Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Abdullah Sevim ile İstanbul'un sorunlarını ve çarelerini konuştuğumuz çok verimli bir söyleşi gerçekleştirdik. Gerçek bir İstanbul Beyefendisi Abdullah sevim... Hani bu ekside kalan, kibar, donanımlı edepli İstanbul beyefendilerinden. Öyle ağa gibi ya da kabadayı gibi değil, ciddi ciddi İstanbullu... Saraylardan bakarak değil bizzat içinde yaşayarak biliyor İstanbul'un sorunlarını. Gerçekçi ve iyi niyetli. Rakiplerine çamur atmadan, isim takmadan saygı ile yapıyor muhalefetini de... Yıllardır "Milli Görüş Gömleğini " kirletmeden, çıkartmadan taşıyanlardan...Dilerim keyifle okursunuz... 

Sayın Sevim, aslında oldukça popüler ve tanınan bir isimsiniz ama yine de kısaca kendinizden bahseder misiniz?

1955 yılında Kastamonu’da doğdum.  Milli Gençlik Vakfı’nın (MGV) 9 yıl İstanbul İl Başkanlığını yaptım. İHH’da Vakıf Eserleri Kurulu Başkanlığı görevini yürüttüm. Saadet Partimizde Genel Başkan Yardımcısı olarak görev aldım. Halen partimin İstanbul İl Başkanlığı ve Genel İdare Kurulu Üyeliği görevini yürütmekteyim. Ayrıca öğrencilere yönelik hizmet veren İlim Kültür ve Eğitim Vakfı’nın da başkanlığını yapmaya gayret ediyorum.

Bir dönemin efsane kuruluşlarından MGV’nin 9 yıl il başkanlığını, hem de İstanbul il başkanlığını yaptığınıza göre bugün hem bürokrasi de hem de yönetimde görev yapan bir çok kişi tabiri caizse rahle-i tedrisinizden geçmiştir. Onların hocası sayılırsınız. Öğrencilerin kısa süre önce karne aldıklarını da düşürsek siz hocaları olarak onların karnelerini nasıl görüyorsunuz?
Şimdi hocalık çok büyük bir iddia. İnsanların maddi ve manevi gelişimine küçük de olsa bir katkı sunabildi isem ne mutlu bana. Sorunun ikinci kısmına gelince, değilim ama hadi hocaları olduğumu bir an düşünsek bile, ben buradan karne değerlendirmesi yapmayayım. Onlar benim durduğum yere bakarak, fikirlerime bakarak kendilerine not versinler.
 

Size neden “İstanbul’un Ağabeyi” diyorlar?

Bunu diyenlere sormak lazım. Bu ifade tabii büyük bir lütuf. İstanbul’un hizmetkarı olabilirsem ne mutlu…

Yerel seçimlere gelmek istiyorum. Adaylarınızı açıklıyorsunuz. İki ifadeniz dikkatimi çekiyor. Birincisi “Sultan Fatih’in emanetine sahip çıkacak” ikincisi ise “kazanacak aday”. Bu ikisini bir arada bulmak sizi zorlamıyor mu?
 

Zorluyor ama İstanbul için değmez mi? “Bu şehr-i Stanbul ki bi-misl ü bahadır” diyor Nedim. Yani İstanbul değer biçilemeyecek kadar eşsizdir diyor. Biz de bu şehir için, İstanbullular için birazcık zorlanalım. Şikayet etmez lütuf biliriz.

Düşüncelerinizi alacağım ama önce şunu sormak istiyorum. İstanbul’a bakınca ne hissediyorsunuz?

Tek kelimeyle aşk. İstanbul’a bakıp da ona aşık olmamak mümkün mü? Tabii içinde bulunduğu durum sebebiyle de üzülmüyor değilim. Ama şunu da asla unutmuyorum. Ne diyor Namık Kemal “Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr-ü kıymetten” yani cevher yere de düşse, kıymetini yitirmez…


