İnsan Hakları Günü 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler ’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kabul edildi!

İnsan Hakları Günü 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler ’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kabul edildi ve bundan sonra her 10 Aralık insan hakları günü ve 10 Aralık gününün insan hakları haftası olması kararlaştırıldı.

İnsan Hakları haftası var ama insan hakları yok!

İnsan hakları haftasında bir insan hakları savunucusu milletvekili olarak oldukça muzdaribim. İlk önce içinde bulunduğum Meclis’ten muzdaribim çünkü ne Meclis Başkanlığı ne de bu iktidarın bakanlıkları başta; İçişleri, Adalet Bakanlığı olmak üzere insan hakları ihlalleri konusunda yaptığımız çalışmalara cevap vermemeyi tercih etmesi dolayısıyla son derece üzüntülüyüm, muzdaribim.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ihlalleri sümenaltı ediyor!

Bu Meclis’in bir İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı var ne yazık ki şu anda AK Parti MHP çoğunluğu ile insan hakları ihlallerini sümenaltı etmek komisyonuna dönmüş durumda. Onlara ilettiğimiz 3 bine yakın başvuruyu bizim kanalımızdan giden başvuruyu ki toplam İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na Türkiye’den giden 9 bin 100 başvurunun 1/3’ten fazlası benim makamımdan gitmektedir. Muzdarip olmamın ne kadar önemli olduğunu buradan anlayabilirsiniz. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı’na giden 9 bin 100 başvurunun 1/3’ünden fazlası sadece benim makam odamdan İnsan Hakları Komisyonu’na gitmektedir. “Ey Ömer Faruk Gergerlioğlu sen bundan ne sonuç alıyorsun İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tarafından ihlal bulunuyor mu?” diye soracak olursanız, bir tanesinde bile ihlal vardır dememeyi tercih ediyor. Binlerce ihlal başvurusu götürüyoruz hepsini sümenaltı etmeye çalışan bir İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu var karşımızda. Ben bu komisyonu artık hiç önemsemiyorum, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesiydim öncesinde şu anda da değilim ve bu komisyonunun hiçbir şey yapmadığını, insan hakları ihlallerini araştırmak yerine insan hakları ihlallerini sümenaltı etme komisyonu haline dönüştüğünü çok net bir şekilde söyleyeyim.

TBMM Başkanlığı işkence kötü muamele önergelerini kaba ve yaralayıcı ifadeler diyerek reddediyor!

Bu Meclis’in Başkanlığı; Meclis Başkanlığı da kendilerine ilettiğimiz birçok önergeyi kaba ve yaralayıcı ifadeler var denilerek reddediyor. Kaba ve yaralayıcı ifadeler var dediği önergelerde ise içinde işkence, kötü muameleye, çıplak aramaya uğrayan insanların ifadeleri var. Tek bir kelime biz eklemediğimiz halde, bu milletin fertlerinin ifadeleri olduğu halde Millet Meclisi Başkanlığı’nın incelemeyi reddettiği önergelerle karşı karşıyayız. Bundan daha ağır insan hakları ihlali olabilir mi? Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu binlerce başvuruyu gündeme getirmiyor, biz burada her hafta basın toplantısı düzenleyerek gördüğünüz binlerce başvuruyu gündem etmeye çalışıyoruz ve sonuç almaya çalışıyoruz, bir kısmında da alıyoruz çünkü Türkiye’de sadece Türkiye iktidarında değil ulusal ve uluslararası mekanizmalar ile tüm gücümüzü göstermeye çalışıyoruz ama bu Meclis’in organları ne yazık ki milletten yetki alınıp gelinen yerde millete ihanet halindeler. Meclis Başkanlığı da aynısını yapıyor. Meclis Başkanlığı da yine aynı şekilde maalesef ki bizim önergelerimizi iktidarın hoşuna gitmeyecek önergeler olarak görüp incelemeyi reddediyor sümenaltı ediyor. Ben bunu burada millete şikayet ediyorum, Meclis’te dönen bu dolapların bu millet farkına varsın. Milletin fertlerinin şikayetleri bu milletin Meclisi’nin organlarında sümenaltı ediliyor. Ben bunu millete şikayet ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop’u da, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu’nu, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı ve iktidarın diğer birçok bakanını da şikayet ediyorum çünkü kendilerine götürdüğümüz cezaevleri ihlallerini, kötü muameleleri, işkenceleri, gözaltındaki darpları, polis tarafından öldürüldüğü iddialarını araştırmamayı tercih eden, işkenceyi, kötü muameleyi, çıplak aramayı araştırmamayı tercih eden bunları yok varsayan, yemin ederek bunlar yoktur diyen yetkililer ile karşı karşıyayız. İncelemişler mi? Araştırmışlar mı? Helikopter’den atılan Kürt köylüsü ile ilgili bir araştırma yapmışlar mı? Konya’da koruma istediği halde iki kez savcının koruma isteğine karşı cevapsız kalmasını gündem etmişler mi? Hayır! İşte tüm bunlardan sonra biz bu bakanlıklara güvenebilir miyiz? Görevlerini yapmıyorlar, millete buradan şikayet ediyoruz. Bir yetki verdiniz bu makamlarda görevini yapmıyor! Biz milletin bir vekili olarak burada büyük bir gayretle bize gelen binlerce başvuruyu gereken yerlere iletiyoruz, vebal bizde kalmasın diyoruz. Biz bu vebalin ağırlığı ile gayet ağır bir yük üstlendiğimizin çok iyi farkındayız ve biz bu görevimizi yerine getiriyoruz vebal bizden gidiyor ama bu konuda yetki sahibi olanların son derece vicdansız kişiler olduklarını da buradan net bir şekilde tüm Meclis’e söyleyeyim.

KHK ile ihraç edilen yüz binlerce insanın hakkını, hukukunu aradığımız adalet dediğimiz zaman kulaklarını tıkıyorlar!

Adalet Bakanlığı’na binlerce cezaevi ihlalini götürüyoruz. Hiçbiri hakkında Adalet Bakanı bir ihlal vardır demiyor. Abdulhamit Gül sesini çıkarmıyor, bu ülkede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Anayasa Madde 90’a rağmen ihlal dediği mahpusluklar bitirilmiyor! Sn. Osman Kavala, Sn. Selahattin Demirtaş zulmen tutuklular başka hiçbir şey değil. Adalet Bakanı bu konuda hiçbir şey söyleyemiyor. Senin elinde yetki yoksa o zaman orada niye duruyorusun? Adalet Bakanı isen bu konuda bir şeyler söyle! Göz göre göre tüm dünyaya mahcup olan bir ülke durumundayız. Anayasa Madde 90’a göre Uluslararası belgeleri kurumları kabul eden bir Türkiye maalesef ki şu anda tüm dediklerini yutmuş durumda. KHK ile ihraç edilen yüz binlerce insanın hakkını, hukukunu aradığımız adalet dediğimiz zaman kulaklarını tıkayan bir iktidar ile karşı karşıyayız olacak şey değil!

İşkenceye sıfır toleransmış! Böyle süslü laflar etmeyi çok iyi bilirler ama her gün binlerce vukuatı önlerine getirdiğimizde cevap vermemeyi daha iyi bilirler!

İşkence insanlık suçudur. “İşkenceye sıfır tolerans iktidarımızda sağlanmıştır, sistematik işkence ortadan kalkmıştır.” diyen iktidar sahipleri bizim sorularımıza cevap bile vermiyor ve sümenaltı etmeyi tercih ediyor. Nereden atıyorsunuz bu yalanları? İşkenceye sıfır toleransmış! Böyle süslü laflar etmeyi çok iyi bilirler ama her gün binlerce vukuatı önlerine getirdiğimizde cevap vermemeyi daha iyi bilirler! Bunların hali bu! Buradan millete şikâyet ediyorum ve onların gerçek yüzlerini buradan ifşa ediyoruz değerli arkadaşlar. Ben belgelerle konuşuyorum. Bu Meclis’te en çok soru önergesi veren milletvekillerinden birisiyim. Meclis’in, Bakanlıkların net hali bu! Muhalif gördüğü insanları yaptığı ihlalleri örtbas etmek için gayret eden bir Meclis ve yürütme var karşımızda. Aynı zamanda boyunduruk altına aldıkları bir yargı var. Adalet Bakanı ne çıplak aramaların ne kötü muamelelerin ne işkencelerin hesabını verebildi. Hiçbir şeyin hesabını veremedi. Cezaevlerindeki binlerce ağır insan hakları ihlalleri konusunda kendilerine başvuru yapıyoruz, gözlerini yaslayıp oturuyorlar cevap vermemeyi tercih ediyorlar. Niye insanlara boş yere denetimli serbestlik konusunda hakkı, hukuku teslim edip tahliye etmiyorsunuz diyoruz, cevap yok! Niye koşullu salıverilmeleri vermiyorsunuz dediğimizde, cevap yok. Niye hasta mahpuslar cezaevlerinde ölüme terk ediliyor dediğimizde cevap yok, utansınlar nasıl Adalet Bakanlığı bu?

Çıplak aramaya hiç mi yüzünüz kızar mıyor? El insaf.

İçişleri Bakanlığı da hakeza Uşak Emniyet Müdürlüğü’ndeki çıplak aramayı sorduk, yalanladılar, küfürler, hakaret ettiler. Şu anda ne oldu? Bakanlık yönetmeliğindeki çıplak arama ifadesini detaylı arama şeklinde değiştirme ihtiyacı hissetti. Dün niye reddediyordunuz? Bakın geçen sene bu zamanlar şu anda kabul ettikleri yönetmelikte değişim yaptıkları çıplak arama konusunu tüm ittifak ortak ağızla reddediyordu. Böyle bir şey yok! “İftira ediyorsun, sen teröristsin.” deyip duruyorlardı. Ne oldu? Hiç yüzünüz kızar mıyor mu? Hiç mi yüzünüz kızar mıyor? El insaf.

2021 yılında insan hakları ihlalleri arttı!

Maalesef ki insan hakları günü artık Türkiye’de her sene üzüntü ile anılıyor. Hani her günün böyle gerçekten sevinçle anıldığını biliriz ama insan hakları günleri haftaları artık artan ihlaller ile anılıyor. Geçen seneden bu yana ne oldu dediğiniz zaman artan ihlaller olduğunu size söylüyorum. Cezaevlerinde artan ihlaller olduğunu söylüyorum. İşkence vakalarında artış olduğunu söylüyorum. Yasama, yürütme ve yargının vatandaşa karşı kendisini sorumsuz hissettiği bir yapının kurulduğunu söylüyorum. Maalesef ki yürütme, yargıyı da boyunduruk altına almıştır. Saraydan gönderilen yasalar hiç o yasadan haberi olmayan vekiller eli ile imzalanarak Meclis’e sunulmakta ve yanlış olduğunu bildikleri halde bu yasaları geçirmektedirler. Daha sonra Anayasa Mahkemesi bir kısmına: “Böyle yasa mı olur? Anayasa’ya aykırı bu.” diyerek bu yasaları iptal etmektedir. Yargı yine tamamen yürütmenin boyunduruğu altında ve hakimler yürütmenin aksine bir karar vereceği zaman coğrafi güvencede tanınmadığı için ki güya yıllardır tanınacaktı öyle bir şey de yapılmadı, çok net ortada. İnsan hakları eylem planı hazırlayanların aslında insan haklarından ne kadar uzak oldukları Avrupa Birliği’nin gözünü dünyanın gözünü ne kadar boyamaya çalıştıkları apaçık ortada. Ben bir insan hakları savunucusu siyasetçisi olarak diyorum ki; 10 Aralık’ta Türkiye’de ağır insan hakları ihlalleri geçen seneye göre artarak devam etmektedir! İşkenceler, kötü muameleler, çıplak aramalar, KHK’lılara yönelik soykırım muameleleri, hepsi devam etmektedir. İki yüzlü bir politika izlenmektedir. Yargısal sistem ayaklar altındadır. Bunları çok net bir şekilde anlatıyorum, sabahlara kadar anlatacağımız binlerce örneği ile anlatacağımız olay vardır ama zamanımız müsait değil. Siyasetçi olarak 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde biz tekrar mücadele edeceğimizi haykıracağız, bugün de bunu ifade ediyoruz. Tüm Türkiye’ye tüm dünyaya maalesef ki milletin vekillerinin gönderildiği Meclis’te birtakım organların en ağır insan hakları ihlallerine imza attığını söyleyerek bu bölümle ilgili konuşmamı bitirmiş olayım.

Adnan Oktar ve 82 tutuklu arkadaşının bize başvurusu var.

