Yargı hata yapmıyor, kuralları devre dışı bırakıyor!

Yargısal formatta verilmiş politik bir karar!

Yargısal formatta politik karar!

Gergerlioğlu iktidarın konforunu bozdu!

 

AK Parti eski milletvekili ve bir dönem Anayasa Mahkemesi raportörü olarak görev yapan Prof. Dr. Osman Can, ÖFG TV’de, Yargıtay’ın HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu kararını değerlendirdi.  

Gergerlioğlu, yayına “ben her programımda başkasına yapılan insan hakları ihlallerden bahsettim. Bu kez de bana yapılan bir ihlali konu edineceğiz” diyerek başladı.

İnsan hakları savunucularının, başkalarının uğradığı haksızlıklara karşı mücadele ederken kendilerinin de hedef haline getirildiğini belirten Gergerlioğlu, “Çoğu belden aşağı her türlü vuruş ile etkisiz hale getirilmeye çalışılır” dedi.  

Gergerlioğlu, “hakkımda, 21 Şubat 2018’de verilen bir karar var. Yaptığım bir haber paylaşımı, haberi yayınlayan kuruluşa herhangi bir yaptırım uygulanmamasına, erişim engeli getirilmemesine, yayının halen 5 yıldır sürmesine rağmen ceza bana ceza verildi! İlginçtir, retweet yaparak suç işlemişim. Normal bir gazetecilik haberini retweet yaparak, adeta ülkenin güvenliğini tehdit ettiğim iddia edildi. Terör örgütü propagandası ithamıyla cezalandırıldık, 2.5 yıl. İstinaf’ta da aynı garabet devam etti. Orada en azından bozulur bu skandal diye düşündük ama bozulmadı. Yargıtay’da yine hakimler vardır herhalde diye düşündük ve maalesef orada da 1’e karşı 4 oyla cezamız onandı. Anayasa Mahkemesi’ne başvurumuzu yaptık” diyerek programa başladı.

Gergerlioğlu: Bana verilen ceza konusunda çok değerli bir makale kaleme aldınız. Ne diyorsunuz hocam? Biz teröristlik mi yaptık? Hem terör örgütü propagandası ile hapis cezası almam hem de milletvekilliğimin düşürülmesi tehdidi hakkaniyetli midir?

Osman Can: Son yıllarda yargının verdiği kararlarda trajik sonuçlar ortaya çıkıyor! Hükümet eleştirisi ya da hükümetten sorumlu olan kişinin Cumhurbaşkanı’nın eleştirisi çok hızlı bir şekilde bir hainlik olarak nitelendirilebiliyor! Bir terörize etme ve kriminalize etme durumu yani hoşa gitmeyen, rahatsız olma, konforu bozan belki de kendilerine zarar veren ama hukuksuz oldukları için belki de kendi pozisyonlarına zarar verebilecek olan ne kadar ifade varsa bunların hepsini terörize etme ve kriminalize etme çabası var.

Politikacılar eleştiriden hoşlanmazlar çünkü meşruiyetlerinin sarsılmasını istemezler ve her daim seçilip sürekli olarak iktidarı kullanmak isterler. Bunu belli ölçülerde anlayabiliriz doğru bir şey değil ama anlayabiliriz. İnsan hali hepimizin zaafları vardır, bir yere yapışırız, koltuğa, paraya, makama, etiketlere yapışırız ama esas mesele şu; Bunun sınırlandırılması gerekiyor. Bunu söylediğimiz zaman da aklımıza ilk gelecek yer yargıdır. Yargının bu bağlamda taraflar arasında hakkaniyetli bir şekilde bir karar verebilmesi için hem iktidar tarafına kendisine haksızlık yapılmadığını düşündürtecek hem de eleştirene, “ben kendi hak ve sınırlarım içerisindeyim dolayısıyla bana bir şey olmaz” hissini verebilecek bir yargılama yapması lazım, dolayısıyla yargının hakem olması gerekiyor.

