Ankara’da HDP Gençlik Meclisi üyemiz Ezgi Orak Cebeci’den Kızılay’a yürürken Ankara’nın ortasında kendisini polis olarak tanıtan kişilerce durduruldu, zorla bir polis aracına bindirildi ve götürüldü.

 

Artık yurtdışında Türkiye’deki vakaları yargılamak için işin doğrusu mahkemeler kuruluyor.

 

Mülki amirlerin bilhassa Kürt meselesinde Kürtlere karşı çok önyargılı davrandığını görüyoruz.

 

Cemevlerine yasal statü tanınması ile ilgili bir yasa teklifi verdik.

 

“Hangi suçtan mahkûm olursa olsun ister infaz kurumunda ister infaz kurumu dışında cezasını çekmekte olsun, bir hükümlüye, ailesine veya yakınlarına ihtiyaçlarını karşılamak için yardım edilmesi, hukuka aykırı fiil değildir ve asla suç oluşturmaz.”

 

 

 

ANKARA- HDP Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu hak ihlalleri ve önemli gündem maddeleri ile ilgili Dilovası HDP İlçe Binasında haftalık basın toplantısı düzenledi. Gergerlioğlu, halen devam eden zorla kaybetme vakalarını gündeme getirerek başladı. Gergerlioğlu şunları söyledi:

 

Ankara’da HDP Gençlik Meclisi üyemiz Ezgi Orak Cebeci’den Kızılay’a yürürken Ankara’nın ortasında kendisini polis olarak tanıtan kişilerce durduruldu, zorla bir polis aracına bindirildi ve götürüldü.

Dilimizde tüy bitti! Maalesef Türkiye’de kaçırılma olayları, işkence olayları bitmiyor. Daha dün akşam aldığımız şok edici bir haber. Bizim yıllardır değindiğimiz insan kaçırma olaylarının ne boyuta geldiğini gösteriyor. Ankara’da HDP Gençlik Meclisi üyemiz Ezgi Orak dün Cebeci’den Kızılay’a yürürken Ankara’nın ortasında kendisini polis olarak tanıtan kişilerce durduruldu, zorla bir polis aracına bindirildi ve götürüldü. Böyle bir gözaltı olmaz. Normalde polis çağırır şahsı ve ifadesini alır ama ilginç olaylar oluyor Türkiye’de. Birkaç saat boyunca yetkililerin defalarca sormasına rağmen Ezgi Orak’ın nerede olduğu bilinmedi, duyurulmadı. “Bizim kayıtlarımızda yoktur.” Gibi klasik cevaplarla karşılaştık. 3-4 saat sonra Ezgi Orak’ın Ankara TEM’de olduğu bilgisi geldi. Bizim şu ana kadar gündeme getirdiğimiz birçok Ankara’nın göbeğinde insanları yürürken alıp arabaya bindirilme girişimlerinin bir benzeri gerçekleşti ve aradan saatler geçtikten sonra herhangi bir bilgi verilmemesine rağmen daha sonra baskı ile, sosyal medya baskısı, parti yetkililerimizin baskısı ve sormaları sonucunda Ezgi Orak Ankara TEM’de ortaya çıktı. İşte biz böyle bir ülkeyiz. Defalarca Türkiye’de kaçırılan insanların hallerini, akıbetlerini sorduk bize cevap vermemeye çalıştılar. Bu insanlar ortada ya Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde çıktı ya Sincan Cezaevi’nde çıktı. İçişleri, Adalet Bakanlığı’na sorduğumuz zaman Uluslararası kuruluşlar Türkiye’ye sorduğu zaman bir sessizlik hakimdi ve sonrasında bu olaylar devam ediyor.

 

Artık yurtdışında Türkiye’deki vakaları yargılamak için işin doğrusu mahkemeler kuruluyor.

Biz bu olayların devam etmemesi gerektiğini söylüyoruz ve bugün bu konuda önemli bir hususu hatırlatmak istiyoruz. Bakın Türkiye’deki olaylarla ilgili Türkiye Tribunal’ın bir açıklaması yayınlandı. Bu açıklamadan ben bazı başlıklar size okumak isterim. Yurtdışında Türkiye’deki kaçırılma ve işkence olayları ile ilgili bir mahkeme oluşturuldu. Ünlü yargıçların başkanlık ettiği bir mahkemeydi bu Turkey Tribunal mahkemesiydi. Bir mütalaa sonunda yayınlandı. Türkiye’deki insan hakları alanında deneyim sahibi bir mahkeme ve yargıçlar bir mahkeme yaptı ve günlerce mağdurları dinledi çünkü Türkiye’deki mahkemeler cevapsız, Türkiye’deki bakanlıklar bu tür insan kaçırma ve işkencelere cevapsız. Artık yurtdışında Türkiye’deki bu vakalar için işin doğrusu mahkemeler kuruluyor. Birçok tanık orada okunmuştu ve insan kaçırma ile ilgili olaylar anlattı. Tanıkların sözlü ifadelerinin doğası ve içeriği de zorunlu olarak farklıydı. Birçok tanık gergin duygusal ve travmatik haldeydi. Bir görgü tanığı, kendisini kaçıranlara nerede olduğunu sorduğunda kendisine “ne var olan ne de var olmayan bir yerde” denildiğini söyledi. Diğerleri Tribünal‘e sadece nasıl fiziksel olarak işkence gördüklerini değil, aynı zamanda eşlerinin ve kızlarının tecavüze uğrama tehdidini de anlattı. Tribünal, ağır insan hakları ihlallerinin gelecek nesiller için uzun vadeli ve belki de kalıcı sonuçlarının farkındadır. Yargı bağımsızlığı ve Türk hükümetinin eylemlerinin insanlığa karşı suç teşkil edip etmediği ve işkence ile ilgili oldukça önemli bilgiler çıktı ortaya. Tanık ifadeleri , işkencenin sistematik ve organize kullanımına ilişkin olarak Tribünal‘e sunulan diğer bilgilerle tutarlıdır ve işkence eylemlerinde hakim olan kalıbı doğrulamaktadır. akrabalara yönelik işkence tehditlerinin, özellikle de birinin karısına ve kızına tecavüz edilmesinin, mağdurlardan bazılarını kendilerine fiziksel işkence eylemlerinden daha fazla etkilediğini özellikle kaydetmektedir. tutuklama, gözaltı ve işkencenin mağdurlar üzerinde yalnızca fiziksel ve zihinsel düzeyde değil, aynı zamanda sosyal düzeyde de ciddi ve uzun süreli etkileri olduğunu kabul etmektedir. Türk devletinin kötü muamele iddialarını önlemek ve soruşturmak için önlem alması gerekir dendi. İnsan kaçırma olaylarında Türkiye tüm kişilerin zorla kaybedilmelerinin Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme ‘ye taraf olmamakla birlikte, yine de ius cogens kapsamında yükümlülükleri bulunmaktadır dendi. İddia edilen mağdurlar keyfi olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılır ve resmi bir yasal prosedür dışındadır ve zorla kaybetmelerin infazında kullanılan tekrar eden bir öğüntü gözlemliyor. Ülke içinde zorla kaybetmelerle ilgili olarak zorla özgürlükten yoksun bırakmalar olduğu belirtiliyor. Zorla kaybetmeler konusunda uluslararası hukuk kapsamında pozitif soruşturma yükümlülüğüne uygun hareket etmediği Türk devletinin ve hükümete muhalif olarak algılanan kişilerin özgürlük, kişisel bütünlük ve yaşam haklarının etkin bir şekilde korunmadığı sonucuna varmış. Demokratik ilkelerin geliştirilmesinde ifade özgürlüğünün vazgeçilmez rolünü vurgu yapmış. Basın özgürlüğünün kısıldığına vurgu yapmış ve içeride tutulan gazetecilerin içinde bulunduğu kötü durum Cumhurbaşkanı veya devlete hakaret veya karalama nedeniyle kovuşturmalar ve ağır mahkumiyetler; Kürt ve Ermeni meselelerini haber yapan gazetecilerin kriminalize edilmesi; basın ve medya mensuplarına uygulanan şiddeti gündem etmiş. Siyasi şiddet bağlamında bile Türk medyasının siyasi şiddet bağlamında bile, terörizm de dahil olmak üzere, kamu yararına olan konularda haber yapmak için halka karşı bir görevi vardır ve bir cezasızlık politikası bütün bu insan kaçırma, işkenceler, basın üzerindeki baskılardan sonra Türkiye’de önemli bir cezasızlık politikasının olduğunun altını çizmiş. Önemli bir tespit yapmış. Cezasızlıkta 5 önemli neden söylemiş. Eksik yasal yapı, cezasızlık kalıplarını güçlendiren siyasi söylem, devlet görevlilerini sorumlu tutacak siyasi iradenin olmaması, savcıların etkisiz ve gecikmiş soruşturmaları ve bağımsız bir yargının olmaması. Cezasızlığın 5 önemli nedenini böyle açıklamış; çok önemli bir 5 madde. İşkence ve zorla kaybetme vakaları ile ilgili soruşturma yapılmamasının, savcıların devlet görevlileri tarafından işlenen suçlara ilişkin soruşturma başlatma konusundaki isteksizliklerine vurgular yapmış. Cezasızlık kültürünün yargıda ve daha özel olarak ceza adalet sisteminde yerleşik olduğunu kaydeder. Yargı bağımsızlığı ve adalete erişim konusunda Anayasal reformlar yargı bağımsızlığının sağlanması konusunda Anayasal reformlar olduğu halde pratikte adım atılmadığını söylemiş ve devlet yetkililerinin somut kovuşturma tehdidine verdiği tepkiyle hukukun üstünlüğünün çok hızlı bir şekilde istikrarsızlaştırıldığı söylemiş. Yüksek yargı kurulu ve Anayasa Mahkemesi üzerindeki siyasi kontrolün 20 Ocak 2017 tarihinde kabul edilen ve üyelerini seçim ve atama usulüyle değiştiren Anayasa değişikliği ile güçlendirildiğini ifade etmiş. Binlerce hâkimin bir gecede görevden alındığını söylemiş. Çok sayıda hâkim ve savcının terör örgütü üyeliği ile cezaevine konulmasının yargıya ciddi bir gözdağı teşkil ettiğini söylemiş. Selahattin Demirtaş kararından dolayı yargı konusunda çok ciddi sıkıntılar olduğunu söylemiş. Çünkü biliyorsunuz AİHM ağır hak ihlali olduğunu söylemişti 22 Aralık’ta. AİHM’in n tutukluların derhal serbest bırakılmasını emreden iki kararının uygulanmaması konusundaki endişelerine vurgular yapmış ve insanlığa karşı suçlar olarak nitelemiş. Uluslararası teammül hukukuna göre bir görüş formüle etmeye çağırmış Türkiye’yi ve rapor edilen davaların çok sayıda olması. İşkence için uzmanlaştırışı ekiplerin varlığı, etkili soruşturmaların olmaması ve devlet görevlilerinin olmaması, yetkisizce yasal çerçeve AİHM kararlarının uygulanmaması, ağır insan hakları ihlallerinin mağdurlar ve aileleri üzerindeki ciddi ve uzun süreli etkisi ve sivilleri hedef almasına vurgu yaparak sonuç olarak bu mahkeme işkence ve zorla kaybetme eylemlerinin yalnızca münferit olaylar olmadığını, Temmuz 2016’dan bu yana sivil nüfusa yönelik yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olduğunu söylemiş. Türkiye’de işlenen işkence ve zorla kaybetme eylemlerinin uygun bir merci önüne getiren başvurularda sanığın özel bilgi ve niyetinin ispatına bağlı olarak insanlığa karşı suç teşkil edebileceği görüşüne yer vermiş. Bunlar son derece önemli tespitler, Türkiye’deki ihlaller birçok rapora yansıyor, birçok vicdan mahkemesine yansıyor ve bütün bunlar ileride şu andaki yetkililerin karşısına çıkacak değerli arkadaşlar.

