DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu “Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Toplumsal Olaylarda Ses ve Görüntü Alınmasını Yasaklayan Genelgesi” Hakkında Makale Kaleme Almıştır.

 

EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN KAMERA GENELGESİ YENİ BİR ‘OTORİTERLEŞME’ EĞİLİMİNİ İŞARET EDİYOR.

Geçtiğimiz hafta Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM)’nün, polis teşkilatına yönelik toplumsal olaylarda ses ve görüntü kaydı alınmasının engellenmesine ilişkin kurum içi bir genelgesi yayınlandı. Genelgede, vatandaşlar veya basın mensupları tarafından ses kaydı alınması, fotoğraf veya video çekilmesinin olaylara müdahale eden polisler tarafından engellenmesi gerektiği, polis müdahalesine rağmen kayıt almakta ısrar edenlere ise adli işlem uygulanması gerektiği belirtildi. 

Söz konusu genelge, istikrarlı bir şekilde otoriterleşen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde yeni bir aşamaya ulaştığımızı göstermektedir. Önce Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul ve Ankara’da doğrudan merkeze bağlı ‘Takviye Hazır Kuvvet’ birimleri kuruldu. Ardından Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ağır silahlar dahil taşınır mallarının Milli İstihbarat Teşkilatı ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü ile Jandarma Komutanlığı’na devredilebilmesine olanak tanıyan taşınır mal yönetmeliği düzenlemesi yapıldı. Şimdi ise toplumsal olaylarda görüntü alınmasının engellenmesine yönelik düzenleme yapıldı. 

Bütüncül olarak bakıldığında süreç, EGM’nin vatandaşın güvenliğinden sorumlu ve kamu düzenini korumanın ötesinde hukuk devleti anlayışının uzağında bir ajanda doğrultusunda yapılandırıldığı endişesi uyandırmaktadır.  

EGM’nin müdahale ettiği olaylarda kayıt alınmasının engellenmesi; EGM’nin faaliyetlerinin ve toplumsal olaylara müdahale şekillerinin gizlenmek istendiği ve ölçüsüz güç kullanımının denetimsiz bırakılmak istendiğini göstermektedir. Engelleme talimatı uygulamada kayıt alınmasının yasaklanması sonucunu doğurduğu için en temel demokratik haklar ihlal edilecektir. 

GENEL İLE TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER SINIRLANDIRILAMAZ 

Anayasa’ya göre düşünce ve ifade özgürlüğü haber alma ve haber verme hakkını da kapsar. Bir ülkede demokrasinin yaşayabilmesi için basının özgürce haber verebilmesi, vatandaşların da haber alabilmesi zorunludur. Toplumsal olaylara dair kayıt alınmasının engellenmesine yönelik düzenleme demokratik toplum düzeninin en temel gerekliliklerinin altını oymaktadır. Belirli bir konuda haber alamadığı için bilgi sahibi olamayan seçmenlerin doğru bir kanaat geliştirmesi ve demokratik tercihlerde bulunması asla mümkün olamaz.  
Öte yandan toplumsal olaylarda kolluk görevlilerinin ölçüsüz şiddetine uğradığını iddia eden vatandaşlar, Anayasa gereğince meşru vasıtalarla hakkını arama özgürlüğüne sahiptir. Ses ve görüntü kaydı alınması ise suç olmadığı gibi hukuka uygun bir delildir. Oysa söz konusu genelge ile vatandaşların hukuka uygun delil toplaması engellenmek istenmektedir.   
Anayasa’nın 13. maddesine göre temel hak ve özgürlükler ancak kanunla sınırlanabilir. Bu açık hükme rağmen bir genelge ile düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve hak arama özgürlüğü sınırlanmaktadır. Kanuni dayanağı bulunmayan ve Anayasa’ya aykırı yasaklama içeren söz konusu genelge kanunsuz emir niteliğindedir ve hukuka aykırıdır. Söz konusu talimatı yerine getiren kolluğun suç işleyeceği unutulmamalıdır. 