Hakeme iki tarafın da belli ölçülerde duyabileceği güveni nasıl sağlarsınız? Tarafsız ve bağımsız bir şekilde davranmasını sağlarsınız. Son yıllarda yargının hakem gibi davranma yeteneğini kaybettiğini, gücünü kaybettiğini görüyoruz. 2017 Anayasa değişikliği öncesinde de problemler vardı. Esas 2017 Anayasa değişikliklerinden sonra yargının gerçekte artık yargı olup olmadığını tartışmaya başladık. Kuşku duymaya başladık.

Sizinle ilgili karar aşina olduğum bir mahkeme kararı değil maalesef. Politik bir karar verilmiş. Politik karar, yargısal formatta sadece dile getirildi ve geçerlilik kazandırıldı böylelikle. Bunu söylemekten gerçekten acı duyuyorum. Bunların tam tersi olması için emek sarfettik, demokrasi, insan hakları tam anlayışıyla yerleşebilsin, yüzlerce yıllık sorunlarımızı çözelim diye çok uğraştık. Geldiğimiz nokta maalesef bu. Yargıçların politik düşünceleri olabilir ama yargıçları hakem halinde tutacak olan şey; muhakeme kurallarına, usul kurallarına ve yargısal mantık kurallarına riayet etmeleridir. Bunu yaptıkları sürece dünya görüşleri ne olursa olsun verdikleri karardan emin oluruz.

Bakın ifadeyi çok dikkatli kullanıyorum; hata yapmıyorlar yaptıkları şey kuralları tamamen devre dışı bırakmak! Çok net bir devre dışı durumu var. Sizin kararları okuduğum zaman benim gördüğüm şey ortada bir yargılamanın olmadığı ama yargısal formatta cereyan eden bir süreç var.

Gergerlioğlu: Ortada yargılama yok diyorsunuz!

Osman Can: Aslında yargılama yok. Retweet nedir? Bir haberi almışsınız, yorum da katmamışsınız üstelik. Sonra haberin içeriğine bakıyorsunuz, T24’ün haberinde PKK’nın açıklamasına yer verilmemiş, PKK’nın açıklaması haberleştirilmiş. O açıklamadan 2 ya da 3 cümle haberin içine aktarılmış. Diğer pek çok mecrada da buna benzer açıklama vardır. Çok dikkatli davranmışlar, gayet makul ve basın sorumluluğu içinde durmuşlar! Siz de onu alıp retweet yapmışsınız. Şimdi bunun suç olup oluşturmayacağını anında görebilirsiniz zaten ama iddianamenin hazırlanması için tam 1 yıl bekleniyor! Bir ifade, bir RT ile ilgili bir iddianamenin hazırlanması için 1 yıl beklenmez.

Ortada politik kalkulasyonlar var ya da en azından bu kuşku uyanıyor. Savcılarımıza bu bağlamda haksızlık yapmayalım. Bir şüphe var! Peki bu şüphe giderilebilir! “Doğru bir yargılama yapılır giderilir. Evet biraz geç açılmıştır, savcıların iş yoğunluğu vardır, savcılar Türkiye’de bu konulara çok dikkat etmiyorlar, meslek içi eğitim gereklidir” der geçeriz. Eğer kovuşturma aşaması yani ilk derece, istinaf, Yargıtay aşamalarında ciddi, tutarlı, muhakeme kurallarına riayet edecek şekilde bir yargılama yapıldıysa… Ancak bakıyoruz ki; orada da başka hikayeler var!