 

Mülki amirlerin bilhassa Kürt meselesinde Kürtlere karşı çok önyargılı davrandığını görüyoruz.

Bize gelen başvuruları incelediğimizde maalesef ki emniyet görevlilerinin, mülki amirlerin bilhassa Kürt meselesinde Kürtlere karşı çok önyargılı davrandığını görüyoruz. Geçtiğimiz gün bir olay oldu ben de bu olaya müdahil oldum. Mardin’den Düzce Akçakoca’ya gelmiş fındık işçileri bir evde kalıyorlar ve evlerine ani bir baskın düzenleniyor, 25-30 kişilik grup: “Çıkın buradan, sizi şöyle yapacağız.” Camlarına taş atılıyor, içeridekiler polisi arıyor ve polis ilginç bir cevap veriyor diyor ki: “Olay çıkmadan gelemeyiz.” Onlar da diyor ki: “Cenazemizi almaya gelirsiniz olay çıkarsa. Bunlar kapıda bizi linç edecekler.” Diye söylüyorlar ve sonunda camlar kırılıyor ve bir kişi darp ediliyor ve bu arada polis geliyor ve diyor ki: “Tutanak önümüze koydular. Güya bıçak çekmişiz olmayan şeyleri tutanak yazmışlar. Hastaneye götürdüler elime cam girmişti darp raporu almak istedim polisler engel oldu, polis hastane girişimizi de sildirdi. Ayrıca bize alkol testi yaptırdı, saldırganlara yaptırmadı.” Diyor. Çevre apartmanlar video kaydı çekmiş fakat bu video kayıtlarında kimse başımıza bir iş gelir diye yayınlamamış ve böyle bir gerginlik yaşanmış. Biz ardından Düzce Akçakoca Emniyeti’ni aradık, böyle bir olay var. Güvenliği sağlayın dedik ama maalesef ki bize oradaki polis yetkilisi çok ilginç ifadelerde bulundu. Güya cam kırılmış, bakın saldırıya uğramış bu insanlar diyoruz. Polis yetkilisi bize diyor ki: “İçeridekiler cam kırmış, içerdekiler dışarı saldırmış.” Gerçekten kimden emniyet bekleyeceğiz? Kimden güvenlik bekleyeceğiz? İnsanlar saldırıya uğruyor, linç ediliyor belki öldürülecek ama polise sorsanız onlar dışardakine saldırmış. 25-30 kişi evin etrafında acaba niye toplanır? Bunu açıklamıyor. Böylesine işin üstünü örten bir cezasızlık politikası daha karakolda başlıyor. Yalan yanlış bilgilerle doldurulan bir tutanağı oradaki saldırıya uğrayan insanların imzalanması isteniyor. Çok üzücü bunlar. Gerçekten bu ülkede zaten çok önemli insan hakları sorunları var. Kürt meselesinde birçok linç ve saldırı olayını gözlemledik, gözlemliyoruz. Maalesef ki son olayda da sonunda bu işçiler oradan taşınarak ayrıldılar Akçakoca’dan ama bu maalesef ki toplumsal barışa vurulan bir başka darbe oldu. Kürt meselesindeki çözümsüzlük ile ilgili olaylardan bir başkası oldu çünkü hem saldırıya uğrayan fındık toplamaya giden Kürt işçiler var hem oradaki polis bu işin üstünü örtücü bir tavır ve görmezden gelici bir tavır içinde ve bu insanlar canlarını zor kurtararak Akçakoca’dan geldikleri Mardin’e geri dönüyor. Bu kafayla Kürt meselesi çözülmez. Bu kafa Kürt meselesi ateşinin benzin döken bir anlayıştır. Biz bu ülkede barışın, insan haklarının hâkim olmasını söylerken bütün bunlara vurgu yapıyoruz ve diyoruz ki böylesine ayrımcı devlet politikaları ile hiç kimse bir yere varamaz, sorunu kabul edin, bu tür olaylarda da gereken hassasiyeti gösterin diyoruz.

 

Cemevlerine yasal statü tanınması ile ilgili bir yasa teklifi verdik.

Bu hafta ne yaptık? Bir başka ayrımcılık ile ilgili çok önemli konuda bir yasa teklifi verdik. Bu çok önemliydi. Ondan da size bahsetmek isterim. Cemevlerine yasal statü tanınması ile ilgili bir yasa teklifi verdik. Malum AİHS 9. Maddesinde din ve vicdan özgürlüğü var. Kişinin dinini değiştirme, dinini herkese kapalı veya açık mekanlarda göstererek uygulanan özgürlüğü olduğunu söylüyor. 14. Maddede ayrımcılık yapılmaması gerektiği söyleniyor ve Türkiye Cumhuriyeti devleti AİHM’den AİHS 9 ve 14. Maddeleri ihlal ettiğine dair cezalar aldı. Bütün bunlara rağmen cemevlerine yasal hukuki statü tanınmıyor. Aslında Anayasa’nın da 2., 10., 24. İnsanların din ibadetlerinin rahatlıkla yapılabilmesine dair bir maddedir. Bütün bunlar da çiğneniyor ve maalesef ki cemevlerine halen bir yasal statü tanınmıyor. Aslında cemevleri bir ibadethanedir ama bizim dediğimiz oraya bir hukuki statü kazandırılmasıdır. Nasıl ki camilere bir hukuki statü tanınmış, elektrik, su giderleri indirimler alınıyor, vergilerden muaf tutuluyor vb. Birçok haktan yer alınıyor. Cemevleri de bundan yararlansın. Niye ikisine ayrımcılık yapılıyor. Herkes vergi veriyor ama bu vergilerle Sünnilere ait camiler yapılıyor ve onlara bir ayrıcalık tanınıyor ama herkes bu ülkede Alevilerin de yaşadığını biliyorsak, onların da vergi verdiğini biliyorsak eşit vatandaşlığın gereği olarak onlara da kendi tanımladıkları ibadethanelerindeki Anayasal hakları tanınmalıdır. Ben bunu Sünni bir Müslüman olarak söylüyorum, imam hatip lisesi mezunu bir Müslüman olarak söylüyorum. Şu anki uygulamanın kul hakkı olduğunu söylüyorum. Kul hakkı yemenin çok ağır bir günah olduğunu, insanın kul hakkı yiyenlerin cennete giremeyeceğini, Allah’ın en ağır günah olarak kabul ettiği günah olarak söylüyorum hem dünyevi suç ve ihlal hem de uhrevi bir yanlışlık. Neresinden baksanız doğru kabul edilecek bir davranış değil. İşte biz bununla ilgili bir kanun teklifi vermiş durumdayız. 12 maddeden oluşan kanun teklifi ile ayrıntılı tüm tarifleri yaparak biz bu değişikliklerin nasıl olması gerektiğini açıkladık değerli arkadaşlar. biz görevimizi yaptık, iş meclise düşüyor. Ben meclise çağrı yapıyorum. AKP, CHP, İYİ Parti, MHP bu teklifimize duyarlı olsunlar. Lafa gelince “Biz Alevilerin her türlü haklarını tanıyoruz, saygı duyuyoruz.” Diyorlar ama icraata geldikleri zaman ortada olmayabiliyorlar. Bu kabul edilecek bir davranış değil. Bunun da altını çizmiş olalım.

 

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bunları gündem etmiyor

Bize gelen başvurular var. Onları da gündem etmek isteriz. Biz başvuru formlarımızla vatandaşlardan aldığımız başvuruları soru önergeleri ile ilgili bakanlığa iletiyoruz, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na da bu başvuruları ile ilgili dilekçelerimizi veriyoruz. Bir milletvekili olarak yapılması gerekeni sonuna kadar yapıyorum, tüm yetkilerimi kullanıyorum. Bana gelen başvurularımı basın toplantılarımda anarak gündem olmasını istiyorum ve zulmü duyurmak istiyorum. Ne yapalım Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bunları gündem etmiyor, çare bir tekine bile bulmuyor. İnanın ki binlerce başvuru yapıyoruz, bir tekine bile çare bulunduğunu, ihlallerin giderildiğini görmedik. O yüzden iş başa düşüyor. Biz de canla başla her hafta ihlal basın toplantımızı yapıyoruz.

 

Büyükşehir’e başvuru yaptık geçen kış yakacak yardımı yaptılar, Ankara kart verip 500 TL gıda yardımı yaptılar. Dün eşime mesaj geldi iptal olduğuna dair.

