletin iradesine yönelik bir saldırıdır ve biz de bunu kesinlikle kabul etmeyiz, millet adına bize yapılan bu saldırıya karşı gerekeni yaparız. Bunu medyayı da verdik bir çok yerde haber olarak da çıktı. Ulusal ve uluslararası basın da gördü, insan hakları kuruluşları da gördü, aslında yaptıkları işlemden utanç duymaları gerekiyor çünkü bizi susturmaya çalıştılar, hakkı hakikati ortaya çıkarmamızdan dolayı bizi susturmaya çalıştılar ama çarşafa dolandılar. Bakın geçtiğimiz günlerde Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na gelen Adalet Bakan Yardımcısı çok trajikomik ifadeler kullandı. Kendisine Korona’dan dolayı cezaevlerinde ölüm var mıdır sorusuna. “Ya vardır, ya yoktur.” Gibi. Yaşar ne yaşar ne yaşamaz türünden cevaplar verdi, basında Adalet Bakanı kendisine göre açıklamalar yapmıştı, Adalet Bakan Yardımcısının dürüst olmadıkları, şeffaf olmadıkları ortaya çıktı ve bunun içinde savcıları kullandıkları ortaya çıktı ama biz milletimizden yetki aldık, milletimize dayanıyoruz, bizi yolumuzdan vazgeçiremezler. Cezaevlerinde ki bu sağlık koşulları, halkımıza ulaştırmak bizim görevimizdi. Bir çok vakayı ve ölüm vakasını Korona döneminde ve halen de biz bildiriyoruz. Bakanlık sonunda açıklama yapmak zorunda kalıyor, komik duruma düşüyorlar, komik durumlar bunlar ama hiç bundan çekinmiyorlar ve bu hallerine devam ediyorlar. Gerçekleri de ortaya çıkaranlar hakkında soruşturma açmaya devam ediyorlar ve biz de onlarla mücadele etmeye devam edeceğiz. Bunu da halkımıza bildirmiş olalım. Hani dürüst olursanız, samimi olursanız, zaman sizi haklı çıkaracaktır, zaman zalimlik yapanları mahcup edecektir, bu böyledir bizim ortaya çıkardığımız vakalar gerçek vakalardı. Yargı gücüyle, yargı zorbalığı ile sen su Ömer Faruk Gergerlioğlu dediler, biz susmadık Allah’da yardım etti, Adalet Bakan Yardımcısı’nın ayakları çarşafa dolandı ne diyeceğini bilemedi, Bakan bir türlü konuştu, kendisi bir türlü konuştu, savcılar bir türlü konuştu hiç birinin bir dediği bir diğerine uymadı ve mahcup oldukları da ortaya çıktı, yalan attıkları da ortaya çıktı ve bizim de haklılığımız ortaya çıktı. Allah’a binlerce şükürler olsun diyoruz, Allah doğrunun yanındadır, Allah hakkın yanındadır haklının yanındadır, gücümüz olabilir ama haklıyız haklının gücüne dayanıyoruz ve bununla da iftihar ediyoruz.

Değerli izleyenler bu haftalık bu kadar haftaya Salı günü buluşana kadar size hoşçakalın diyorum ama bu arada da çeşitli etkinliklerimiz olacak ara sıra sizinle, zaman zaman beraber olacağız herhalde, hepinize hayırlı bir hafta diliyorum hoşçakalın efendim.