Seçimleri geride bıraktık, her parti kendi içinde mutlaka değerlendirmeler yapacaktır.

Geçtiğimiz gün Milli Görüş içerisinden bir büyüğüm aradı ve Saadet Partisi için bazı eleştirileri olduğunu ve bunu bir mektupla duyurmak istediğini söyledi.

Açıkçası fikirlerine tamamen katılmasam da her görüşten yapılanmanın kendi iç muhalefetine kulak kabartması taraftarı olan ve sadece benimsediğimiz değil her türlü fikre de sütunlarımızda yer vermek adına görüşlerini noktasına dokunmadan sizinle paylaşıyorum.

Her meşru düşüncenin benim köşemde yeri vardır, hatırlatmasını tekrar yaparak.

Bahsettiğim eleştirileri içeren mektup ile sizleri baş başa bırakıyorum, okuduktan sonra fikirlerinizi paylaşırsanız memnun olurum hatta farklı düşüncelerinizi ve yayınlanmasını istediklerinizi iletirseniz her daim hizmetinizde olduğumu belirtmek isterim.

Sevgili iyi niyetli ve samimi teşkilât mensubu kardeşim.

Bu yazıyı yazmaya Ocak ayında başlamıştım ve %70-75'ini de Nisan'dan önce bitirmiştim. Ama malum seçim olduğu için de beklemeye karar verdim. Seçim bittiğine göre de yayımlanmasına bir engel kalmamış oldu.

Bu fikirlerimi kardeşlerimle paylaşma fırsatı veren Hasan beye teşekkür ederim, fikirlerimiz bire bir örtüşmese de kırmadı ve düşüncelerimizi sizlere ulaşmasına katkı sundu.

Yine bir seçim sathı mailinden çıkmış bulunuyoruz. Biliyorum ki canla başla, maddi manevi türlü fedakârlıklar yapıp çalıştınız ve Allah'ın izniyle de karşılığını mutlaka alacaksınız.

Bu seçimde de diğerlerinde olduğu gibi senin önüne ne koydularsa onunla uğraştın durdun. "Saadet şunla bunla ittifak yaptı" dediler, aylarca yapmadığını ispata çalıştın, hatta tellâl bile çıkardın. "Particik" diye bir şey ortaya atıldı, günlerce onunla uğraştın.

Seviye düştükçe düştü. Kıymetli enerjini yeni fikirler üretip kendini anlatacağına, sana biçilen rolden veya atılan iftiralardan kurtulmaya çabalamakla harcadın. Büyüklerinden de kimse seni uyarmadığı gibi, kâh sessiz durarak kâh iştirak ederek buna destek oldular.

Tabii ki bazı istisna adaylarımız çıktı ve onları sevgi ve umutla takip ettik.

Seçmenin geri dönüşlerine, toplantılardaki kalabalık ve heyecana, esnaf ziyaretlerindeki hararete, yapılan katılımlara baktın ve "bu sefer tamam inşallah" dedin, tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi. Ama yine şimdiye kadar olduğu gibi çok az kişi bize oy vermiş oldu ve sen "demek millet lâyık değil, ben davamdan ayrılmam" deyip sonraki seçimi beklemeye başladın.

Seçimin akabinde "seçimin galibi Saadet, oylarımız %100 arttı" gibi tuhaf şeyler okudum.

Kardeşim yapma.!!!!!

O kadar sosyal medya aksiyonuna, ses getiren reklâmlara rağmen (ezberlediğimiz gibi, 1389 bölge içinde) 9 ilçe belediyesi ve %2,71 oy aldık.

Bu yerel seçimdi ve baraj yoktu! İnsanlar oy atarken daha az imtina ettiler.

Yarın genel seçim olsa alacağımız yine genel seçim oyu olur.

Seni bilmem ama ben bu duruma "bereketsizlik" diyorum.

Sence de artık iğneyi kendine batırmanın zamanı gelmedi mi?

