Hainlerin ülkemizin bekasına kast ettikleri o gecede yaşananları hem askeri olarak ele aldık hem de mağdurların yaşadığı sosyolojik ve psikolojik yıkımlarını.

Sabırla bu yaşanmışlıkları okuyarak bir vicdan muhasebesi yapmanız ümidi ve asıl suçluların en ağır şekilde cezalarını aldıkları, mağdurların haklarına kavuştukları bir Türkiye özlemi ile.

Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için hepinize teşekkür ederim, ilk olarak uzman çavuş M.'ye  sormak istiyorum. FETÖ ile hiç irtibatınız oldu mu?

- M :  Hasan bey bizlerin sesini duyurduğunuz için biz teşekkür ederiz. Bu Pensilvanyadaki İblis ile hiç bir zaman bir bağım olmadı, aksine yeryüzünde benim kadar nefret eden var mıdır bilemiyorum, ben hiç bir zaman bir cemaat ve ya böyle yurtlarla kişilerle bir ilişkim de gönül bağım da olmadı. Zaten Ağır ceza mahkemesinin 25 aylık yapmış olduğu incelemede de her hangi bir bağım olmadığı kanıtlanmıştır. Ben Atatürkçü vatansever bir askerdim, benim tek lider gördüğüm isimde Mustafa Kemal Atatürk'tür. Bu adi FETÖ örgütünün işbirlikçileri ile inşaallah adalet karşısında bir gün elbette hesap vereceklerdir.

Peki o geceye dönersek olaylar nasıl başladı ve nasıl sonuçlandı detaylı olarak bize aktarabilir misiniz?

- M : Benim amirim olan merkez komutanı albay saat 21 civarı cep telefonumdan aradı yeni tugay komutanı alarm verdi acil kışlaya gel diye emir verdi 21:30 civarında kışlaya giriş yaptım terör saldırısı olacak diye Sakarya Valiliğini korumamız istendi bizden hatta valiliğe polis eskortları ile gittik. Ben ve emrimdeki askerler B kapısı bölgesinde görevliydik.

Valilik de terör saldırısına karşın tedbir aldınız, asıl meselenin böyle olmadığını anlamanız ve ondan sonra ki tavırlarınız nasıl oldu?

- M : O gece olayların bize söylenilen gibi olmadığını darbe olduğunu yaklaşık valiliğe gelmemizde kısa bir süre sonra fark ederek 40 ila 45 dakika kadar görevli polis memurları ile emrimdeki askerlerle birlikte görev yaptık, bunlar mobese kamera kayıtlarında da mevcut. Daha sonra vatandaşların bulunduğumuz bölgeye gelerek yaşananların bir terör tehdit olmadığını alçak bir girişim olduğunu söylemeye başladılar, durumu fark etmemiz ve vahametini anlamamız sonrası vatandaşlarımıza ''bizler vatanını milletini seven askerlerin vatandaşlarımızın emrindeyiz, sizler nasıl istiyorsanız bizler size o şekilde yardımcı olalım'' diyerek onları sakinleştirerek en ufak bir arbedeye mahal vermeden emrimdeki askerlere sahip çıkarak şerefli bir asker ve şerefli bir komutan olarak devlet malını da muhafaza ederek kimsenin burnu dahi kanamadan olayları yatıştırdık.

Bunları yaparken darbe başarılı olsa neler başınıza gelebilirdi? Aklınızdan geçti mi?

- M : Elbette ertesi sabah darbe başarılı olmuş olsaydı beni ve benim gibi olanları ya kurşuna dizecekler ya da sıkı yönetim mahkemelerinde idam ile yargılayacaklardı. Hatta halk tarafından linç edilerek öldürülmeyi dahi göze aldım. Bırakın vatandaşımıza herhangi bir el kaldırmayı, en ufak bir arbede dahi yok hatta görüntüler de bize sarılarak tebrik ediyor en büyük asker bizim asker tezahüratlar yapıyorlardı.

Rütbeli olduğunuz için özellikle sormak istiyorum çünkü bu konuda rütbesiz askerlerin telefon kullanamadığı için bilgi sahibi olmaları zor ancak rütbeli personele yasak olmadığı için daha erken haberdar olunabilirdi diye söyleniyor gerçekten durum böyle mi?