Adil yargılanmak istiyoruz diyen çok kişi var. Masumiyetimizi ispatlayan delillerin incelenmesini istiyoruz diye başvuru yapmış Adnan Oktar ve 82 tutuklu arkadaşının bize başvurusu var. Biz kişilerin, grupların kimliklerine bakmıyoruz ama kim olursa olsun zalime karşı ve kim olursa olsun mazlumdan yana ilkesi ile başvuran kimsenin kesinlikle kimliğine bakmadan adil bir yargılanma yapılıyor mu yapılmıyor mu bu konuda bir insan hakları savunucusu olarak tetkiklerimizi sürdürüyoruz, böyle bir başvuru var. Ben de farklı birçok başvuruda olduğu gibi bu konuyu gündeme getiriyorum, insanları önyargı ile kimse mahkûm etmesin, önemli olan adil yargılanmaktır, hükmü kesinleşmedikçe masumiyet karinesine göre herkes suçsuzdur, adil bir yargılama ile hüküm kesinleştikten sonra ancak suçlu denilir ama Türkiye’de biliyorsunuz ilk önce yargısız infazlar yapılır daha sonra hüküm kurulmadan bu infazlar devam ettirilir.

“Bankasya borsa da halka açık hisse senedini alıp 15 Temmuz ile birlikte tasfiye işlemi başlatılmış 6 yıldır bitirilmemiştir”

Bakın bir başka başvuruda: “Asyabank borsa da halka açık hisse senedini alıp 15 Temmuz ile birlikte tasfiye işlemi başlatılmış 6 yıldır bitirilmemiştir. 2015 de TMSF’nin elindeyken bakanlar tarafından bankayı satacağız demeleri üzerine alınmış hisseler, yaklaşık 16 bin hissedar var mağduruz kimse bankadan dolayı konuyu dillendiremiyor.” Diyor. burada 16 bin hissedarın ağır bir ihlaller baş başa olduğunu görüyoruz.

“Yaşanan olayı telefonda aileye bildirirsen disiplin cezası alırsın.” denmiş.

Kayseri 1 No’lu T Tipi Yüksek Güvenlik Kapalı İnfaz Kurumu’nda vasisi olduğu kardeşi Şeyhdavut Başkan’ın kurum müdürü görüşme esnasında müdür tarafından aile şerefi ve kişilik onurunu zedeleyecek şekilde hakaretlere maruz kaldığı bize iletildi. Bunları ağır küfürler edildiği iddia ediliyor. “Yaşanan olayı telefonda aileye bildirirsen disiplin cezası alırsın.” Denmiş ve Şeyhdavut Başkan’ın yüzde 44 oranında engelli bir birey olduğu bildirilmiş. Bu konuda da biz Adalet Bakanlığı’nın harekete geçmesi gerektiğini söylüyoruz, bununla ilgili soru önergesi vermiş durumdayız.

Yargıtay incelemeleri kişinin yatarı dolduğu halde bitirilmiyor

Birçok Yargıtay ile ilgili sıkıntı var. Yargıtay incelemeleri kişinin yatarı dolduğu halde bitirilmiyor, dosyalar incelenmiyor. Pamukkale Üniversitesi’nde akademisyen olarak görev yapmaktayken ceza alan bir kişinin eşi bize başvurmuş. Yargıtay’da 10 aydır incelemede ve 2 Aralık’ta şartlı tahliyesi geldi ama halen tutuklu. Yargıtay bir karar vermiyor, cezası bile kesinleşmemiş birinin yatarını bitirip üstüne 13 ay daha, hapiste kalması hangi hukuka uygun, hangi gerekçeye uygun. Denetimli serbestlik geçmiş, üstüne şartlı salıverilme tarihi de geçmiş 13 aydır bu insan içeride tutuluyor. Ey Yargıtay neredesin? Nasıl bir adalet var? Bu ülkede Adalet Bakanlığı mı var? Adalet mi var? Böyle insanları zulmen boş yere içeride yatırma bakanlığı.

El insaf. Kürt meselesi nereden çıktı diyorsunuz, böyle uyduruk gerekçelerle insanların hayatını karartıyorsunuz.

Feyyaz Gülsoy daha önceden çok gündem etmiştik, Kırşehir Cezaevi’nde üniversite öğrencisi, Kürt öğrenciler uyduruk gerekçeler ile yıllardır cezaevindeydiler ve kendilerine yapılan baskılara karşı çıktıkları için ağır hücre cezalarına çarptırılmışlardı ve sonunda kendilerine pardon denildi, tahliye edildiler ve üniversite öğrencileri bu sefer geç tahliye edildikleri için son sınıfta oldukları okullarının kayıt sürelerini kaçırdılar. Feyyaz Gülsoy Harita Mühendisliği Afyon Kocatepe Üniversitesi bölümü son sınıfındayken tutuklanınca hem özgürlüğü gitmiş hem de kazanacağı mesleği elinden gitmiş, şu anda da “Sen buraya kayıt yapamazsın.” Deniliyor. Değerli arkadaşlar Türkiye’de Kürt sorunu neymiş diye sormayın. Siz bir öğrencinin üniversiteyken legal faaliyetlerini teröristlik olarak itham edip onu zindanlara atıp ardından onun okulunda okumasını engelleyip 5 yıl özgürlüğünü, hakkını, hukukunu gasp edip istikbalini çalarsanız bu ülkede Kürt sorunu olmaz mı? El insaf. Kürt meselesi nereden çıktı diyorsunuz, böyle uyduruk gerekçelerle insanların hayatını karartıyorsunuz. Bununla da ilgili gereken işlemleri yapıyoruz, soru önergelerini veriyoruz ve bu konudaki ayrıntı ile ilgili hususları da gündeme getirip gereken başvuruyu yapacağız ve konuyu da gündeme getirmiş olduk.

Bitlis’te yurttaş haksızlık yaşıyor!

Bitlis’ten başvuru. Bitlis’te Besim Tarhan Bitlis Belediyesi itfaiye müdürlüğünde işe alınmış ve belediye atanan kayyum ile ön soruşturma yapmaksızın işine son vermiş. Diyor ki: “Hakkımı arama yolunda açtığım dava ile işe geri alınmama karar verildi. Ancak davamı kazandığım halde Bitlis Belediyesi tarafından işime geri iade edilmedim defalarca kez belediye başkanı ile görüşmeme rağmen işe geri alınmadım. AKP Milletvekili Vahit Kiler: “Yapacak hiçbir şey yoktur.” denmiş ben 4 yıldır işsizim hanemde çalışan kimse yok, 185 bin TL bin üzerinde banka ve esnaflara borçlanmış durumdayım evim kira kiramı dahi ödeyemez haldeyim herhangi bir sosyal güvencem yok. Sayın milletvekilim mağduriyetimin giderilmesi ve sesimiz olmanızı istiyoruz.” Biz de buradan sesi oluyoruz. Geçtiğimiz günlerde Bitlis’te de kendisi ile görüştük.

Yargı iade etmiş, yargı demiş ki: “Sana haksızlık yapıldı.” belediye istediğini alıyor istemediğini almıyor.

Siirt’te aynı gerekçe ile işten atılan arkadaşlarımızın işleri tekrar ikinci bir kayyum atanması ile hakları iade edildi, bizimkinin de emsal tutulmaması ayrımcılık değil midir?” diyor, düşünün birisini iade ediyor, geri alıyor, diğerini almıyor. Tamamen bu deli dumrul yargısıdır arkadaşlar. başka bir şey değil. Deli dumrul da böyle. Köprünün başında durur istediğinden haraç keser istediğini salar. Yargı iade etmiş, yargı demiş ki: “Sana haksızlık yapıldı.” belediye istediğini alıyor istemediğini almıyor. Böyle ülke olur mu? Tabi ki bir milletvekili olarak itiraz edeceğim. İstedikleri kadar bunları örtbas etmeye çalışsınlar, utansınlar. Bu ülkede niye haksızlık yapılıyor diye sormayacak mıyız? Tabi ki soracağız.

“Kardeşimin hayatından endişe duyuyorum.” diyor.

“İskender Ak İzmir T Tipi Kapalı Cezaevinde Tutuklu, Antalya Elmalı T Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edilmiş orada gardiyanların işkencesine maruz kalmış ve uzun bir süre hastanede yatmak zorunda kaldı sonrasında tekrar hapishaneye döndüğünde gardiyanlar işkencelerine devam ettiler.” Diyor bize gelen başvuruda yakını. “Antalya Elmalı T Tipi Kapalı Cezaevi’nden Denizli Kocabaş T Tipi Cezaevi’ne sevk edildi, gardiyanların işkenceleri burada da devam etti. Hapishane müdürü ve savcının bilgisi dahilinde hem fiziki hem psikolojik şiddete maruz kalmaktadır.” Güneydoğuya sevk istemiş ama hiçbir dilekçesine cevap bulamayınca ölüm orucuna girmiş, 25 gün boyunca ölüm orucu tutmuş, sonra savcının: “Seni istediğiniz yere sevk edeceğiz.” Dedikten sonra sonlandırmış ama savcı ve hapishane müdürü sözlerini tutmamış hatta hem fiziki hem de psikolojik işkencelere devam edilmiş. “Kardeşimin hayatından endişe duyuyorum.” diyor.

Bitlis Tatvan Belediyesi’nden çıkarılan mağdurlar!

Birçok başvuru Bitlis Tatvan Belediyesi’nden çıkarılanlardan geliyor! Bitlis Belediyesi’nden çıkarılanlardan geliyor. Uğur Yalçınkaya demiş ki: “Tatvan Belediyesi'nce işten fes kararı çıkardılar. Benim herhangi bir bağlantım yok suçsuz yere işten çıkarıldım.”

AYM ihlal diyor, yerel mahkeme işe iade edilmeli. Belediye başkanı ne hukuk ne yargı kararı tanıyor!

Bitlis Belediyesi’nden çıkarılan Hüsnü Cevrin: “İşten çıkarıldım, belediyeden Anayasa Mahkemesi lehimize hak ihlali kararı verdi, yerel mahkeme işe iade kararı verdi, buna rağmen şimdiki belediye başkanı işe iade etmeyeceğini söylüyor.” Düşünün, AYM ihlal diyor, yerel mahkeme işe iade edilmeli. Belediye başkanı ne hukuk ne yargı kararı tanıyor! Böyle bir ülkedeyiz. Deli dumrul kararlarının alındığı idarecilerin kendini bu kadar rahat hissettiği, anayasayı bu kadar rahat çiğnediği bir ülkedeyiz.

Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi’nden şikâyet

Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi’nden şikâyet. “Abim İzzettin Cevrin yaklaşık 6 yıldır cezaevinde tutuklu 3 ayrı dosya ama suçlamalar aynı ceza almış dosya birleştirmesi de yapılmadı. 60 yaşında ve bağırsak kanseri hastalığı var cezaevindeyken ameliyatta oldu sağlığından endişeliyiz.”  Böyle binlerce hasta mahpus var. Hem adil olmayan yargılamalarla yatıyorlar hem de hasta hasta yatıyorlar.

“Tutuklandığında 2 yaşında olan kızım şimdi 7 yaşında”

Cezasının yatarı bitmek üzere olan kişi 20 gün sonra tahliye olması gerekiyor fakat dosya hala Yargıtay’da. Böyle binlerce aile var. Bakın az evvel birisini andık, şimdi de birisini. Şahıs diyor ki: “Tutuklandığında 2 yaşında olan kızım şimdi 7 yaşında. 60 aydır babasının gelmesini bekliyoruz. Yatarı doldu. Yargıtay hala bekliyor.” Siz bu kararlarınız ile sadece mahpusa değil mahpusun eşine, çocuklarına, nesline de kötülük yapıyorsunuz. Suçsuz günahsız o çocuklara da yapıyorsunuz.

Sürekli Ceza Tevkifevleri Genel Müdürü görevden alınır mı? Ne dolaplar dönüyor? Ne oluyor?