Seni çok iyi tanıyorum ve ne düşündüğünü de tahmin edebiliyorum. O yüzden diyorum ki sana iğne yetmez kardeşim. Çuvaldız da kesmez seni. Bu sebeple ve yüksek müsaadenle sana bir şiş saplayacağım. Şiş'in adı da "YİK". Sakince okumanı istirham ediyorum.

"Sen kim oluyorsun da bizim öyle ya da böyle alıştığımız, şimdiye kadar sorgulamadığımız (tabi canım onlara da bir yer ayrılmalı, vefa borcumuz var), sorgulasak bile fitneci derler diye sesimizi yükseltemediğimiz (sus, şimdi sırası mı!) kıymetli YİK’imize laf söylüyorsun" diyebilirsin ki bunda haklı da olursun.

Ben, teşkilâttakilere yakın ama teşkilâta mesafeli bir kardeşinim. Aylık düzenli aidat ödeyen, yıllar içinde her gün (bazen günde 2 veya 3 tane) Millî Gazete alan bir parti üyesiyim.

Mevcut görevlilerin pek azını şahsen tanırım. Muhtemeldir ki senin ve pek çok diğer arkadaşın gibi benim de babam Millî Görüşçüydü. Çocukluğumdan beri camianın içerisindeyim.

Ama MGV şube başkanlığı yaptığım kısa dönem harici teşkilât adamı olmadım, genelde teknik elemanlık yaptım.

Genel Merkeze bilâ bedel olmak üzere bir seçim sonuçları yazılımı ve bir Teşkilât Otomasyon Sistemi yazdım. TOTS dersem belki hatırlarsın, isim babası da Hasan Bitmez'dir ki kendisinin de çok emeği olmuştu.

Tabi sonra başa Numan ge(tiri)ldi, gelir gelmez de kullanımını durdurmuştu. Bahsetmeden geçemeyeceğim, Hocam'ın hazırladığı Teşkilât Rehberi'nde ne varsa tamamı (sandık müşahit toplantısıdan GİK yoklamalarına kadar, tüm matbu raporlar vs.) ve fazlası yazılımda mevcuttu. Üstelik o zamanlar internet yaygın değildi ve offline çalışan windows uygulaması ve onunla senkronize olan online web protali olmak üzere iki ayrı yazılım yapmıştım. İki başka proje daha var ama onlar konumuzla ilgili olmadığı için bahsetmeyeceğim. Neticede demem o ki sana yabancı değilim.

Bu YİK denen garip yapı, bir ara (yine kendilerinin hazırladığı) parti tüzüğünde yer alıyordu ama en son kontrol ettiğimde kaldırmışlar ya da göremedim. Yani yazılı bir belgeye falan dayanmıyor. Sen delege olarak bu kurulun "atadığı" GB adayı ve kurula oy veriyorsun. Es kaza başka birisi aday olarak çıkarsa ya fitneci ya da hain (tanıdık geldi mi) ilân ediliyor.

Çünkü bu kurulun atadığı şahısların tamamı bunların etkisinde ve beraber ciddi bir etki alanları var. Bunların da ötesinde kulağıma öyle şeyler geliyor ki aman Allah'ım!!

Burası söyleme yeri değil ama kim duyarsa sinirleneceğine eminim.

Sorarsan bunlara (hem de bitmek tükenmek bilmeyen) vefa borcumuz varmış. Hocamın eski videolarında, izleyiciler arasında oturup herkesle beraber esprilerine istihzâî şekilde gülerken gördük bunları.

Bu kişiler yıllarca milletvekili veya bakan maaşıyla geçindiler, gittikleri her yerde krallar gibi karşılandılar. Arada bir estiğinde ona buna talimatlar verdiler, fırçalar attılar ve cihat mı yapmış oldular?

Bilhassa Oğuzhan Asiltürk, yıllarca ve mütemadiyen, o meşhur suratsız ve kavgacı hâliyle itikad sağlamacısı oldu. Kimin sağlam kimin çürük olduğuna kendisi karar verdi. İşaret ettikleri tukaka yapıldı veya önü açıldı.

