Değerli Arkadaşlar;

Son zamanlarda etkisini arttırmış olan Covıd-19 salgın hastalığı ile ilgili süreci takip ediyoruz.

Salgının başlangıcından bu yana bizleri hayretler içinde bırakan bir süreç yönetimine tanık olduk.

Vaka ve ölü sayıları gizlendi, herkes için yasak olan gösteri mitingler iktidar için serbest oldu, sosyal mesafe kuralı sadece muhalif olanlar için geçerli oldu ve açıklanan tozpembe tabloların oluşturduğu rehavetin sonucu olarak da dün 28 bin gibi bir vaka sayısı açıklandı.

Bu süreç göstermiştir ki iktidar kriz yönetimi konusunda yetersiz kalmıştır, kötü yönetimin nasıl olabileceğini göstermiştir.

Değerli arkadaşlar, Covıd-19 Salgını kapsamında alınan yeni tedbirlerle birlikte vatandaşlarımızın öncelikli gündemi “geçim derdi” olmuştur.

Bu süreçte kapanan küçük bir kafeden en az 7 kişi ev geçindiriyor.

İnsanların ekmek teknesi kapatılırken, geçim kaynağına mühür vurulurken devlet vatandaşına “git evinde otur” demekten başka bir şey yapmıyor.

Darda kalan esnafa bankaya borçlanmaktan başka yol bırakmamak yasal tefecilerle işbirliği yapıldığını göstermektedir.

Salgın sürecinde işinden olan vatandaşlar, esnek çalışma yöntemi ile açlığa mahkûm edilen çalışanlar, kepenk kapatmak zorunda kalan esnaflarımız adına sesleniyoruz;

Devleti yönetenler zor zamanda vatandaşını desteklemeyecekse ne zaman destekleyecektir?

Devletin imkânları, zor zamanlarda vatandaşı ayakta tutmak için kullanılmayacaksa ne için kullanılacaktır?

Ülkede salgın olur, kriz olur, deprem olur, doğal afet olur ancak ne hikmetse iktidarın holdinglerden yana olan tavrı değişmez.

Vatandaş geçim derdi ile boğuşurken holdinglerin milyarlık vergi borçlarının silinmesine devam edildi, böyle bir süreçte bile insandan yana değil, holdinglerden yana tavır alınmıştır.

Salgın sürecinde mağduriyet yaşayan vatandaşlara destek sağlamak amacıyla Cumhurbaşkanlığı koordinesinde “biz bize yeteriz” adı altında yine vatandaşlarımızdan toplanan yardım paralarının akıbetini cumhurbaşkanı yardımcısı Sayın Fuat Oktay’a sormuştuk,

Gelen cevapta konunun Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler bakanlığının alanına girdiği söylenmişti aynı soruyu Aile Bakanına yönelttiğimizde ise sorumuz cevapsız bırakıldı.

En başta bir vatandaş olarak bu soruyu tekrar etmek istiyorum;

Bugün mağduriyet yaşayan bunca vatandaş varken, iban ve SMS yoluyla topladığınız yardım paraları nereye harcandı? Bu parayla kaç vatandaşın hangi mağduriyeti giderildi?

Değerli arkadaşlar;

Türkiye'de uzun zamandır özellikle ekonomi ve hukuk alanında ciddi bir tıkanıklığın yaşandığını biliyoruz.

Nitekim iktidar mensupları, son zamanlarındaki “ekonomi ve hukukta reform yapacağız” söylemleri bu tıkanıklığın itirafıdır.

İktidar bu söylemlerle sanki iktidara yeni gelmiş gibi bir tavır içerisine giriyor.

Bugün ülkede hukuk reformundan önce “hukuk var mı?” bunun konuşulması gerekir.

Eğer mahkemelere talimat verirseniz, kanunun gerektirdiği şekilde karar veren hâkimleri sürgün ederseniz hukuku ortadan kaldırmış olursunuz.

Eğer yandaşlarınızı kayırıyorsanız, suçlu olan değil de size muhalif olanlar cezalandırılıyorsa hukuk rafa kaldırılmış demektir.

Eğer, yerel mahkemelerin Anayasa mahkemesi kararlarını uygulamayacağı bir ortama oluşturur da Anayasa mahkemesini itibarsızlaştırırsanız hukuku yok saymış olursunuz.