Derece mahkemesi sadece bir cümle ile gerekçelendirdiğini düşünüyor! Oysa gerekçe yok! Bir haberi paylaşmışsınız o haberde teröristlerin bir resmi var. “Onların açıklamalarına yer verilmiş. O halde görüldüğü gibi terörle mücadele kanunun 7. Maddesi 2. Fıkrası’ndaki terörün yöntemini, şiddet, cebir vb” falan, filan. Bir dakika nasıl ama yok, gerekçe yok! Hakimin sorumluluğu gerekçe ortaya koymaktır! Sıradan bir insan okuduğunda “hımm demek ki bu nedenleymiş, bunun gerekçeleri var” dedirtmesi gerekiyor. Eğer bu yoksa keyfilik var demektir. Karar doğru ya da yanlış olabilir ama kararı tartamıyorsanız keyfilik vardır. Kararın zaten tartılacak bir tarafı yoksa, artık keyfiliğin ötesinde bilinçli bir verilmiş bir karar vardır. O karar sadece yargısal formata dönüştürülüyor dolayısıyla gerekçeye ihtiyaç yok!

Gergerlioğlu: Hukukilik ile bir alaka yok!

Osman Can: Maalesef yok. Hukukilik ile tek alakası böyle bir kararın mahkeme yasal olarak mahkeme etiketine haiz bir merci tarafından verilmiş olmasıdır! Bunu söylemek zorundayım! Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararları eleştirdik, çok ciddi bir şekilde eleştirdik ama böyle bir ifadeyi ilk defa kullanıyorum. Yargısal formatta verilmiş politik bir karardır. Ben hukukçuyum, hukukla ilgili konuşabilirim ama ortada hukuki bir karar yok. Bu sizin ne yaptığınız ile ilgili değil. Siz belki çok yanlış şeyler yapıyor olabilirsiniz, bilmem! Ortada bir hukuki kararın olması gerekiyor!

Gergerlioğlu: Makalenizde belirttiğiniz detaylar var, malum Yargıtay’ın son ilamında 2-3 sayfa bir karar var. İtiraz eden hakim adeta “Ne yapıyorsunuz? Bu inanılmaz bir karar” dercesine ciddi argümanlar ile itirazda bulunmuş ama her nedense karşılık bulmamış, 1’e karşı 4 oyla karar onanmış. Ne dersiniz.

Osman Can: Şimdi iki temel mesele var. İstinaf aşamasından itibaren ortaya çıkıyor. İlk derece mahkemesi yani Kocaeli 2. ACM ve onun verdiği kararda dediğim gibi herhangi bir karar gerekçesi yok ortada! Teröristlerin orada resimleri var, resimler de tanınmaz hale getirilmiş. Sadece kalaşnikofu görüyoruz ve teröristlere ait olduğunu hepimizin bildiği kıyafetler var. Teröristlerin yüz ifadesi dahi yok! Teröristlik ile ilgili özendirme gibi değerlendirme yapma fırsatımız yok. Elinde kalaşnikof bulunan resimler için eğer bir cezalandırma gerekiyorsa şu an hükümetin kontrolündeki medyanın tamamen kapatılması gerekir çünkü teröristlerle ilgili bir haber çıktığında onların resimleri görülüyor.

Başlıkta “PKK: Devlet adım atarsa bir ay içinde barış gelir.” Bu Türkiye Cumhuriyeti’nde 80 milyon insanın tamamı açısından haber değeri taşıyacak bir şeydir! Çözüm süreci diye bir şeyi 2-3 yıl boyunca çözüm süreci diye bir şeyden sözetti, bunun mücadelesini verdik, siz de bu mücadelenin içinde oldunuz. Tabi ki haber değeri vardı.

Gergerlioğlu: Yenikapı ruhunun konuşulduğu günlerde, Yenikapı mitingi, beyaz bir sayfa açalım, demokrasi nöbetleri, bu arada verilmiş bir demeç. Yani şunu demişler: Demokrasiye Yenikapı ruhu deniliyorsa bize de Yenikapı ruhu olsun diye yeniden sürece dönelim anlamında bir demeç bu. Farklı birçok medya kuruluşunda da var.