“Tutuklanan eşim adil yargılanmadı, 5 yılımız çalındı, hayatımızdan daha fazla çalınmasına izin vermeyin lütfen bizim elimiz kolumuz bağlı. Lütfen sesimiz olur musunuz?” demiş. Bunlar Milletin fertlerinin feryatları arkadaşlar. Bunları Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu duymak istemiyor! Gönderiyoruz hepsini, arkadaşlarımız çok çalışkan bir şekilde, ekip çalışmamız ile tüm bunları gönderiyoruz anında, Adalet Bakanı’na gönderiyoruz, Yargıtay yetkilileri buraya geldiğinde söylüyoruz, Adalet Bakanlığı yetkilileri, Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü yetkilileri geldiğinde söylüyoruz umurlarında değil! Onlar için tek husus makam, mevkileri ellerinden kayıp gitmesin. Tek husus o. Birisi el insaf “Ya olur mu bunu da yapmamalıyız.” dediği zaman Ceza Tevkifevleri Genel Müdürleri sürekli değişiyor. 7-8 ayda bir sürekli değişiyor. Böyle şey olur mu? Neden? Çünkü oradaki birçok ihlalde anladığım kadarıyla vicdanları sızlıyor. Birtakım şeylere imza atmak istemiyorlar ve görevden alınıyorlar, sürekli Ceza Tevkifevleri Genel Müdürü görevden alınır mı? Ne dolaplar dönüyor? Ne oluyor? Ne bitiyor bilmiyoruz ama bizim gördüğümüz ihlalleri takip eden insanlar olarak yetkililerin neler yapmadığını çok iyi biliyoruz.

“Sen teröristsin.” Denilerek denetimli serbestliği verilmemiş.

“Anneyim daha 1 yaşına girmemiş bir bebeğim var. En azından biz anneler için elektronik kelepçe ya da ev hapsi talep ediyoruz bize bebeklerimizle orayı yaşatmasınlar. Biz mağduruz suçumuz yokken talep ettiğimiz şeyler bile aklımıza sığmıyor ama mecburuz.” diyor. Böyle binlerce anne cezaevinde, binlerce çocuk dışarıda mağdur ve binlerce anne de cezaevine girmek üzere. Herkese bu çileyi, bu sıkıntıyı yaşatıyorlar maalesef, her türlü zulmü yapıyorlar değerli arkadaşlar. Böyle birçok başvuru var, Yargıtay’ın dosyaları onamadığı için bize başvuran insan. İbrahim Alan üniversite öğrencisi iken 2016 yılı sonunda tutuklandı halen Afyon Bolvadin Cezaevi’nde denetimli hakkı gelmesine rağmen verilmedi. Abisi ile cezaevinde mektuplaştığı için “Sen teröristsin.” Denilerek denetimli serbestliği verilmemiş. Böyle birçok vaka geliyor arkadaşlar. Mektup göndermiş, “Sen terörist ile mektuplaştın.” Terörist dediği adam dışarıda dolaşan bir insan. Bu nasıl saçmalık? Terörist ise dışarıda niye dolaşıyor?

“Bu mektubu nasıl yaparız sümenaltı ederiz.”

Ayşe Özdoğan isimli hasta mahpus ki şu anda dışarı çıktı, cezaevinden bana gönderdiği mektup engellendi. Bir milletvekiline gönderdiği mektup engellendi. Gerekçeyi de altına yazmışlar, abuk subuk bir sürü gerekçe. Niye? Cezaevinde uğradığı ihlalleri bana bildirdiği için “Bu mektubu nasıl yaparız sümenaltı ederiz.” Diye cezaevi idaresi mektubu engellemiş. Türkiye böyle bir yer, görün şu hali!

“Sesimizi duyurmanızı rica ediyoruz.”

Denetimli hakkı verilmemiş, 9 Eylül Üniversitesi’nden öğrenci olarak bir de üstüne ilişkisi kesilmiş. “Sesimizi duyurmanızı rica ediyoruz. Gönderdiğimiz mektuplar cezaevi denetiminden geçmiş, hâl hatır sormaktan ileri gitmeyen, cezaevi tarafından uyarı ya da inceleme işlemi başlatılmamış mektuplardır.” Şahıs diyor ki: “Ben mektubu gönderdim, o bana mektubu gönderdi.” Yanlış bir ifade yasaya aykırı bir ifade olsa zaten biliyorsunuz cezaevi idareleri mektubu vermiyor, göndermiyor. O mektuplarda verilmiş engelleme yapılmamış daha sonra; “Sen falanca ile mektuplaşmışsın.” Gerçekten el insaf diyorum.  “Bunlar bahane edilerek kardeşimin özgürlüğü engellenmektedir. Suçlu değil ama suçlu diyelim cezasını çekti artık denetimli hakkı %10 indirim hakkı gibi hakları verilmesi gerekirken engellendi.”

Sağlık Bakanlığı’nı şikâyet ediyor.

“Mesleğimde 16. Yılımdayım.” diyen bir hemşire arkadaşımız, benim de içinde bulunduğum mesai arkadaşımız Sağlık Bakanlığı’nı şikâyet ediyor. “Çok kötü çalışma koşullarındayız, 24 saat çalışıyoruz, bizim de ailemiz çocuklarımız var. Kendi sağlığımızdan oluyoruz. Her ay 5-6 gece evimizde uyumuyoruz, koşullarımız bu. Yeterli atama yaparak bu sorun çözülmeli. Hemşire odalarının dışarı açılan penceresi dahi yok 4 duvar arasındayız. Covid de çalıştık, sırılsıklam kıyafetimizi kuruttuk tekrar giydik, duş imkânı dahi sağlanmadı, İşimiz gereği elimiz yüzümüz kıyafetimizin idrar, kan olduğu zamanlar oluyor. Silip kıyafet değiştirip koşturmaya devam. Bizim sağlıklı çalışma ortamına ihtiyacımız var.
Hastanelerde yöneticiler meslektaş değil patron oldu imzaladıkları sözleşmeler ile. Tek amaçları kâr elde etmek. Öyle ki 24 saat çalıştırıp zorla nöbet izni kullandırıyorlar. 24 saatten alacağımız 300 TL'yi vermemek için bunu yapıyorlar. Gündüz çalışan hemşire sayısı azalıyor, çocuğumuz hasta olduğunda izin alamıyoruz "Sayınız yetersiz." yanıtını alıyoruz. Biz gece mesaisi gündüz mesaisinden fazla ücretlendirilmeli derken fazla ücreti bırakın 8 saatten kazandığımız 100 liraya göz diktiler. Liyakata göre görevlendirme yok, kuruma dava açtım yüksek lisans yaptığım alanda görevlendirmedikleri için 3 ay başka hastaneye sürdüler, görevlendirme bitti tekrar görevlendirme çıkardılar. İkinciye itiraz edip 1 sene ücretsiz izne ayrıldım çünkü ben tekim onlar hiç hesap vermeyen çoğunluk. Mücadeleye devam ediyorum.” Diyor. “Yıllarca görev yapmış bir hemşireyim ve teknoloji istediği kadar gelişsin hemşire, hastaya dokunmadan hasta iyileşmiyor. Liyakatın olduğu mobbingin olmadığı, insani çalışma koşulları ve yoksulluk sınırının üzerinde maaş istiyorum. Sağlık Bakanlığı tüm sağlık çalışanlarının bakanlığı olduğunun bilinciyle çalışsın istiyorum.” Diyor bir hemşire hanım arkadaşımız. Bir hekim olarak hemşire hanım arkadaşımızın haklı olduğunu ben yılların doktoru olarak çok iyi biliyorum. “Kadro yok, mesai fazla yapın, çalışın kardeşim.” Denen hemşire hanım arkadaşlarımızı da çok iyi biliyorum bunu da Meclis’ten tüm hemşireler adına bu arkadaşımızın gönderdiği başvuru ile sizlere ifade etmiş olalım.

Covid-19 pandemisi her ülkede olduğu gibi bizim ülkemizi de derinden etkiledi.

“Sizlerin de bildiği gibi Covid-19 pandemisi her ülkede olduğu gibi bizim ülkemizi de derinden etkiledi. 750 bine aşkın atama bekleyen sağlıkçılarız, yüksek puanlar aldık, atanamıyoruz, atama sayısı verildi fakat kılavuz henüz yayınlanmadı, sizden ricamız bu kılavuz sorunu dile getirmeniz. Yüksek puanlarla evde beklemek değil sahada çalışıp meslektaşlarımızın yükünü hafifletmek istiyoruz.” Bakın az evvel bir çok yük altında olduğunu, yetersiz hemşire sayısı olduğunu söylen bir hemşire hanım var bir sonrakinde de yüksek puan aldığı halde atanamayan sağlık görevlisi var. Arkadaşlar biz tüm milletin her ferdinden aldığımız başvuruyu burada ayrımsız, kimlik sormadan yansıtıyoruz ve görüyoruz ki birbirini tamamlayan ifadeler var ortada.

Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin sosyal yardımlarına sayısız kez başvurma rağmen hep olumsuz cevap aldım.

Durmuş Erdem KHK’lı imiş. Ankesör davasından 6 yıl 3 ay ceza almış, dosya istinafta. “Bu süreçte evim, ailem parçalandı, eşimden ayrıldım, canımdan çok sevdiğim isimden oldum. Herkesten derdi tabi ki farklı bu halime şükürler olsun. Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin sosyal yardımlarına sayısız kez başvurma rağmen hep olumsuz cevap aldım. Üzerime kayıtlı herhangi bir şeyim yok kirada oturuyorum ve çocuklarıma nafaka ödüyorum. Elimde avucumda kalmadı. Bir baba olarak üzerime düşen sorumluluğu yapmaya çalışıyorum. Gücüm tükeniyor. Sizden ricam bu başvurular neden kabul görmüyor KHK lıyız diye mi yapılmıyor onu gündeme getirmeniz.” Diyor. Biz buradan birçok kez Ankara Büyükşehir Başkanı Sayın Mansur Yavaş’ı uyarmıştık, burada yanlışlıklar yapılıyor demiştik. Uyarılar çerçevesinde KHK’lılara verilmeyen birtakım yardımlar verilmeye başlanmıştı ama bize böyle bir başvuru daha geldi, onu da gündem ediyoruz. İsmini tekrar söylüyorum Durmuş Erdem ve çok zor koşullarda ve çok ağır bir ayrımcılığa uğradığı halde kendisine belediyenin yardımının verilmediğini söylüyor, buradan sayın başkana iletmiş olalım. Biz gerektiği zaman sayın başkanın politikalarını eleştiriyoruz, gerektiği zaman da bu tür ihlalleri giderdiği zaman da taktir ediyoruz bunu da çok net bir şekilde söyleyelim. Kimseye karşı bir önyargımız yok, yeter ki biz burada bu tür ihlalleri gündeme getirelim, yetkililer eksikliklerini gidersin. Giderdikleri zaman ben burada onları taktirle de anıyorum. Kim olursa olsun bunu da herkes çok iyi bir şekilde biliyor değerli arkadaşlar.

“Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinin Yenişehir Mahallesi'nde Amcam Abdurrahman İper Silahlı saldırıya uğrayarak dokuz yerinden tabanca ile vuruldu.”

Yargının duyarsız kaldığı vakalar da geliyor bize. 10 Kasım 2021 tarihinde Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinin Yenişehir Mahallesi'nde Amcam Abdurrahman İper Silahlı saldırıya uğrayarak dokuz yerinden tabanca ile vuruldu. Saldırgan Bayram Mehmetoğlu ve yanında bulunan Viranşehir Ak Parti Belediye Meclis Üyesi Cuma Koyuncu bulunmaktadır. Saldırgan Bayram Mehmetoğlu hemen hemen 4 haftadır yakalanmadı. Viranşehir’de bazı insanların onu yani bayram Mehmetoğlu'nu çarşıda ve buğday pazarındaki dükan'ında gördüklerini söylüyor.” Dükkânda görünen bir kişi güvenlik görevlilerince yakalanmıyor. Şanlıurfa’dan böyle çok vakalar geliyor. Böyle öncesinde de bir katil kameralara görüntü ile yakalanan bir katil aylarca yakalanamamıştı, buradan feryat etmiştik, en sonunda aylar sonra bu kişi gidip köyünde tutuklandı. Olacak iş değil. Burası dağ başı mı? Hukuk devleti değil mi? Bir insan nasıl böyle bir cinayet işleyip sonrasında ilçesinde evinde rahat rahat dolaşabiliyor. “Elini kolunu sallayarak geziyor ilçe savcılığına gitmek istedik emniyete gitmemizi söylediler Şanlıurfa Cumhuriyet savcısına gitmek istedik görüşemezsiniz deyip onlarda bizi Viranşehir emniyetine gönderdiler. Gidip emniyet ile görüşmek istediğimde ise emniyet görevlileri bana dedikleri tek kelime hâlen firar yakalanamadı ve bende ona dedim ki madem ki firar neden elini kolunu sallayarak geziyor bu insanların yalan söyleyecek hâli yok ve ikincisi Ak Parti Belediye meclis üyesi olan Cuma koyuncu neden tutuklanmıyor sayın vekilim. Bu bahsi geçen saldırgan şahıslar çok zengin, maddi durumları çok çok iyi zaten biraz araştırdığınız zaman Viranşehir atanan bakanları ve müdürlerini ziyaret edip devamlı hediyeler plaketler verdiklerini göreceksiniz. Parası ile hükmetmeye çalışıyor.” Diyor vatandaşımız. Bunlar son derece ağır ve ciddi iddialar bu konuda da mutlak surette yetkililerin cevap vermesi lazım. Ben Şanlıurfa’daki bahsi geçen yetkililerin, Şanlıurfa Valiliği’ni, Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü’nü bu konuda açıklama yapmaya davet ediyorum. Şanlıurfa’dan bu tür başvurular çok alıyoruz hele ki iktidar partisine yakın kişiler tarafından korunup kollandığı yönünde iddialar varsa bunlar daha da önemlidir.

