Toplumun bir kesimi, vesile oluşmuşken bunların kapılarına kilit vuralım kampanyası yürütüyorlar. Bir insan hakları müdafisi olarak tabi ki bu görüşe katılmıyorum. Bu ülkede herkesin istediği gibi inanma ve yaşama hürriyeti olmalı. Ancak hiç kimse de bu hürriyeti suistimal etmemeli; Bir başkalarının alanlarına, hürriyetlerine, canlarına, ırzlarına tecavüz etmemeli. Her şeyleriyle şeffaf ve denetlenebilir olmalı.

Tekke ve zaviyeleri resmi olarak kapattınız ama fiili olarak yer altında ve üstünde devam ettiler. Şu an bile bu yapılar yasal değildirler. Kendileri bu durumdan müşteki de değiller. Çünkü yasal organizasyonlar olsa faaliyetleri denetlenebilecek. Bu kadar menkul ve gayrimenkule sahip olmalarına rağmen bu yapılar denetlenemiyorlar. Bu durum böyle… Ancak burada asıl dillendirmek istediğim husus farklı.

Bu teşkilatlanmalar bu yapılarıyla artık sürdürülemez bir aşamaya gelmişlerdir. Son vakıa da dahil olmak üzere bugüne kadar bu yapılarda vuku bulmuş onca vukuat bu sürecin daha fazla sürdürülemeyeceğinin emareleridir. Artık bir tefessüh dönemine girilmiş durumda. Her taraf çürümüş ve kokmaktadır. Dinli, dinsiz herkesi rahatsız etmektedir. Demek istediğim şu; kimsenin bu yapıları cebri yöntemlerle tasfiye etmesine gerek yok. Kendi kendilerini torpilliyorlar; tasfiye ediyorlar. Adetullah da böyledir; Saf, duru, masum olarak doğarlar, bir gelişme istidadı gösterirler ve bir süre sonra yaşlanma ve yıpranma dönemi başlar. Türkiye tasavvuf tarihini böyle okumak ve yorumlamak mümkün…

Edep ve ahlak eğitiminin görüldüğü merkezler olmaktan çıkmışlardır. Bizatihi kendileri bir ahlaki tefessüh yaşamaktadırlar.

Aslında bugün tekil bir olay üzerinden sadece cinsel tacizi konuşuyoruz. Halbuki bununla birlikte o dergahlarda Hz. Peygamberin risaletine muhalif onlarca fecaat işlenmektedir.

Heybetli ve diğerlerine karşı farklı/üstün görünmek için Başlarına giydikleri yeşilli, püsküllü kocaman külahlar; kuruldukları tahtlar; hiçbir efor sarfetmeden hükmettikleri menkul ve gayrimenkuller; haraca bağlanan ve köleleştirilen müritler; Kendilerini efendi, tabi olan müritleri sürü / maraba takımı olarak gören şeyhler…

Şimdi az çok dini bilgisi olan herkesin rahatlıkla izah edebilecekleri bir kıyas yapalım;

Bunların yukarıda saydığım hususiyetlerinin hangisi Hz. Peygamberde vardı?

-Kendisi efendi; arkadaşları sürü müydü? Malum meşhur kıssa anlatılır;

“Bir gün dışarıdan gelen bir yabancı Hz. Peygamberin bulunduğu sohbet mahalline gelir ve sorar; Bu topluluğun efendisi kim? Bu sorudan anlıyoruz ki, o mecliste Hz. Peygambere ait özel bir alan, kürsü, minder yok. Herkes nasıl oturuyorsa, Hz. Peygamberde onların arasında sade bir şekilde oturuyordu. Sorulan soruya sahabe cevap vermeden fetanet sahibi Peygamber cevabı yapıştırmıştı; “Bir topluluğun efendisi onlara hizmet edendir.” Bu cevabı verdiğinde ayaktaydı ve oturan sahabelerine su ikram ediyordu. Yani, onlara hizmet ediyordu.

-Hz. Peygamberin hiçbir zaman geçiminin üstünde bir varlığa sahip olmadı. Tenceresinin kaynamadığı günler olmuştu. En son vefatında borcuna karşılık bir Yahudi’ye zırhını rehin bırakmıştı. Böyle yaşadı Peygamber…

Kimsenin önünde eğilmesine, elini, eteğini öpmesine, önünde yerlere yatmasına müsaade etmedi. Hatta sahabesine, ‘Hıristiyanların Hz. İsa’yı yücelttikleri gibi kendisini insanüstü bir varlık olarak göstermemeleri konusunda uyardı. “Ben Resul olmaktan önce ‘Kul’um” demişti. Yani, “Sizin gibi bir kulum.” “Sizden tek farkım, Allah’ın beni Resul olarak tayin etmesi ve bana vahiy göndermesidir. Bunun ötesinde İsevilerin İsa’ya yaptıkları gibi beni olağanüstü bir konuma oturtmayın, yüceltmeyin.” Peki, bugün bazılarının adeta tapınma derecesine varan şeyh-mürit ilişkisine ne denmeli? İslam’ın hangi ruhsatına sığdırılabilir? Hadi aksini iddia edecek olan birisi çıksın izah etsin.

Bu cübbeli ve cübbesiz efendiler cevap versinler. Hz. Peygamberin yaşantısını, arkadaşlarıyla olan muamelatını kendi yaşamlarıyla kıyaslasınlar; bakalım benzeşim görecekler mi? Yoksa, onlar bir yakada, Hz. Peygamber öte yakada mı kalacak? Buyurun kendinizi bu ölçülere vurun, eğer yüreğiniz yetiyorsa!..

İslam’ın bağrına hançer saplanmıştır. Bu sürecin birincil faillerindensiniz. Ama Adetullah işliyor; siz de mahut sürecin sonuna geldiniz; artık çürüdünüz, kokuyorsunuz, etrafı rahatsız ediyorsunuz. Kimseye bir faydanız yok, tam aksi zararınız var. Merak ediyorum, bugüne kadar yaşantınıza, ahlakınıza, seciyenize bakıp kaç kişi Müslüman oldu? Veya tersinden ölçün; ‘yaptıklarınıza, ifadelerinize bakıp kaç kişi dinden çıktı veya hidayete yaklaşmışken sizin temsilinize bakıp kaç kişi dinden uzaklaştı? Buyurun muhasebenizi yapın; bu ümmetin yakasından düşün!.. Sivil siyaset girişimi