İSTANBULLULARIN BİR ELİ KOMBİDE, BİR ELİ BATTANİYEDE

Gördüklerinize değinsek biraz…

Boğaziçi’ni, Haliç’i, Çamlıca’yı, yedi tepe güzellikleri, Ağva’yı, Şile’yi, Terkos Gölü’nün denize uzanan nezaketini görüyorum.
Tarihimizi, medeniyet değerlerimizi, kültürümüzü görüyorum.
Bununla birlikte İstanbul’un, İstanbullunun saymakla bitmeyen problemlerini görüyorum. Oturarak seyahat edebilme ümidiyle bir sonraki otobüsü bekleyen insanları, sıkışık metrolarda yolculuk yapmak zorunda kalanları, metrobüslerde nefes bile almakta güçlük çeken, inip binmek için bile büyük çaba harcaması gereken İstanbulluları görüyorum.
‘Acaba ne kadar doğalgaz faturası gelecek’ korkusuyla bir eli kombide, bir eli battaniyede yaşayan kardeşlerimi, su faturasından korkup musluğu az açan anneleri, yol masraflarını azaltmak için uzun mesafeleri yürümek zorunda kalan babaları görüyorum.
İstanbul’un sırtına bir hançer gibi saplanan gökdelenleri, binaların arasında oyun alanına ve gökyüzüne hasret büyüyen çocuklarımızı, yeşile hasret milyonlarca İstanbulluyu görüyorum.
Her yağmurda derelere dönen yolları, bir türlü bitirilememiş altyapı çalışmalarını, denizle birleşmiş karaları görüyorum.
Akşam evine döndüğünde aracına park yeri bulamayan insanları, kentsel dönüşümün mağdur ettiği hemşehrilerimi, İstanbul’da huzursuz ve mutsuz yaşayan milyonları görüyorum.
Kısaca, İstanbul’un ve İstanbullunun sorunlarını görüyorum.

İstanbul’u yönetenler bunları görmüyor olamaz değil mi?

Biz bu şehirde yaşıyoruz. Biz halkız. Biz İstanbul’uz. Onlar ise lüks makam odalarında, çakarlı, pahalı makam araçlarında, halktan kopuk alanlarında yaşıyorlar.

Biz bu şehri hissediyoruz. Onların önüne en fazla raporlar, rakamlar, istatistikler gidiyordur. Oysa rakamların da, raporların da, istatistiklerin de hisleri yoktur. Yöneticiler iyi niyetli bile olsalar, ki aksini düşünmüyorum, sorunları bu şekilde çözemezler. Görüyoruz ki çözemiyorlar da…

Sizin son dönemlerde önemli çağrılarınız oldu. Birincisi İstanbul’u yönetenleri ve siyasi partilerin il başkanlarını metrobüse binmeye davet ettiniz. İkincisi ise belediye başkanlarına belediye kaynaklarıyla seçim kampanyası yürütmeyin çağrısı yaptınız. Geri dönüşler oldu mu?

Metrobüse binme çağrımızı, İstanbullunun metrobüs çilesini şehri yönetenler ve yönetmeye talip olanlar da görsün ve anlasın diye yapmıştık. Bu çağrıya cevap veren olmadı. Ben çağrımı yineliyorum. Takdiri de milletimize bırakıyorum.
Belediye kaynakları ile ilgili çağrıma da ses veren olmadı. En azından bana ulaşan bir şey yok. Bunu yapmayanlara zaten bir eleştiri getirdiğimiz de yok ancak halkımızın dikkatine bunu bir kez daha sunmakta fayda görüyorum.

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ ÜSKÜDARLILARA SORUN!

İstanbul’un sorunlarını biraz daha ayrıntılı konuşmak istiyorum. Örneğin kentsel dönüşüm. Bir yandan itirazlar bir yandan da dönüşüm devam ediyor…

Bizim kentsel dönüşüm için 5 temel ilkemiz var. 

Birincisi İstanbullular ikamet ettikleri yerde yaşamaya devam edecek. 

İkincisi kentsel dönüşümün maliyeti halkımıza yüklenmeyecek. 

Üçüncüsü İstanbul’un doğasına ve tarihi dokusuna daha fazla zarar verilmeyecek.

Dördüncüsü kentsel dönüşüme vatandaşımızın gözünden bakılacak. 

Beşincisi ise mahalle kültürünü korunacak ya da yeniden ortaya çıkartılacak.
Bunlar olmadan kentsel dönüşüm mağduriyetler doğurur. Keza doğruyor da. Gaziosmanpaşalılar ile konuşun. Üsküdarlılar ile konuşun. Gidin Fikirtepe’deki durumu gözlerinizle görün.

