Merhabalar değerli okurlarım.

Bu hafta sizlerle çok değerli bir bilim insanı, iç hastalıkları ve nefroloji uzmanı Prof. Dr. Mahmut İlker Yılmaz ile yaptığımız söyleşinin ilk bölümünü paylaşacağım. Söyleşimizde COVID-19’a doğru bakış açısı nasıl olmalı, pandeminin başında neler oldu, varyantlarla ilgili neler öngörülüyor ve en önemlisi yeni varyasyonlara karşı korunma ve tedavide nelere dikkat edilmeli sorularına cevap aradık.

Dr. T. Kalaycı: Çok kıymetli İlker hocam, iç hastalıkları ve nefroloji alanında ülkemizde ve uluslararası düzeyde yüzlerce çalışması ve ödülleri olan bir bilim insanı olarak mevcut şartlarda COVID-19 pandemisini nasıl yorumluyorsunuz? Kendinizi bu süreçte nasıl konumlandırıyorsunuz?

Prof. Dr. M. İlker Yılmaz: Öncelikle teşekkür ediyorum, öyle bir süreç yaşıyoruzki sağlıkla ilgili olarak birçok şeyi ihmal ediyorken birdenbire sağlık her şeyin önüne geçti. Bende bir sağlıkçı olarak tıp fakültesi dahil yaklaşık 30. yıla merdiven dayamış bir hekim arkadaşınızım. İç hastalıkları ve nefroloji uzmanıyım. Kronik hastalarla mücadele eden, bu mücadele içerisinde hastaların yanında olmaya çalışan bir hekim olarak özelikle şu son dönemde COVID-19 sürecinde, kronik hastalıkların ne denli önemli olduğunu ve bu sürecin bize getirmiş olduğu sonuçlar itibariyle de bazı şeylerin yeniden farkına varmamız gerektiğini vurgulamak istiyorum. İşte orada artısıyla, eksisiyle bu süreci yaşarken tabiki bizlere düşen görev biraz daha fazla. Ben iç hastalıkları uzmanı olarak olaya biraz daha geniş açıdan bakmaya çalışıyorum. Nefrolog olarak da işin temizleme boyutu, yani böbreğin sadece idrar üreten bir organ olmayıp birçok sistemin aslında kendi içerisinde düzenlemesinde çok önemli rolü olduğunu bilmek kendi mesleğimi sevmeme ona biraz daha bağlanmama da neden oluyor. Bizler hekim olarak birçok şey yapıyoruz. Özelikle kronik böbrek hastalığı süreciyle çok daha fazla haşir neşirim. Sürecin getirdiği hastalıklar grubu ki bu da dünyada en sık görülen diyabet, obezite, hipertansiyon, kanser, romatizma gibi bazı kronik hastalıklar son nokta olarak kronik böbrek hastalığı sürecine getiriyor insanları. Çok da farkında olamıyoruz maalesef. Biz hipertansiyonun tansiyon yükseklikleri ile, diyabetin şeker yükseklikleri ile ve romatizmal hastalıkların eklemlerde yaptığı şişlik ile uğraşırken aslında içten içe sonlanım noktası olan o temizlenememe ki işte orada kronik böbrek hastalığı süreci oluşuyor, o süreç maalesef biz nefrologların önüne geliyor. Geldiğinde benim yapabileceğim veyahut yaptığım zaman hastama çok fazla fayda sağlayabileceğim süreç maalesef ortadan kalkmış oluyor. O yüzden COVID-19 sürecinde, kendi hastalıklarımızla uğraşırken tek başına hastalıkla mücadele etmenin kolay olmadığını ve doğru da olmadığını görmüş olduk. Bilimsel anlamda yaptığımız birçok çalışma hep hastalıkların neden olduğu, nasıl olduğu ve bizi nereye götürdüğüne yönelikti ve o yüzden her bir çalışma heyecan kaynağıydı. Yani bir çalışma yaptığınızda o hastalıkla ilgili süreci görüyorsunuz. Ama o sürecin içine daldığınız zaman bir bakıyorsunuz ki aslında yüzlerce farklı süreçler var ve farklı yolaklar var. Yollardan hangisiyle gitmemiz gerektiği ve doğru adım atıp doğru adımla birlikte acaba diyabetin, hipertansiyonun, obezitenin, kanserin oluşmasından önce neler yapılabilir sorusu akıllara geliyor. Çünkü hastalıklar oluştuktan sonra yollar çok karışık ve sıkıntılı. Bu sefer de diyoruz ki hangi yolak üzerinden gidersek hastalıkların tedavisiyle ilgili olarak faydalı süreçler oluşturabiliriz. 2006-2008 yılları arasında İsveç Stockholm Karolinska enstitüsünde çalışmıştım. Hastalıklarda kişiselleştirilmiş tedavi gelecek diye hep söyleniyordu. Algılayamamıştım o dönemde. Ağrı kesiciler, antihipertansif ilaçlar, diyabet için insülin ve oral antidiyabetikler, kanserle ilgili olarak farklı ilaçlar var. Mesela, her kanser hastası aynı değil, aynı tanıya sahip olabilir ama aynı metabolik süreçlere sahip değil. Ben sağlıklı olma sürecini kişinin diyabeti, hipertansiyonu, obezitesi vesaire olmamasıyla değerlendirmiyorum. Sağlıklı olan kişinin psikolojik süreci çok önemli. Sosyal olma süreci çok önemli. Yani üçlü saç ayağı dediğimiz hem fiziksel, hem psikolojik, hem de sosyal varlık olmamız nedeniyle süreçleri birbirine entegre etmemiz lazım. İşte belki COVID-19 pandemisi o süreçleri görmemizi sağladı. Hep aynı pencereden baktığımı fark ettim. Farklı pencerelerden baktığında farklı şeyler göreceğini umut ediyor insan. Aslında aynı yere bakıyoruz ama sadece açılar değişiyor. Açılar değişince aslında tıbbın sağlık sisteminin nereden nereye geldiğini, kendinizin konumlandığı yeri çok rahat görebiliyorsunuz. Bazen insanın farklı şeyleri görebilmesi için derin bir nefes alması gerektiğini düşünüyorum. Hasta bina sendromu diye bir şey var. Çok yüksek katlı, camekânlı, modern binalarda yaşıyoruz artık. Bu binalarda camı açıp dışarıdan hava alamıyoruz. Nefes almaya, dışarıdaki havayı almaya ihtiyacınız var ama camınız yok. Var bir cam ama açamıyorsun. Belki bu pandemi dönemi camı açabileceğimiz yeri de gösterdi bizlere. Ben kendi adıma söyleyeyim, ben tembel bir adamım. Yani gidip de oradan oraya aramam. Bu süreç bize biraz daha zaman kazandırdı diye düşünüyorum. COVID-19 süreci biraz daha zamanın ne kadar bol olduğunu gösterdi. O zaman bolluğu içinde nereden pencereyi açabileceğimizi bulduysak ve o pencereden dışarı baktığımızda hayata sağlığa insanlara bakışımızı değiştirebileceğimiz bir açıyı yakalayabildiysek ne mutlu bana ve sizlere… ,

Evet dijital çağı yoğun olarak yaşadığımız ve sorunların üzerimize sağanak sağanak yağdığı şu günlerde sağlıklı olma adına yapacak çok fazla şeyler olduğunu düşünürken şu 3 kelime dilime takıldı: Film Yeni Başlıyor!!!