Bir KHK’lı eski emniyet personeli bize başvurmuş. Diyor ki: “Büyükşehire başvuru yaptık geçen kış yakacak yardımı yaptılar, Ankara kart verip 500 TL gıda yardımı yaptılar. Dün eşime mesaj geldi iptal olduğuna dair. Aradık eşime: “Eşiniz görevden atıldığı için iptal oldu.” dediler. Hükümetin yaptığına alıştık acıtmıyor ama Mansur beyin adaletli olduğunu biliyordum şaşırttı beni.” Demiş. Bu ciddi bir iddia arkadaşlar. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden bu konuda bir açıklama bekliyorum. KHK’lı insanlara yardımda bir ayrıcalık yapıyor musunuz? Onları dışta tutuyor musunuz tutmuyor musunuz? Bu bir iddiadır. Ben gündeme getirdim. Eğer ki: “KHK’lılara yönelik ayrımcılık yapmıyoruz.” Diyorsanız açıklama yapın. Herkesin söz hakkına saygılıyım. Ben o açıklamayı da yayınlarım. Burada bir iddia var. Bu kişi kendisine gönderilen mesajı da gönderdi. Gördüm, size verilen yardım iptal edilmiştir deniliyor orada. Burada bu kişinin KHK ile ihraç edilmesinin rolü nedir? Lütfen Sayın Başkan Mansur Yavaş bunu açıklasın. Böyle bir açıklama gelirse tabi ki onu cevap hakkı olarak yayınlarım.

 

Nusaybin’de yandaşlarına, haklarını kat kat fazlasını vermişler 5.5 senedir bekliyoruz ne arayan var ne soran.

Yurdun bir başka köşesinden Mardin Nusaybin’den. Diyor ki başvuran vatandaşımız: “Çatışmalı dönemde Nusaybin’ in neredeyse 1/3 nün yerle bir olduğu zamanda benim de 351 metrekare üzerinde 140 metrekare müstakil evim yıkıldı. Tabi içerinde bütün eşyalarımız ve hatıralarımız da. Bize sormadan TOKİ arsalarımız üzerinde.” Bu vatandaşı gelmişler demişler: “Sana bu arsa bedeline bir daire verelim 220 bin TL’lik.” Diyor ki: “Ben bu bedelin benim arsamın bedelinin ¼ olduğunu düşünüyorum. 2014 senesinde abimden payını satın aldım. İki emlakçı getirdik ve arsaya 70 bin Euro değer biçtiler. Bana verdikleri arsanın ¼’ü, beş kuruşa kapatmak istiyorlar.” diyor. “Öbür taraftan yandaşlarına, haklarını kat kat fazlasını vermişler 5.5 senedir bekliyoruz ne arayan var ne soran. Avukatlar dava da açamıyor. Güvenlikli bölge olduğu için. Benim de param da yok, avukatlara gidemiyorum. Sana başvuruyorum. Bir kişi evindeki eşyalar için dava açmış, 3 senedir bir ilerleme yok. Hocam binlerce mağdur var, millet fakir avukata verecek parası yok. Bu konuyu en güçlü şekilde gündeme getirmenizi rica ediyorum.” Diyor Nuri Güneş vatandaşımız. Bölge zaten çok büyük bir yara aldı, vatandaşların mağduriyetini çok iyi biliyorum. Nusaybin, Cizre ve diğer ilçelerimizde çok büyük mağduriyetler yaşandı, perişan oldu insanlarımız ve sonrasında da böyle bedelin 1/4 ‘ü verilerek mesele kapatılmaya çalışılıyor. Bunu da analım. İlgili kuruluşlar bu konuda bir açıklama yaparsa, biz cevaba saygılıyız onu da yayınlarız.

 

MEB Unvan Değişikliğinde skandal!

MEB Unvan Değişikliğinde nasıl bir skandal yaşanıyor? 26.10.2020’de yapılmış bu sınav ve halen sonuçlar açıklanmamış. Aklınız alıyor mu? Düşünebiliyor musunuz? 26 Ekim 2020’de yapılmış, Eylül 2021’deyiz. Yazılı ve mülakat sınavları yapılmış, bir atama puanları verilmiş, atama takvimi açıklanmamış. “11 aydır sürecin tamamlanmasını bekliyoruz.  Bakanlığı telefon ile aradığımızda "Çalışma devam etmekte efendim.” Diyorlar. “Biz Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü nezdinde baskı yapmanızı talep ediyoruz. Onlara iletin biz artık çaresiziz. 11 ay bir sınav sonucunun gereğini yapmaz mı?” Maalesef ki yapmıyor. “MEB’de üvey evlat muamelesi görmekten sürünen özlük haklarımızdan ve ezen çalışma koşullarından bunaldık. Sahipsiz kalmamız iş performansımızı, kurumumuza olan aidiyet duygumuzu derinden sarsmakta.  Konuyu ilgili kişilere iletmenizi, TBMM çatısı altında gündeme getirmenizi istiyorum.” Diyor, biz de gündeme getiriyoruz. MEB sana iletiyoruz. Böyle skandal olur mu? 11 aydır hala bir atama klavuzunun yayınlanmaması diye bir şey olabilir mi? Birileri yandaşları alalım diye ince hesaplar mı yapılıyor? MEB’e buradan sesleniyorum, lütfen bir açıklama bekliyoruz. Açıklama yaparsanız anında yayınlarız.

“Ne bana denetimli serbestlik verdiler ne de 1/10’luk indirim süresini verdiler.”

Hatice Öğüt Gaziantep L Tipi Cezaevi’nden yazmış: “Ne bana denetimli serbestlik verdiler ne de 1/10’luk indirim süresini verdiler. 5 yıl 2 aydır tutukluyum. Kalp ve tansiyon şikayetlerim var.” Yaşlı bir teyze. Fotoğraflarını gördüm. “Birçok hastalığım var, disiplin cezam yok, her şeyim tamam ama denetimli serbestliğim verilmiyor.” Diyor. insanları zorla niye içeride tutuyorsunuz? Binlerce başvuru alıyoruz. Zaten ne olduğu belli olmayan mahkemelerde yargılayıp cezaevine atmışsınız, bir de insanların denetimli serbestliğini disiplin cezası olmamasına rağmen böyle ısrarla bırakmıyorsun. Binlerce insan cezaevinde böyle, binlerce yakını perişan bir şekilde bekliyor. Cezaevine giren bilir, oraya girenin 1 günü 1 yıl gibidir, insanın ağırına gider, canı sıkılır. Siz insanlara 6 ay 1 yıl uzatma yapıyorsunuz. Ne olduğu belli değil, çok üzücü.

 

Adli suç siyasi suç olarak kabul ediliyor.

“Benim abim Yılmaz Çelik siyasi nedenlerden 4 yıl 2 ay zindan süresi aldı, adli nedenlerle 10 yıl aldı.” Siyasi nedenlerle süresini bitirdi, adli bölümler daha avantajlı ve sonuç açısından da açığa çıkma ve denetim açısından daha avantajlı. Biz dedik ki siyasi süremizi bitirdik, bundan sonra adli süreye geçiyorsak bizi adli bölüme alın, adli statüsüne alın yine siyasi de tutuyorlar. Adam bir siyasi suç işlemiş ya yandı. Adli suç siyasi suç olarak kabul ediliyor. Kaç yıldır içeride ve ölüm orucuna gireceğim demiş. Çok ağırına gitmiş. Açlık grevine, ölüm orucuna gireceğim demiş. “Abim adli alana geçmek istedikçe kendisine ret cevabı verdiler. Tek kişilik hücreyi sağlayıp ona haklarını iade etmekten daha kolaymış.” denmiş.

 

Afyon Bolvadin Cezaevi’nde yatmakta kanser hastası ve 3. Evrede hasta mahpuslar var arkadaşlar. Afyon Bolvadin Cezaevi Müdürü’ne sesleniyorum. Geçtiğimiz hafta da bazı mahpusların durumunu gündeme getirmiştik. Biz gayet lakayt tavırlar olduğu bilgisini aldık, denetimli serbestliğin verilmediğini ve hasta mahpuslarla ilgili hak ihlalleri olduğu bilgisini maalesef Bolvadin Cezaevi’nden daha fazla almaya başladık.

 

Silivri 5 No’lu Cezaevi C-12 koğuşunda Kaan Karayel cezası 7 aydır geçmiş halen Silivri Cezaevi’nde. Başka bölümler uyguluyormuş 5 No’lu denetimli serbestliği uygulamıyormuş.

 

30 yılını doldurmuş bir mahpus var. “Abim Hamdin Demirkıran Balıkesir L Tipi Cezaevi’nde iyi hali var ve tahliyesi reddedildi. Meclis’te soru önergesi olarak güncelleştirilmesini rica ediyoruz.” yaptık. “İnfaz Hakimliği’ne itirazımızı gerçekleştirdik.” Bu konuyu hatırlatalım. 30 yıl olmuş arkadaşlar. Disiplin cezası yok, koşullu salıverilme tahliyesini hak etmiş ama cezaevi gözlem kuruluna iyi hal bulunduğuna dair rapor vermiş ama işlemiyor. Gözlem kurulları kolay kolay iyi halli demez bunu iyi biliyorum ama cezaevi gözlem kurulu da iyi halli demiş. Ne olduysa bir devlet müdahalesi oldu demek orada İnfaz Hakimliği ret demiş. Biz bunları çok biliyoruz, neden olduğunu da çok iyi anlıyoruz. 30 yıl insanlar böyle büyük sorun yaşıyorlar.

 

“Tüm işe alım şartlarım uygun olduğu halde Güvenlik Soruşturması gerekçesiyle atama hakkım gasp edilmiştir”

Abdullah Tüzün Kocaeli Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümünden 2016 yılında mezun olmuş ve bakın bu da İstanbul Su Kanalizasyon İdaresi puan ile başvurmuş 87 puan almış, işe başlatılacağı bilgisi verilmiş. “Sana güvenlik soruşturması yapalım denmiş.” Ve aylarca beklemiş sonrasında “Güvenlik soruşturman olumsuz geldi.” denmiş. “Tüm işe alım şartlarım uygun olduğu halde Güvenlik Soruşturması gerekçesiyle atama hakkım gasp edilmiştir. Hakkımda bugüne kadar hiçbir adli ve idari soruşturma ve kovuşturmam yoktur.” diyor. Ne buldunuz burada? Kendi kafanızdan bu insanın sosyal medyasından bir paylaşımdan mı hareket ettiniz. Bakın idari, adli soruşturma kovuşturmam yok diyor. en ufak bir bahane ile insanları bakın 87 puan almış, yıllarca çalışmıştır, yüksek bir puan almış uyduruk bir gerekçeyle bu insanın bir işe yerleşmesini engelliyorsunuz çok üzücü.