Kocaeli Dilovası İlçesi Belediye Başkanı Hamza Şayir ayrımcı konuşuyor!

Ben aynı zamanda bir başka sıkıntıyı da gündeme getirmek istiyorum. Evvelsi gün çok skandal bir konuşma yaşandı. Kim yaptı bu konuşmayı? Kocaeli Dilovası İlçesi Belediye Başkanı Hamza Şayir. Şehrimizde işsizlikten dolayı birçok insan yurtdışına iltica etmek zorunda kalıyor ve bütün bunlara karşı bu konuda bir gündem olduğu zaman da belediye başkanı çok üzücü, utanç verici ifadeler kullandı. Ne dediği de tam anlaşılamayan, kısmen üstü örtülü partimizi kasteden, kısmen iltica eden şahısları gay olarak niteleyen çok skandal bir konuşmaya imza attı. Başkanın bir an evvel özür dileyip istifa etmesi lazım. Net bir şekilde özür dile, “Yanlış anlaşıldı.” Demekle olmaz. Yok öyle! Sen net bir şekilde bu halktan özür dileyip istifa etmelisin!  Başka bir yolu yok. O işsiz güçsüz aç susuz, sağa sola iltica etmek isteyen insanları aklınca birtakım ithamlarla, birtakım küçültmeler ile itham etmeye, hafife almaya çalışıyorsun utanç verici ifadelere imza atıyorsun, başkalarını ötekileştiriyorsun, aklı sıra bir de ötekileştirme suçu yaşanıyor. Sana ne insanların cinsel yönelimlerinden? Sana ne? Bütün bunları aşağılama vasıtası olarak kullanıyor ve Dilovası’ndaki on binlerce insana yönelik bir hakaret yapmış oluyor. Biz buradan Dilovası Belediye Başkanı’na büyük tepki gösteren Dilovası halkının sesi oluyoruz. İltica edip o dünyanın dört bir tarafında çok zor koşullarda şu anda yaşayan insanlarımızın sesi oluyoruz ve Hamza Şayir’in haddini bilmesi ve istifa etmesi gerektiğini net bir şekilde söylüyoruz ve bunun da peşini bırakmayacağımızı söylüyoruz.

Hem zulmen dört duvar arasına beton demirler arasına at hem de orada bu insandan gelir elde et. “Şu parayı ver.”

“8 yıl 4 ay hapis cezası, 18 bin TL’de para cezası aldım. Ömrümde hiçbir sabıkam yoktu. Taksime binen bir yolcu yüzünden bu cezayı aldım. 22 ay kapalı cezaevinde yattıktan sonra Covid- 19 iznine çıktım. 16 aydır dışardayım daha 22 ay açık cezam var. Hiç haber vermeden geçen ay yaklaşık 5 Bin TL yiyecek bedeli ve yargılama ücreti yollamışlar. Bu da gecikme faizine girerek artmış. Tesadüfen vergi borcu kısmına bakarken gördüm. Kış vakti ailemizi zor geçindiriyoruz.” Benim bildiğim bu yiyecek bedeli ve yargılama ücretleri bir kişi bir işe girdikten sonra talep ediliyor ama biz bunu da doğru bulmuyoruz çünkü devlet bu konuda bir yasa teklifi vereceğiz, devlet bir şekilde cezaevine attığı insanları doyurmak zorunda, elektrik giderlerini karşılamak zorundadır ama insanlar içeride elektrik giderlerini ödemek zorunda kalıyor, lamba dışındaki priz masraflarını ödemek zorunda kalıyor. Yemek ücretlerini ödemek zorunda kalıyor mahkumiyetinden sonrasında bunların değiştirilmesi ve insan haklarına uygun bir şekle getirilmesi için biz bir yasa teklifi vereceğiz, bu konuda çalışmalarımız devam ediyor. Türkiye’de zaten adil olmayan yargılamalar ile insanların çok büyük bir kısmı cezaevlerinde bir de orada devletin yükümlülüğü olan hususlarda vatandaştan para talep ediliyor. Hem zulmen dört duvar arasına beton demirler arasına at hem de orada bu insandan gelir elde et. “Şu parayı ver.” Daha cezası bile bitmemiş, bir işi bile yok. Az sonra cezaevine girecek. “Hadi ver parayı.” Üstüne bir sürü faiz giydirmiş. Vatandaş tabi ki bize başvuruyor biz de vatandaşımızın dini, siyasi, milli görüşüne bakmaksızın burada onu gündem ediyoruz ve bu konuda milletin vekili olarak bir gündem oluşturmaya çalışıyoruz.

Denetimli serbestlikler verilmiyor!

“Eşim Maltepe L Tipi 1 Nolu Cezaevi’nde yatarı 16 Ekim 2022 de doluyor. Kurum iyi halli olmadığına dair rapor hazırlamış. Ancak bu kararda somut olarak hiçbir şey beyan edilmemiş. Bu da yetmiyormuş gibi örgütle bağlantısının devam etmediğinin somut olarak ispat etmesi istenmiş. Telefon görüşmelerinde, mektuplarında ve görüşlerde örgütle bağlantısına rastlanmıyorsa; tutuklu bir insan başka hangi yolla ispat edebilir bağlantısının olmadığını.” Böyle çok vaka geliyor. “Bağımsız koğuşa ayrılmadın.” Cezaevinde bağımsız koğuş yok. Bağımsız koğuş oluşturmamışsın. Tüm bu belgeler bizim elimizde. Bunun gibi birçok vaka var! Bunun nedeni; cezaevi gözlem kurullarına aşırı yetki verilmesi. Kafalarından ikinci mahkeme olarak kendilerini nitelemişler ve kafalarından istedikleri cezayı kesiyorlar.

Mahpuslar arasında ayrımcılık olur mu? Görüntülü konuşmayı herkese vermek zorundasınız.

“Maltepe Cezaevi’nde yaklaşık 1 aydır görüntülü konuşma başladı. Ancak siyasi mahkumlara bu hak verilmedi. Zaten çocuklarımız 2 senedir babalarına sarılamıyor, açık görüş yapılacak o da yarım saatle sınırlandırılmış bir de görüntülü konuşma hakkından mahrum ediliyorlar.” Düşünün mahkumlar arasında ayrım yapılıyor. “Siyasi suçtan içeri girene görüntülü konuşma vermiyoruz.” Siyasi görüşten içeri giren insanın eşi, çocukları, anası, babası da mı suçlu? Onları niye cezalandırıyorsun? Yazık günah değil mi? Bu nasıl bir anlayış. Mahpuslar arasında ayrımcılık olur mu? Görüntülü konuşmayı herkese vermek zorundasınız. Böyle bir şey olamaz!

“Benim eşimin 19 Eylül de yatarı doldu sonuçta eşimin cezası onandı ama diğer dosyadaki kişilerden dolayı biz mağdur oluyoruz.”

“Eşim Yüksel Gökmağara Konya Ereğli Cezaevi’nde yatmaktadır Konya çatı davasında 8 yıl 1 ay ceza verildi ve 19 eylülde yatarı dolmuştur. Biz 15 eylülde cezanın onama yazısını gördük. Başsavcılığa yollandı karar ama sonrasında dosya 3. Ceza Dairesi’ne geri gönderildi orada tekrar incelendi. Bir türlü dosya karara bağlanamadı.”  Benim eşimin 19 Eylül de yatarı doldu sonuçta eşimin cezası onandı ama diğer dosyadaki kişilerden dolayı biz mağdur oluyoruz.” Demiş.

Adli Tıp Kurumu’nun işi gücü ölüm döşeğinde çıksın ya da tabutu ile beraber çıksın.

Kayseri Bünyan 1 No’lu T Tipi Cezaevi’nde Faruk Belkavli isimli bir kişi. Engelli raporu Kayseri Şehir Hastanesi’nin skandal kararı ile %55’ten %20’ye düşürülmüş. Engelli raporu var. Sonrasında bakıyorsunuz; %20’ye bir şekilde bir skandal kararla düşürülüyor. Ne dolap dönüyor bilmiyoruz. 28 yıldır zindanda, ağır epilepsi hastası, hastalıktan 45 kiloya düştü Faruk Belkavli. Adli Tıp Kurumu cezaevinde kalabilir raporu vermiş. Adli Tıp Kurumu’nun işi gücü bu zaten. Ya ölüm döşeğinde çıksın ya da tabutu ile beraber çıksın. Adli Tıp Kurumu’nun muameleleri sonrasında mahpusların yaşadığı bu arkadaşlar.

Aysel Tuğluk arkadaşımızın bir an evvel tahliye edilmesi gerekiyor.

Aysel Tuğluk arkadaşımız bir hekim olarak hem Kocaeli Adli Tıp Kurumu’nun raporunu okudum hem İstanbul ATK’nın raporunu okudum. Aysel Tuğluk arkadaşımızın bir an evvel tahliye edilmesi gerekiyor. Çok net bu. Bir an evvel duyarlılığa çağırıyoruz, eski vekilimiz Aysel Tuğluk cezaevinde zulmen tutuklu bir de hastalığı ile bu zulüm büyümüş durumda.

Sen bir polis olarak vazifen bellidir, kişiyi yakalarsın, gözaltına alırsın adli makamlara iletirsin, işin budur. Makata jop sokma, belini sakat bırakacak derecede dayak. Olacak şey mi bunlar!

“Oğlum Mehmet Volkan Esbalat  Balıkesir Ayvalık’ta geçen gece rutin çevirmede oğlum ve arkadaşı alkollü oldukları için durmayıp kaçıyorlar. Bunları dakikalarca kovalayıp mahsus bir de arabaya vurdular diyerek durdurduklarında bunları indirip yerlerde saatlerce tekmelerle dövdükten sonra umut olan gencin makatına silah sokmuşlar.” Diyor. Polis insanları yakalar ama nedir bu makata silah sokma iddiası? “Oğlum ağlayarak anlatıyor, oğlum tansiyon hastası ve beli ameliyatlı sakat mahvetmişler belini, başlarındaki darbelerden kafalarını kaldıramıyorlar. Ankara’yı beni arattırdı gece oğlum. Bunlar kimin namusuna dokundular?  Kime ne yaptılar ki bu kadar işkence yapıyor polisler. Savcı Burhaniye Hastanesi’nden tekrar yeterli rapor verilsin diye yollamışlar. Ben bu polisler hakkında şikayetçiyim büyük oğlumu zaten kaybettim bu yavrumu da bu gece öldürselerdi ben ne yapardım. Ömer bey şikayetçiyim bu memurlardan.” Her gün mü bu ülkede polislerden, böyle bu tür kötü muamelelerinden dolayı vatandaşın şikâyet ettiğini duyuyoruz. Nasıl oluyor bu kadar da yoğun bir şekilde geliyor? Bu ülkede İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise işte memuru da böyle oluyor arkadaşlar! Dün gece geldi gördünüz, Meclis’i nasıl karıştırdı. Başka bakanlar geldiğinde bu tür vukuatlar, Meclis karışıklıkları yaşanmıyordu ama öyle bir insan ki güya güvenlik işlerinin, İçişleri’nin Bakanı ama Meclis’e geldi, Meclis’i ne hale soktu gördünüz! El insaf. İşte böyle bir bakanın olduğu yerde de memurları bu tür fiillere imza atıyor. Sen bir polis olarak vazifen bellidir, kişiyi yakalarsın, gözaltına alırsın adli makamlara iletirsin, işin budur. Makata jop sokma, belini sakat bırakacak derecede dayak. Olacak şey mi bunlar! Hiç kimse de bunun hesabını sormuyor!

Çetin Kaya İstanbul Kadıköy’de elleri kelepçeli iken polis tarafından vurulduğu iddia ediliyor.