Mahalle kültürünü önemsiyorsunuz…

Biz İstanbulluları önemsiyoruz. Bu kültür varken bizler daha mutluyduk. İstanbul, daha huzurlu ve güvenliydi. Biz, bu tekrar yaşansın istiyoruz. İstanbul’u yeniden ayağa kaldıracak işlerin başında bunu görüyoruz.


İSTANBUL’UN TRAFİĞİ MEŞHUR

İstanbul’un dillere destan sorunu trafiğe de değinseniz…

İstanbul’un nesi meşhur sorusuna artık insanlar ‘trafiği’ diyecek hale geldi. Tabii latife ediyorum.

İstanbul’da trafik çok ciddi bir sorun. İnsanlar uzun saatler yollarda kalıyorlar. Bir kısmı trafiğe takılmamak için iş saatinden önce yollara çıkıyor. İstanbullular bu zamanlarını sevdiklerinden alıp trafiğe veriyorlar. Bunun yanında para harcıyorlar. Egzoz dumanının çevreye etkisi de cabası.
İstanbul bu kadar hızlı, plansız ve dikey şehirleştiği müddetçe, toplu ulaşım bu kadar kullanılmaz halde oldukça çözümü zor duruyor.

ŞİKAYETÇİLER AMA ADIM ATMIYORLAR

Dikey şehirleşmeden iktidar kanadı da şikayetçi…

Şikayetçi ama bu konuda adım atmışlar mı? İktidar makamı konuşma değil icraat makamı. Daha öncede ‘İstanbul’a ihanet ettik’ dediler. Sonra bir şey değişmedi.

Bunları yaparak algıları yönetmeye çalışıyorlar. Çünkü İstanbulluların belediyelerden memnun olmadığını biliyorlar.

Bir de deprem riski var İstanbul’un…

İnanın düşünmek bile istemiyorum. İstanbul’a bir bakın. İster sokaklarında gezin. Bir şekilde havadan inceleyin. Sıkışık bir şehir. Konut stoğu eski bir şehir. Kentsel dönüşüm bu açıdan çok önemli ama onu da ranta kurban ediyorlar. Deprem toplanma alanlarının bile yüzde 75’i imara açılmış durumda.

İSTANBUL’U YÖNETENLER TOPLU TAŞIMAYI KULLANIYOR MU?

‘Toplu ulaşım kullanılmaz halde’ sözünüzü de açar mısınız?


Bir hakkı teslim ederek başlayayım. Geçmişle kıyasladığımızda ulaşım ağı çok daha yaygın İstanbul’da. Ancak maalesef toplu taşıma insan onuruna yaraşır şekilde değil. Binmek problem. İnmek problem. Seyahat ayrı problem. Metrobüslerin bazı üstgeçitleri bile ayrı problem.
Bugün İstanbul’da toplu ulaşım değil toplu işkence yaşanıyor adeta. İstanbul’u yönetenler bu araçları kullanıyor mu? Bir yakınlarını gönül rahatlığı ile bu araçlara bindirebiliyorlar mı? Metrobüsle, metroyla, otobüsle seyahat etmek zorunda kalan bir ailenin yaşadığı gerilimden haberdarlar mı?

Birkaç ay önce İstanbul’a millet bahçeleri açıldı. Bunlar yeterli mi? İstanbul’un yeşille olan ilişkisi ne durumda?

İstanbul’un yeşille bir ilişkisi kalmadı maalesef. Ne parklar ne de millet bahçeleri önemsiz değil ancak yeterli adımlar değil.

İstanbul’da artık yol kenarlarında, düz duvarlara koyuyorlar yeşili. Latife olarak söylüyorum herhalde oraya bina yapamayacaklarının farkındalar.
İstanbul’un artık ciddi bir doğa sorunu var. Rekreasyon alanları ile bu ihtiyaca karşılık verilebilecek zaman geçeli çok oldu. Şehirle barışık, şehirle iç içe bir yeşile ihtiyaç var. Doğaya ihtiyaç var. Yapılmış değil dokunulmamış yeşil alanlara ihtiyaç var.