 

Feridun Yazıcı Eşen T Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmakta, göz doktoru. Dosyasında sadece Bankasya varmış. “4 çocuğum var, maddi manevi çok yıprandık. Cezası bittiği halde Eşen T Tipi Kapalı Cezaevi görevi kötüye kullanarak iyi hal raporu verdiği halde denetimli serbestlik uygulamıyor. Kurum bunu kasıtlı olarak yapıyor. Eşen Cezaevi 1/1/2021 tarihine kadar denetimli verilirken bu tarihten itibaren denetimli uygulanmamıştır. Bu meselenin çözülmesi için sesimiz olur musunuz?” işte binlerce vakadan birisi de bu maalesef.

 

Bu da bize sık sık geliyor. Toplum Yararına Programlar bünyesinde 30 bin güvenlik görevlisi 9 ay çalış 3 ay işsiz pozisyonunda. Geçen yıl pandemide okullar kapandı, filyasyon ekibine vermişler ve okul aile birliğinden diyor ki: “%99,98 okullarda güvenlik görevlisi yok, parası olan okullar güvenlik aldı. Okul aile birliğinden bizler işsiz kaldık. Evlerimize çocuklarımıza ekmek götüremiyor. Bizi işçi bile saymıyor kursiyer sayılıyoruz. Hiçbir hak iddia edemiyoruz. Biz işimize geri dönmek süreli değil süresiz çalışmak istiyoruz MEB bünyesinde yaş sınırı olmadan. Lütfen sesimiz olur musunuz?” diyorlar. Geçici olarak böyle mağduriyet yaşayan bu ekibi de gündem ediyoruz.

 

Yeğenim Caner Kaya Tekirdağ T Tipi Kapalı Cezaevi’nde 16-17 yaşında girmiş uyuşturucu madden. Avukat arkadaşına sormuş 24 sene yatacak demişler ve gardiyanların şiddetine maruz kaldı. İmkânımız yok diye çocuk hücre cezası yüzünden tamamen psikolojisi bozulmuş. Biz avukat tutamıyoruz ama onun burada Antalya yakınlarında bir yere verilmesini istiyoruz.” Değerli arkadaşlar bu vakaları da çok biliyoruz. Evet uyuşturucu kullanmak çok kötü bir şey. Satmak, kullanmak çok kötü ama çok az bir şey kullandığı görülen insanlara öylesine cezalar veriliyor ki. 15-20-24 ağırlaştırılıyor. Zaten bu genç, o kişi birtakım sorunlar yaşıyor, uyuşturucuya alışmış. Bir de bunun üstüne 20-25 yıllık cezalar veriyorsunuz bu insanlar iyice çığırından çıkıyor ve bu çocukları iyice siz kötülüğe itmiş oluyorsunuz, daha da fena işler yapma sıkıntıları ortaya çıkabiliyor.

 

Denetimli serbestlikler ile ilgili geliyor ve diyor ki: “Tarafsız koğuşa geçtiğiniz anlaşılmıştır. Açığa ayrılma şartlarının süre yönünden haiz olacağı yıl içerisinde tarafsız koğuşa geçerek örgütten ayrıldığı kanaatine varılmıştır.” Yani düşünün insanlara diyorlar ki: “Tarafsız koğuşa geçmezsen denetimli serbestlik vermeyiz.” Tamam geçmiş, peki geçtikten sonraki niyet okuyor. Diyor ki; açıkça infaz hakimliğinin kararı. “Örgütten ayrıldığı kanaatine varılması için bilinçli bir şekilde hareket ettiği kanaatine varıldığından açık cezaevi infaz kuruluna ayrılmasının reddine.” İnsan ayrılmış, tarafsız koğuşa mı ayrılıyorsun ayrılmış. Peki nerden niyet okumanla ilgili karar veriyorsun. Son derece üzücü. Bize çok geliyor böyle.

 

Elâzığ T Tipi Cezaevi’nde cezamı infaz etmekteydim. Ekteki belgemde görüldüğü gibi. 6 ay sonra yapılan değerlendirmede bize sormadığı sorular kalmadı.” Düşünün adamı cezalandırıp cezaevine atmışsınız cezalandırıldığı konudan dolayı: “Seni şu meseleden girmişsin seni çıkarmam diyor.” nakil sırasında bir başkasından aldığı bir şiiri bile “Neden yazdın?” sorusuna maruz kalmış. “4,5 yıl yattım zoruma gitmedi lakin bana verilmeyen 6 ay 6 yıl gibi geldi ve haziran ayında yapılan değerlendirme sonucu tahliye oldum.” Diyor bu insan. “Ama çektiğimi de herkes bilsin, böyle bir rezalet olamaz.” diyor bu insan.

 

“Hangi suçtan mahkûm olursa olsun ister infaz kurumunda ister infaz kurumu dışında cezasını çekmekte olsun, bir hükümlüye, ailesine veya yakınlarına ihtiyaçlarını karşılamak için yardım edilmesi, hukuka aykırı fiil değildir ve asla suç oluşturmaz.”

Cezaevlerinde insanlar yıllardır kalıyor, meslek sahibi insanlar, eşleri aç susuz kalıyor. Çoluk çocuğu ortada kalıyor, mahpus içeride zorluk çekiyor ve bu mahpuslara yardım ettiğiniz anda hemen birtakım devlet kurumları diyor ki: “Sen teröriste yardım ettin.” Ne yapsın bu insanlar? Sen terörist diye içeri atmışsın, cezalandırmışsın, aç susuz bırakmışsın. Birileri de gidip bir şey vermiş. “Vay sen teröriste yardım ettin, mahpusa vermiş, mahpus yakınına vermiş.” Bunun neresi suç olabilir? Bakın İzzet Özgenç Hoca bu konuda bir açıklama yaptı, Türk Ceza Kanunu’nun muayyen hocalarından çok önemli bir açıklaması okumak isterim. Şu andaki zalimlere bunu okuyalım. “Hangi suçtan mahkûm olursa olsun ister infaz kurumunda ister infaz kurumu dışında cezasını çekmekte olsun, bir hükümlüye, ailesine veya yakınlarına ihtiyaçlarını karşılamak için yardım edilmesi, hukuka aykırı fiil değildir ve asla suç oluşturmaz.” Bu nedir? Bakıyoruz ki insanlar mahpus yakınlarına süt parası vermiş, yemek parası, su parası vermiş. Bu insanlara terör örgütüne yardım diye bu insanları da gözaltına alıp tutukluyorlar, cezaevlerine atıyorlar. Olacak iş değil! Değerli hoca Ceza Hukukçusu apaçık bir şekilde söylüyor. İnsanları aç mı bırakacaksınız? Maalesef ki böyle zalim bir uygulamayı devam ettiriyorlar. Hukuksuz bir ülkedeyiz maalesef bu böyle devam ediyor.

Allah Kürtçe bilmiyor mu?

Dün ben sosyal medyamda da yayımladım. Bitlis’teki bir cami. Bana inanamayanlar sordu; “Hangi cami vekilim?” Meydan camisi. Sadece o camilerde değil başka camilerde de var. Bir tabela asılmış. Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça ayet-i kerimenin meali var ama %90’ı Kürt olan Bitlis’te bir vatandaş kalkıp bu ayeti Kürtçe yazmamış. Niye yazmıyorsun? Herkes Türkçe bilmek zorunda mı? Bir de Kürtçe yaz ne olacak? Ama yazmıyor. Kürtçe yazmak olmaz, terör diyecekler. Onu yazmayı düşünen adam bile korkuyor başıma iş açılır diye. Ülkenin hali bu, biz bunu dün yayınladık. Bitlis’te Meydan Camisi’nin girişinde asılan tabela bu. Yalandır diyenler var, gidin bakın camide asılı, Bitlis’in tüm camilerinde asılı. Biz buna dedik ki: “Niye Kürtçe yazmıyorsunuz? Allah Kürtçe bilmiyor mu? Kürtçe ibadete niye izin vermiyorsunuz? Kürtçe bir hutbe vermek istiyor. İnsanlarımızın çoğu Türkçe anlayamıyor, Allah’ın kelamını Kürtçe olarak anlatmakta ne var? Maalesef ki bu uygulamalar devam ediyor. Biz de bunları teşhir etmeye devam edeceğiz.”

 

KHK’lı Nazan Bozkurt ve Harbiye’li öğrenci annesi Melek Çetinkaya sürekli eylem yapıyorlar.

Çok önemli KHK’lı Nazan Bozkurt ve Harbiye’li öğrenci annesi Melek Çetinkaya sürekli eylem yapıyorlar. Bu zulmü kabul etmiyorlar. Melek Çetinkaya 19 yaşındaki çocuğunu 5 yıldır cezaevlerinde görebiliyor, büyük bir çile sıkıntı çekiyor. Defalarca programlarımıza aldık, ona yardımcı olduk, destek olduk. Darbe ile hiçbir şey bilmeden aniden bu işlerin ortasına düşen ve çok ağır bir şekilde müebbet hapis ile cezalandırılan 19 yaşındaki bir delikanlı şu anda 24 yaşındaki bir delikanlının Furkan Çetinkaya’nın annesi Melek Çetinkaya ve bu zulme boyun eğmiyor. Caddelerde, sokaklarda sürekli bu zulmü haykırıyor. Yanında Nazan Bozkurt var KHK’lı bir nüfus memuruydu Nazan Bozkurt o da çok gayretli, mücadeleci bir KHK’lı, mert bir KHK’lı ikisi birlikte Ankara sokaklarında haykırıyorlar. Biz de diyoruz ki: “Bu iki mazlum kadının ahını almak kadar kötü bir şey var mı?” birisi 19 yaşındaki çocuğunu 5 yıldır zindanlarda gören, yüreği yanık bir anne, diğeri işinden atılan eylem yaparken darp edilen ve bu darplarla cezaevlerine, zindanlara atılan bir kadın. Zulmü bırakın diye AKP ve MHP yetkililerine sesleniyoruz. Bu zulmü yapan onlar çünkü onlar herkeste bunu tekrar bilsin.