Geçtiğimiz gün Çetin Kaya İstanbul Kadıköy’de elleri kelepçeli iken polis tarafından vurulduğu iddia ediliyor. Çok ciddi bir iddia bu. Meclis’te de dile getiriyoruz. İçişleri Bakanı buna cevap vermiyor! Olacak iş mi? Elini kelepçelemişsin adamın kafasından silahla vurmakta nedir? Çok korkunç bir iddia var ortada. Olay netleşmiş değil biz o yüzden zaten İçişleri Bakanı’na soru önergesi ile soruyoruz. Böyle bir iddia var! Cevapla bunu diyoruz, cevap yok! Diğerini cevapla diyoruz cevap yok! İşkence ile ilgili şurada iddia var diyoruz cevap yok. O zaman siz niye orada bakan olarak duruyorsunuz? Kaç tane vaka olacak böyle? Kaç tane ölüm? Kaç tane yaralama? Bu ülkenin tüm vatandaşları eşit ve adildir arkadaşlar. Bir karakola girdiğinizde bir ton küfür, hakaret, dayak, işkence görmek zorunda değilsiniz. Hepimizin haysiyetli, onurlu bir yaşam sürme hakkı vardır. İnsan hakları haftasına giriyoruz. İnsan hakları gününe giriyoruz ve işte Türkiye’nin tablosu bu! Türkiye’nin dört bir tarafından böyle polis ihlalleri ile insan hakları ihlalleri ile ilgili feryatlar yükseliyor. Olacak iş mi bunlar?

Denetimli serbestliği, koşullu salıverilmesi verilmiyor, cezaevinde tuttukça tutuyorlar.

“Babam Fehmi Yavuz, Bursa H Tipi Kapalı Cezaevi’nde. Babam ¾ oranında uygulanan cezanın infazının 1 yılın altına düştüğü akabinde koşullu salıverilme imkanından yararlanması gerektiği halde Bursa H Tipi Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün keyfi ve hukuka aykırı değerlendirmeleri sebebiyle tahliye edilmemektedir. Babamın uzun yıllardır Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığının yanında Üroloji tedavisi görmektedir.” Hasta, Covid ile boğuşan bir insan var karşımızda, uzun uzun yazmış biz bunu bakanlığa soracağız ama böyle uzun uzun sağlık sorunları yaşayan insanlar işte bakın denetimli serbestliği, koşullu salıverilmesi verilmiyor, cezaevinde tuttukça tutuyorlar.

MHP’li Fethi Yıldız ve gerçekten bir hukukçuya yakışmayacak beyanlarla beyanat veriyor.

Geçtiğimiz gün bir MHP Milletvekili çıkmış; bu ülkede en son belki umudumuz olan kurum var Anayasa Mahkemesi. Anayasa Mahkemesi’nin benim ve başka birtakım hususlarda verdiği kararları eleştiriyordu. “Anayasa Mahkemesi nasıl olur da hızlı ve böylesine vekili özgür bırakan kararlara imza atabilir? Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır.” Deyip duran duran bir parti. Anayasa Mahkemesi’ni eleştirebilirsin, Anayasa Mahkemesi demokratik kararlar almadı diyebilirsin ama Anayasa Mahkemesi kapatılmalı ne demek? Hangi çağda yaşıyoruz? Devletlerin evrim noktasında kurdukları mahkemelerin Anayasa’ya göre mi devlet kurumlarının Meclis’in Anayasa’ya göre mi karar alıp almadıklarına dair tetkik yapan, karar veren en üst mahkemesidir. Bu bir demokratik evrim sonucu oluşmuştur Anayasa Mahkemesi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli çıkmış: “Anayasa Mahkemesi kapatılmalı.” Deyip duruyor. Niye? Zorba, adil olmayan, hilekâr kararlar sonucunda ben ve benim gibi birçok insan Anayasa Mahkemesi tarafından hak ihlali verilerek özgürleştirildiği için bundan dolayı çok rahatsız beyefendiler. Rahatsız olun kusura bakmayın. Bu ülkede hukuk sonuna kadar zorlanacaktır. Taleplerimiz sonuna kadar gidecektir. Sonuna kadar hukuk diyeceğiz ve Anayasa’yı uygulayan mahkemeleri taktir edeceğiz ama onlar bu hukuksuzluk içinde zerre olsa da bir hukuku uygulayanı kendisine düşman ilan ediyor, koca devletin Anayasa Mahkemesi’ni kapattırmaya çalışıyor. Akıl, mantık alacak işler değil! Nasıl bir anlayış? Bizi kastederek Anayasa Mahkemesi’nin kararını eleştiriyor MHP’li Fethi Yıldız ve gerçekten bir hukukçuya yakışmayacak beyanlarla beyanat veriyor. Siz istediğiniz kadar istemeyin, bizi zulmen, zorbalıkla, hilekarlıkla attığınız zindanlardan çıkıp Meclis’e geldik, yine eskisi gibi hakkı, hukuku, adaleti söylemeye devam ediyorum sadece ben değil binlerce arkadaşımız da o tutuklu oldukları zindanlardan çıkıp buraya gelecekler ve hakkı, hukuku haykıracaklar. İstediğiniz kadar gocunun! MHP yetkililerine bunu söylüyorum, söylemeye de devam edeceğim. AK Parti yetkilileri de aynı durumda.

Hiç utanmadan “Anayasa Mahkemesi kapansın.” Deyip duran bir anlayış ile karşı karşıyayız.

Bir başka Ağrı AK Parti Vekili geçtiğimiz gün Ekrem Çelebi: “Ne var Ömer beyin yargılanmasında ne var? Bir mahkeme şöyle karar vermiş, diğer mahkemede böyle karar vermiş, çıkmış oradan.” Gözlerini kapatarak bir kararı analiz etmeye çalışıyorlar. Cümle alem biliyor ki biz hukuken değil siyaseten o vekilliğimiz düşürüldü, cezaevine atıldık Anayasa Mahkemesi çok net ve oy birliği ile bir karar alarak bizi Meclis’e iade etti. Ne yargısı ne hali! Sizin elinizdeki yargıya kalsak biz şu an zindandaydık. Ben milletin vekili olarak şu anda Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tek kişilik koğuştaydım. Anayasa Mahkemesi anayasayı tetkik etti 15 üyesinin 15’i de dedi ki: “Bu insana haksızlık yapıldı, ifade özgürlüğü, siyaset yapma hakkı gasp edildi.” Tüm bunlardan dolayı hiç utanmadan “Anayasa Mahkemesi kapansın.” Deyip duran bir anlayış ile karşı karşıyayız.

Doktor muayene ederken polis başında bekliyor bakıyorsunuz, kesinlikle kabul edemeyeceğimiz bir durumdur

Mustafa Aydın cumartesi günü 02.00 sularında yaya iken polis arabası çarpmış. İlk gün doktorlar darp izi olduğunu ima etmiş sonrasında polis baskısı ile birtakım raporlar üzerinde sansür oluşturulmuş. Biz konuyu İçişleri Bakanlığı’na sorduk. Polis arabası çarptı diye birtakım mağdur, yaralı insanların raporlarında doktorlar üzerinde polis baskısı kabul edilemez, buna insan hakları savunucuları olarak çok rastlıyoruz biz bunu da kesinlikle kabul etmiyoruz. Doktor muayene ederken polis başında bekliyor bakıyorsunuz, kesinlikle kabul edemeyeceğimiz bir durumdur, değerli arkadaşlar.

Kocaeli halkına Kocaeli’nde yayın yapan Bizim Yaka Gazetesi’ni şikâyet ediyorum.

Yine Kocaeli halkına Kocaeli’nde yayın yapan Bizim Yaka Gazetesi’ni şikâyet ediyorum. Neden? Çünkü Körfez İlçemizde Yukarı Hereke Mahallesi’nde bir çöp tesisi yapılacak. Yukarı Hereke halkı ayağa kalkmış, imza kampanyaları düzenliyor ama birtakım iktidara yakın basın yayın organları ki burada Bizim Yaka Gazetesi’nde Galip Ataman isimli bir yazar böyle bir haber yaptı, ardından da bir başka köşe yazarı bize iftira dolu bir haber yaptı, yazı yazdı güya ben PKK’nin silahlı bir Kürt hareketi olduğunu söyleyerek aklınca bizi terörize etmeye çalıştı. Bunların hepsi yalan, kendisine de ispata davet ettim. Müfteri olacağını ispatlayamazsa bunu da çok net bir şekilde söyledim. Neden bunlar yapılıyor? Yukarı Hereke halkının çevresinin kirlenmesini sağlayacak bir çöp tesisinin oraya kurulması karşısında gösterdiği tepki ben ve CHP Milletvekili Sn. Tahsin Tarhan’ın gösterdiği tepkiye karşı iktidarı koruyup kollama işini üstlenmiştir. Ayıptır, yazıktır. Gazetecilik; halkın mefaatini, halkın sağlığını korumak için yapılır. Halkı aydınlatmak, halka doğru haber vermek için yapılır. İktidarın bir uygulamasını böyle örtbas etmeye çalışmakla bir yere varamazsınız. Oraya kanserojen madde içeren birtakım atıkların döküleceği bes belli. Güzel doğanın kirletileceği ortada. Hiç kimse iktidarın silahşörlüğünü yaparak gazetecilik mesleğini icra etmesin. Gazetecilik suç değildir ama gazeteciliği kalkıp halkın sağlığını ihlal edenleri kurtarma işi olarak görürseniz bu da son derece üzücü bir olaydır!

Bu Pazar günü Van’da İnsan Hakları Paneli’nde çeşitli konuşmacılarla birlikte ben de olacağım. Van halkına duyurmuş olalım.

Sevgili Şırnak Vekilimiz Hüseyin Kaçmaz’a yönelik bir iftira olayı mevcut kendisi tarafından bunlar da son derece üzücü durumlardır

Sedat Peker’in açıklamalarına cevap verilemediğini gördük dün İçişleri Bakanı tarafından. Sezgin Baran Korkmaz’ın uçağına binerken ki fotoğraflarını gösterdik bize başka hikayeler anlattı İçişleri Bakanı ve Sedat Peker’in yüzlerce ifadesini sorduk, kim olursa olsun isimsiz bir ihbar mektubundan bile savcılar hareket etmesi gerekirken savcıların hareket etmediği, İçişleri Bakanı’nın bu iddialara cevap vermediği bir ülkede yaşıyoruz. Üzücü olan budur, biz soruyoruz, cevap vermiyor, ajitasyona başvuruyor, bağırıyor, yalan atıyor. Böyle bir İçişleri Bakanı ile karşı karşıyayız. Sevgili Şırnak Vekilimiz Hüseyin Kaçmaz’a yönelik bir iftira olayı mevcut kendisi tarafından bunlar da son derece üzücü durumlardır bunu da net olarak söyleyeyim.

Barış Akademisyenin pasaportu iade edilecek. Akademiden ihraç edilen barış akademisyenlerinden Dilek Hattapoğlu yeşil pasaportuna el konuldu

Mahkemeden bir emsal karar görüyorum. Barış Akademisyenin pasaportu iade edilecek. Akademiden ihraç edilen barış akademisyenlerinden Dilek Hattapoğlu yeşil pasaportuna el konuldu, Hattapoğlu 2019 yılındaki kanun değişikliği sonrası mahkemeye başvurdu. Mahkeme emsal karara imza atarak yürütmeyi durdurma kararı verdi. Bunlar da bizim yargısal yollarla mücadele etmemiz gerektiğini gösteren hususlar. Yargıya sonuna kadar başvuracağız, mücadele edeceğiz, bizim işimiz şiddetle değildir, bizim işimiz yargı ile, hukuki yollarladır.

 

İnsanlar arasında ayrımcılık yapılmaması gerektiğini söylüyoruz. Tüm dini ve etnik kimlikler özgür ve bağımsız olabilmeli diyoruz.