Osman Can: Hadi varsayalım, PKK tam da böyle bir durumu fırsat bilip kendince oyun oynamaya çalışıyor. Olabilir! Neticede tam da 15 Temmuz sonrası, Yenikapı ruhunun konuşulduğu dönemde haber değeri taşıyan bir şey ve sadece haberleştirme var. Yorum da değil! Haber içerisinde hükümete yönelik bir çağrı da yok! Siz de onu soru işareti ile paylaşıyorsunuz. Haber değeri olan bir şeyi paylaşıyorsunuz! Övgü diye bir şey, teşvik diye bir şey söz konusu değil. Bunu derseniz Türkçe’yi o zaman bilmiyoruz dememiz gerekir. Ya da dil mantığından anlamıyoruz dememiz gerekir.

Sizin övme amacınız olmuş olabilir mi? Olabilir ama böyle bir amacınız varsa, bu paylaşımı başka amaçla yaptığınızı da ortaya koymaları gerekir! Onun öncesindeki, sonrasındaki açıklamalarımızı hepsini derleyecekler, “bakın bunu başka bir kontekste oturtuyor. Bunu yapma amacı farklıdır” sonucuna varacaklar. Böyle bir kanıtlama göremiyoruz! 2013 yılında Terörle Mücadele Kanunu (TMK) değişti, değiştirilme çalışmalarında benim de katkım var, ne için getirildiğini biliyorum. İnsanlar başka bir noktaya doğru nasıl savruldu diye düşünmeden edemiyorum! Bu kanun maddesini getirip böyle bir yere uygulamak için bilinçli olmak gerekiyor, karar vermiş olmak gerekiyor bu konuda! Yani ne olursa olsun ben bu konuda bir ceza vereceğim ve birilerine ders vereceğim demek gerekiyor. Yapamazsınız bunu! Bir hukukçu yapamaz, bir gün hukuk eğitimi alan yapamaz, vicdanlı insan yapamaz. Her tarafından sapır sapır dökülen bir yanlış var ortada.

Gergerlioğlu: TMK içindeki değişiklikler yaşanırken ben bu olayın içindeydim diyorsunuz! Yani TMK içinde ifade özgürlüğünün genişletilmesine doğru bir eğilim vardı değil mi?

Osman Can: Tabi ki. Başbakanlık’ta bir toplantı yapıldı. Orada tartışıldı bazıları, “Bunu değiştirirsek devlet zaafa uğrar. Terörün ekmeğine yağ sürmüş oluruz” ifadeleri kullandılar. Benim de içinde bulunduğum bir grup sesini çok yükseltti. Biz öyle şey olur mu? Terörü normal bir örgütten farklılaştıran şey yöntemidir, şiddet, tehdit yöntemidir yoksa politik amaçları değildir. Ben müslümanım ve Allah’ın birliğine inanıyorum, insanların namaz kılmasına inanıyorum dediğiniz zaman müslümansınız ama bunu şiddet yöntemi ile yaptığınız zaman... Yöntemdir sizi terörist hale getiren. O zaman Recep Tayyip Erdoğan Başbakan ve aynı zamanda o oturumun başkanıydı. Dedi ki: “Biz bu ülkede demokratikleşmeyi istiyoruz. Diğer yaklaşım çok faşizandır.” Aynen ifade bu, Faşizan. Doğru söylüyordu! Kanun değişikliği gerçekleştirildi şimdi bu kanun değişikliğini getirip buraya uygularsanız, aslında uygulanan şey kanun değil, yapılan şey de yargılama değildir demekten başka çaremiz yok.

Gergerlioğlu: 2013’ün ruhu o ama 2021’in ruhu da bu anlaşılan! 2018 seçimlerinde Kocaeli milletvekili seçilmiştim ve yargılama da durmamıştı! Biz durması için de dilekçeler vermiştik ama yargılama durmamıştı ve İstinaf’ın bir tavrı vardı onu da yorumlar mısınız?