POLİSLER, VATANDAŞLAR VE BASIN MENSUPLARI İLE KARŞI KARŞIYA GETİRİLİYOR 

Genelgede polislere, ses ve görüntü kayıtlarının alınmasının engellenmesi yönünde genel ve mutlak bir talimat verilmiştir. Durumun niteliğine göre veya gerekçe olarak gösterilen kişisel verilerin korunması kapsamında sorunlu bir görüntü kaydı alınması gibi vakalarla sınırlı olarak yasaklama yapılmamıştır. Polisin müdahale ettiği bütün olaylara dair genel bir engelleme talimatı verildiği için toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında kayıt alan göstericiler ile polisin müdahalesini görüntüleyen basın mensuplarına polisler başkaca hiçbir sebep olmasa dahi doğrudan müdahale edecektir.  

Görüntü alınmasını yasaklayan hiçbir yasal düzenleme olmadığı ve kayıt almak da demokratik bir hak olduğu için kanunsuz emri uygulayan polisler ile kayıt alanlar arasında tartışma, sürtüşme ve arbede yaşanacaktır. Görüntü almakta ısrar edilmesi halinde fiziksel müdahalede bulunularak engelleme yapılması ve hatta adli işlem yapılarak gözaltı uygulanması çok muhtemeldir. EGM’nin kanunsuz emri gerekirse cebri olarak uygulamaya konulacağı için polisler ile vatandaşlar ve gazeteciler karşı karşıya gelecek ve istenmeyen olaylar gerçekleşecektir. 

TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ ADETA SUÇ HALİNE GETİRİLİYOR 

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek anayasal bir hak olmasına rağmen önce OHAL sonra da pandemi gerekçe gösterilerek yıllardır hukuken ve fiili olarak yasaklanmış durumdadır. Hukuken toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkında bir yasaklama olmadığı dönemlerde dahi kolluk güçlerinin sebepsiz yere müdahalesi ve bu müdahaleleri de aşırı bir güçle gerçekleştirmesi nedeniyle fiili olarak protesto eylemleri ve mitingler lügatimizden çıkmış durumdadır. Hâlbuki protesto eylemleri ve mitingler demokratik toplum düzeninin zorunlu unsurlarındandır. 

Örneğin geçtiğimiz dönemde 15 Temmuz Gazilerinin mitingi, avukatların çoklu baro düzenlemesini protestoları, Boğaziçili öğrencilerin atanan rektörü protestoları, Uygur Türklerinin Türkiye ile Çin arasındaki Suçluların İadesi Anlaşmasına dair protestoları sebepsiz yere kolluk güçleri tarafından engellenmiş durumdadır. İşçi protestoları, köylülerin doğayı korumak için yaptıkları protestolar, milletvekillerinin bulunduğu toplantılar ve daha nice grubun miting ve organizasyonları kolluk güçleri tarafından ölçüsüz kuvvet kullanılarak engellenmektedir. 

Görüntü alınmasının engellenmesiyle beraber toplantı ve gösteri yürüyüşünün kolluk tarafından dağıtılmasının uygulamada ölçüsüz müdahale ile dağıtılacağı ve buna dair görüntülerin de kamuoyuna servis edilmesinin önüne geçileceği açıktır. Bu sebeple genelge yalnızca haber alma ve haber verme hakkını sınırlamakla yetinmemekte, aynı zamanda toplantı ve gösteri yürüyüşlerine de kalıcı bir yasak getiren düzenin altyapısını oluşturmaktadır. 

KOLLUK GÖREVLİLERİ HUKUK DIŞINA ÇIKMAKTA DAHA RAHAT DAVRANACAK 

Kolluk güçleri hukuken müdahaleye izin verildiği durumlarda, kural olarak öncelikle en hafif müdahale yöntemine başvurmalıdırlar. Hiçbir araç kullanmadan elle tutarak müdahale, kalkan kullanarak beden gücüyle ittirme, biber gazı, jop, ateşli silaha başvurma ve benzeri müdahale yöntemleri olayın ağırlığına göre ölçülü olarak kullanılması yasal bir zorunluluktur.  

Toplumsal olaylar esnasında ortam ve psikoloji nedeniyle kolluk güçlerinin ara kademeleri atlayarak en ağır müdahale yöntemlerine başvurmamasını sağlayan etkenlerin başında video kayıtlarının alındığının bilinmesi gelmektedir. Nitekim video kayıtları; sınırı aşan, suç niteliğinde ölçüsüz müdahalede bulunan kolluk güçlerinin mesleğini kaybetmelerine, ceza mahkemelerinde yargılanmalarına sebep olabilecek deliller niteliğindedir.  