Eğer bir reformdan bahsedilecekse evvela 18 yıldır iktidarda olan bu anlayışın değişmesi gerekir.

Diğer yandan; 2020 bütçesinde faiz lobisine 138 milyar TL ayrılmışken ve 2021 bütçesinde de faiz lobisine 180 milyar TL ayrılması planlanırken bir ekonomi reformundan bahsediliyor.

18 yılın sonunda Türkiye’nin kaynakları tüketilmiş, sorunlar büyüdükçe büyümüştür.

Yaşadığımız sorunları ortaya çıkaran yanlış uygulamaların yürütücüleri, aynı zihniyetle 18 yıldır devleti yönetenler çözümün mimarı olamazlar.

18 yıl bir iktidar için devleti yönetirken bütün metotları uygulayabilmesi konusunda oldukça uzun bir süredir.

Mevcut iktidar, milletin sunduğu bu sınırsız kredi ve yetkiyi hak etmediğini geldiğimiz nokta itibarıyla somut olarak göstermiştir.

Aynı zihniyetle; yani faizci, sermayeyi koruyup kollayan, yandaşlarını ihalelerle zengin eden, üretim değil ithalat odaklı olan, ahlak ve maneviyatı ayaklar altına alan, liyakate önem vermeyen, taraftarını kayıran, adil olmayan, hak arayanı derdest eden bir zihniyetle sorunlar çözülemez.

Sizler de biliyor ve takip ediyorsunuz ki, artık bakan değişiklikleri ve genel müdür değişiklikleri de işe yaramıyor.

Zira mesele isimlerin değil, anlayışın, sistemin değişmesi meselesidir.

Çünkü daha köklü, daha derin ve daha kapsamlı bir değişikliğe ihtiyaç vardır.

Milletimizi huzur ve refaha kavuşturmak için sadece belirli bir grubun değil,p 83 milyon vatandaşın yararını gözetecek yeni bir yönetim anlayışına ihtiyaç vardır.

Dolayısıyla değerli arkadaşlar, sorunlar bir ya da iki bakan değişikliği ile değil tamamıyla yönetim ve zihniyetin değişmesiyle çözülebilecektir.

Türkiye’nin ahlak ve maneviyatı önceleyen, adaleti üstün tutan, kimliğine ve siyasi mensubiyetine bakmadan bütün vatandaşların sorunlarıyla ilgilenen, şahsiyetli bir dış politika anlayışıyla hareket eden, faiz lobisine değil vatandaşa hizmet edecek olan Milli Görüş iktidarına ihtiyacı vardır.

Değerli Arkadaşlar

Ülkemizde birçok alanda olduğu gibi eğitim alanında da ciddi sorunların yaşandığı bir dönemdeyiz.

Üniversitelerde 50/D kadrosunda Araştırma görevlisi olarak görev yapan akademisyenler belirsizliklerle karşı karşıyadır.

ALES, Dil Sınavı, Alan Sınavı gibi aşamalardan geçtikten sonra kadro hakkı kazanan araştırma görevlileri 50/D kadrosunda özlük hakları kısıtlı, iş güvencesi olmadan çalışmaktadır.

Üniversitelerde bilimsel üretim yapan Araştırma Görevlilerinin gelecek kaygısı yaşadığı, iş güvencelerinin olmaması sebebiyle dolaylı ya da doğrudan mobbinğe maruz kaldıkları bir ortamda bilime katkı sunmaları oldukça zordur. 

Üniversitelerin adil ve güçlü yönetilmesine ihtiyaç vardır.

Siz üniversiteye öğretim görevlisi alımı yaparken kişinin ehliyet ve liyakatini değil de akrabalık bağlarını temel alırsanız bilimsel üretimi baltalamış olursunuz.

Emek harcayarak kadro hakkı kazanan akademisyenlerin yıpranması, çeşitli mobbinğe maruz kalması, bilimden çok kendi kişisel sorunlarıyla uğraşmaya zorlanmaları kabul edilebilir değildir.

Güçlü ve bağımsız üniversite yapısı refahın ve gelişimin teminatıdır.

Bunu sağlamak amacıyla yapılması gereken çalışmaların içerisinde ve sürecin takipçisi olacağız.

Bu duygu ve düşüncelerle basın toplantımızı sonlandırıyorum, katılımınızdan dolayı hepinize teşekkür ederim, sağlıklı ve huzurlu günler dilerim.