 

Böyle bir devlet olabilir mi? Sen vatandaşına ayrımcılık yapıyorsun hak isteyince bunu yapıyorsun. Bunlar son derece üzücü ve yıkıcı hareketler. Bizim toplumsal barışımızı bozan hareketler.

Geçtiğimiz günlerde Isparta Cemevinde bir olay oldu. Biz de yasa teklifimizi bundan dolayı hızlandırdık. Isparta Cemevinde bir alevi kuruluşun temsilcisi devletin Sünni ibadethanelere yaptığı desteğin cemevleri içinde olması gerektiğini söyleyip eleştiri yaptığında AKP’li Isparta Belediye Başkanı öfkeyle ayağa kalktı bağırdı, çağırdı, söylendi “Sana da yardım etmiştik, eline gözüne dursun. Burada siyaset yapıyorsun.” Dedi. Ne siyaseti, vatandaşlar haksızlığa uğramış ve bunu dile getiriyorlar. Bunun için bağırma hakkın var mı? Nasıl bir muktedir kibri var? Sen vatandaşlara ayrımcılık uyguluyorsun, vatandaşta sesini çıkardığı zaman “Sana ihsan ettim şu kadar, ne şükürsüzsün, nankörsün.” Böyle bir devlet olabilir mi? Sen vatandaşına ayrımcılık yapıyorsun hak isteyince bunu yapıyorsun. Bunlar son derece üzücü ve yıkıcı hareketler. Bizim toplumsal barışımızı bozan hareketler.

 

İlhan Çomak’a özgürlük!

İlhan Çomak memleketi Bingöl, bir Kürt vatandaşımız. “27 yıldır somut tek delile dayanmadan cezaevindeyim.” Diyor. inanamıyorsunuz ama öyle. “Başta gençliğim olmak üzere, anılarım, hayallerim, sevdiklerimle birlikte karanlığa gömüldüm. 27 yıldır göğün mavisine, toprağın kokusuna hasretim.” diyor ve düşünün tek bir somut delil olmadan bu insan zindanlarda. Zindanlarda kitap yazmış ama haksızlığa isyan etmeye devam ediyor değerli arkadaşlar. Biz de bu isyanı gündeme getiriyoruz.

 

35 bin KHK’lı öğretmen var, 20 bin tane özel okullarda öğretmenlik yaparken çalışma izni iptal edilen insanlar var ve maalesef ki halen KHK’lı doktorlar özel hastanede çalışabiliyorken KHK’lı öğretmenler özel okullarda çalışamıyor

Bakın size önemli bir belge. KHK’lı bir insan bir özel okula girmiş. Özel okulda öğretmenlik yapmaya başlamış. KHK’lıların özel okula girmesi maalesef ki yasak ve bu hemen fark edilmiş ve okul uyarılmış. “Sen KHK’lı birisini göreve almışsın derhal onun öğretmenlik yapması engellensin.” Diye böyle bir yazı çıkıyor ekranda. Yazının çıktısı burada ne diyor: “KHK kapsamında başvuruya izin verilmemektedir.” Bu kişi bilişim teknolojileri öğretmeniymiş, bu kişinin öğretmenliği engellenmiş. Böyle bir şey olamaz. 35 bin KHK’lı öğretmen var, 20 bin tane özel okullarda öğretmenlik yaparken çalışma izni iptal edilen insanlar var ve maalesef ki halen KHK’lı doktorlar özel hastanede çalışabiliyorken KHK’lı öğretmenler özel okullarda çalışamıyor bu zulüm devam ediyor arkadaşlar olacak iş değil. Biz bunun bir aç susuz bırakma tekniği, bir soykırım olduğunu net bir şekilde söylüyoruz. Çok net bir şekilde politik kırım var. “Sözleşmeli öğretmenlik için başvurdum KHK’lılara ekran dahi açmıyorlar. Bu yasal mıdır? Hem CİMER’e hem Ombudsmanlığa şikayetlerimi ilettim.” Memlekette Ombudsmanlık var, kamu denetçiliği kurumu var biz bakın Adalet Bakanlığı’na başvuru yapıyoruz ve diyoruz ki: “Hapishane başvurularımız konusunda bize izin verin.” İzin verilmiyor. Ombudsman’a başvuruyoruz. Bizim verdiğimiz dilekçeye cevap bile verilmiyor. Yazılı dilekçeye cevap verilmesi gerekir diyoruz Ombudsmanlık bize Adalet Bakanlığı’nın izni ile ilgili bir şeyler söylüyor. Bizim dilekçemize cevap verilmemesini konu etmiyor. Ombudsmanlık’ta topu taca atarak, yanlış farklı cevap vererek kendini kurtardığını zannediyor ama biz bütün bu hukuksuzlukları ifşa etmeye devam edeceğiz. Ombudsmanlık güya halkın avukatlığıdır ama halkın avukatı olan yürütmenin dalkavukluğunu yapıyor başka bir şey yapmıyor. Bunu çok net bir şekilde görüyoruz.

 

KHK’lı hâkim bakın Kemal Karanfil hakkında bir ceza verilmiş.

Bir eksi KHK’lı hâkim bakın Kemal Karanfil hakkında bir ceza verilmiş. Yargıtay 16. Ceza Dairesi İstinaf’tan sonraki başvurusunu reddetmiş, Türkiye’de binlerce insana Yargıtay böyle hukuksuz kararlarla cezaları onuyor. Kemal Karanfil eski hâkim demiş ki: “Benim madalyam, sizin de suç deliliniz olacak.! 1-30’dan fazla ağır usul ve esas hatası içeren mahkûmiyet kararımı saray işgali altındaki Yargıtay 16 Ceza Dairesi onamış. Bugün AKP Genel Başkanı görüş değiştirse, anında Yargıtay görüş değiştirir.” Biz bunları gördük, biliyorsunuz benim kararım da Yargıtay’da siyasi bir şekilde onanmıştı. Anayasa Mahkemesi Yargıtay’a tokat gibi cevap verdi 15-0 çok büyük bir hata yapmışsın dedi. Yine bir başka bakın Yargıtay kararı ve bu karardan mahkûm olan isyan ediyor. “Bu illegal karar, benim şeref madalyam, sizin de suç deliliniz olacak.” Diyor ve öte dünyada bu kararı verenlerle hesaplaşacağını söylüyor.

 

Öğrenci eylemleri devam ediyor ve öğrenciler yurt ve barınma isterken polis tarafından maalesef yerlerinden ediliyor.

Yurt sıkıntısı devam ediyor. Öğrenci eylemleri devam ediyor ve öğrenciler yurt ve barınma isterken polis tarafından maalesef yerlerinden ediliyor. Bakın öğrenciler burada ve bu öğrenciler gördüğünüz gibi eylemlerini yapıyor, yurt istiyorlar ama onlar gözaltına alınıp polis araçlarıyla bir yerlere götürülüyor, gözaltına alınmışlar araçta fotoğraf çektirmişler. Bu çocukların gözaltına değil yurda ihtiyacı var. Tekrar yetkililere hatırlatıyoruz.

 

Sadece ve sadece Bankasya’da kendi hesabına para yatırmış.

Bir başka anne çokta üzücü bu hadiseler. Biz kendisiyle ÖFG TV’de program yaptık. Sadece ve sadece Bankasya’da kendi hesabına para yatırmış. Başka birisine yollamamış. Olacak işler değil ama oluyor. Kendi hesabındaki paradan dolayı bu kadın 3 çocuklu Demet Aksoy 25 ay örgüte yardımdan ceza yemiş, Yargıtay onamış ve yarın süresi doluyor ve yarın veya Pazartesi cezaevine girecek. Suçsuz, günahsız 3 çocuk sahibi bir anne maalesef ki çocuklarından kopartılıp cezaevine atılacak, biz bunları gündeme getiriyoruz, getirmeye devam edeceğiz. Kim olursa olsun bu denli hukuk dışı kararlara isyan edeceğiz kabul etmeyeceğiz çünkü insanların ocağını, evini yıkan ve çoluk çocuğunu anasız, babasız bırakan kararlar bunlar.

 

SMA hastası Nil Azra’ya destek olalım.

 Geçtiğimiz günlerde yaptığım programda gündeme getirmiştim SMA hastası Nil Azra. SMA hastaları çok artıyor. Devlet ilacın parasını ödemiyor, vatandaşın üstüne yıkıyor. Bu anne babalarda canhıraç bir şekilde çocukları için para topluyorlar, bu pahalı ilacı alabilmek için. Bu konuda yine bakanlığı göreve davet ediyoruz. Bu ilaçlar ödenmeli, çok fazla çocuk yok. Masraflı bir ilaç ama bu anne ve babaları bu stres altında bırakmayın bu çocuklar ölüme terkedilmesin diye tekrar hatırlatıyoruz.

 

Halkların Demokratik Partisi olarak bir tutum belgesi açıkladık

Biz pazartesi günü Halkların Demokratik Partisi olarak bir tutum belgesi açıkladık. Onunla ilgili diyeceklerimiz var. Ne demişiz tutum belgesinde? Güçlü demokrasi, tarafsız ve bağımsız yargı, Kayyım rejimi değil halk iradesi, Kürt sorununda demokratik çözüm, Barışçı dış politika. Demişiz ve ittifaklar konusunda da Kürt meselesinden hakkaniyetli davrananlarla ittifak kurabileceğimizi, Millet İttifakı’na hatırlatmışız. Zaten Cumhur İttifakı ile bir işimiz yok ama Millet İttifakı’na Kürt meselesinde kalıcı ve adil bir duruş konusunda hatırlatmalarda bulunmuşuz.

 

Böylesine bir öğretmen bu çocukların başında olmamalı.