Şimdi hatırla, "Yenilikçiler" ortaya çıkınca abileri “Recai abi" değil miydi? Arabuluculuk yapmaya çalışmamış mıydı? Bunlar, Hocam'ın merhametini kötüye kullanmayıp gerektiği gibi arkadaşlık ve uyarıcılık yapsalardı, arkasından işler çevirmeselerdi “yenilikçiler” diye bir saçmalık yaşar mıydık?

Ne olduğu bilahare ortaya çıkan Numan'ı kim parlattı ve partinin başına gelsin diye dünyanın kulisini kimler yaptı? Bir başkası (ki kim olduğunu hepimiz biliyoruz) genel başkan olmasın diye Numan’ı çıkardılar.

Daha sonra da onu kontrol etmek için ayrı GİK listesi hazırladılar. Tabi doğal olarak Numan da kendi listesini hazırladı. Baktılar olmadı, YİK dediğimiz garip yapıyı çıkardılar ki kontrol edebilsinler.

Numan çıktığı zaman rahmetli Hocam hayattaydı. Acı gerçek olacak ama O da bir insandı ve hatasız değildi.

Şimdi laf edemediğimiz ve adeta hatasız kabul ettiğiniz YİK üyeleri de insan ve onlar da ölüp hesap verecekler. Senin, benim, hepimizin büyük vebali altındalar.

Peki, bu kişilerin partideki pozisyonları ve kurdukları bağlantılar sebebiyle edindikleri faydaları ne yapacağız?

Hem de Hoca zamanında, genel başkan odasından çıkmasıyla YSK'ya ulaşmasına kadar kaşla göz arası geçen sürede değiştirilen listeleri ne yapacağız?

Eski defterleri daha fazla açmayalım, günümüze gelelim. Neticede bunların yerinde profesyonel adam çalıştırsak hem bize maliyeti az olurdu, hem dediğimizi yaptırırdık hem de böyle olmazdık.

Mutlaka hizmet etmişlerdir tabi ama karşılığını, ahireti bilemem ama bu dünyada fazlasıyla aldılar.

Bu söylediklerimin mezkûr şahısların yaşlarıyla doğrudan bir ilgisi yok. Yaş mutlaka bir parametredir çünkü herkesin kasıla kasıla örnek verdiği Ebu Eyyub veya Hocam gibi şahsiyetler istisnadır.

Haa sen diyorsan ki "bu mübarekler de o klasmanda kardeşim", işte değiller diye uyarıyorum ben seni.

Yaşlarına ve tecrübelerine hürmeten lüzum görüldüğünde danışabilir, fikir alış-verişi yapılır ama en tepede yer almaları hiç sıhhatli değil.

Yıllardır neticeyi görüyorsun yahu. Mevcut ruhban sınıfı tarzı zihniyete itirazım var ve bu gidişle arkası daha kötü olacak.

Benim babam (muhtemelen seninki gibi) yıllarca çalıştı ve maaşıyla bir araba alamadı. Emekli olduktan sonra memlekete gidip ondan bundan araba buldu, benzinini koydu, köy köy gezip dert anlattı. Yetmedi, şehirde yıllarca mahalle temsilciliği yaptı, para buldu. Çünkü genel merkezden kuruş gelmezdi. Yetmedi MGV açalım dedi ve şubeyi finanse etti, oğlunu da (ben) orada görevlendirdi.

Bu mu cihat? Yoksa sadece onların yaptığı mı?

Babam o zamanlarda da bunların numaralarını yemiyordu ve direk Hocam'a mektup da yazarak ikâz etmişti. Şimdi de biz yemiyoruz.

Bu tuhaf kurul GB ve GİK'i atıyor, dikkat buyur "atama yapıyor", iyi tamam.

Peki, bunları kim seçiyor?

