Sen kimsin?

Yıllardır sandık başına gider oy kullanırız. Bazen sol görüşten bir partiye oy veririz, bazen de sağ görüşten. Bu kısır döngü yıllarca sürer gider ama bizim kaderimiz asla değişmez. Hep asgari ücretle çalışırız ve asgari ücret düzeyinde emekli maaşı alırız. Dedelerimizin kaderini babalarımız, babalarımızın kaderini biz çocuklar yaşıyoruz. Oy kullanırken nerede yanlış yapıyoruz? Manavdan meyve alırken gösterdiğimiz özeni, ülkemizi yönetecek ve bizim geleceğimizde söz sahibi olacak partiyi seçerken, aynı özentiyi göstermiyor muyuz? 

                Hatalı seçim yapıyoruz yapmasına ama ne hikmetse bundan da ders almıyor, yanlışta ısrar ediyoruz. Ekonomi verilerini okuyamıyor, çıkan yasaları takip etmiyoruz. Ama nedense her şeyi de biliyoruz. Bu yazıyı okuyacak kişiler parmak sayısını geçmeyeceğini biliyorum. Seçimlerimizin yanlış yapmamızın nedeninin altında hak ve batılın ne olduğunu bilmemek yatmamaktadır. Nasıl haram-helal anlayışımızın birbirine girdiği ve normalleştiği gibi; neyin helal neyin haram olduğunu dahi düşünmüyor, muhakeme yapmıyoruz.  Batılın ne olduğunu neyin batıl olduğunu, hak nedir ve neyin hak olduğunu nasıl ayıracağını bilmezsen, sadece oy kullanırken değil, hayatında yapacağın başka seçimlerde de aynı hataya düşeceksin. Yaşadığın bunca sıkıntıların altında aslında hakkı hak bilmeyip, batılı hak olarak algıladığındandır. Çünkü algılarla sana bunu öğrettiler. O izlediğin TV’lerde ki dizilerde yaşanan yanlış hayatları izleyerek, normalmiş gibi algıladın. 

Batıl: “Bir insanın yağmur yağarken yağmur şemsiyesini alıp da dışarı çıkması doğru bir harekettir. Ama yağmur yağmadığı halde yağmur şemsiyesini açarak dışarı çıkması yanlış bir harekettir. Dolayısıyla, Türkçemizde kullanılan Doğru ve Yanlış kelimeleri, şarta bağlı olarak yapıldığı zaman isabetli olan şey veya olmayan şey manasındadır. Hâlbuki iki kere iki dört eder. Yağmur yağsa da dört eder, güneş açsa da dört eder. Bir hafta önce de dört eder, bin yıl önce de dört eder. İşte şarta bağlı olmaksızın mutlak olarak her şart altında doğru olan şeye HAK denir. Bunun tersine olarak bir insan iki kere iki üç dese, yağmur yağsa da yanlıştır, güneş açsa da yanlıştır. Bir hafta önce de yanlıştır, bin sene önce de yanlıştır. Dolayısıyla her şart altında yanlış olan şeye denir.”

Hak kelimesinin lügat manası “Değişmez” demek­tir. Istılah manası ise “Her şart altında doğru olan şey” demektir. Mesela iki kere ikinin dört ettiği gibi.

        İnsanlık tarihi boyunca hep “Hakkı Üstün Tutan” bir medeniyet kurulmuş, bu medeniyet insanlığa saadet getirmiş, yeryüzünü etkilemiştir. Ancak bir müddet sonra “Hakkı Üstün Tutan” medeniyetin etkisinde kalan bölgelerin birisinde bu medeniyet dejenere edilmiş ve “Kuvveti Üstün Tutan” bir medeniyet haline dönüştürülmüştür. Bunun sonucu olarak hakkı üstün tutan medeniyetin yerine kuvveti üstün tutan bir mede­niyet yeryüzüne hâkim olmaya başlamıştır. Ancak bu da devam edememiş arkadan yeniden hakkı üstün tu­tan bir medeniyet kurulmuş ve yeryüzünde hâkim olmuştur. Bugüne geldiğimizde kuvveti üstün tutan medeniyetlerin dünyayı sömürdüğüne tanık olmaktayız. Eğer “hakkın üstün tutan” bir medeniyet kurulacaksa bu Türkiye’de doğacaktır

Bu başarılabilir mi? 

Zor ama imkânsız değil!

       Okumazsak, kendimizi yetiştiremezsek, algılarla yönlendirilir, köleleştiriliriz. Sanmayın kölelik bitti. Ülkemizde kaç milyon kişi kredi kartına mahkûm yaşamaktadır? Bir kredi kartını bile amacı doğrultusunda kullanamayan insanımız nasıl bir hakkı üstün tutan bir medeniyet kuracaktır. Aslında keşke kredi kartını hiç hayatına sokmasa ve faize bulaşmazsa. Gönlümüz bundan yana. Madem kullanacaksın bari faize bulaşmadan bilinçli kullan. Fakat bunu bile beceremeyen bir toplum haline geldik/getirildik. 

         2020 yılında yaşadığımız kimlik bunalımından başka bir şey değil. Müslüman’ız ama Hristiyan gibi yaşıyoruz. Birilerinin bize çizdiği projeleri yaşayıp bu hale geldik ama asla uyanamadık. Uyandıranlara da tepki gösterdik ve onları yalnız bıraktık. Güçlü olanı, dünya nimetlerimiz için tercih ettik. Bizim sırtımızdan beslenenler dünya nimetlerine boğulurken, bizlerse asgari ücretle yaşamaya, geç saatte pazara gidip, düşük fiyatta sebze, meyve arar olduk. 

Kimseye kızmayın! Kendimiz ettik, kendimiz bulduk