Osman Can: Dokunulmazlık meselesi,  tuhaf bir şekilde İstinaf Mahkemesi AYM’nin 2008’in ocak ayında verdiği bir karardan alıntı yapıyor. O tarihte ben Anayasa Mahkemesi’ndeydim o kararı çok iyi biliyorum. O karar HAK-PAR kararı ve o kararda ifadelerin 14. Madde kapsamında değerlendirilmesinin şartlarından bahsediyor ve onu emsal olarak getirip karar gerekçesine koymuş. Şöyle bir problem var, o bir siyasi parti kararı. Siyasi parti kapatma davası ile ilgili bir karar.

İfadelerin dokunulmazlık kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini tartışırken ve emsal ararken, bir ceza davasında bunu yaparken başka bir ceza davasına bakarak emsal ararsınız. Şimdi parti kapatma davası ceza davası değil! Parti kapatma davası sui generis bir davadır. Demokrasinin kendi kendini koruması için önleyici bir tedbirdir o. Buradaki bir tespiti gelip oraya koyduğunuz andan itibaren bu durumda ceza davasını da bütün güvencelerinden mahrum hale getirirsiniz. Oysa Anayasa Mahkemesi Refah Partisi kapatma davasında 1998 yılında Refah Partisi kapatma davasında o ayrımı çok net bir şekilde yapmıştı. Demokrasinin kendini koruması gerekiyor!

İstinaf Mahkemesi’nin sizin bu haberi paylaşımınızı cezalandıran Kocaeli 2. A.C.M. kararını tartışmasız bir şekilde ortadan kaldırması gerekiyor. Ülkede şöyle ya da böyle hukuk vardır demesi gerekiyor çünkü AYM’den ya da AİHM’in yaptığı alıntı, öyle bir ifadeyi ya da böyle bir paylaşımı cezalandırmayı imkansız kılan ifadeler ama sizin lehinize olabilecek olan o perspektifi sizin aleyhinize bir sonuç doğurmak için alıyor. Yani sizin eyleminizin tabi ki genel anlamda, TMK 7. Madde 2. Fıkrası kapsamındaki suçların 14. Madde kapsamına girmeyeceğini dolayısıyla bu suçları yapanların dokunulmazlıktan yararlanamayacaklarını kanıtlamak için getiriliyor. Yani sadece sizin aleyhinize hangi yol, hangi imkan, hangi yöntem varsa size sadece onları seçerek getiriyor, sizin lehinize olan hiçbir şeye bakmıyor, hakem, mahkeme bunu yapamaz ve bu şekilde.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Hakem nasıl yapar?

Osman Can: Hakem olarak devlete de güven vereceksin tabi ki ama her şeyden önce bana güven vermek zorundasın, bireye güven vermek zorundasın. Devleti başka türlü meşrulaştıramazsınız! Meşruiyeti gittiği andan itibaren o devlet, o sistem çöker ve herkes bunun altında kalır.

Gergerlioğlu: Yani benim Retweet’imin demokrasiye bir tehdit oluşturmayacağı apaçık ortada ama bu yönde kullanmak yerine aleyhimize kullanmakta çok mahir olmuşlar değil mi?

Osman Can:Tabi ki ikili maharet vardır. O ifadenizi demokrasi tehdit anlamında değerlendirip terör örgütü propagandası haline getirmek suretiyle hem de 14. Madde kapsamı içerisine sokulduğu için sizi dokunulmazlıktan yararlandırmamak suretiyle kullanmışlar yani ikili kıskaç! Burada özel bir gayret var!

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bir de bu haber 5 yıldır yayında demokratik sisteme tehdit mi oluşturmuş? Bu konu üzerinde bir tartışma mı olmuş? Bir erişim yasağı mı getirilmiş? Bir dava mı açılmış?