Eski açıklamalarınızı gözden geçirirken dikkatimi çeken bir husus da şu oldu. Sokak çocukları diyorsunuz, engelliler diyorsunuz, bağımlılar diyorsunuz… Şehircilik ve belediyecilik konuşulurken pek dillendirilen şeyler olmaz genelde bunlar.

Şehre hangi gözle baktığınız önemli. İnsan gözüyle bakarsanız bunları görmemeniz mümkün değil.

Bakın bu şehirde, engellilere yönelik hizmetler var ama şehrin tamamen engelli kardeşlerimize göre dizayn edilmesi gerekiyor. Bunu da asla ve asla bir lütuf olarak görmemek gerekiyor.

Bu şehirde sokak çocukları var. Köprüler yapmakla övünüp, altında yatanları görmemek nasıl mümkün olabilir? Biz o insanlarımızı da aziz biliyoruz. Eğitilmeleri, rehabilite edilmeleri ve topluma kazandırılmaları için adımlar atacağız.

Kışın çok soğuklarda spor salonlarında misafir ediliyor evsizler. Güzel ama asla yeterli değil. Neden rehabilite edilip topluma kazandırılmıyorlar?
Bu şehirde maalesef uyuşturucu bağımlıları var. Zehirin tuzağına düşmüş kardeşlerimiz var. Sokaklarda baygın yatar halde görüyoruz gençlerimizi. Bir belediye nasıl bununla mücadele etmeyi düşünmez.

BELEDİYELER YANDAŞ ÜRETİYOR

İstanbul’un problemlerine oldukça hakimsiniz. Ancak ben birazda mevcut yönetimlerle ilgili düşüncelerinizi merak ediyorum.

İstanbul için kim bir hizmete imza atmış ise ona teşekkür ederek başlamak istiyorum ben sözlerime. Bugün kısaca ifade etmek gerekirse İstanbul’daki 40 belediye ne İstanbul’un genelinin ne de ilçelerinin problemlerine sahici bir çözüm bulamadılar.
Kimi 5, kimi 10 kimi 15 yıldır görevde ama sorunları çözmek şöyle dursun sorunun parçası oldular adeta. O yüzden bugün gerek mevcut başkanlar aday olsun gerekse aynı partiler başka adaylar göstermiş olsun sorunları çözemezler.
Zaten gelin belediyelere şöylece bir bakalım. İstisnalar beni affetsin lütfen. Bugün belediyeler hizmet değil reklam ve israf üretiyor. Çözüm değil sorun üretiyor. Çokça yandaş üretiyor. Yöneticiler için lüks ve şatafat üretiyor.

Saadet Partisi nasıl çözecek bunca sorunu?

Biz 1994’te gelip nasıl çözdü isek öyle çözeceğiz. Biz Erbakan Hoca’nın talebeleriyiz. Geliriz, destanlar yazarız.
Tabii bu projelerimiz, düşüncelerimiz olmadığı manasına gelmesin. Titizlikle çalışıyoruz. Uzmanlarla çalışıyoruz. Sokakları bilerek çalışıyoruz. 

Ancak projeleri açıklama işini ben adaylarımıza bırakmak istiyorum. Şimdi birçok adayımız sahada. Aktif, güçlü ve temiz bir kampanya yürütüyorlar. 
Geri kalan adaylarımızı da kısa sürede açıklayacağız. Projelerimiz de kısa sürede İstanbulluların dikkatine sunacağız.

BÜYÜK BİR ZAFER KAZANACAĞIZ

Seçim sonuçlarına dair bir tahmininiz var mı?

İnsanlarımız bize karşı bir teveccüh içerisindeler. Partimize uzun süredir devam eden ilginin artık oy verme davranışına dönüştüğünü görüyoruz. Çığ misali büyüyen bir oy artışını gözlemliyoruz.
Halkımızın desteğini alacak, temiz, çalışan, işinin ehli adaylarımızı da buna eklediğimiz de İstanbul’daki 40 belediyenin tamamında iddialı olduğumuzu söyleyebilirim.
Zaten bizim için yerel seçimlerin havası da her zaman farklı olmuştur. 94 yerel seçimlerinde nasıl bir zafere imza attı isek şimdi daha iyi durumdayız. İstanbulluların desteğiyle çok daha büyük bir zafer kazanacağız.

Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.

Esas ben ilginize teşekkür ederim.