Geçtiğimiz günlerde bir müessif olay yaşandı, Antalya’da bir yurtta öğrencinin başı orada çalışan 21 yıllık psikiyatri hastası olduğu bipolar bozukluğu belli olan biri tarafından kesildi. Biz şunu net olarak söyleyelim; özgürlükçü bir anlayışta tüm sivil toplum kesimlerinin girişim yapma hakkı olduğunu söyleyelim, Anayasa’ya göre bu böyledir. Tüm kişilerin girişim yapma, tüm sivil toplum kuruluşlarının, vakıf, derneklerin yurt kurma hakları vardır bunlar anayasal haklardır, bu noktada hem devlet görevini icra etmeli, devlet öğrencilerinin yurt açığını net bir şekilde gidermeli. Bu noktada görevini ifa etmeli ama bunun yanısıra da özel sektörde girişimde bulunabilmeli, vakıflar, dernekler, cemaatler de bir nokta da özel okullar, yurtlar yapabiliyorlar. Yeter ki bu noktada denetim eksikliği olmasın. Devlet ve özel kurumlar olabilir her alanda özel okullar, hastaneler, çeşitli kurumlar olabilir ama buralarda denetim eksikliği olmamalıdır. Psikiyatri hastası olan bir kişiyi kesinlikle işe almamalısınız arkadaşlar. Hiç kimse de dine alerjik bir anlayış ile de yurtlar okullar kapatılsın kampanyası yapmasın lütfen. Bu ülkede her farklı kesimin girişim özgürlüğü vardır. Olması gerekir, özgürlükçü bir anlayışda olun. Ben bu ülkede dini cemaatlerin de, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin de, Çağdaş Yaşamı Derneği’nin de, Ateizm Derneği’nin de açık olması gerektiğini, ilgili yurtları, kurumları, okulları açabilmesi gerektiğini net olarak söylüyorum. Yeter ki halkın sağlığına, hukukuna uygun denetimler yapılsın! Hiç kimse siyasi gerekçeler ile başkasının özgürlüğünü yok etmeye çalışmasın. Bakın burada özgürlükçü bir çizgide durmak lazım. “Siyasi görüşe rahatsızım, dine karşı bir rahatsızlık hissediyorum, oralar kapatılsın, şu din kapatılsın, şu dine, şu siyasi görüşe inananlar buradan gitsin deniliyor.” Böyle bir şey olamaz! Zorba anlayışa göre Kürt halkını da bu ülkeden kovmak lazım! Dün akşam biz bunu söyledik parti olarak. İktidarın bu anlayışına göre Kürt halkı birinci sınıf vatandaş değil, misafir olarak güya kabul ediliyor. Biz hiçbir dini ve etnik kimliğin bu ülkede misafir olarak kabul edilmemesi gerektiğini söylüyoruz. İnsanlar arasında ayrımcılık yapılmaması gerektiğini söylüyoruz. Tüm dini ve etnik kimlikler özgür ve bağımsız olabilmeli diyoruz.

“Lenf kanseri müvekkilim Veysel Alıcı için bugün ara kararla tahliye aldık, hamd olsun.”

Hasta mahpuslarla ilgili gelişmeler yaşanıyor, bunlarla ilgili de değinilerde bulunmak isterim. Bir hasta mahpus sonunda serbest bırakılmış, Veysel Alıcı sonunda serbest bırakılmış. Bunlar büyük uğraşlar sonucu serbest bırakılıyor. “Lenf kanseri müvekkilim Veysel Alıcı için bugün ara kararla tahliye aldık, hamd olsun. Haber vermek istedim.” İnsan kanser hastası ve içerideki kötü koşullarda ölüme doğru gidiyor ancak tahliye olmuş. Bu kişinin tahliye olduğunu da takdir hissi ile de söylemiş olalım.

Mehmet Emin Özkan çok ağır sağlık koşullarında yaşamasına ve cezaevinde çok kötü koşullarda yaşamasına, yürüyememesine rağmen cezaevinde tutuluyor.

Bir büyük acıyı gündeme getiriyoruz. Mehmet Emin Özkan çok ağır sağlık koşullarında yaşamasına ve cezaevinde çok kötü koşullarda yaşamasına, yürüyememesine rağmen cezaevinde tutuluyor. İstanbul ATK onu tahliye etmiyor ve üstelikte içeride Korona olmuş. Siz insanları böyle hasta hasta içeride tutuyorsunuz, tahliye taleplerini siyasi nedenlerle reddediyorsunuz ve sonrasında içeride korona oluyorlar, ölümle burun buruna geliyorlar. Şiddetle kınıyorum.

Bakıma muhtaç altı kocası tarafından temizlenen bir kadının kocası Şükrü İpek geçtiğimiz günlerde cezaevine girdi.

Bir ALS hastası Ayşe İpek, fotoğraflarda görüyorsunuz, eli ayağı tutmuyor. Felçli bir halde, ona bakan eşi Şükrü İpek uyduruk gerekçelerle cezalandırıldı, Bank Asya’da parası olmak gibi hepimizin bildiği hususlar ve ALS hastası bir kadının bakıma muhtaç altı kocası tarafından temizlenen bir kadının kocası Şükrü İpek geçtiğimiz günlerde cezaevine girdi. Bu kadın yapayalnız, çaresiz kaldı. Gerçekten bizim vicdanımız buna müsaade etmiyor. O zalimler böyle uyduruk cezalarla bu denli kötü sağlık koşullarında olanları mağdur ediyor ama biz buna razı değiliz ve burada gündem ediyoruz. Çok ağır engelli bir insan raporu da burada. Biz tüm bunlara itiraz ettiğimizi söylüyoruz.

Benim AYM karar numaram 2019/ 10634 Bu ne demek? Benim başvurum 2019 yılında o zaman İstinaf son mahkeme iken yapılmıştı sonra 2021 başvurum ile birleştirildi yani benim kararım 2 yıl sonra çıktı.

MHP Milletvekili Fethi Yıldız’ın benim hakkımdaki ifadelerine değinmiştim. Hukuki dosya bilgileri ile de cevap verelim. 3 ayda cezaevinden çıktığımdan şikayetle bahsediyor. Bu kişi milletvekili. Aslında benim cezaevine girmemden rahatsız olması lazım çünkü o da milletvekili bende milletvekiliyim. Milletin iradesini temsil ediyoruz, A veya B partisi ama onlar çıkmamdan rahatsız. Bu kadar da hukuk bilmiyorlar. Benim karar numaram 2019/ 10634 Bu ne demek? Benim başvurum 2019 yılında o zaman İstinaf son mahkeme iken yapılmıştı sonra 2021 başvurum ile birleştirildi yani benim kararım 2 yıl sonra çıktı. Biz 2019 Nisan’ında başvuru yapmıştık, 2021 Temmuz’da karar çıktı düşünün! Böyle afaki hasmane bir tavrı devam ettirenlere de böyle bir dosya ve tarih sayı üzerinden de cevap vermiş olalım değerli arkadaşlar.

Ülkenin hali bu, halay ve Kürtçe şarkıdan iletişim cezası.

Cezaevinde sıkıntılar devam ediyor. Halay ve Kürtçe şarkıdan bir ay iletişim cezası aldık. “Avlunun üstü tel örgülerle kaplı, kitaplarımız verilmiyor, sağlık hakkımız gasp ediliyor.” Zafer Sağlam Silivri Cezaevi. Ülkenin hali bu, halay ve Kürtçe şarkıdan iletişim cezası. Biz belgelerle konuşuyoruz, afaki konuşmuyoruz. Bana gelen tüm mektupları inceliyorum, ihlalleri çıkarıyorum, arkadaşlarımız dikkatle inceleyip soru önergelerini veriyor ve biz üzerimizdeki vebali böyle kaldırmış oluyoruz. Onlar istediği kadar işlerini yapmasınlar.

Bülent Barmaksız çok önemli şeyler söylüyor bana gönderdiği mektubunda: “Bu iktidarın adaleti Muaviye, Yezid adaleti...Emevi adaleti..

Bülent Barmaksız çok önemli şeyler söylüyor bana gönderdiği mektubunda: “Bu iktidarın adaleti Muaviye, Yezid adaleti...Emevi adaleti... ama çarpılacaklar, Allah'ın adaleti bunları çarpacak. Normali 2 olan sayımı 3'e çıkardılar, gece 23.00'de arama yapıyorlar, maksatları taciz.” Diyor. Bülent Barmaksız bunu söylüyor.

“Suriye vatandaşı mahpusum, cezam bittiğinde devlet tarafından Suriye’ye gönderilmek istemiyorum”

“Suriye vatandaşı mahpusum, cezam bittiğinde devlet tarafından Suriye’ye gönderilmek istemiyorum, Türkiye’de kalmak veya başka ülkeye sığınma hakkımı kullanmak istiyorum. İnfazımızın yasanın eski haline göre düzenlenmesi de ihlaldir.” diyor Zeydin D. Espiye Cezaevi’nden.

Ali Haydar Ak Buca Cezaevi’nde yüzlerce mahpusu mağdur eden bu uygulamaları kimden destek ve cesaret alarak yapabilmektedir?

Duy Ey Adalet Bakanlığı diyorum. “Kedinin fare ile oynadığı oyun gibi onurumuzu ayaklar altına alan uygulamalar ile psikolojik savaş yürütülüyor üstümüzde, şikayetlerimize ilgisiz cevaplar alıyoruz. Yeni müdür her ihlale yol açıyor, her an kamerayla gözleniyoruz." diyor Kenan Y.,Buca Cezaevi’nde. Bu cezaevine başka bir cezaevine Ali Haydar Ak diye bir müdür göndermişsiniz, yüzlerce mahpus bu müdürün yeni uygulamalarından mağdur, şikayetçi. Adalet Bakanı duymuyor musun? Başka cezaevinde olmayan şeyi burada uygulamaya çalışan bir müdür ile karşı karşıyayız. Nedir bu hal? Buradan sesleniyorum, Ali Haydar Ak Buca Cezaevi’nde yüzlerce mahpusu mağdur eden bu uygulamaları kimden destek ve cesaret alarak yapabilmektedir? Adalet Bakanı bu konu aklında bir açıklama yapsın

Düşünün yani bize daha sansürlü mektuplar geliyor

Mazlum Bataray Edirne Cezaevi’nden diyor ki bunları hep duy diyoruz Adalet Bakanlığı:” Adalet Bakanlığı’nın cezaevinde lehimize olan kararları Edirne Cezaevi’nde uygulanmıyor. İbrahim Akbaba ve Hadi Yalçın bu baskı ve ihlaller sonrası ilgisizlikten hayatını kaybetti. İhlalleri ayrıntılı yazsam mektubum size ulaşmaz.” Düşünün yani bize daha sansürlü mektuplar geliyor cezaevi İdaresi onları göndermez diye sansürlü halde gönderiyor insanlar bunları ve biz bunları soruyoruz ve Adalet Bakanlığı duymazdan geliyor.

“Kantin fiyatları çok fahiş"

“Cezaevi idaresi art niyetli, spor, sohbet, hakkımız Covid hafiflemesine rağmen verilmiyor. Ailelerimizden uzak cezaevlerindeki, nakil isteğimiz reddediliyor. Kantin fiyatları çok fahiş" Hüseyin Güçlü, Şakran Cezaevi

“Hak etmediğim bir cezanın mahkumiyetini yaşıyorum ve @TCYargitay 2 yıldır bekleyen dosyamın incelenmemesi beni tüketiyor.”

Derya Kılıç Gebze Cezaevi'nden bize ulaşmış: “Hak etmediğim bir cezanın mahkumiyetini yaşıyorum ve @TCYargitay 2 yıldır bekleyen dosyamın incelenmemesi beni tüketiyor. İnfazımın bitmesine 2 ay kaldı ve halen açıklanmıyor. Yaşadığım aşağılanmaları yazsam sayfalar yetmez." Diyor yaşadığım aşağılanmaları yazsam sayfalar yetmez diyor, Türkiye cezaevlerinden bir kadın mahpus Gebze cezaevinden yazıyor bize, Allah bilir sansürlemeyeceğini bilse neler neler yazacak. İşte hal bu arkadaşlar insan hakları haftasına girerken Türkiye'deki hal bu. Adalet Bakanlığı’nın yine duymasını istiyoruz.

Sefa Mehmetoğlu çok saygın bir kişidir biliyorum bir şekilde uyduruk bir gerekçe ile zindana atılmış

Silivri cezaevinden şahsen de tanıdığım Sefa Mehmetoğlu. Çok saygın bir kişidir biliyorum bir şekilde uyduruk bir gerekçe ile zindana atılmış diyor ki: “Silivri 5'ten 3'e nakledilirken taciz edilircesine arandık ve birçok eşyamıza el kondu. Mazgalı her açtıklarında kimlik istiyorlar. Karantina 20 güne uzatıldığı için hastaneye gitmek istemiyoruz. "Sizin suçlara böyle" diyorlar" bakın Demokratik İslam Kongresi çalışmalarında hizmet veren din görevlisi şahıslar bunlar terörist ilan edilmişler ve cezaevinde bile bakın infaz koruma memurları ne diyor onlara zulmettikleri zaman mahpuslara itiraz ediyor diyorlar ki:” Sizin suçlara böyle boyun eğeceksin, sizin suçlara böyle.” Şu mantığı görüyor musunuz? Ülkenin haline görüyor musunuz Ama biz bunları burada ifşa ediyoruz.”

Mahpusa aşı yapılmış, sisteme girilmemiş.