- M : Bizler kışlaya toplandığımızda çok büyük bir terör saldırısı istihbaratı alındığını Suriye ile kriz çıktı bizleri Cengiz Topel'e götürerek ve Suriye'ye  atacaklar denmekteydi, bizlere merkez komutanı ve tugay komutanı tarafından kimsenin telefon kullanmayacak, hiç bir telefon ışığı görmeyeceğiz, telefonunu kullana ya da sağa sola haber eden olursa emre itaatsizlikten işlem yapılır diye hepimiz üstüne basa, basa uyarıldık.

Olayların nihayete ermesinden sonra kendini personelinizle karakola gitmeniz ve polislere yardımcı olmanıza rağmen ertesi gün tutuklanarak cezaevine gönderildiniz. Hapis ve mahkeme süreciniz nasıl geçti ve nasıl sonuçlandı?

- M : Hapis sürecim 25 ay sürdü ve çok zorlu bir süreçti. Bu 25 ay'ın yaklaşık 12 ayı'nı bizlere terör örgütü üyesi, vatan haini muamelesi yapılarak psikolojik baskılar ve kötü davranışlarla geçti, koşullarımız da çok zordu 8 kişilik koğuşlarda 28 kişi kalıyorduk ve sıcak yatak uygulaması adını verdiğimiz iki yatağı birleştirerek 3 kişi yatanlar oldu.

25 aylık hapis hayatımızın sonunda mahkeme hiç bir terör örgütü ile bağlantısı yoktur, yaşanan olaylara karışmamıştır diyerek bütün suçlamaların hepsinden beraat kararı vermiştir.

Beraat almış olmamıza rağmen her şart altında onurla yapmış olduğum mesleğime geri dönemedim buda yetmez gibi halk nezdinde sanki vatan hainiymişiz muamelesine de maruz kalmaktayız.

Son olarak başınızda olan en üst komuta kademesi bu davalardan ne gibi ceza aldılar?

- M : Benim  amirim olan merkez komutanı albay saat 21 civarı cep telefonumdan aradı yeni tugay komutanı alarm verdi acil kışlaya gel diye emir verdi 21:30 civarında kışlaya giriş yaptım. Bize bu emirleri veren tugay komutanı ve merkez komutanı albay ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı.

Bu kısımları yani sürecin sosyolojik ve psikolojik boyutunu eşinizle konuşmak istiyorum. Merhaba G. hanım teklifimizi kabul ettiğiniz için size de teşekkür ederim.

- G : Merhaba Hasan bey biz teşekkür ederiz.

Siz ve çocuklarınız bu olayların meydana geldiği gece neler yaşadınız?

- G : 15 Temmuz gecesi eşim acil olarak kışlaya çağrıldı, bizler için sıradan bir Cuma gecesiydi, hafta sonu için plan yapıyorduk.

Sizlerin bulunduğunuz bölgeye bir müdahale ya da vatandaşlardan gelen oldu mu?

- G : Bizlerde olayları bir anda lojmanlara yığılan çok büyük bir kalabalık ile öğrenmiş olduk, Allahtan o kalabalık bizlere ulaşamadı çünkü aralarında art niyetli olanlar da olabilir daha büyük skandallar ortaya çıkabilirdi.

 Eşlerimiz o gece adi bir planın içerisinde valiliğe gönderilirken bizler de lojmanlarda savunmasız olarak bırakıldık.

Bu yaşanan olayların bir ispatı var mı? Sizler bir başvuru yaptınız mı?

- G : O gece güney lojmanlarındaki kamera kayıtları maalesef  silinmiş biz bu konuyu iktidar milletvekillerine ilettiğimizde duymak dahi istemiyorlar çünkü neler olduğunu biliyorlar.

O gece garip bir olay oldu mu? Özellikle dikkatinizi çeken.

- G : Tutanaklara da geçen bir olay var saat 21-22 arası asker lojmanda kapı, kapı dolaşarak bombalı araç ile lojmanlara saldırı ihtimali olduğunu evlerin lambalarını, televizyonu açmamızı hiç bir ışık olmaması gerektiğini evlerimizin orta yerinde ve yerde oturmamızı söylediler, bina içerisinde bulunan lambaları çevre aydınlatmalarını kapattılar.

Bunu neden yapmış olabilirler?

