Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, yaptığı yazılı açıklamayla gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Kaz Dağarı’yla ilgili devam eden tartışmalara değinerek, “Birincisi şu an Kaz Dağları’nda devam eden altın madeni arama faaliyetleridir. Hemen belirtelim ki biz ne madenciliğe ne de altın aramaya karşıyız” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, yaptığı yazılı açıklamayla gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Dış politika, Kaz Dağları’nda devam eden altın çalışması, ekonomi ve adalet konularına değinen Karamollaoğlu, güncel konularla ilgili önemli tespitlerde bulundu.

TÜRKİYE KÜRESEL MANADA ETKİSİNİ KAYBETTİ

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 11’inci Büyükelçiler Konferansı’nda, “Yeniden Asya açılımını bugün buradan ilan ediyoruz” açıklamasına değinen Karamollaoğlu, “Elbette Türkiye’nin çok taraflı diplomasi yürütmesi önemlidir. Bu doğrultuda Asya ülkeleri ile de her açıdan ilişki kurması ve bunları geliştirmesi ve ileri noktalara taşımasında Türkiye’nin ve dünya barışının sağlanması için ihtiyaç vardır. Küresel güçlerin coğrafyamızda ve ülkemizde taşıdığı emellerin önüne geçilmesi için eskiden var olduğu gibi, sınır komşularımız başta olmak üzere Asya ülkeleri ile bir araya gelmek ekonomik ve siyasi işbirliklerinde bulunmak elzemdir. Fakat iktidarın ciddi bir dış politika vizyonunun olmaması Türkiye’yi küresel manada etkisi olmayan bir ülke haline getirmiştir. İşte bakınız İdlib meselesi, ne yazık ki Türkiye artık itibar edilmeyen bir ülke konumuna getirilmiştir. Bunun da en büyük müsebbibi iktidar ve onun yanlış dış politika hamleleridir. Ayrıca açıklamanın içerisinde her ne kadar Asya açılımı yapılacak deniyorsa da, son aşamada adeta Trump’a umut bağlanmasını bir çaresizlik, şaşkınlık ve kafa karışıklığı olarak gördüğümüzü de ifade etmek istiyorum. Anlaşılıyor ki iktidar bugüne kadar takip ettiği politikaların tamamen iflas ettiğini görmüş, fakat içinde bulunulan krizden nasıl çıkılabileceği anlayışına sahip değildir. İşte bundan dolayı ciddi bir çaresizlik yaşamaktadır” ifadelerini kullandı.

ŞEFFAFLIĞI VE DENETLENEBİLİR OLMAYI KABUL ETMEK GEREKİYOR

Ehliyet ve liyakate önem verilmediğini dile getiren Karamollaoğlu, “Yolsuzluk, israf ve rüşvetin kural haline geldiği, insanların kendilerini güvende hissetmediği, ahlaki değerlere itibar edilmediği, kutuplaşmanın bizzat iktidar tarafından bir siyasi araç olarak kullanıldığı bir ülke güçlü olamaz. Kendi ayakları üzerine sağlam basamaz. Böyle bir ülke ne güçlü olur ne de huzurlu olur. Güçlü olmak başka, kendini güçlü hissetmek veya öyle göstermek başkadır. Bugüne kadar yapılan bütün hataları düzeltme istikametinde ciddi adımlar atılmazsa ülkemizin güçlü, etkili ve itibarlı hale gelmesi mümkün değildir. İlk adım herkesin eteklerindeki taşları dökmesidir. Sonra toplumun bütün kesimleri ile kucaklaşarak işe başlamak gerekir. Arkasından adalet, hürriyet, emniyet merkezli bir anlayışın hâkim kılınması şarttır. Ehliyet ve liyakati esas alan yaklaşım içinde bulunmak olmazsa olmazdır. Yolsuzluk, usulsüzlük, suiistimal ve israfı terk etmek kamuoyuna önemli bir mesaj anlamını taşır. Şeffaflığı ve denetlenebilir olmayı kabul etmek, bunu uygulamalarla ortaya koymak ve istişare ile olaylara yaklaşmak sorunların üstesinden gelmek adına önemli bir başlangıç olacaktır” ifadelerini kullandı.