“Sayın vekilim biz bugün Sağlık Bakanlığı’nın sisteme girmediği mahkumlara vurulan aşılar yüzünden açık görüş yapamadık yüz binlerce kişiden biriyiz. lütfen bu konuyu araştırın bir daha ki aya girebilecek miyiz o bile belli değil" düşünün Adalet Bakanlığı’nın haline bakın. Mahpusa aşı yapılmış, sisteme girilmemiş. Yakınları cezaevine gidiyor: “Yok kardeşim aşağı yapılmadı Hadi güle güle sizi içeri alamayız.” “Yani idare yanlışlık yapmış.” “Bize ne düzeltmeyiz.” Adam kilometre öteden gelmiş Ankara'dan belki Eskişehir'e gitmiş, Ankara'dan belki Rize'ye gitmiş, Diyarbakır'dan Rize'ye gitmiş kapıda bunu duyuyor ve gözyaşlarıyla ayrılıyor. Olacak şey mi arkadaşlar bunlar?

Odyometri mezunları atanamıyorlar

Yine bakın biz odyometri bölümü mezunlarının da sesi olduk. Sağlık Bakanlığı’nın cevabını da burada yayınlamış olalım odyometri mezunları atanamıyorlar ve Sağlık Bakanlığı’nın bize verdiği cevapta yetersiz işte “Gereken zamanda gereken işler yapılacak.” gibi klasik devlet cevapları vermişler. Biz bunu yeterli bulmuyoruz ve bu arada pazartesi günü sağlık çalışanlarının eylem yaptığını söylüyoruz. Bir göğüs hastalıkları uzmanı hekim olarak sağlık çalışanı tüm arkadaşlarımın yanındayım, koşullarını çok iyi biliyorum haklı olduklarını çok iyi biliyorum. Covid pandemisi döneminde ölümle en fazla başbaşa olan insanlar olduklarını çok iyi biliyorum. O yüzden de yanlarındayım değerli arkadaşlar çok ağır bir çalışma ortamındalar. Yanlış sağlık politikaları, ranta dayanan şehir hastaneciliği anlayışıyla gelinen noktada sağlıkçı artık iş bırakmaya başladı, sinyalleri vermeye başladı Sağlık Bakanlığı’nın bunu duyması ve ayrım yapmadan Hekim Sağlık çalışanı ayrımı yapmadan tüm sağlık çalışanlarına gereken hakları vermesi gerekiyor.

Prof. Dr. Güner Sönmez. Olay bu ne güzel özetlemiş değerli hocamız.

Prof Dr Güner Sönmez ne diyor? “5 dakikada bir hasta bakıp hiç hata yapmaması beklenen, 36 saat nöbetin ardından kusursuz bir ameliyat yapması istenen, yoğunluktan eğitimleri aksayan, malpraktis davaları ile bunaltılan, maaşları ağızlara sakız olan, söz verilip sorunları çözülmeyen hekimler istifa ediyor.” Diyor Prof. Dr. Güner Sönmez. Olay bu ne güzel özetlemiş değerli hocamız.

Memlekette ana muhalefet partisi lideri bir devlet kurumunun kapısından içeri giremiyor.

Geçtiğimiz günlerde geçtiğimiz hafta ben bunu gündeme getirmiştim Sayın Ertuğrul Günay da değinmiş Bunu da çok önemli buluyorum. Geçtiğimiz hafta basın toplantımın en sonunda TÜİK’e ziyaret yapmak isteyen Sayın Kılıçdaroğlu'nun içeri alınmadığını duyduk. Düşünün ya memlekette ana muhalefet partisi lideri bir devlet kurumunun kapısından içeri giremiyor. Randevu vermedik alamayız içeri demek var mı? Ana muhalefet partisi milyonlarca kişinin oy verdiği bir partinin lideri alırsın içeri bir çay içirirsin nezaket gösterirsin nedir öyle kapıları kapamak oraya güvenlik görevlilerini dikmek. Ayıptır böyle şeyler ya! Nasıl bir ülkedeyiz biz yani dağ başı bir ülke mi burası, mafya, polis devleti mi burası. Ertuğrul Günay da güzel söylemiş meclis üyelerinden oluşan bir siyasi parti heyetinin bahçe kapıları kilitlenerek bir kamu kurumuna girme ve bilgi almalarını önlemek devlet yönetimine görülmemiş bir skandal aynı zamanda yöneticilerin çaresizliğinin ifadesidir.” demiş önceki dönem bakanlarından Sayın Bakan Ertuğrul Günay. Teşekkür ediyoruz kendisine de.

İnsan Hakları Derneği Eş Başkanı Sayın Eren Keskin’in evine baskın yapıldı

Yılların insan hakları savunucusu çok değerli arkadaşımız İnsan Hakları Derneği Eş Başkanı Sayın Eren Keskin’in evine baskın yapıldı kabul edilecek bir şey değildi. Çağırsan karakola gidecek insanlar bunlar arkadaşlar gecenin 11'inde yaşlı annesiyle oturduğu eve paldır küldür böyle içeri girerek. Nedir bu baskın yapmalar sabah çağır karakola gelsin, nedir bu hal ayıp değil mi ya ve bunu özellikle insan hakları savunucularına yapıyorlar, diyorlar ki: “İnsanlara yapılan haksızlıkları savunmayın ve onlara karşı çıkmayın ve bu haksızlıklara karşı çıkarsanız ben size baskı yaparız.” demeye çalışıyorlar.

Eren Keskin arkadaşımız da bir beyanat vermiş diyor ki: “Herkese çok teşekkür ederim verdikleri destek için. Biz muhalif avukatlar çok iyi tanırız bu sistemi. Bugün değil eskiden de aynıydı. Hakkımızda birçok dava ve ceza kararı olmasına rağmen ‘buradayız’ diyen avukatlarız biz. Gitmiyoruz bir yere. Ofislerimiz belli çağırın geliriz.” diyor.

Çocuk yaştaki insanlara 22 yıl cezalar veriliyor.

Kadri Sancar Avukat Çiğdem Koç da gündeme getiriyor. Ferhat Turan ve birçok çocuk, yüz yüze hakim karşısında dahi çıkmadan ve sadece bir ihbar olduğu gerekçesi ile ağır cezalarla hapisteler. Ziyaret ettiğimde o çocukları canım yandı benim. Dosya Anayasa Mahkemesi’nde da. Hukuk istiyoruz sadece. Kadri Sancar tahliye edilsin İslam Sancar: “Kardeşim Kadri Sancar için aslında kamuoyu oluşsa suçsuzluğu ortaya çıkacak.” Maalesef çok fazla sesimizi duyuramadık ve 22 yıl ceza verildi.” uyduruk yargılamalar çocuk yaştaki insanlara 22 yıl cezalar gerçekten çok acımasız bir iktidar pratiğindeyiz çünkü iktidar bu kararları yargıya verdiriyor.

Kerem Hoca: “Cumhurbaşkanı açıklamasına göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tanımıyoruz Avrupa Konseyi'nden çıkmayı göze alıyor, kısaca Avrupa'yı terk ediyoruz.”

Kerem Altıparmak hoca dün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerini yorumlamış gerçekten Çok vahim ifadeler bunlar. “Efendim Avrupa Birliği de neymiş falan.” Bakın. Diyor ki Kerem Hoca: “Cumhurbaşkanı açıklamasına göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tanımıyoruz Avrupa Konseyi'nden çıkmayı göze alıyor, kısaca Avrupa'yı terk ediyoruz. Peki alternatifimiz ne? Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri. Hangi ilke ve değerler adına bu tercihi yaptık?” eller gider Mersin'e sen gidersin tersine! Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hali bu arkadaşlar vahim hali bu. Dünya bir yere gidiyor bunlar da sırf iktidarları için tam tersine gidiyorlar.

Geçtiğimiz gün Madenciler günüydü 4 aralık ve bu günler hep böyle acı bir kaderin gün ışığına çıktığı günler oldu. Karaelmas tabut oldu diyor madenciler. AK Parti iktidarında madenci hep ölüm düştüğü 19 yılda en az 1890 madenci iş cinayetlerinde yaşamını bitirdi.

Kadınlara yönelik kıyımın bilançosu bu diyor.

2016-2019’dan sonra HDP’li belediyelere atanan kayyumların ilk icraatlarından biri kadın istihdamına korunmasına ve eğitime yönelik açılan kurumları kapatmak oldu. Kadınlara yönelik kıyımın bilançosu bu diyor.

İnsan hakları haftasına giriyoruz olacak iş mi bunlar?

Avukat Fikret Yılmaz: “15 Temmuz köprü girişinde kimlik kontrolü yapan 20'ye yakın polisin eşimin önünde müvekkilimi şiddetle darp ettiğinin fotoğraflarıdır.” Diyor. Burada fotoğrafları var. Bakın yani polisin böyle vatandaşı bu hale soktuğunun fotoğrafları. Bunlar nedir? Bir vatandaşı böyle gözaltına alırsın bir de üstüne bir ton dayak nedir bunlar? Fotoğrafları çekilmiş şu insanın haline bakın. Yani polisin işi gücü yok gözaltına aldıktan sonra bir daha şiddet uygulamak mı işi? Ya şu vatandaşın haline bakın. Az evvel Çetin Kaya'yı anlattım. Kafasına eli kelepçeli olduğu halde silah sıkılarak öldürüldü diyorum. Şimdi de bir başka gözaltında darp ile bu hale sokulmuş kişinin fotoğrafını gösteriyorum ve insan hakları haftasına giriyoruz olacak iş mi bunlar?

Askeri öğrencileri tahliye edin!      

Askeri öğrencilerin de davalarında on öğrencinin tahliyesini öğrendik geçtiğimiz gün mahkemelerine de katılacaktım ama erken bitirildi. İnşallah bir sonrakine. Umarım hepsi serbest bırakılır. Elimizden gelen tüm kampanyalarla, duyurularla bu konuda gayret etmeye devam edeceğiz.

Evim firması mağdurlarının yanındayım.

Evim firmalarının 54.000 vatandaşı dolandırdığını buradan tekrar söylüyorum, evim firması mağdurlarının yanındayım. TMSF’ye yıllardır bu yanlış uygulamalarından dolayı sesleniyoruz Evim mağdurları içinde TMSF’ye seslendik, Bakanlara sorduk halen bir gelişme yok umurlarında değil 54.000 vatandaşta bilsin bu iktidar böyle işte. Onların mağduriyeti bu perişanlıktan dolayı ailelerin dağılması, boşanmaların olması iktidarın umrunda değil.

Verdikleri emekli maaş 3 kuruş, yani haksızlığa karşı Acun Karadağ hocamız hakkı haykırdığı için Yüksel Caddesi'nde emekli maaşına bloke koymuşlar

Acun Karadağ arkadaşımıza yine bir sürü ceza yağdırmışlar. Acun Karadağ KHK zulmüne karşı Yüksel Caddesi'nde hakkı hukuku haykıran bir öğretmenimizdir, kendisine bir sürü ceza yağdırmışlar, para talep ediyorlar. Gelir idaresi üç kuruşluk emekli maaşını bloke koymuş öyle diyor. Yani zaten verdikleri emekli maaş 3 kuruş, yani haksızlığa karşı Acun Karadağ hocamız hakkı haykırdığı için Yüksel Caddesi'nde emekli maaşına bloke koymuşlar ya bu insan ne ile yaşayacak hiç utanmıyor musunuz? Zaten öğretmenliğinden attınız bu değerli öğretmenimizi daha sonra da bu haksızlıktır dediği için emekli maaşına da bloke koyuyorsunuz biz sizin zulmünüze karşı mücadele etmeye devam edeceğiz bunu da çok iyi bilin. “Büyük devletimize 80 bin lira borçluymuşum anayasal hakkımı kullandığım için.” Diyor Acun Hoca. “Düzeniniz batsın! Avukatımın yanındayım. İşlem başlatıyoruz. Bir süre aç kalacağız ama biz kazanacağız. Blokeyi kaldıracak, dava açacağız. Gittiği yere kadar gideceğiz.

“Görevimizi yapmadığımız halde böyle maaşlar alıyoruz, makamlar mevkilerdeyiz.” diye Hiç mi vicdanınız sızlamıyor.

Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün denetimli serbestlik toplantısı bakın ne kadar güzel süslü salonlarda toplantı yapıyorlar. Peki toplantı yaptıkları denetimli serbestlik konusunda adiller mi? Hukuka uygun davranıyorlar mı? Hayır. Ne adaletten haberleri var ne de başka bir şeyde. Bol bol toplantısını yapıp insanlara denetimli serbestliği vermemeyi tercih ediyorlar. Halleri de bu ya denetimli serbestlik vermiyorsun neyin toplantısını yapıyorsun kardeşim? Aldığınız maaşlardan dolayı hiçbir utanma hissetmiyor musunuz? Rahatsız olmuyor musunuz? “Görevimizi yapmadığımız halde böyle maaşlar alıyoruz, makamlar mevkilerdeyiz.” diye Hiç mi vicdanınız sızlamıyor.

