Sağlık Bakanlığına açık mektubumdur. Evlerimiz ilaç çöplüğüne döndü

Doktorluk denildiğinde benim aklıma şu geliyor. Yüzde 90’nı hastayı dinlemek, yüzde 8 muayene yapmak, yüzde 2 ise laboratuvar. Öyle mi oluyor? Tabi ki hayır! Sağlık ocağında ki ve hastanelerdeki doktorlar ilaç yazma memuruna dönüşmüş durumda. Teşhis koymada çokta başarılı değiller. O kadar çok hastaya bakıyorlar ki, ilaç yazıp göndermeyle çareyi bulmuşlar. Neredeyse stetoskop kullanmayı unutacaklar. 

Pandemi öncesi arada hastayı muayene eden doktorlar, pandemi de elle muayene etmeyip, sadece hikayesi üzerine ilaç yazıyor. Hastayı 5 dakika dinleyip, teşhis koymak imkânsız olduğundan, tahlil isteyerek bu işi çözmeye çalışıyor. Bu durum devlet hastanelerinde maliyeti arttırmaktadır. 

 Sağlık ocağında şifa bulamayan hastanenin yolunu tutuyor. Bu sefer sağlık ocağının yazdığı ilaçlar çöp oluyor. Sistem iyileştirme üzerine kurgulanmamış, ömür boyu ilaca bağımlı hale getirecek bir sistemle siz ilaç tasarrufu yapamazsınız. Hep daha fazla ilaç kullanımına teşvik eden bir uluslararası ilaç şirketlerinin kurguladığı bir çağda yaşıyoruz. Geleneksel tıp ve doğru beslenmeyle bu işi çözebilmek mümkünken neden bu sisteme teslim oluyoruz? Ayrıca ilaç mümessillerinin doktor ziyaretleri yasaklanmalı, yeni ilaç tanıtımlarını sağlık bakanlığı takip etmeli ve doktorlarına bilgi vermelidir. Böylece suiistimallerin önüne geçilmiş olur. 

 Bu sağlık sistemi, bu kadar israfı nasıl kaldırmaz! Sağlık ocakları mini hastaneye dönüştürülmeli ve önleyici hekimlik hayata geçirilmelidir. Doktorlarımız doğru beslenme üzerine mutlaka eğitilmelidir. Fıtrata ve kan grubuna göre beslenme halka anlatılmalıdır.  

Uyuz hastalığını tanımayan ve uyuz teşhisi koyamayan yeni mezun doktorlar olduğunu söylersem hiçte abartmamış olurum. Eğitim sisteminin kalitesi de bozuldu. Hastanelerde 5 dakikada hastanın hikayesini dinlemekle teşhis koyması mümkün değildir. Dev hastane binaları yapmak, çözüm değil. Liyakatli doktor yetiştirebiliyor muyuz? Asıl mesele burada. Ne kadar şifa dağıtabiliyorsunuz? 

İlaç mümessillerinin hastalardan önce doktorların odasına girebiliyorsa, biz nasıl bu ilaç israfını önleyebiliriz ki? Pek çok hastalık yanlış beslenmeden dolayı meydana gelmektedir. Okullarda beslenmeyle alakalı ders olmadığı gibi, Tıp fakültesinde de böyle bir ders yok. İlacınızı yazıp gönderen doktor, beslenmenizi organize etmediyse, sizin iyileşmeniz mümkün müdür? Aynı hataları yapmaya devam edersiniz.

Beslenme insan hayatında ki öneminin büyüklüğü tartışılmaz. GDO’lu yemlerle beslenen tavuklar, hibrit tohumla ekilen sebze ve meyve ile nasıl sağlıklı kalınır? Ya işlenmiş gıdalar! İçerisinde bulunan katkı maddeleri. Bunların hepsini hayatımızdan çıkarmamız lazım. Aksi durumda bir kısır döngü içerisinde tepelenip dururuz.  Gıda konusunda Sağlık Bakanlığı ile Tarım Bakanlığı ortak hareket etmelidir. 

 İlaç savurganlığını önlemenin bir başka yolu, önleyici hekimlikten geçmektedir. Bu görev sağlık ocaklarına düşmektedir. Ama gelin görün ki, devletimizin böyle bir çalışması yok. 

İlaç şirketleri israfın önlenmesini istemeyeceklerdir. Ne olursa olsun, ülke olarak özellikle bu ilaç israfı konusunda seferberlik ilan etmeliyiz. İlaç israfı; SGK bütçesinde büyük bir delik açılmasına neden olabilir.  

Ülkenin geleceği sağlıklı nesillerle mümkündür. Sağlık hiçte hafife alınacak bir konu değildir. Ülke olarak büyük bedeller ödememize sebep olabilir. Doğru politikalarla ve doğru stratejilerle önlenebilecek bir konudur. Bina yapmakla sağlık dağıtmak mümkün değildir. Bina tabi ki şarttır ama liyakatli doktorlar olduğu ve şifa dağıttığı sürece o binanın önemi vardır.