SEVGİNİN İLETİŞİMDEKİ ROLÜ 

İletişim tüm canlalılara verilmiş bir nimettir. İletişim sayesinde hayvanlar, insanlar, bitkiler yaşama tutunur. Çünkü ilk iletişim insanın sevgiyi hissetmesidir. Hayvanlar koklaşır, insanlar konuşur...

İletişim kurmak demek birinin varlığını kabullenmek ona sevgi ile yönelmek demektir. Sevgi içermeyen İletişim sadece insanı hayvanı zehirler. 

Evinde bulunan bir çiçeğe sevgi sözcükleri sunduğunda onun ne kadar yeşerdiğini, canlandığına şahit olmak hiçde zor değil. 

Sevgi kilitli kapıları açan, olmaz denen şeyleri olduran tek mayadır. Yaratılışta özümüz sadece sevgidir. O yüzden sevgi tüm canlılar içinde yabancı bir kavram değildir. 

Bir insan ancak sevgi eksikliği hissettiği için yara alır hastalanır. Sevginin eksik yerini korku, hüzün, öfke, gurur, hırçınlık ve şiddet alır.  

Sevgi eksikliği olan biri ile kolay bir iletişim kurmak kolay değildir. Çünkü o kişi şiddete maruz kaldığı için karşılaştığı herkesi birer korku unsuru olarak görerek herkesin ona zarar vereceğini düşünür.  

Çünkü korku dolu bir insan silahı dolu bir asker gibi heran tetikte yaşar. Savunma ihtiyacı onu yaşam ile özdeşleştirmez. 

Algısal olarak da tamamen negatife odaklandığı için sözcükleri yanlış algılayarak çatışmacı bir kişilik yapısına sahiptir. 

Bizler çocuğumuz ile ilk sevgi dili ile konuşmalıyız. Özellikle anne adayları doğmadan önce ona dokunarak ilk İletişim olan sevgiyi hissettirmek doğduktan sonra iletişimi kolaylaştırır. Sevgiyi doğru aktarabilmek için ise koşulsuz sevgiyi hissetmesi gerekir insanın. Deneyimlenmeyen hiç bir şey haz vermez karşı tarafa.

Sevgi ile birbirine bakan gönüller hiç konuşmasalar dahi aralarında kalbden kalbe bir huzur akışı olur. Gerçek iletişime geçmek aslında budur yani konuşmadan birbirini ile iletişim kurmak.  

Tasavvuf dünyası sessizliğe bir hayli önem verir. Bununla alakalı bir hikaye vardır Suskun meclisi diye bize sessiz iletişim nasıl kurulur en güzel örnek niteliği sunar.

Bir zamanlar bilginler ve şairler, ‘suskunlar meclisi’ adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı. Üye sayısı kırk kişiydi ve bunu arttırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek, fakat çok az konuşmaktı. O zamanlar meşhur şair ve bilgin Molla Câmî, bu meclisin üyeleri arasında olmayı arzuluyordu. Günün birinde suskunlar meclisinin bir üyesinin öldüğünü duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu köşke geldi. Kendisini karşılayan kapıcıya bir şey söylemeden, ismini bir kâğıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan suskunlar meclisine gönderdi. Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler. Molla Câmî oraya lâyık bir bilgindi, ama ölen üyenin yerine başka birini almışlardı. Yeni bir üye için yer yoktu. Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Câmî’ye gönderdi. Zeki bilgin, durumu kavramıştı. Bir damla daha olsa bardak taşacaktı. Bunun üzerine o da; hemen oracıktaki bir gülden küçük bir yaprak koparıp, nazikçe suyun üstüne koyuverdi. Bardak taşmamıştı. Bunu içeri gönderdi. Meclistekiler bu kibar cevabın mânasını anlamışlardı. Zarif insanların yeri başkaydı. Üyeler, bu değerli bilgini de aralarına almaya karar verdiler. Başkan listeye Molla Câmî‘nin adını ekledi. Kırk sayısının sonuna bir sıfır koyarak, 400 yazdı. Bununla Molla Câmî sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu. Listenin son şekli Molla Câmî‘ye gelince, meseleyi anladı. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek, kırk sayısının soluna koydu. Yani 040 yazdı. Alçak gönüllü Molla Câmî, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu.

Hikayedeki kahramanlar tamamen saf sevgi oldukları için onlarda önyargılar kavgalar yok olmuştur. Sevgi dolu insanlar ile iletişim kurmak daha kolaydır. Sevgi dolu insan dünya ilede iletişim içindedir yani kendi ile de barışıktır.

Hayırlı bir hafta geçirmeniz dileğiyle sevgili okurlar..

Aslı Soylu