- G : Sanırım televizyonlardan ya da dostlarımızdan durumu öğrenip eşlerimize haber vermememiz için böyle bir tedbir aldılar.

Kalabalık lojmanlara girmeyi başaramamış olması daha büyük bir olayı önledi dediniz. Bunu biraz açabilir miyiz?

- G:  Elbette nöbetçi askerler sayesinde büyük gurup girmeyi başaramadı, girilemeyeceği anlaşılınca iş makinesi ile lojman girişindeki kaldırımlar dahi söküldü eğer o gece oraya girilmiş olsaydı büyük bir facia yaşanacaktı, elbette yaşanan olayların vahameti ile insanlar harekete geçebilirlerdi ancak masumiyeti ispatlanmışlar olarak söylüyorum ki bizler ve çocuklarımız o gece canından olabilirdi ve hiç suçumuz olmadığı halde.

Daha sonrasında neler yaşadınız takip eden günlerde?

- G : O dönemin Vakili Hüseyin Avni Coş lojmanın sularını ve elektriğini dahi kestirdi, çocuklarımız bu yaşananlara şahit oldular, sonrasında kendi ailelerimizden de maddi manevi destek bulamadık,  özellikle eşlerimizin aileleri maddi ve manevi olarak bizlere sırtlarını döndüler, bizleri hain olarak gördüler, bir çok askerin eşinin ailesi destek oldu yoksa bu süreç daha acı olabilirdi. Eşim beraat etmiş olmasına rağmen bu sıkıntıları halen atlatabilmiş değiliz.

Beraat edenlerden görevine geri dönen olmadı mı?

-G :  Mahkemenin karar günün de beraat eden 30 uzman çavuştan sadece biri göreve iade olmuştu. Bizler emsal  karar olarak göreve iade olan arkadaşımızı gösterirken TSK arkadaşımızı maalesef işten attı, hatta verilen maaşlarını dahi faizi ile geri istedi. Aynı yerde eşim ile birlikte olan bir kaç subay ve astsubay görevlerine devam ettiler aynı olayın içinde olan eşim gibi uzman çavuşlar ise adeta harcandı.

Eşinizden daha üst rütbeli olanların görevlerine devam etmesini sorguladınız mı?

- G : Evet sorduğumuzda bizim berat'mizin onanmadığını söylediler ancak göreve devam eden subay ve astsubayların da beraat'leri onanmadı.

Aile olarak maddi ve manevi zor bir süreç yaşıyorsunuz, en unutamadığınız olaylar nelerdir?

- G : Hasan bey hiç bir anını unutamıyoruz ancak özellikle bir kaç hadise hafızamızdan silinmiyor, lojmanlardan çıkarken küçük kız çocuğuma ve bana hakaretler yağdıran ve Fetullahın ....... diyen insanları unutamıyorum, bununla beraber yaşı geçkin amca ve teyzelerimizin ki bunların bazıları çarşaflı o zor günlerde gelip evladım bir şeye ihtiyacınız var mı? Diye sormalarını da unutamayız ama en çok eşimin onurlu bir Türk askeri olarak üniformasına olan özleminin yangınını her an içimizde hissetmemiz en büyük üzüntülerimizin başında gelmektedir.

Beraat etmemize ve hiç bir suçumuz olmamasına rağmen bize reva görülen bu hayatın ağır bedellerini maalesef bizler ve çocuklarımız ödemekteler.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

- G : Aslında söylenecek çok şey var Hasan Bey beraat etmiş insanlar olarak çok büyük sıkıntılara maruz kaldık hak etmediğimiz muameleleri  yaşadık artık bu sürecin sonlanması ve eşlerimizin görevlerine iadesini talep ediyoruz. Son olarak da kızımın babasına cezaevindeyken yolladığı bir mektupla sözlerime son vermek ve insanlarımızın vicdanına bu durumu havale etmek istiyorum.

Yanımızda bir başka beraat etmiş uzman çavuş eşi S. hanım var, kendisine röportajımıza katıldığı için teşekkür ederek onların neler yaşadığını sormak istiyorum.