YİK'e üye olmak için ne yapmak gerekir?

Mesela profesör olsam girebilir miyim?

Saçma sorularım için bağışla, tabiatıyla aralarına alacakları elemanları da kendileri belirliyorlardır herhalde. Eğer bir YİK olacaksa ve orada birileri bulunacaksa babalarımızdan daha iyi bir alternatif bilmiyorum ben.

Adı bile tuhaf gelmiyor mu sana? “YÜKSEK İstişare Kurulu”. İstişare kurullarının içinde en yükseği bu olsa gerek. Öyle her önüne geleni almazlar tabi oraya. HSYK’dan bile “bunun yükseği mi olurmuş” diye “yüksek” kelimesini kaldırdılar.

"Bu kapıdan ayrılan çukura yuvarlanır", e iyi tamam anladık ama kapının önünde oturanlar kim? Kolunu kim tutuyor? Canının istediğini içeri alıp istemediğini yolluyor? Her seçim dönemi, zamanın fırıldaklarından veya itibarı düşmüş bazı tipler partilerinden istifa edip bize katılırlar, yıllardır aynı hikâye. "E gelene n'apalım, kovalım mı, kapımız açık". Kardeşim kov demiyorum da tepemize çıkarmak zorunda mıyız? Daha 1 hafta öncesine kadar siyonistle işbirliği yapan adam birden bire nasıl benim başkan veya vekil adayım olabilir? Ben mühendisim ve matematiğim buna yetmiyor. Tamam gelsin, kovala demiyoruz (aslında diyorum) ama sandık müşahitliğinden başlasın. Sonra ilerleyişine bakarız, duruma göre faydalanabiliriz ve aday da olabilir.

Mevcut adaylara bakıyorum, tanımadıklarıma bir şey diyemem ama bazıları var ki evlere şenlik.

Misal, kendisiyle hiç karşılaşmadım ve bir milim hukukum yoktur ama Ali Aktaş diye biri çıktı değil mi.. Sadece twitter mesajlarına bakarak hakkında bir kanaatim oluştu.

Bylock meselesinde birden bire parla(tıl)dı. Misal, benim elimde olayla ilgili bir takım veriler olsa, gider Saadet Partisi genel merkezi, hadi olmadı il başkanlığına teslim ederdim ve koca Milli Görüş camiasında olayı halledecek klasmanda avukat vardır diye düşünürdüm.

Ama hayır, nedense Antalya'nın bir ilçesinde görevli birisi ortaya çık(arıl)dı, o da süper bir çalışmayla mağduriyetleri giderip birden atak yaptı, kahraman oldu(!). Seçim zamanı da greenbox, profesyonel kameralar, kurgular, süper konuşmalar (ya ne güzel söylüyor) falan, iyi çalıştı çocuk değil mi? Burnuma gelen kokular hoş değil kardeşim.

Bir de "aman iyi olalım hoş olalım hoşaf olalım, kim ne yaparsa yapsın duruşumuzu bozmayalım"cılar var. Duruşun sütlaç gibiyse bozman gerekir kardeşim. Yoksa her kaşık sallayana eyvallah demiş olursun.

MHP'nin serserileri bizim çocukları dövdüler değil mi? Bırak cezayı, herhangi bir özür, özürü de geçtim herhangi bir mahcubiyet emaresi gördün mü? Eğer gözümden kaçtıysa bilemem ama ben görmedim. Tam tersi adamlar üste çıktı.

TV5 desen operasyon merkezi olmuş. Ne kadar garip tip varsa süslü püslü laflarla (her görüşe açık olalım, değişik seslere vb.) doldurdular.

Ben bu yazıyı ilk yazdığımda Çağlar vs. yeni gelmişlerdi, sonunda gördük ne olduğunu. Bunlar YİK'in onayı olmadan mı yapılıyor sence? Mümkün mü? Misal şu anda televizyonumda TV5 ana haber açık ve 5 dakikadır AKP seçim manifestosu ve "Reis"in konuşmasını izliyorum. Berbat haber metinleri ve berbat görüntülerden bahsetmiyorum bile.