Az evvel bahsettik çalışma hakkı öğretmenlerin çalıştırılmaması Anayasal bir haktır ama bu hakkı böyle yönetmeliklerle gasp etmeye çalışıyorlar. Anayasal hakkı yönetmelikle gasp etmeye çalışan bir ucube devletteyiz. Maalesef ki okullar başladı ve öğretmenlerimiz deneyimsiz, çocuklara karşı sevgisi olmayan, bağırıp, çağıran öğretmenlere teslim edildi. Böyle vakalar geliyor karşımıza. Daha yeni okula başlamış, annesini isteyen bir çocuğa bağıran, çağıran bir öğretmen görüntülerini gördük. Çocuğun annesini istemesine 1. Sınıf öğretmenin cevabı bu olabilir mi? Bu çocuk ister istemez annem diyecek, birkaç gün diyecek ve unutacak. Öğretmen bu durumu geçiştirecek. Çocuğa öylesine bağırıyor ki videoda gördük Millî Eğitim Bakanlığı yetkililerine soruyorum bu öğretmenler sırf para alma makinesi mi? Merhamet yok mu? 1.sınıfa giden bir çocuğa böyle bağırılır mı? Birisi gizli video çekmiş duymasak bu öğretmen bu çocuklara emanet olacak. Sene boyu bu öğretmen kalacak. Umarım ki MEB bu konuda müdahalede bulunmuştur. Böylesine bir öğretmen bu çocukların başında olmamalı. Bunun bir hal çaresine bakın diyoruz. İnsanların psikolojik sorunları varsa o zaman gelip sınıfta öğretmenlik yapmasınlar. Çocuklara bağırmak, çağırmak değil onları sevmek, saymak, merhamet etmek, vicdanla hareket etmektir öğretmenin görevi.

 

Validebağ’a dokunma!

Validebağ Korusu’nda yürütmenin durdurulması kararına rağmen Validebağ Korusu’na AKP’li Üsküdar Belediyesi şafak baskınıyla moloz döktü. Çevreciler direniyorlar, Validebağ’a dokunma diyorlar. Validebağ Korusu’na sahip çıkalım, doğayı koruyalım. Burası Üsküdar Belediyesi’nin çöplüğü değildir arkadaşlar. Her ağacın dalının tek tek korunması gereken bir yerdir Validebağ Korusu ama maalesef ki mahkeme kararlarına rağmen Üsküdar Belediyesi’nin böyle bir müdahalesini yaşadık.

 

“Bana işkence uyguladıkları yerde önümden üç bayan geçti, onların çığlıkları çok ürkütücüydü.”

Yine bakın az evvel bahsettiğimiz Turkey Tribunal Mahkemesi. Hakimler, oturanlar, izleyenler, mağdurlar ve şahitlik edenleri nsan kaçırmalara ve işkencelere. Erhan Doğan bir konuşma yapmış burada bir işkenceye uğrayan insan demiş ki: “Bana işkence uyguladıkları yerde önümden üç bayan geçti, onların çığlıkları çok ürkütücüydü 'Ne olur bize tecavüz etmeyin.’ Diye çığlık atıyorlardı.” Diyor ve çok etkilenmiş bir şekilde unutamamış bir şekilde anlatıyor bu kişi ve diyor ki: “Onların haykırışları hala kulağımda.” Diyor Erhan Doğan bu mahkemede.

 

Vartinis katliamı yıllardır Kürt meselesinin çok acıklı konularından birisidir.

Size çok vahim bir olayı maalesef halinden bahsedeceğim. Vartinis katliamı. Arkadaşlar bakın Vartinis katliamı yılların olayı. Çok dehşet verici bir olay ve o bölgede görev yapan askerlerin bu ailenin evine bomba attığı ailenin tüm fertlerinin hayatını kaybettiği yönünde bir bilgi var. Mahkemeye yansımış bir olay Vartinis katliamı yıllardır Kürt meselesinin çok acıklı konularından birisidir ve en küçüğü 2 en büyüğü 14 yaşında 7 çocuk, hamile bir kadın ve çocukların babası 23 yıl önce evlerinde yakılarak öldürüldü. Evin tek kalanı Aysel Öğüt diyor ki: “Çok zor dönemler yaşadım, konuşamadığım dönemler oldu.” Sanıkların hepsi beraat etti ama tabi ki insan hakları savunucuları bu davanın peşini bırakmadı ve zamanaşımına uğramadan o bölgedeki görev yapan Jandarma Komutanı yıllar sonra tutuklandı. Şu hale bak. 1990’lı yıllarda oluyor bu katliam. 2021 yılındayız dava yıllarca sürüyor ve en sonunda artık o kadar yokuşa sürmelerden sonra Jandarma Komutanı ancak tutuklanabiliyor arkadaşlar. İşte burası Türkiye, o kadar rezalet bir yargı var. AİHM cezalandırmalarında niye ilk 3 sırada olduğumuz apaçık ortada. Zamanaşımına bırakmaya çalışıyorlar, zamanaşımından kısa bir süre önce Jandarma Komutanı tutuklandı ama biz bu görüntüyü unutamıyoruz. Bu insanlar ve bu aile tek bir ferdi hariç hepsi hayatını kaybetti, korkunç bir olay bu. Biz bunu hiçbir zaman da unutmayacağız.

 

“Gönül belediyeciliği bu mu?”

Güngören Belediyesi’nin AK Parti Başkanlığı Güngören’deki direnişe rağmen maalesef ki çok yanlış işler yapıyor ve halkta direniyor. Yıkım kararları alıyor, halk direniyor. Burada bir rant belediyeciliğinin devam ettiğini çok net bir şekilde görüyoruz. Halkın direniş görüntüleri burada. Güngören Belediyesi’nin zulmü. “Gönül belediyeciliği bu mu?” diyor Adli Mahpuslar Derneği Başkanı Haluk Bey onu da burada gündem edelim değerli arkadaşlar. Halk direniyor.

“Dedemi hayatımda ilk kez cezaevinde gördüm, sonra babam cezaevine girdi, en sonunda babam beni cezaevinde ziyaret etti ama ülkede Kürtlere yapılan haksızlığı anlayan hala çok azdı.”

Size kendim yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum. Batman’da bir Kürt vatandaş bana anlatıyor. Yıllardır unutamadım. Kürt meselesini böyle Diyarbakır anaları çadırları ile çözmeye çalışanlara ithaf ediyoruz. Kürt meselesi derin bir meseledir. Çok önemli bir haksızlık, kimlik ihlali meselesidir. Bana şunu söylüyordu, diyordu ki Kürt araştırmacı kitaplar yazmış bir kişi: “'Dedemi hayatımda ilk kez cezaevinde gördüm, sonra babam cezaevine girdi, en sonunda babam beni cezaevinde ziyaret etti ama ülkede Kürtlere yapılan haksızlığı anlayan hala çok azdı.' Maalesef bakın en az bir 100 yıllık süreci özetleyen bir Kürt araştırmacının sözü, çok üzücü gerçekten biz Kürt meselesi dediğimiz zaman bize sokakta Türkiye toplumundan insanlar diyor ki: “Kürtlerin neyi eksik? Onlar da satmıyor mu? Okulda okumuyor mu?” o değil. Bir kimliğin reddi meselesi var. Bunu anlatamıyoruz, birileri anlamak istemediği için anlatamıyoruz. Biz sonuna kadar anlatacağız ve meselenin böyle sosyal yaşamda, yürümek oturmak, ticaret yapmak meselesi olmadığını, bir kimlik ve kültürel haklar meselesi olduğunun altını çiziyoruz ve en az 100 yıllık bu problemin bitiminin mutlak surette olması gerektiğini söylüyoruz.

 

“Kayseri Ziraat Bankası Alpaslan Şubesi’nde banka hesabında olan yaklaşık 150 bin TL paraya bloke koydu ve parayı vermedi.”

“Sayın vekilim amcam komiser iken 6 yıl 10 ay ceza aldı. Cezasının tamamını yattı bitirdi ve yaklaşık 1 yıl önce tahliye oldu. Bugün Kayseri Ziraat Bankası Alpaslan Şubesi’nde banka hesabında olan yaklaşık 150 bin TL paraya bloke koydu ve parayı vermedi. Ne oldu? Ne bitti? Cezamızı da çektik, nedir bu işlemler? Zulüm bu.” Sizi hayat boyu terörist ilan edecek, çoluk, çocuğunuzu terörist ilan edecek bir anlayış ile karşı karşıyayız. KHK ile ihraç edilmiş, çoluk çocuğunun güvenlik soruşturmasında anasının babasının KHK’lılığı karşısına çıkıyor böyle malı mülkü ile sorunlarda da bunlar devam ediyor.

 

Dosya onaylansa babası cezaevinden çıkacak ama Yargıtay dosyayı onamıyor.

Şu görüntü çok üzücü. Türkiye’de son yıllarda bu görüntüler çok arttı. Burası Elâzığ Cezaevi önünde. Annesi çocuğunun fotoğrafı çekip bana göndermiş. Çok üzüntülü bir şekilde göndermiş. Diyor ki: “1,5 yaşındaydı babası gideli şu an 6 yaşında ve artık kaldıramıyor, bu resim bugün çekildi ve dosyamız hala onaylanmadı.” Dosya onaylansa baba cezaevinden çıkacak ama Yargıtay dosyayı onamıyor. Gel de gerçekten öfkelenme. Bu çocuk 1.5 yaşında babasını hatırlamazken babası cezaevine girmiş. Hayatı cezaevi önlerinde geçmiş ve sonrasında cezaevi müddeti bitmiş, Yargıtay onayacak mısın onamayacak mısın? Şu dosyaya bak Allah aşkına. Böyle binlerce dosya var, hangi birisini gündeme getirelim. İnsanlar perişan, ben de bir milletvekili olarak bunları gündem ediyorum. Bu toplumdaki, tabandaki bu büyük dertleri biliyoruz değerli arkadaşlar. Bunları gündem etmeyeceksem niye milletvekili olayım? Her kesimden insanın mağduriyetini gündem ediyorum. Hiçbir ayrımcılık yapmıyorum. Kim başvurursa onların ihlallerini söylüyoruz.

 

“Binlerce KHK’lı sus pus evlerinde oturuyor, bir avuç insanın mücadelesini seyrediyor.”