- S : Ben teşekkür ederim Hasan bey.  Aslında çok şey yaşadık, yaşıyoruz da. Çektiklerimiz bitmiyor bitecek gibi görünmüyor. Eşim için çok mücadele verdim, dedektif gibi çalıştım. Avukatimizin mücadelesiyle eşim beraat etti. Belki kızgındır, öfkelidir diyordum ama beraat ettiği günün gecesi cezaevi nizamiyesinden "vatan sağ olsun, üzülmek yok artık yanınızdayım..." diyerek çıktı.

Bundan sonraki mücadelem ise çocuklarımın geleceği için.

Olay gecesine gelirsen siz neler yaşadınız?

- S : 13 temmuz 2016 dan başlayayım. Okullar yaz tatiline girdikten sonra çocuklarımla memleketime gitmiştim. 18 temmuz 2016 da kızım yaz okuluna başlayacağı için eşim arayıp "3-4 gün önce gelin çocuk kursa başlayacak yol yorgunu olmasın" demişti.

Bizde 13 temmuz akşamı yola çıktık. 14 temmuz sabahı 05.00 da eşim bizi karşıladı otogardan. Sabah 7 de de işe gitti.

Otogarda bizi beklediği ve uykusuz kaldığı için 14 temmuz akşamı ise işten gelip yemeğini yer yemez yattı.

15 temmuz sabahı ise her zamanki gibi işe gitti. Akşam mesai çıkışı aradı arabanın arıza yaptığını sanayiye gideceğini o gelene kadar hazırlanmamızı çocukları parka götüreceğini söyledi.

20.30 gibi geldi. "Çok yorgunum çocukları idare et ben yemek yiyip yatıp uyuyayım yarın nöbetçiyim" dedi telefonunun sesini kapatıp masaya koydu. ( detaylarıyla hatirlamamin sebebi Tem deki polis memurlarıdır. Kendileriyle konuştuğumda bana ' o günü saati saatine otur ne hatırlıyorsan yaz savcılığa ver" demişlerdi. Hiçbir şeyi atlamamak için kendimi odaya kapatmıştım)

Eşim balkonda otururken, eşi uzman erbaş olan arkadaşım arayıp "abi evde mi" diye sordu ben de "evet evde gel kahve yapayım" dedim. Arkadaşımda " Geliyorum. Yeni gelen tugay komutanı tatbikat alarmı vermiş herhangi bir terör saldırısı ihtimaline karşı reaksiyon olacakmış, ''Eşim bizi tatlıcı da bırakıp gitti" dedi. Bu sırada eşim konuşmalarımızı duyup telefonuna koştu. Bir sürü cevapsız arama olduğunu söyledi ve önce bölük komutanını aradı, ona ulaşamayınca bölük astsubayını aradı. Bölük astsubayı Tugay komutanının alarm tatbikat emri verdiğini söylemiş. Eşim koştura, koştura evden çıktı. (Bu arada eşimin bölük komutanı önce bölük astsubayını aramış bölük astsubayı da "komutanım benim hafta sonu açık öğretim sınavım var" deyince bölük komutanı bu astsubaya "tamam sen gelme zaten en fazla 1 saat sürer. S... uzmana ulaşamadım onu ara" diyor. Bu bölük astsubayı açık öğretim sınavı sayesinde ateşe düşmekten kurtuldu. Bu arada bölük komutanı darbeden haberdar olsaydı açık öğretim sınavı falan dinlemez astsubayı da çağırırdı)

Biz arkadaşımla balkonda oturmaya devam ettik. 10-15 dakika sonra lojmana normalin dışında 6-7 asker geldi. Normalde bizim lojman uzman erbaş ailelerinin kaldığı lojman olduğu için 1-2 nöbetçi askerden başka asker gelmez.

Askerler tam teçhizatlıydı biz onlara bakarken rütbeli bir asker "içeri girin, elektrikleri, televizyonları kapatın, terör saldırısı ihbarı var, bomba yüklü araçla saldırı ihbarı var. Hedef teşkil etmeyin" diye bağırıp sonrada askerlere "herkes yerini alsın duvarlara kimseyi yaklaştırmayın" diye bağırdı. Askerlerden bazıları lojman binaları içte kalan köşelerine geçip yüzleri lojman duvarlarına dönük siper aldılar.

Siz eşlerinize ulaşmaya çalıştınız mı? Anormal bir hareketlilik olduğu için.