Osman Can: Sizin bu anlatımınıza ben müdahil olamam çünkü beyaz karga var mıdır ispatla meselesi bu! Bir şiddet bağlantılı bir şey varsa “Orada eğer olmazsa biz ne yapacağımızı biliriz, biz haddini biliriz, haddini bildiririz, yerle bir ederiz, taş üstüne taş bırakmayız, gövde üstüne baş bırakmayız.” Gibi bir şeyler mesela ya da “Hükümeti dize getiririz.” Buna benzer bir şeyler olur, siz de RT yaparsanız doğru söylüyor, evet aynen öyle gibi bir şeyler söylerseniz o zaman o kapsam içerisine girebilir, tartışması yapılabilir.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Yargıtay’ın itiraz eden hakimin ilk olarak söylediği: “Bu yargılama durmalıydı.” Diyor, “Milletvekili seçildiği anda bu yargılama durmalıydı.” diyor ve hukuki delillerle bunu ispat ediyor.

İkinci olarak: “TMK 7/2’ye göre karar vermişsiniz. Bu maddeden bu karar verilmez, başka maddeden 6/2’den vermeliydiniz” diyor. Üçüncü olarak “Retweet’e ceza vermişsin haber hala yayında ona bir ceza vermemişsin” diyor. Yani tel tel dökülen bir karar var. Bu nasıl bir cesaret? İkinci bir Enis Berberoğlu vakası mı yaşatmak istiyorlar?

GEÇMİŞİ HATIRLATABİLECEK YAKINLARA EN BÜYÜK CEZA!

Osman Can: Bütün bu süreci bir yargılama ve hukuk süreci olarak değerlendiremiyorum! O yüzden sürece politik bir süreç dememiz gerekiyor. Politik adımlarla hedeflenen şey ne ise oraya ulaşılmaya çalışılıyor. Sizin HDP Milletvekili olmanız sizi bu kadar nefret objesi haline getirmeye yetmez! Sizin bir de geçmişiniz var, bu geçmişiniz şu an karar vericilerin vicdanına seslenen bir geçmiş! Oraya ayna tutan bir geçmiş. İnsan doğası çok acayiptir. Dışarıdaki herhangi bir insana değil ama kendi hatalarını kendi yüzüne vurabilen ve kendi geçmişini kendisine hatırlatabilecek olan en yakınlarına en büyük cezayı verme eğilimindedir. Bu, yüzden çok tepki topluyorsunuz! Fetö meselesi ile bağlantılı diyebileceğim, adil yargılama ve insan hakları ihlalleri, adil yargılama ihlalleri, insan hakları ihlalleri, çıplak aramalar meselesi konusunda ciddi bir şekilde rahatsız edici bir tutum içindesiniz, rahatsız etmek için yapmıyorsunuz. Sizi ben de bir miktar tanıyorum ama siz bunları önemsediğiniz için yapıyorsunuz. Şimdi varsayalım onların hepsi terörist, yani bu memlekette bir darbe girişimi oldu, bir cemaat problemi var ve bu çok problemli bir şey olduğunu biliyoruz. Bu konuda farklı düşünebiliriz ama ne olursa olsun adil yargılama, vücut bütünlüğüne dokunulmazlık, işkence vb. Eylemleri, davranışları hiç kimseye en cani, en canavar insana dahi yapamazsınız!

KONFOR BOZMA ETKİSİ!

Minimum düzeyde Olağanüstü Hal’de dahi, savaş halinde dahi dokunamayacağınız yerler vardır! O faşist diye nitelendirdiğiniz 12 Eylül generalinin yaptığı ve yürürlükte olan Anayasa’da bile böyle ama oraya dokunuluyorsa birilerinin de buna karşı itiraz etmesi lazım ve siz de bunu yapıyorsunuz. Sizin bunu yapıyor olmanızın politikada inanılmaz bir konfor bozma etkisi var! Bunu görüyoruz. Neden konfor bozma etkisi? Birinci olarak hak ihlalleri gerçekleştiriliyor.