Cemre Birand, Mehmet Ali Birand’ın eşi çok vicdanlı bir hanım tebrik ediyorum, çok vicdanlı bir cümle etmiş Cemre Hanım: “355 Askeri Öğrenci 1800 günden fazla hapiste. Suçsuz olduklarını herkes söylüyor ama kimse kılını kıpırdatmıyor. Aynı şekilde yüzlerce, binlerce KHK’lı sus pus evlerinde oturuyor, bir avuç insanın mücadelesini seyrediyor.” KHK’lılara da sitemimiz var, kendilerine özeleştiri yapsınlar. KHK zulmüne karşı mücadeleyi sadece Melek Çetinkaya’ya, Nazan Bozkurt’a, bana, ona, buna bırakmayın arkadaşlar. Hak arama mücadelesi bu. Biz kimseye illegal bir iş yapın demiyoruz. Hakkınızı arayın diyoruz. Büyük bir haksızlığa uğradınız, hak arama yollarını kullanın diyoruz yoksa tepenize daha da çok binerler. Daha çok tokmak indirirler. Hak arama bilincini geliştirmezsek istediğimiz kadar iade bile edilelim biz gerçek bir vatandaş olamayız değerli arkadaşlar.

 

“OHAL Komisyonu biz çok iyi biliyoruz bunların hallerini ama tüm mağdurların yanındayız, onu da söylemiş olalım.”

Bakın Selvi Öğretmen tutuklandı. Selvi ve Nursel serbest bırakılsın dendi. İsimsizler hareketi. Tek suçları KHK’lara karşı haklarını istemek olan öğretmenlerimiz iki öğretmen sabah gözaltına alındı, gösteri yaptıklarında hemen gözaltına alınıyorlar. İhraç edilmişler nedeni belli değil. Aradan 5 yıl geçmiş, hiçbir itham yok. Dosyasını tutuyorlar olacak şey mi? Binlerce dosya var. Aradan 5 yıl geçmiş, bu insanların dosyasına bakılmaz mı? Bir ton devlet kurumu var ortada ne yapacaksan yap. Dosyada bekletiyor, iade edilmesi gerekiyor ama bir gerekçe bulalım da iade etmeyelim arayışı içinde OHAL Komisyonu biz çok iyi biliyoruz bunların hallerini ama tüm mağdurların yanındayız, onu da söylemiş olalım.

 

KHK konusu yargı konusu değil ki. Sen getirdin bunu. KHK’lar oluşturdun, Meclis’te oluşturdun, imzalaştırdın, yasalaştırdın.

Recep Tayyip Erdoğan dedi ki Sayın Kemal Kılıçdaroğlu KHK meselesini gündeme getirince dedi ki: “Bir defa KHK ile ilgili ben bu işi çözeceğim diyen kim (Kılıçdaroğlu’nu kastederek)? Ana muhalefetin başındaki zat. Sen ne zamandan beri yargı oldun? Bu yargının konusu. Bununla ilgili adımı yargı atar; yargının yetkilerini elinden sen nasıl alıyorsun?” bir kere KHK konusu yargı konusu değil ki. Sen getirdin bunu. KHK’lar oluşturdun, Meclis’te oluşturdun, imzalaştırdın, yasalaştırdın. Yargının konusu değil. Yargılamada insanları attınız. Ülkenin koca Cumhurbaşkanı bunu söylüyor. Yargılamadan binlerce insanı işinden attınız. Meclis’te çıkan KHK’lar ile ne yargısı? Bilmiyor muyuz? Biz çok açık ve net söylüyoruz; KHK’lar Anayasa dışıdır, KHK’ları bitirmek için bir yasa çıkarılır ve ‘Bütün KHK’lar iptaldir’ denir. Bu kadar basittir ne yargısı ne hali? İnsanları yargısız infaza tabi tuttunuz. Tüm siyasetçilere çağrı yapıyoruz. Bakın KHK meselesini çözmek için tüm siyasetçiler cesurca, net konuşmalı, kalıcı konuşmalı ve KHK zulmü bitmeli. Samimi, içi dolu sözler, somut deliller bekliyoruz herkesten. Cesur siyaset izlemeyen kaybeder, KHK’lar kilit noktadır bunu herkes bilsin. Seçimlerde de gerekli tavırları gösterecekler bunu herkes bilsin.

 

SGK yetkilileri yargılanabilecek!

Çok önemli bir maddenin Anayasa Mahkemesi’nden: “MGK’nın kararları hakkında başkaca icrai bir karar alınmadan bu kararlarla icraat yapılamaz.” diyor. Biz bunun evveliyatını çok iyi biliyoruz. Meclis’te milletvekili olarak geçtiğimiz yıl bu sıralarda çıkan bir yasaydı. Hatta ben kürsüye çıktım isyan ettim. “Olur mu böyle şey?” insanlara SGK’larla ilgili haklarını çiğneyen SGK yetkilileri var. Bunlar çiğnemiş hakları, insanların kendilerini mahkeme açacağını anlamışlar. İktidar’a demişler ki: “Hakkımızda bir yasa çıkarın, biz yasal zırha kavuşalım. Bizim hakkımızda kimse dava açamasın.” Bu isteği 31 Ekim 2020 tarihine kadar olan tüm SGK işlemlerinde bu yetkilileri yasal zırha kavuştuğuna dair yasa çıktı. Böyle bir şey olabilir mi? Yasa ile diyorsun ki: “Şu şu haksızlığı yapan yetkililere dokunulmayacak!” Anayasa Mahkemesi iptal etti. Biz o zaman feryat ettik, böyle saçma sapan bir yasa olabilir mi? Resmen haksızlık etmişsiniz, milletin mahkemeleri gitmesini engellemek için yasa çıkarıyorsun. Bu nasıl hal? Olacak şey mi? Allah’tan Anayasa Mahkemesi iptal etti. Biz o zaman çok üzülmüştük, AYM’de gereğini yaptı.

 

“Emeğimi çaldılar, hakkımı helal etmiyorum.” diyor

Belediyede şehir plancısı olarak görev yaparken ihraç edilen bir kişi diyor ki Elmas Bey bal satarak ailesinin geçimini sağlıyor: “Emeğimi çaldılar, hakkımı helal etmiyorum.” diyor, OHAL komisyonu başvurusunu reddetmiş.

 

Ağır engelli KHK’lıların durumu. Bakın engelli olmak çok zor, engelli hapiste olmak daha zor, KHK’lı engelli hapiste olmak daha zor; onlardan birisi Yavuz Selim Burgu bu insan bu zorluklara rağmen, engelli işinden atılmış, hapiste tüm zorluklara rağmen sınava girmiş ve bu insan İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’ni kazanmış, bunca hastalığa geçirilen ameliyatlara, kullandığı iki koltuk değneğine rağmen, 2017’den beri devam eden hapis hayatı devam ederken. Tüm bunlar yaşanırken "Kayıt yaptırdıysan gireyim bari diye" girilen sınavın sonucunda İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’ni kazanmış ama bu insan kaydını yapamayacak çünkü hapiste okula gelmesi isteniyor ve bu insan bu okulu okuyamayacak.

 

Cengiz Karakurt geçtiğimiz sene Siirt Cezaevi’nde hayatını kaybetmişti

Cengiz Karakurt bakın Siirt Cezaevi’ndeydi, bu vakaya çok iyi takip etmiştim. Siirt Cezaevi’nde KHK’lı bir öğretmen bir kalp kapak hastalığı olan kişi Covid olmuş, çok ağır ihmaller, gecikmeler, yanlış ilaçlar, verilen ilacın kanama yapan riski göz önüne alınmadan bu gencecik insan Cengiz Karakurt geçtiğimiz sene Siirt Cezaevi’nde hayatını kaybetmişti. Biz bunlar için soruyoruz, cevap vermekten kaçınıyorlar ama hatırlatıyoruz bu bir gün mutlaka masum insanların hakkı, hukuku sorulur diye tekrar hatırlatıyorum.

 

Bir önemli vefat Bozkır’ın tezenesi Neşat Ertaş 9. Ölüm yıldönümü. Bu topraklarının kültürünün çok önemli isimlerinden birisi halk ozanı Neşat Ertaş’ı da vefatının 9. Yılında anıyoruz.

 

Adana Seyhan’da çöplerden atık kâğıt toplayan Mahsun isimli işçi kardeşimiz çalışırken dört kez üstüste baygınlık geçirdikten sonra hayatını kaybetti.

Birçok iş cinayeti konusunda da bakın atık toplayan bir işçi, iş cinayetine gitmiş. Adana Seyhan’da çöplerden atık kâğıt toplayan Mahsun isimli işçi kardeşimiz çalışırken dört kez üstüste baygınlık geçirdikten sonra hayatını kaybetti. Maalesef atık işçilerinin hali bu. Zaten çıkan yasa ile bu iş kurumsallaştırılmaya başlandı. Çöplerden ekmek ve atık toplayıp hayatını kazanmaya çalışan insanlar maalesef ki bir çöpün dibinde baygınlık geçirdikten sonra hayatını kaybetmiş. Biz tekrar atık toplayanların sorunlarına dikkat çekiyoruz. Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptılar, çok büyük mağduriyetler yaşadıklarını söylediler. Bunların içinde üniversite mezunlarının olduğunu bile söylüyorlar çünkü insanlar iş bile bulamıyorlar ama mağduriyetler had safhada, herkes unutsa da biz onların kalbini unutmayacağız.

 

Bankasya’da hesabın var denilerek cezaevine atıldı ve sağlık hakkı ihlali ile 3 hastane dolaştırıldıktan sonra Bornova Cezaevi’nden gönderildi.

Kenan Özcan İzmir Karabağlar’da tanınmış bir esnaftı. Bankasya’da hesabın var denilerek cezaevine atıldı ve sağlık hakkı ihlali ile 3 hastane dolaştırıldıktan sonra Bornova Cezaevi’nden gönderildi 3 hastane dolaştı ve hastalığı teşhis edilemeden hayatını kaybetti. Yakınları çok ağır ihmallerin olduğunu, cezaevinin çok dezavantaj bir sağlık durumu olduğunu söylediler. Gereken takibi yapıyoruz arkadaşlar.