- S : Evet arkadaşımla içeri girip televizyonu kapattık. Yani güneydoğuda terör saldırısı ihbarlarında ne yapıyorsak onu yaptık. Çocukları içte kalan antreye götürdük ama oğlum küçük olduğu için yerinde durmuyor sürekli televizyona koşuyordu çizgi film izlemek için. Ben de telefonumu çocuklara verip oyun oynamalarını ya da çizgi film izlemelerini söyledim. Işık dışarı yansımasın diye de üzerlerine çarşaf örttüm. Sinema gibi izleyin dedim.

Bu arada arkadaşımla eşlerimize ulaşmaya çalıştık. Arkadaşımızın eşini aradık. O da bize "kışlada olduğunu, terör saldırısı ihbarı verildiğini eve gönderilmediğini kışlada kalacağını" söyledi. (Şanslı gurup komutanları izin vermemiş dışarı çıkmalarına)

Bu arada ben eşimi aradım (keşke o gün arkadaşım aradığında telefonu açmasaydım. Sonrasında eşimi hiç aramasaydım çok pişmanım. Benim yüzümden evden gitti. Benim söylediklerim yüzünden kendine söylenenlere inandı) Ona lojmana gelen askerleri, rütbeli askerin söylediklerini anlattım.

Eşim de bana "ne dedikleri belirsiz tugaya geldik. Bir tatbikat diyorlar bir terör saldırısı. Yorgunum çok susadım" dedi. Sonrasında da " bizi araçlara bindirdiler. Ne söyleniyorsa onu yapın. Çocukları alıp mutfağa geçin, bir saldırı olursa mutfak balkonundan çıkarsınız. Hakkını helal et" dedi ve telefonu kapattı.

Sizler ne zaman aslında bir hain darbe girişimi olduğunu fark ettiniz?

-S : Bir süre sonra televizyonu açıp kanallara bakmaya başladım Ntv de alt yazıda "köprüde terör alarmı " gibi bir yazı geçiyordu. Bu sırada dışarıdan " kapatın şu televizyonu..." diye bağırdılar. Kapatmak zorunda kaldım. Keşke 5 dk. sonra açsaymışım başbakanın konuşması 23.05 de olmuş. Onu görseydim söylediklerini dinleseydim eşimi arardım ulaşamazsam mesaj atardım. Ne yapar ne eder ben eşime ulaşırdım. Tugayla aramız zaten 100-150metre.

Aradan yaklaşık 1 saat geçtikten sonra eşimle bir telefon konuşmamız daha oldu. Nefes nefeseydi "... burada başka şeyler oluyor. Emre uymuyorum, idam edileceğiz, çocuklarım sana emanet hakkını helal et. Biz polis karakoluna gidiyoruz" dedi, arkadaşım "abi ne oluyor ne olur eşimi bul" diye bağırdı. Bu arada arkadaşlarım arıyordu oğlumdan telefonu aldım. Hepsi eşlerine ulaşamadıklarını, eşime ulaşırsam onlara haber vermemi söylüyorlardı.

Hepsine eşimin numarasını verip telefonu kapattım. Bu arada arkadaşımın oğlu kusmaya başladı, arkadaşım onu yukarı evine çıkarırken ben de nizamiyeye koştum. Nöbetçiye eşimin aradığını söylediklerini anlattım ve Tugayı harekat merkezini aramasını söyledim. 2 yada 3 kez aradık her seferinde "bizde ne olduğunu bilmiyoruz" cevabını aldık. Ama öyle değilmiş. Duruşma zabıtlarını okuduğumda anladım. Hepsi ne olduğunu öğrenmişler ama harekat merkezini arayanlara bir şey bilmediklerini söylemişler. O arayanlardan biri de bendim.

Arkadaşınız az önce lojmana toplanan kalabalıktan bahsetti. Siz neler yaşadınız kalabalık lojmanlara gelince?

- S : Bu arada lojman ve tugay çevresinde insanlar toplanmaya başladılar. Kalabalık vakit geçtikçe artıyordu. Allah'u Ekber diye bağıranlar, Allah'u akbar diye bağıranlar, Asker kışlaya diye bağıranlar, en büyük asker bizim asker diye bağıranlar....