UYGULANAN YÖNTEM YANLIŞ!

Kaz Dağarı’yla ilgili devam eden tartışmalara değinen Karamollaoğlu, “Birincisi şu an Kaz Dağları’nda devam eden altın madeni arama faaliyetleridir. Hemen belirtelim ki biz ne madenciliğe ne de altın aramaya karşıyız. Biz bugün uygulanan yöntemlerle altın aramaya karşıyız. Özellikle altın işlenirken kullanılan siyanür bizi endişeye sevk etmektedir. Ege Bölgesi’nde devam eden altın arama faaliyetleri, Ege’nin bütün su kaynaklarını tehdit etmektedir. Eğer suyumuz ve toprağımız kirlenirse dünyanın en değerli hazinelerine de sahip olsak bir işe yaramaz. Fakat iktidar ne yazık ki beton ve asfaltın yenmeyen bir şey olduğunu bir türlü idrak edemiyor. Yahut darboğazın içine düştüğü için anladı da anlamamış gibi yapıyor! Bu durum hali ile hepimizi endişeye sevk ediyor” değerlendirmesinde bulundu.

İKTİDAR MİLLETİN GELECEĞİNİ İPOTEK ALTINA ALIYOR

Karamollaoğlu, yeni açılan İstanbul-İzmir otoyolu ücretleriyle ilgili devam eden tartışmalara da değinerek, şunları kaydetti: “Şimdi biz burada alınacak ücretin miktarını eleştireceğiz lakin iktidar bizi yine kasten yanlış anlayacak; yol ve köprülere karşıymışız gibi manipülasyon yapacak. Elbette bu tür yatırım ve hizmetler son derece önemlidir. Fakat bizim gibi üretmeden tüketme hastalığına tutulmuş ülkelerde bu yatırımların bedeli çok yüksek oluyor. Türkiye ekonomik olarak darboğazın içinde olduğu için yol köprü geçişleri yüksek fiyatlarla belirleniyor. Şimdi İstanbul-İzmir arası gidiş geliş ortalama 500 lirayı aşan ücrete sahip olacak. Bu rakam çok yüksek ve kesinlikle makul değil. Muhakkak üzerinde tekrar düşünülmesi icap etmektedir. İktidarın yap-işlet-devret modeli milletimizin geleceğini ipotek altına almaktır. Kamu yatırımları demek vatandaşa en iyi hizmeti mümkünse ücretsiz, değilse bile en ucuza sunmaktır. Devlet tüccar vatandaş da müşteri değildir. Vatandaş ödediği vergilerin yanında, bir de geçiş garantileri ile sıfır riskle atılan imzalarla ek bir maliyeti yüklenmek zorunda bırakılmamalıdır. Umuyoruz ki iktidar son zamanlarda iğneden ipliğe, yoldan köprüye yaptığı zamların tahribatını ortadan kaldıracak bir ekonomik politika belirler.

‘ANNAN PLANI’ KABUL EDİLSEYDİ BUGÜN KIBRIS DİYE BİR MESELEMİZ OLMAYACAKTI!

Akdeniz’de devam eden hareketliliğe dikkat çeken Karamollaoğlu, şöyle devam etti: “Eğer iktidarın büyük bir içtenlikle savunduğu ‘Annan Planı’ kabul edilmiş olsaydı bugün Kıbrıs diye bir meselemiz olmayacaktı. Ne doğalgazı ne de kıta sahanlığını konuşabilecektik. Çünkü Kıbrıs tamamen elimizden çıkmış olacaktı ve adadaki bütün haklarımız ortadan kalkacaktı. Etkili bir dış politika, ancak güçlü bir ekonominiz varsa oluşturulabilir. Bunu iktidara her zaman hatırlattık. Onlar da zaman zaman bu cümleye atıf yapma ihtiyacı duydular. Ancak tam olarak hâlâ ne kastettiğimizi anladıkları kanaatinde değiliz. Şu gerçek asla unutulmamalıdır; dış politikada şahsiyetli bir irade ve tavır içinde davranmak şiarımız olmalıdır. D-8’ler, İslam İşbirliği gibi teşkilatlar canlandırılmalıdır.”