Bu minvalde toplumsal olaylar sırasında bir kısım polislerin görüntü alınmasının engellenmesi noktasında özel olarak görevlendirilmesi halinde diğer polislerin daha rahat bir şekilde ve çekinmeden hukuk dışı müdahalelerde bulunmaları ihtimali artacaktır. Dolayısıyla fotoğraf ve video çekiminin suç unsuru olabilecek fiillerin işlenmesini önleme fonksiyonu da vardır. Kayıt alınmadığının bilindiği sıradan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde dahi ölçüsüz müdahaleler nedeniyle yaralama ve hatta öldürme vakalarının artması riski söz konusudur. 

CEZASIZLIK POLİTİKASI KALICI HALE GETİRİLMEK İSTENİYOR 

Toplumsal olaylar sırasında polislerin ölçüsüz güç kullanımı, doğrudan jopa başvurması, gaz kapsüllerini vatandaşları hedefleyerek sıkması, ateşli silahın hukuki sınırlar kapsamında kullanılıp kullanılmadığı gibi vakaların en önemli ispat aracı fotoğraf ve video kayıtlarıdır.

Örneğin, Soma maden kazası ile ilgili bir protestoda yaralanan Betül Öztürk Gülhan ve Sıla Koç, kolluğun orantısız kuvvet uygulaması nedeniyle yaralandıklarını ancak mahkemeye sundukları video kayıtları ile ispatlayabilmişlerdir. ABD’de George Floyd’un öldürülmesi olayında polisin, Afro-Amerikalı George Floyd’un boynuna 8 dakika boyunca diziyle bastırarak öldürmesi olayının ortaya çıkarılmasında da tek delil video görüntüsüdür.  

Esenyurt’ta 16 yaşındaki lise öğrencisi Ömer Barış Topkara’nın başına polis tarafından silahın kabzasıyla vurulması ve bu sırada tabancanın ateş alarak ölümüne sebep olması olayında tek delil video kayıtlarıydı. Tahir Elçi’nin Dört Ayaklı Minare’nin önünde açıklama yaparken öldürülmesi, Adana’da Suriyeli genç Ali Hemdan’ın sırtından vurularak öldürülmesi olaylarında tek delil fotoğraflar ve video kayıtlarıdır. Benzer örnekler ne yazık ki çoğaltılabilir.  

Öte yandan ülkemizde kolluk güçleri tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen yaralama ve ölüm olaylarına dair açılan idari ve adli dosyaların içeriğinde fotoğraf ve video kayıtları bulunsa dahi uygulamada delil yetersizliğinden disiplin cezası ve mahkûmiyet kararları verilmemesi aşina olduğumuz durumlardır. Oysa fotoğraf ve video kayıtlarına rağmen etkin bir soruşturma yürütülmemesi ve sorumluların etkin biçimde cezalandırılmaması kamu vicdanını yaralamaktadır. Genelge doğrultusunda ses ve video kayıtlarının hiç bulunmadığı durumlarda ise soruşturmaların delil yetersizliğinden kapatılacağı açıktır.  

Sonuç olarak, EGM’nin genelgesi ile hukuk dışı fiillerin örtbas edilmesi ve suç işleyen meslek mensuplarının korunup kollanarak cezasızlık politikasının kurum teamülü haline getirilmek istenmesi maalesef tüm emniyet teşkilatını töhmet altında bırakmaktadır. Kaldı ki kayıtlar haksız yere suçlanan kolluk güçlerinin korunmasını da sağlayacaktır. Nitekim anayasal düzene, hukuka ve insan haklarına riayet ederek görevini yapan kolluk görevlileri dahi EGM’den gelen bu tür kanunsuz emirler nedeniyle hukuka aykırı uygulamaların bir parçası haline getirilmektedir.  

Kolluk güçlerinin hukuk dışı faaliyetlerini ört bas etme ve suçlarını cezasız bırakma riski taşıyan bu genelgenin derhal iptal edilmesi demokrasi ve hukuk devleti için asli bir gerekliliktir.