Nöbetçi askerle şaşkın, şaşkın bakınırken erlerde geldi yanımıza. (Devletini düşünenler dışında art niyetli insanlar da geldi o gece ancak kamera kayıtlarını istediğimde kayıt yapmamış dediler. Alamadım. Aslında bütün Sakarya ve Sakarya milletvekilleri bu olayı biliyor. O gece gerçekten darbeye karşı gelmiş insanlara söylenmiş şekilde algılıyor bazıları)

Biranda lojman nizamiyesine bir gurup "askerlerin karısı ganimet verin onları bize" diye bağırarak saldırdı. O anı unutmam mümkün değil. 20 yaşında erlere vuruyorlar erlerde onlara "ne olur yapmayın burası askeri lojman burada sadece aileler var" diye bağırıp yalvarıyorlardı yedikleri dayağa rağmen nizamiye kapısını sıkıca tutuyorlardı.

Siz o esnada bir yere kaçabildiniz mi?

- S : Hareket edemedim. Hani rüyanızda biri kovalar ama koşamazsınız ya öyle. Ayaklarıma beton dökülmüş gibiydi. Erlerden biri sırtıma vurup "yenge eve koş çocuklar yalnız korkarlar" diye bağırdı.

Bir kaç el silah sesi geldi bu arada vatandaşlar biranda nizamiyeye dayanan guruba müdahale etti. Aklıma gelen madımak olayıydı. Darbe aklımın ucundan bile geçmedi. Eve girdiğimde 4,5 yaşındaki oğlum, 8,5 yaşındaki kızım evin içinde gözleri sonuna kadar açılmış, korkmuş halde ağlayarak oradan oraya koşturuyorlardı. Sarıldım sakinleştirmeye çalıştım. Mutfaktan bıçak aldım. Evim zemin kattaydı ve kapı sağlam değildi. O anki korkuyla aklımdan neler geçti bir bilseniz. Lojmana girerlerse çocuklarla yukarı çıksam çocuklarla kendimi aşağı atsam, ya yukarı çıkarken komşum kapıyı açmazsa lojmana girenler bizi merdivenlerde yakalarlarsa...

Evin giriş kapısı evimin salonuna açılıyordu. Kapının arkasına bir şey çektim.

Çocukları odanın pencereye yakın köşesine götürdüm çamaşırlığı getirip açtım altına çocukları oturttum üzerlerine de çarşaf örttüm. Kızım korkusundan yine ağlamaya başladı anne bizi öldürecekler diye. Korkma dedim içeri giren olursa kardeşini de al pencereden çık. Asker ağabeylerine koş dedim. Kendim de elimde bıçak kapının arkasına geçtim. Orada ne kadar öyle kaldım hatırlamıyorum.

Peki bu hal nasıl sonlandı?

- s : Bir süre sonra polis ışıkları yansıdı evin içine çocuklar ter içinde kalmıştı çok sıcaktı sakinleşmeye çalıştım askeri hat yoktu 155 i aradım olanları anlattım.

Biliyor musunuz asker eşiyim ve darbe olduğunu 155 ten öğrendim ben kafamın içinde tatbikat, terör saldırısı, darbe sözleri yankılanıp duruyordu İlerleyen saatlerde yine 155'i aradım ve eşimin ismini verdim.

En son konuşmamızda polis karakoluna gideceğini söylediğini anlattım tekrar aradığımda eşimin hangi karakolda olduğunu öğrendim çocukları hazırladım çantamı aldım nizamiyeye gittik. Askerlerin bazıları yerlerde yatıyordu, bazıları kulübenin içinde köşeye sinmiş korkmuş oturuyordu beni görünce yenge gitme sabah olsun iyice çıkma dışarı dediler eve döndüm.

Sabah karakola gittiniz mi?

- S : Evet  Polis birkaç parça giysi götürün dediği için giysi hazırlamıştım sabah 7 olunca çocukları aldım nizamiyeye gittim.

 İnsan kalabalığı vardı içtiği biranın şişesini lojmana atanlar küfür edenler lojmanın ilerisinde taksi durağı vardı taksi çağırdık. Küfür edenlerin arasında çocuklarımı kolumun altına alıp hızla taksiye bindim. Taksiciye olanları anlattım ilk söylediği "iki şerefsiz albay askerleri terör saldırısı diye kandırıp buradan tugaydan çıkarmışlar abicim merak etme ifadelerini alıp bırakırlar onlar emir kulu uzman bu eşin polise gitmekle iyi yapmış " deyince derin bir oh çektim.