İkinci olarak ta 15 Temmuz nedeniyle ortaya çıkmış olan bir fırsat kullanılıyor. 2017 Anayasa değişiklikleri bu fırsatlar kullanılarak yapıldı, dolayısıyla bu fırsatın aslında meşru bir şey olmadığını da gördük ve bu yüzden de tepki alıyorsunuz gibi geliyor bana, tabi benim özel değerlendirmem, hatalı düşünüyor da olabilirim. Bu yüzden politik olarak size ders verilmek isteniyor, sizin şahsınızda iktidarın konforunu bozabilecek insanlara ders verilmek isteniyor, bir taş ile birkaç tane kuş artık HDP’yi de vurmuş oluyor. HDP’nin bir milletvekili daha gitmiş oluyor ve bununla bağlantılı olarak PKK ile ilgili bir RT dahi terör propagandası yapılacağı tanımına giriyorsa HDP bundan sonra kimi milletvekili adayı yapabilir acaba?

TBMM’nin o konuda bir şeyler söylemesi, itibarını daha fazla yerlerde süründürmemesi gerekir! Siz de hatırlarsanız daha önce dokunulmazlığın kaldırılması ile ilgili daha önce yapılan tartışmalarda “milletvekilleri görüşlerini dile getirdiklerinde yargı tacizine maruz kalabiliyorlar, bu yüzden dokunulmazlıkları ve kürsü dokunulmazlıkları daraltmasak daha iyi olur bu haliyle kalsın.” Deniyordu, bunu diyenler şimdi iktidarda! Peki niye diyorlardı? Yargıya güven duymadıkları için diyorlardı! Bugünkü yargı o dönemin yargısından maalesef güven skalası itibariyle çok daha aşağıda, daha kötü durumda ve bunu da Meclis çok iyi biliyor, artı Meclis Başkanı’da çok iyi biliyor!

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bu dokunulmazlık da benim şahsıma, nefsime verilmiş bir olay değil. Bu kararla milletin iradesine yönelik bir haksızlık yapılmış olmuyor mu?

Osman Can: Tabi ki bu çok net! AİHM’nin Atilla Kart kararı vardır, Büyük Daire kararı. Orada çok net söylüyor, Atilla Kart’ın kendisi kendi dokunulmazlığı kaldırılsın diyor, AİHM: “Hayır böyle bir şey olamaz.” Diyor çünkü bu sizin kişisel bir hakkınız değil diyor. Bundan yararlanıyor olmanız ayrı bir meseledir bu sizin, size oy veren insanların, halkın sizi oraya gönderme ve sizin de halkı temsil etme göreviniz ile bağlantılı bir şeydir. Kurumsaldır. Dolayısıyla onu ortadan kaldıramazsınız. Milletvekilinin kendisi istese bile kaldıramaz. Böyle bir durumda parlementonun hayli hayli buna sahip çıkması gerekiyor. Anayasa’da ki ifadeyi bilirsiniz. Bir milletvekillinin dokunulmazlığı kaldırıldığında sadece o milletvekili değil herhangi bir milletvekili dahi bunu Anayasa Mahkemesi’ne taşıyabilir. Neden? Çünkü o kişisel bir mesele değildir.

Ne sadakat yemini yahu?

Sizinle ilgili yargı kararında sadakat ile ilgili bir ifade kullanıyor. Bu ifadenin satır aralarına bakarsanız, “sadakat yemini ederek göreve başlamıştır” diyor. Ne sadakat yemini yahu? Bir milletvekili parlementoya geldiğinde demokratik olarak halkı temsil eder, hukuki olarakta kanunu değiştirme hakkına sahiptir ve bunu kullanır. Anayasa 175. Maddesi’ne göre Anayasa’yı değiştirme hakkına sahiptir ve bunu kullanır. Hangi sadakattan bahsediyorsunuz? Ama hukuka uyacağı konusunda yemin eder! Hangi hukuka? Yazılı olan hukuka. Değiştirmeyeceği anlamına gelmez, tam tersi değiştirebileceği anlamına gelir.