Fatih oğlanın genel merkeze gönderdiği boşaltma kararı rezaleti var bir de. Oğlan kesin hatalı bunu baştan söyleyeyim. Ama senin genel sekreterinin yaptığı tam bir skandal ve rezalet.!

Madem haklısın, neden boşaltacağız diye kâğıt imzalıyorsun. Ben olsam, hem de haklıysam, “kardeşim imzalamam, kendi rızamla da çıkmıyorum, gel kolluk kuvveti vs. ne kullanıyorsan kullan, zorla boşalttır binayı” der geçerdim.

Ama değil mi ki (haklı olduğun halde) hem de parti adına söz verdin, o zaman (haklı da olsan) uyacaksın. Adam hem de 9 gün gecikmeyle gelmiş, sanki kapında aniden belirivermişler gibi hareketler, türlü ajitasyon, yok fotoğraf taşımalar vs. her zamanki şark kurnazlığını yapılıyor.

O kâğıt, Oğuzhan Asiltürk’ün veya YİK’in veya GİK’in veya GB’ın haberi olmadan imzalanır mıydı sanıyorsun?

Haberleri yoksa zaten daha büyük rezalet. Mahkeme dava falan olmasa, sadece o taahhütname ile bile binayı boşalttırabilirlerdi, bunu bile düşünemez mi insan?!

Bana "madem öyle tutan mı var, biz böyleyiz birader, işte kapı" diye yol gösterebilirsin. Ancak ben, evine hırsız girmiş ama gücü yetmediği için kovamayan, kendini odanın birine kilitleyip dışarıda kalan ahaliye bağırıp ikaz etmeye çalışan bir kardeşinim.

Bana bir zarar gelmez. Teşkilatla bir işim yok. Bir kaybım, kazancım veya beklentim hiç yok. En fazla üyelikten atarlar ama onun da hesabını veremezler.

En çok da saf ve bilhassa genç kardeşlerime üzülüyorum. Çünkü onlar itiraz da edemiyor ve "koşulsuz itaat putu" ile muhatap oluyorlar.

Milli Görüş’ün tek adresinin Saadet Partisi olduğuna inanıyorum.

Bunun sebebi de kötü idaresi veya başındaki kişiler değil, sen ve senin gibi temiz insanların burada toplanmış olması.

Öyle olmasa umurumda da olmazdı ama şu son seçim son damla oldu. Dediğim gibi, evime hırsız girdi diye de bırakıp gidecek değilim.

Şimdi önünde iki seçenek görüyorum kardeşim. Ya aksiyon alır ve kendini, “seçilmiş” GB ve GİK’in de üzerinde gören ve kararlar alan bu yapıyı yıkmak için adım atarsın (hizmetleriniz için teşekkürler, sizi şöyle kenara alalım) ya da bu böyle devam eder ve bunların yaptığı çarpık çurpuk uygulamalara mazeret üretip kılıf uydurmaya çalışmaya (debelenmeye) devam edersin.

Partiyi babasının çiftliği zannedenler kızıyorsun, iyi güzel, kendi çiftliği gibi görenlere neden ses çıkarmıyorsun? Hadi bunların devlet tecrübesi vardı, en azından Hoca ile çalışmışlardı diyelim. Arkalarından gelen ekibin öyle bir tecrübesi ve vizyonu da yok ki bir de memleket yönetecekler.

Eğer sen kendi kendine adım atarsan sorumluluktan kurtulmuş olursun, yok Allah bir vesile ile bunları dağıtır ve yerlerine başkalarını getirirse o zaman işin zor olur.

Bana itibar edip etmemen senin bileceğin konudur.

Kardeşlik vazifemi yapıp uyarmış oluyorum. Gerisi sizlere kalmış.

Selâmetle.

Hacı Hüseyinoğlu