Eşimin olduğu karakola gittim anlattım eşimin rütbesini, ismini sordular istersen görebilirsin dediler.

Eşim yorgun üstünde hiç görmediğim tişört, şort ve terlik vardı. Elinde kelepçe yoktu. Yanında sivil giyimli polis memuru "yenge telefonunda mesaj varmış sakın onları silme" dedi. Tamam silmem dedim. Bayan polis memuru yeter dedi eşim arkasını dönüp gitti. Götürdüğüm giysileri polis memuruna verirken bayan bir avukat ve polisler erler için giysi getirip getiremeyeceğimi sordular. Getiririm dedim. Taksici bekliyordu onunla birlikte çarşıya gidip 10 ar tane tişört şort terlik sigara aldım lojmana gittim.

Öğlene yakın karakola gitmek için nizamiyede taksiyi beklerken geçenlerden birisi "fethullahin p..i' diye bağırıp kızımın yüzüne tükürüp kaçtı. Bunu da unutmayacağım. Çünkü kızım hiç unutmuyor. Taksici geldi tekrar karakola gittim giysileri verdim polisler avukatlar teşekkür ettiler.

Bu bahsettiğiniz mesajları bizimle paylaşabilir misiniz?

- S : Elbette söyleşimizin sonunda sizlere bu mesajları teslim edeyim Hasan Bey.

Teşekkür ederim, siz bu ortamda eşinizin ceza almayacağını düşündünüz sanırım.

- S : Ben eşim serbest bırakılacak diye düşünürken tutuklandıkları haberini aldım televizyonu hiç izlememiştim. Ankara’da İstanbul'da olanları izlediğimde kanım dondu.

Eşimin suçsuz olduğunu biliyordum. Eşimin kızımın telefonuna attığı mesaj geldi aklıma. Terörle mücadelenin telefon numarasını buldum ve olanları anlattım. Çünkü hiçbir komutan bize bilgi vermiyor kimse lojmana gelip bizimle konuşmuyordu.

Tem polisleri hemen telefonu ve eşimin asker kıyafetli resmini alıp Tem e gelmemi söylediler. O gece o bölgede görev yapan polislerin eşimi taşıyacağını düşünüp resimlerini çoğaltıp polislere dağıttılar ama tanıyan çıkmadı.

Ev aramasında telefonlarında alınacağını mesajın ekran görüntüsünü alıp saklamamı 15 temmuz günü ne yaşadıysak saati saatine, dakikası dakikasına yazıp mesajıda ekleyip savcıya dilekçe olarak vermemi söylediler. 

Eşinizle bu süreçte ilk ne zaman görüşebildiniz?

- S : Eslerimizle 1 ay kadar görüştürülmedik. O gece ne yaşadılar onlardan dinleyememiştik. İlk cezaevi görüşü camın arkasından oldu. Sorabildiğim her şeyi sordum. "Keşke Silopi de ölseydik" dedi, "bizi adam öldürmeye teşebbüsle, fetöcü olmakla suçluyorlar. Zaten fetöcü değilim bu ortaya çıkar ama ben vatandaşa kurşun sıkmadım. Depremde ben o insanları taşın toprağın altından ellerimle çıkardım. Onlarımı öldürmeye çalışacağım dedi. Kızıma "kızım sakın kimseye inanma ben darbeci, hain değilim" diyerek ağladı. 14 yıllık evliyiz ama ben eşimi neredeyse 20 yıldır tanıyorum. Deprem olduğunda Adapazarı'na gitmiş 6 ay orada kalmıştı. Eşim o dönem askeri  fabrikada görev yapıyordu ve her bölümde çalışmıştı. Adapazarı'na gittiklerinde onlara çadır, banyo, mutfak kurmuş 6 ay onlara yemek yapmıştı. Oradan döndüğünde eşimin çoğu tırnağı yoktu.

Ayrıca ben bu süreçte bölük astsubayından eşimin o gece yanına aldığı G3'ün bozuk olduğunu mühimmat almadığını öğrendim. Kışlada atış olduğunda eşim bir başka silahla atış yaparmış. Tabancası ise zaten evdeydi. Biliyorsunuz uzman erbaşlara devlet silah vermiyor. Kendi paralarıyla alıyorlar ve taşımaları yasak.