Gergerlioğlu: İfade özgürlüğünü herkesin rahatça kullanması gerektiğini yıllardır söyleyen bir insanım, ifadenizi kullanın, ifadeniz özgürdür, niye ifade etmiyorsunuz, içinize kapanıyorsunuz diyen bir insanım ama şimdi toplum bu olaya bakacak “Gergerlioğlu bir RT etmiş ve canına okunmuş, 2.5 yıl, milletvekilliği hakkı gasp edilmiş öyleyse artık hiçbir şey RT etmeyeyim” diye düşünenler olabilir. Bir de böyle bir, demokrasiye ve milletin ifade özgürlüğüne yönelik bir tehdit var değil mi?

Osman Can3’lü tehdit var! Bireysel ifade hürriyetinin kullanılması yönünde bir tehdit vardır. İkinci olarak bir RT’nin bile terör propagandası olarak nitelendirilebileceğini göstermesi açısından toplumda caydırıcı bir etki meydana getirilmesi var. Üçüncü olarak bir milletvekilinin dokunulmazlığının böyle bir ifade nedeniyle ortadan kaldırılabileceğine, daha doğrusu geçersiz kılınabileceğini göstermesi bakımından da demokrasinin vazgeçilmez saç ayaklarına yönelik bir tahribat söz konusudur!

Gergerlioğlu: Dün konuştuğum bir ceza hukukçusu Anayasa Madde 83’ün (kürsü dokunulmazlığı) artık devreden çıkarıldığını ve hiçbir vatandaşın artık hukuki bir güvencede olamayacağını ifade etmişti hocam. Ne dersiniz bu ifadeye?

Osman Can: Yani çok yanlış değil. İktidar ortaklarının 83’e ihtiyacı yok. İhtiyacı olan Muhalefet partileri. Şimdi muhalefet için bunlar devre dışı bırakılıyor. Enis Berberoğlu örneğinde gördüğümüz gibi Çok teknik bir noktada bertaraf ediliyor bir kenara atılabiliyor. HDP’nin de bundan sonra artık aday yapıp milletvekilliği yapacağı hiç kimse Anayasa’nın 83. Maddesi’nde ki güvencelerden yararlanabilme imkanı elde edemeyecek. Dolayısıyla artık devre dışı!

Temel hakların kötüye kullanılması diyoruz ya, siz de güya ifade hürriyetini bir haber paylaşarak kötüye kullandığınız diye cezalandırılıyorsunuz oysa asıl Anayasa’nın geçerli olan bir güvencesinin yargı yolu ile bu şekilde devre dışı bırakılması kötüye kullanılıyor!

Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin ne diyeceği hayati bir şey! Sadece dokunulmazlık değil sorumsuzlukta devre dışı bırakılmış durumda. Yani özellikle HDP milletvekilleri bağlamında bunu gördük. İdris Baluken davasında bunu gördüm!

Gergerlioğlu: Zaten Anayasa’nın ruhuna yönelik bir hücum var. Güç devletin elinde. Millet ve vekilleri Anayasa’ya sığınır ve Anayasa onun haklarını genişletir. Anayasa hocası olarak sizin yıllardır anlattığınız şey bu değil mi?

Osman Can: Birinci hafta ders içeriğidir!

Gergerlioğlu: Ama ilk ders bile maalesef devre dışı bırakılmış durumda!

Umarım ki böyle bir karar, Meclis’te okunmaz! AYM’nin kararı beklenir ve ikinci bir Enis Berberoğlu trajedisi yaşanmaz diye ümit ediyoruz. 

Her zaman olduğu gibi kendimi takdire bırakıyorum. Bu takdir rüzgarı, bu kader rüzgarı nereye götürür bilemiyorum ama biz şimdiye kadar doğru bildiğimizi yaptık, doğru bildiğimizi söylemeye çalıştık. Kader bizi bir yerlere götürdük. Bunu söylediğim için köşe yazdığım gazeteden ihraç edildim daha sonra doğru uzman doktorluğumdan ihraç edildim ve yine doğru bildiğimi söylemeye devam ettiğim için vekilliğimin düşürülme tehdidi ile karşı karşıya kaldım. Artık hayırlısı diyoruz.