 

Sivas KHK Platformu ile Sivas’taki KHK’lılarla Sünni, Alevi her kesimle bir araya geldik

Bizim önemli temaslarımız oldu. Geçtiğimiz günlerde Sivas KHK Platformu ile Sivas’taki KHK’lılarla Sünni, Alevi her kesimle bir araya geldik ve Sivas’ın tarihi, kültürel yapısını tanımaya çalıştık. Gökmedrese’deki tarihi çalışmaları yerinde takip ettik. Yetkililerden bilgi aldık. Sivas Cemevi’ni ziyaret ettik, sayın başkandan bilgiler aldık ve tekrar Sivas’ta böylesi bir katliamın yaşanmaması için temennilerimizi ilettik, durumu tahlil edip insanlarla konuştuk. Madımak otelini gördük ve bölgedeki esnaflarla konuştuk ve bu tür müessif olayların olmamasını diliyoruz. Son derece güzel, tarihi eserlerin olduğu. Selçuklulardan kalma önemli eserlerin olduğu bir ilimiz. Ben Sivas’ta tarihi yapılara çok daha büyük bir önem verilmesi gerektiğini. Gecikmiş bir hal olduğunu, birtakım çalışmalar olduğunu ama daha ciddi çalışmalar olması gerektiğini söylüyorum. Burası Abdulvahap gazi hz. Olduğu yerden Sivas görüntüsü. Sivas bir sanayinin birleştirildiği, daha iyi daha istihdam alanlarının arttırıldığı, daha insanların iş bulabildiği daha iyi bir il olabilir ama bu noktada önemli eksiklikler olduğunu gördük değerli arkadaşlar.

 

Bu cumartesi günü Diyarbakır’dayım. Özgürlükçü Hukukçular Derneğinin panelinde olacağım.

Konya, Sivas, İstanbul, İzmir birçok ilde dolaştım. Buradan da duyurmuş olalım bazen insanlar sitem ediyorlar. Bu cumartesi günü Diyarbakır’dayım, Amed’de bir panel var. Benim basın toplantısında gündeme getirdiğim konularla ilgili bir panel. Özgürlükçü Hukukçular Derneği bu paneli hazırladı. Orada konuşmacıyım. Buradan Diyarbakır’lılara söyleyelim. Şimdiden duyuruyoruz. Cumartesi herkesle görüşmek isterim, tanışmak isterim. Görüşmek, tanışmak isteyen kardeşlerimiz bu panele gelebilirler. Diyarbakır Mitannia Otelde ve 2 Ekim Cumartesi günü sabah 09:30’da başlıyor 16:00’a kadar sürüyor. Bir ceza devleti olarak Türkiye’de hapishaneler konulu panelimize katılın, herkesi bekleriz. Av. Engin Ergül infaz yasası, Prof. Dr. Ümit Biçer hasta mahpuslarda adalet biçimi, Av. Cengiz Yürekli ağırlaştırılmış müebbet, ben de ihlaller konusunda konuşacağım. Moderatör Emine Kaya hanımefendi olacak. Cumartesi önemli panele cezaevlerinden şikâyeti olan mahpus yakınlarını bekleriz, duyarlı insanları bekleriz. Biz ayrıntılı konuyu anlatmaya çalışıyoruz. Dediğimiz gibi binlerce ihlal geliyor, bunları tasnif ederek bunları size sunmaya çalışıyoruz ve bu konuda da bizi böyle bir panele davet ettiler ve biz de o panelde konuları ayrıntılı bir şekilde işleyeceğiz değerli arkadaşlar.

 

Kocaeli çalışmalarımız son hız devam ediyor!

Şu anda Kocaeli’ndeyim. Basın toplantısını yaptığımız yer de Kocaeli HDP Dilovası İlçe Başkanlığımız. Biz her hafta yaptığımız basın toplantılarını ihmal etmemeye çalışıyoruz çünkü çok önemli hak ihlalleri geliyor ve yetişemiyoruz. 1 hafta geciktirsek diğer haftaya çok konu birikiyor ve gecikme yaşanmaması gerekiyor çünkü hak ihlali bu gecikme olmamalı. Bugün Dilovası, yarın Gebze’de olacağız. Elimizden gelen tüm gayretleri göstererek halkımızla konuşuyoruz. Darıca’da, İzmit’te, Körfez ilçemizde halkla konuşmalarımız oldu. Yüzlerce, binlerce kişi ile konuşmalarımız oldu. Halkımızın önemli ekonomik sorunlar yaşadığını gördük. Darıca’da cemevimizi ziyaret ettik ve orada da cemevi başkanının cemevlerinin hukuki statüye kavuşmamasından dolayı yaşadığı mağduriyetler ile ilgili bize ilettiği hususları dinledik. Şu anda Kocaeli’ndeyiz ve bizimle görüşmek isteyen vatandaşlar ulaşabilirler. Kocaeli’nde olan yurttaşlarla görüşmeyi arzu ederim. Oldukça önemli programımız oluyor, Meclis’te açılıyor ve Kocaeli’ndeyken sizinle görüşmeyi çok istediğimi söylemiş olayım.

 

Av. Selçuk Kozağaçlı ve arkadaşlarına yapılan ihlaller devam ediyor. Hukuksuz bir mahkemede yargılanıyorlar. Ebru Timtik bu hukuksuzluğa karşı sivil bir direniş gösterdi, açlık grevine girdi ve bir hukukçu açlık grevinde kendisine dayatılan hukuksuz mahkeme sonuçlarını kabul etmediği için hayatını kaybetti. Selçuk Kozağaçlı halen cezaevinde ve birçok hukukçu cezaevinde. Biz bu hali kabul etmiyoruz, biz kendi elimizle değiştiremesekte kabul etmediğimizi söylüyoruz.

 

Cezaevinde 9 ay boyunca gördüğü işkenceyi anlattığı için mahkemeleri kapalı yapılan ve şu anda Sincan Cezaevi’nde olan Gökhan Türkmen’i hatırlatıyoruz çünkü bizim unutamayacağımız vakalar. “9 ay boyunca işkence gördüm.” Diyen bir insan ve şu anda kendisinden haber alınamıyor Sincan Cezaevi’nde.

 

Gülistan Doku maalesef Dersim’de kayboldu, aylarca, yıllardır biz bunu hatırlattık, hatırlatmaya devam ediyoruz. Ne annesi ne kız kardeşi Gülistan Doku’dan vazgeçmedi halen onu arıyorlar ve biz daha ciddi aramalar olması gerektiğini söylüyoruz.

 

Geçen hafta da söyledik Hüseyin Galip Küçüközyiğit, Nursena Küçüközyiğit kızıydı. Babasını 9 ay boyunca aradı sonunda bir gün evine bir telefon geldi “Baban Sincan Cezaevi’nde.” Dendi ve Türkiye’nin vahim görüntüsünden birisi. Gitmedik yer bırakmadı kızı, ısrarla aradı. Bu ısrarlı aramalar sonrasında babasını hayatta buldu ve en azından nerede olduğunu öğrendi. Bunlar çok çarpıcı, dramatik, Türkiye görüntüleri. Unutamayacağımız görüntüler, 100 yıl sonra bile bu vehametleri hatırlayacağız. O yüzden biz her basın toplantımızda bunları hatırlatıyoruz ve insan kaçırma ve işkencelerin olmaması gerektiğini söylüyoruz.

 

Çok vahim bir vaka bu arabanın başına biz gitmiştik. Terk edilmiş bir haldeydi. Bu insanı da kaçırmışlardı. Yusuf Bilge Tunç 25 ay oldu. Öldüyse ölüsü, diriyse dirisi nerede? Hiçbir haber yok. Ulusal ve Uluslararası mekanizmaların tüm sorularına İçişleri Bakanlığı haber vermiyor ve işte bunlar olduğu için Türkiye dışarıda yargılanıyor, vicdanlarda yargılanıyor.

 

Muhammed Safitürk’ü öldürdüğü gerekçesiyle cezaevine atılan, bu şekilde giren ve son hali böyle olan, cezaevinde açlık grevleri yapan Şerif Mesutoğlu babası, eşi bize defalarca bahsetti. Dosyası Anayasa Mahkemesi’nde çok açık, ağır ihlallerle dolu bir kararı Yargıtay onadı. Benim vicdanım kabul etmiyor o yüzden her hafta bunu hatırlatıyoruz. Şerif Mesutoğlu için Anayasa Mahkemesi’nin adil bir karar vermesini bekliyorum. Benim kararımda olduğu gibi Yargıtay öyle çok ağır bir şekilde haksız bir karar, birçok insana veriyor ve Anayasa Mahkemesi’nden bu iş dönebiliyor. Umarım ki Şerif Mesutoğlu yaşadığı korkunç günlerden sonra özgürlüğüne kavuşur. Kendisini yakan, ölüm oruçlarına giren, böyle bir haksızlığı kabul etmiyorum diyen bir insan ve çok yakından takip ettim. O yüzden bu kişinin halini unutamıyoruz.

 

Mehmet Bal Batman’lı İstanbul’da kaçırıldı ve halen haber yok kendisinden.

 

Sn. Osman Kavala Sn. Selahattin Demirtaş gibi AİHM’in Türkiye’ye dair ağır hak ihlali kararına rağmen halen cezaevinde, tek işi insanlara yardımcı olmak, yardımsever iyilik sever bir insan olması maalesef suçu buydu ve maaelesef Osman Kavala beyefendi halen içeride. Bunu vicdanımız kabul etmiyor.

 

Mazlum Dönder unutamayacağım bir vaka. Maalesef ki Mazlum Dönder Kırşehir Cezaevi’nde çok ağır koşullarda yaşayan müebbet hapis koşullarını yaşayan bir genç üniversite öğrencisi, bana hapisteyken de yazdı unutamam, çok etkilenmiş ve üzülmüştüm. Bir Kürt üniversite öğrencisi Mazlum ve çok ağır bir hapishane süreci var. Gencecik bir insanın hayatını karartıyorlar. Birtakım gerekçelerle ceza üstüne ceza alıyor ve bu kişi korkunç bir hale sürekli yaşamak zorunda bırakılıyor.

 

Değerli arkadaşlar bugün basın toplantımız bu kadar, Kocaeli Dilovası’ndan size seslendik. Biz hak ihlallerine hiçbir zaman için bırakmamaya, seslendirmeye, devam ettirmeye çalıştık. Bugün de bizim için biraz zor olan şartlarda, şartlarımızı zorlama pahasına da olsa bu çalışmayı yaptık. Umarım ki hak ihlallerinin hepsi gider, biz bütün bunların peşinde koşmaya devam edeceğiz. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bugün de Kocaeli’ndeki çalışmalarımıza devam edeceğiz.