Eşiniz o gece verilen emirlere nasıl mukabele etmiş?

-  S : Eşim o gece vatandaşlardan darbe olduğunu öğreniyor. 2 vatandaş eşimi yarım insan boyundaki otların arasına saklayıp "komutanım kimseye güvenme" diyorlar. Bölük komutanı da aynı yere geliyor. Beraber oradan uzaklaşıyorlar. Darbeci albay emre uymayan askerleri idamla tehdit ediyor. Eşim 'ister idam ettir ister vur hiçbir emrine uymuyorum" diyor.

Beraat etmiş olmanıza rağmen hayat sizin için nasıl zorluklar getirdi?

- S : 2 yıllık cezaevi süreci derken çocuklarım babasız büyüdükleriyle kaldılar bir de üstüne eşim fetö dahil tüm suçlamalardan beraat etmesine rağmen iade'i itibar verilmediği için SGK kaydındaki vatan haini damgası kaldırılmayacağından bu damgayla yaşıyoruz.  Devlet vatan hainlerinin eline geçmesin diye idam edilmeyi göze alıp darbe emrine uymayan bir asker ama vatan haini damgasıyla yaşamak zorunda. Kimse iş vermiyor yeri geliyor hamallık yapıyor.

Devlete karşı tek kötü kelime söylediğini duymadım tek söylediği "ben çocuklarımın boğazından haram lokma geçirmedim. Ne görev verilirse emredersiniz komutanım dedim.

Devlet vatan hainlerinin eline geçmesin diye İlk defa bir komutanın emrine uymadım onda da vatan haini oldum. Şimdi göreve çağırsalar hiç düşünmem yine giderim ama şu omuzlarımdakinin yükü çok ağır artık taşıyorum. Bu böyle giderse çocuklarımın da bir geleceği yok diyor.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

- S : Ayakta kalabilmek için direniyoruz eşim 1 saatte vatan haini oldu. Beraat edeli 1 yıl ama biz 3 yıldır üzerimize vurulan damgayı kaldırabilmek için mücadele ediyoruz. İdare mahkemeleri keyfi kararlar veriyor.

Uzman erbaşlar KHK ile değil KHK ya ek bir madde ile bakanlık onayıyla sözleşmeleri feshedildi. Bu yüzden ohal komisyonuna başvuramadık. 3 yıl önce İdare mahkemesine dava açtık. 2019 Mart ayında ret kararı tebliğ edildi. Sebep beraat etseler de kışladan çıkmaları onlar için suçmuş.

Ama eşim ve diğer uzmanlar "fetö ile irtibat ve iltisaki olduğu DEĞERLENDİRİLDİĞİNDEN" işten çıkarıldılar. Kışladan çıktıkları için değil. Ve bu sözleşme feshi uzman erbaşların savunması alınmadan sorgusuz sualsiz yapıldı. Askerlerin genelinde eşim dahil fetöden beraat ettiler.

Aynı davada aynı maddelerle beraat eden subay astsubaylar var. Onlar göreve iade için ohal komisyonuna başvurdular. Bazıları göreve iade edildi ve göreve başladılar üzerlerindeki vatan haini damgasından kurtuldular.

Halen görevde olan bir yarbay eşimin ve kışladaki askerlerin darbe emrini duymadıkları yönünde mahkemede ifadesi dahi  var.

İdare mahkemesi ise beraat eden bütün uzmanlara ret verdi. İstinafa başvurduk sanki bir gelirimiz varmış gibi bir de açtığımız davalar için mahkeme masrafı ödüyoruz.

Vatan haini damgası 1 saatte vuruldu, beraat ettik bu damgadan ancak mezarda kurtulacağız gibi.

Ama bizim çocuklarımız var. Onlarda bu damgayla yaşıyorlar, yaşayacaklar.

Çocuklarımızın geleceği için tek istediğimiz iade'i itibar.

O gece atılan mesajlar.....

Şimdi vicdanlarımız ile baş başa kalıp lütfen şu soruyu soralım kendimize, bu insanların suçu nedir?

(Ailelerin isteği doğrultusunda isimleri açıkça yazılmamıştır)

Röportaj : Hasan ARSLAN