Eski Sakarya Milletvekilimiz Faik Tunay’ın önemli tesbitleri var!

Geçtiğimiz günlerde bakın eski dönem 24. dönem milletvekillerimizden basın mensupları da hatırlar. Sakarya Milletvekilimiz Faik Tunay arkadaşımız. Kendisi şu anda çiftçilik yapıyormuş. Bana bir video gönderdi Sayın Faik Tunay ve “Çiftçinin durumu çok kötü Ömer Bey mecliste dile getirin.” Dedi, sosyal medyada dile getirdim, bir dakika da süt üreticisinin ve yem fiyatlarının son durumunu ve daha da küçülecek hali anlatmış. Değerli arkadaşlar bugün süt fiyatlarına yüzde 45-60 zam geldi. Bakın süt fiyatlarına yüzde 45-60 zam geldi. Faik Tunay haykırıyor böyle gitmez, hayvancılık bitti, tarım bitti, bir çiftçi olarak isyan ediyorum diyor. Dolar almış başını gitmiş, benzin fiyatları, mazot fiyatları, LPG fiyatları almış başını gitmiş. Süt fiyatlarına yüzde 60'a baran zamlar. Bu bebekler, çocuklar, hastalar nasıl beslenecekler? Tüm temel gıdalarımızı etkileyecek süt fiyatlarının artmasını protesto ediyorum arkadaşlar. Bunu umursamayan bir saray ahalisi var ama biz fakir fukaranın bu konularda nasıl hassas olduğunu çok iyi biliyoruz. Bugün olmuş peynirin, kaşarın, yoğurdun, sütün kilosu kaç liradan kaç liraya gelmiş arkadaşlar? İnsanlar tabi ki gidip peynir kaşar almaya çalışıyorlardı. Marketler teker teker veriyorlardı. Ayçiçek yağı kutularını tek tek veriyorlardı, adet adet veriyorlardı Boşuna mı? Satıcı da biliyor ki 3 saat sonra zam gelecek gün içinde fiyat değiştiriyorlar. Nırakın ertesi günü gün içinde fiyat. değiştiriyorlar ve sonunda da işte her gün zam zam zam.

Tarım Kredi Kooperatifi bakın unları tek tek alacaksın diyor, yağları tek tek alacaksın diyor. Fotoğrafları burada vatandaşlar ekmek kuyruklarında hal bu ülkenin hali bu arkadaşlar.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay çıkmış Mecliste Genel Kurul’da güllük gülistanlık bir tablo çiziyor

Bütün bunlar olurken ne oluyor biliyor musunuz? Biz meclisteydik, bütün bu zamlar kuyruklar olurken Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay çıkmış Mecliste Genel Kurul’da güllük gülistanlık bir tablo çiziyor “Ne kadar iyi ekonomiye gidiyoruz, ihracatımız güzel, çok gelişen bir ülkeyiz dünyada bir numarayız falan.” sanki koyunlara masal anlatıyor! Bu insanları nasıl böyle aşağılayabiliyorsun. Herkes neyin ne olduğunu görüyor. Ekonomist olmamıza siyasetçi olmasına vatandaşın gerek yok. Her şeyi net bir şekilde görünüyor.

ÖFG TV’de ekonomi konuştuk!

Biz bakın Kocaeli ile ilgili sorunları da gündeme getiriyoruz fırıncılarla ilgili bir program yaptık. Partimiz Plan bütçe Komisyonu Başkanı Garo Paylan, Bitlis’li bir fırıncıyı, KHK ile  atılmış bir din Görevlisi arkadaşımızı alarak Mehmet Tombak arkadaşımızı alarak, Ömer Bilal Karakaya KHK ile ihraç edilmiş bir öğretmeni, İbrahim Ergin araba ticareti yapan, beyaz eşya satan, koltuk satan, fırıncılık yapan bir arkadaşımızla iki vekil olarak çok güzel bir program yaptık halkımızın sorunlarına çözümler bulmaya derdine derman olmaya çalıştık. Bunlara da devam edeceğiz, halkımızla birlikteyiz bunları da net bir şekilde sizlere söylemiş olalım.

Güngör Aslan’ın  Ses Kocaeli yazısında KHK’lılarla ilgili bir yazı kendisini tebrik ediyorum takdir ediyorum, güzel bir yazı programlarımızda bu yazıyı andık.

Erinç Sağkan’ı tebrik ediyorum!

Türkiye Barolar Birliği 36. Genel Kurulu’nda Başkan seçilen Erinç Sağkan ve yönetim kurulunu kutluyorum değerli arkadaşlar ve hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokrasi anlamında da onlara başarılar diliyorum. Umarım ki bu üzücü karanlık günlerden onların gayretleriyle kurtuluruz.

Bitlis merkezde dolaştık 900'e yakın işyeri yıkılmış

Geçtiğimiz günlerde yine Bitlis Tatvan'da bir panelde konuştum, halkımızın artık bu zorba yönetimden uzak durmak istediğini anladık, orada da İslam'da hak ve adalet konusunda bir konuşma yaptık ve çok güzel halkımızdan bir karşılık aldık ve bu arada Bitlis'in sorunlarına da değinmek isterim burada. Bakın Bitlis merkezde dolaştık 900'e yakın işyeri yıkılmış. Tamam tadilat çalışmaları şehir içinde yenileme çalışmaları yapılıyor bu olabilir ama vatandaşlara dükkân işyeri yeri olarak şehrin uzağında köylünün vatandaşın gitmeyeceği bir yer tahsis edilmiş ve adaletsiz bir dağıtım yapılmış. İktidara yakın olanlar burada nemalanıyor ve birtakım kimseler de mağdur ediliyor bunu da böyle buradan beyan etmiş olalım arkadaşlar.

Kınıyorum Polonya Belarus sınırı için tüm dünyayı duyarlılığa davet ediyoruz.

Polonya Belarus sınırında sıkıntı devam ediyor bu Kürt kadın ve bebeği donarak hayatını kaybetti. Bir insan hakları savunucusu olarak kendi ülkemde olmasa da şu anda bu konuya bu müdahil olamasam da çünkü gücüm yetmiyor bu konuyu kınıyorum Polonya Belarus sınırı için tüm dünyayı duyarlılığa davet ediyoruz. Bu insanlar orada bir meta olarak bile görünmüyorlar değersiz bir çöp olarak görülüyorlar. Her gün kadınlar, çocuklar, bebekler ölüyor neden? Oradaki diktatörlerin birtakım muamelelerinden kaprislerinden dolayı.

Çetin Kaya bir set çalışanı 39 yaşında 29 Kasım Pazartesi günü İstanbul Kadıköy'de polis kurşunu ile hayatını kaybettiği iddia ediliyor. Bu konuda İçişleri Bakanı'ndan açıklama bekliyoruz.

Osman Kavala çok değerli arkadaşımız sivil toplum aktivisti Osman Kavala halen cezaevinde dört yılı aşkın suçsuz günahsız bir ayaklanmacı diyorlar, bir casus diyorlar ne diyeceklerinin bilemiyorlar ama AİHM’in kararına karşın sayın Osman Kavala halen cezaevinde.

Şerif Mesutoğlu işlemediği bir cinayetten dolayı yıllardır cezaevinde Sincan cezaevinde şu anda Anayasa Mahkemesi kararı bekleniyor. Bizde mahkum ilan edilerek cezaevine atılan bir insanız, Anayasa Mahkemesi kararının kaderimizi nasıl değiştirdiğini çok iyi biliyoruz. O yüzden Şerif Mesutoğlu hakkında Anayasa Mahkemesi'nin gecikmeden adil bir karar alması gerektiğini net bir şekilde söylüyorum.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı çok nitelikli bir hukukçu. Zulmen mağdurların, mazlumların hakkını hukukunu savunduğu için cezalandırılarak avukatlık yaptığı için savunan olduğu için cezalandırılarak zindanda.

Mazlum Dönder şu anda Aksaray Cezaevi’nde çok büyük mağduriyetleri Kırşehir Cezaevi’nde yaşayan bir mahpustu kendisiyle cezaevindeyken mektuplaştığım da gerçekten bir mahpus olarak başka bir mahpusun durumu için çok çok üzülmüştüm. Öncesinde de bildiğim halini cezaevinden çıkıp vekil olarak Meclis’te gündeme getireceğime, kendime söz vermiştim. Bu sözümü yerine getiriyorum.

Şenyaşar Ailesinin direnişi devam ediyor. Hastanedeki cinayet maalesef bir işlem yapılmıyor Şenyaşar Ailesi’nin annesi Emine Şenyaşar destansı bir direniş sergiliyor, Adalet nöbeti tutuyor, Şanlıurfa Adliyesi önünde destansı bir direniş sergiliyor.

Asgari ücretlinin de hakkı çiğnenmesin istiyoruz burada birtakım yağma, talan edilen paralarla çok rahat bir şekilde sigortaların devlet tarafından ödenebileceği gerçeğinin altını tekrar çiziyorum.

Asgari ücret tespit Komisyonu 3. toplantısı Türkiye işveren sendikaları. TİSK ev sahipliğinde sona erdi. Toplantı sonrasında Çalışma Bakanlığı müsteşarı Nurcan Önder: “TİSK asgari geçim tutarını 3100, Türk- İş 3900 lira olarak öngörüyor.” dedi. Biz Parti olarak Asgari ücretin 6000 lira olması gerektiğini insanca bir yaşam için 6 bin liradan az bir ücretin olmaması gerektiğini net bir şekilde söylüyoruz. Sigorta ile ilgili ödemeler konusunda da esnafa yüklenilmemesi devletin bu ödemelerden vazgeçmesi gerektiğini net bir şekilde söylüyoruz ve esnafımızın da beli bükülmesin ama asgari ücretlinin de hakkı çiğnenmesin istiyoruz burada birtakım yağma, talan edilen paralarla çok rahat bir şekilde sigortaların devlet tarafından ödenebileceği gerçeğinin altını tekrar çiziyorum.

Batman'dan bir kayıp haberi 17 gündür kayıp babası Hazne Özden ile görüşüldü. Diyor ki yakınları: “Amcamın oğlu 20 gündür Batman'dan hiçbir şekilde haber alamıyoruz ve Rezzan Özden.” İsmi. Bu kişi hala bulunamamış ne oldu ne bitti kayıp kaçırma vakaları bizim için çok önemli biliyorsunuz.

Yasin Ugan’a işkence altında ben ve Sayın Sezgin Tanrıkulu'nun Fetö'cü olduğu iftirası imzalatılmışı daha sonra Yasin Ugan avukatına yazdığı mektupta işkence altında kendisine bunu yazdırıldığını belirtmiş. Buradan da tekrar bu konuyu gündem edip peşini bırakmayacağımızı bunu yapan yetkililer hakkında mutlaka soruşturma başlatılması gerektiğini net bir şekilde söylüyoruz. Biz bu tür yargısız infazları kesinlikle kabul edemeyiz.

İshak Çağlayan nerede diyoruz? 9 Kasım'dan bu yana Bitlis'te kaybolan daha sonra haber alınamayan Bingöl’lü bir kişi. İshak Çağlayan’ı duyurmuş olalım.

Gökhan Türkmen dokuz ay boyunca kaçırılıp işkence edilen bir insan ve mahkemede kendisine işkence edildiğini söyleyen ve şu anda görüş kısıtlı yaşayan bir insan.

Gülistan Doku Kübra Ekin bunlar nerede? Bu konuda açıklama yapılması lazım. Gülistan Doku’nun annesi her gün o kızını arıyor. Kübra Ekin’in gözü yaşlı annesi de kızının bulunması gerektiğini söylüyor.

Hürmüz Diril’i aylardır yıllardır gündem ediyoruz. Gariban bir çiftçiydi, hakkının hukukunun soran olmadı devlet yetkililerine binlerce kez sorduk ama büyük bir cevapsızlıkla karşı karşıyayız.

Bugün de basın toplantımız burada bitiriyoruz milletini şikayetlerini elimizden geldiği kadar Millet Meclisi'nden duyurmaya çalıştık istediği kadar yetkililer görevini yapmasın biz sonuna kadar görevimizi yapmaya devam edeceğiz inşallah. Hepinize hayırlı günler diliyorum teşekkür ederim.