Sanal gerçeklik, sanal eğitim, sanal toplantı, sanal iş derken ve tüm bu değişimlere ayak uydurmaya çalışırken kapitalist güçler sömürü çarkına bir yeni sistemi daha entegre etti: NFT- Non Fungible Token yani kripto sistemle satılan para ve değeri ticari ürünler.

Daha açık bir ifade ile internet üzerinden sanal olarak hazırlanan ürünlerin yine sanal paralar ile satın alınması işlemi. Bitcoin denilen sistem ile banka alternatifi para kazanma yöntemi gibi bu sanal ortamda NFT’de aynen ortada olmayan paralar ile ortada olmayan ürünlere sahip olmanızı sağlıyor. Biraz ütopik ve çılgınca gelebilir ancak bu sistem, şimdilerde bir prestij meselesi haline gelmiş durumda.

2006 yılında kurulan Twitter’ın CEO’su Jack Dorsey tarafından atılan ilk tweet 2.9 Milyon dolara satıldı ve bu satın almadan sonra birçok alanda NFT kullanılmaya başlandı. Evet, sadece harflerden oluşan, üretmenin sadece 1-2 dakika aldığı bir tweet, milyon dolarlara satıldı. Üstelik Türk asıllı bir iş insanı tarafından. Bu NFT’nin tek kullanım alanı olmadı elbette ki. Sanal sanat eserleri de yine sistemin içine dâhil olan ve para akışına kaynak oluşturan bir diğer pazar ürünleri oldu. Leonardo Da Vinci, Salvador Dali, Osman Hamdi Bey gibi bilinen sanatkârların belki de aylarca çalışarak elde ettikleri, dünyada milyonlarca dolara satılan eserlerine alternatif bir dijital resim sanatı şimdilerde yeni bir kazanç kapısı olmakta. Üstelik sanata senelerini vermiş kişilerce yapılmayan ve sadece sanal ögeler ve dijital kodlardan oluşturulan tablolara milyonlarca dolar veren bir kitle mevcut. Bu eserlerden en çok gündem olan Bepple ismi ile bilinen ABD’li animatörün yaptığı dijital tablonun 69 Milyon dolara alıcı bulmuş olması oldu. Yine dünyanın ilk dijital evi unvanına sahip olan ve aslında dünyada değil Mars eksenli tasarlanan sanal ev 515 Bin dolara satıldı. Evet, içinde gezemediğin, oturamadığın koltuklardan oluşan sadece sanal ekranda mevcut bir ev 515 Bin dolara alıcı buldu. Yine sosyal mecralarda çekilmiş kısa videolar, oluşturulmuş animasyonlar fahiş fiyatlarlar satılıyor. Popüler fast-food markalarının tasarladığı sanal pizza dilimleri, hamburgerler de NFT sistemi içerisinde satılan bir diğer ürünler. Yani insanlara dijital yiyemedikleri ürünlere de para verebiliyorlar.

NFT sistemi içinde en ilginç olanlardan biri de dünya moda devlerinden olan Gucci’nin tasarladığı sanal ayakkabı satışı oldu. Gucci’nin en ucuz ayakkabısı olarak piyasaya çıkan ve 12 dolardan satılan sanal ayakkabının alıcıları da muhakkak ki çokça olacaktır. Çünkü üzerinde marka logolu ayakkabıyı telefon ekranı üzerinden ayaklarınıza giydirip fotoğrafını çekip sosyal medyaya yükleyerek bir prestij kazanıyorsunuz. Üstelik herkesin ulaşabileceği bir miktara 12 dolara! Çok komik ve çocukça gelen bu yazdıklarımız ne yazık ki gerçek dediğimiz dünyanın yansıması dijital âlemde yaşanıyor. Mantıksız gelmekle birlikte bu yeni sanat akımı ve NFT sisteminin önümüzdeki günlerde daha büyük oranda yayılımını görmek mümkün olacak gibi gözüküyor.

Bu milyonları bulan satın alma eylemlerine özellikle Z kuşağı ve Alfa kuşağı dediğimiz kitle daha bir önem veriyor. Arkadaş ortamlarında bu sanal ürünlere sahip olmak popülariteye kavuşmalarını sağlıyor. Sanal bir oyun oynayan genç orada kazandığı paralar ile karakterini daha gösterişli ve dikkat çekici hale getirmeye çalışıyor. Peki, neden? Diğer karakterlere üstünlük sağlayabilmek adına. İşte NFT’yi özetleyen cümle de bu aslında. Dijitalleşen Dünya’da diğer karakterlere üstünlük sağlayabilmek. Bu sebepten akla hayale sığmayan sanal içeriklere milyonlarca dolar değerinde sanal para akışı sağlanıyor.

Değişen dünya, ne yazık ki bulunduğumuzdan farklı bir kisveye bürünmeye başladı. Özellikle son 1 yıldır karantina süreci ile birlikte başlayan eğitim, iş, ekonomi gibi birçok alanda yaşanan dijital değişim ve dönüşüm gündelik hayatımızı da ele geçirmeye başladı. Artık gerçek hayatın sorunlarından keşmekeşinden kaçmak isteyenlere, sığınılacak bir liman vasfında olan dijital dünya hiçbir suretle gerçeğini yansıtmıyor. Ancak geçici haz peşinde koşan kişilerce çokça tercih edilip, sahte gülücükler ile mutluluk pozları verilmeye çalışılıyor. Ve yine belki de gerçek dünyada elde edilemeyecek daha doğrusu elde etmek için çaba gösterilmeyen birçok ürüne, eşyaya dijital ile ulaşım daha kolay şekilde sağlanıyor. Dijital çağın içine doğmuş gençlerimiz de ne yazık ki bu sanal gerçekliği hemen kabul ediyor. Üstelik bu kabul edişi gerçek olan dünyadan koparak yapmaları ise insanlığın geleceğinde bir takım belirli güçlerin egemen olmasının önünü açıyor. Dijital dünya devleri ne verirse genç onu alıyor. Artık kitap, dergi, gazete okumanın hiçbir hükmü kalmıyor. Bu çok acınası ve vahim bir tablo. Tez vakitte bu sahte dönüşümün içinden kurtulabilmek ve gerçeğe dönebilmek hepimizin geleceği için büyük önem taşıyor.