OCAĞA İNCİR, BACAĞA ZİNCİR
 

“Ocağa incir dikmek” tabiri; evinin içine incir ağacı dikmekten ve incirin kökleri çok derinlere gittiği için evin temellerini tahrip etmesi olayından kinaye bir deyimdir.

Bacağa zincir tabiri ise, hürriyeti ve serbest hareketi kısıtlama anlamına gelen bir deyim.

AKP iktidarı döneminde uluslararası baskı ile çıkarılan üç kanun var.

Bunlarda ikisi ocağımıza incir ağacı dikti, birisi de bacağımıza zincir bağladı.

Birincisi:

“İkiz yasalar” adı ile 2003 yılında, Birleşmiş Milletler teşkilatının baskısı ile çıkarılan kanunlar, ocağımıza dikilen incirdir. Kanaatimizce şu ana kadar pek piyasaya çıkarılıp kullanılmadı. Ama kullanılmaya kalkıldığında, ülke bütünlüğümüze dair temellerimizi sarsacağı mutlaktır. Bu kanunun iptal edilmesi yönündeki Milli Görüş’ün feryatları şu ana kadar yankı bulmadı. Günü geldiğinde, kötü niyetli birileri kullanmaya kalktığında, başımızın çok ağrıyacağını tahmin etmek zor değildir.

İkincisi:

Ocağımıza dikilmiş bir incir olan “İstanbul Sözleşmesi” ve buna bağlı çıkarılan kanunlardır. Aile ve sosyal temellerimizi tahrip etmeye başlamış bulunan bu sözleşme, Avrupa Birliği’nin baskısı, ya da “ev ödevi” olarak çıkarılmış, 7-8 senedir uygulanmaktadır. Feminizmin tahrip edici etkileri ile uygulanmakta olan bu kanunlar, hep toplumdaki sapık eğilimleri himaye etmekte, hem şiddeti körüklemekte, hem boşanmaları arttırmakta hem de yeni evliliği caydırmaktadır. Cumhurbaşkanından tutun da iktidar yetkililerine kadar, bu kanunun tahribatını kabul edip değişmesi gerektiğine dair nutuklar söylemelerine rağmen, şu ana kadar hiçbir adım atılmamış olması, incirin köklerimizi fena hale parçalamaya devam ettiğinin bir göstergesidir.

Üçüncüsü:

Elimizi ayağımızı bağlayan bir zincir olacağı açık olan ve geçen hafta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)’nin baskısı ile çıkarılan “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine ilişkin Kanun”

Bu kanunun tatbikatında esas inisiyatifin BMGK’ne bırakılması, akıllara ziyan neticeler doğuracağı açık, kesin ve nettir. Gerçi İçişleri Bakanı Soylu, “Bu kanun İslami sivil Toplum Kuruluşlarına zarar vermeyeceğinin teminatı benim” gibi mantık kurallarına ters bir teminat vermiştir ama bu teminat, Merhum Menderes’in “TCK’nun 163. Maddesi Müslümanlara zarar vermeyecek, teminatı benim” diye söz verip kanunu çıkarması gibi gülünç, gerçeklere ters ve havada kalan bir teminattır. Bu kanun kabul edilmekle “5 dünyadan büyüktür” demiş olundu.

BMGK’nin bugüne kadar nasıl Türkiye ve İslam dünyasına karşı taraflı ve hasmane kararlar aldığını örneklemek için sayfamızı doldurmayalım. Geriye baktığımızda bunları her zaman görüyoruz. Şimdi bu BMGK’nin şu misallerini yazacağımız kararlara benzer kararlar alamayacağının bir teminatı var mı? Böyle bir karar asla söz konusu olamaz, diyebilir misiniz?  Diyemezsiniz, çünkü 5 dünyadan büyüktür.

Bu kanun yürürlüğe girdikten itibaren şuna benzer haberleri duymak için kulaklarımız kirişte olmalı:

“BMGK Türkiye’ye yeni bir bildirim gönderdi. Gördüğü lüzum üzerine Türk Kızılayı ve Cansuyu Derneği başta olmak üzere uluslararası yardım organize eden sivil toplum kuruluşları, konseyin seçeceği kayyumlar eliyle yönetilecek”

Başka bir örnek:

“BMGK Türkiye’ye yaptığı bildirimde, görülen lüzum üzerine Aselsan, Havelsan, Roketsan, TÜBİTAK, TAİ ve BAYKAR şirketlerinin, seçilecek uluslararası denetçiler tarafından sürekli denetim altında tutulması uygun görülmüştür.”

Durun hemen kanun maddeleri ile bunları yapmaları mümkün değil ki, gibi itirazlarla bizi susturmaya çalışmayın. BMGK’nin bugüne kadar yaptıkları, hangi kanun veya kurala uygundur? Irak’ta kimyasal silah bahanesi ile yaptıkları nelerdi, unuttuk mu? Yıllarca “Dünya 5’ten büyüktür” diye neden feryat ettiniz? Bu kanunu bahane edip bu yazdıklarımıza benzer, bacağımıza zincir vuracak uygulamaları yürürlüğe sokmayacağını nereden bileceğiz, nasıl garanti edeceğiz?

Sayın yetkililer, bu tehlikeli kanunu sakın yürürlüğe koymayınız!

“Böyle birşey olmayacak, ben kefilim” gibi de çocukça cümleler söylemeyiniz!

2021 takvim yılına başlarken hiç olmazsa incirleri söküp, zincirleri de kırıp atınız!

KAYNAYAN KAZAN

Dedikleri şuydu; kazan, kazan!

Ama ortam kaynayan kazan.

Sömürgecinin rolüne bakın;

“Bütünlüğümüze kuyu kazan!”

Ekrem Şama