MİLLİ GAZETE PARAYLA SATILMAZ

Satılık gazeteler!

Satılık köşeler!

Satılık ekranlar!

Satılık çığırtkanlar!

Satılık kalemler!

Satılık fısıltı gazetecileri!

Türkiye neler çekti bunlardan?

Nereden nereye getirdiler güzel ülkemizi?

Parayı görünce her şeylerini masaya sürenlerden neler çekti bu ülkemiz!

İstiklal harbimizi baltalamak isteyenler bunları satın almışlardı. Her biri parayı aldıkları devletin mandacısı olup çıkıvermişlerdi. Az mı uğraştırmışlardı o zaman bu milleti?

1950’li yıllarda dünyayı ikiye bölen güçlerin her birinin arkasında yer alanlar, babalarının hayırına mı yapıyorlardı bu fedakarlıkları? Kore’ye asker gönderilmesini dinin bir rüknü imiş gibi millete gösterenlerin ve karşısında bunun tam aksini savunanların nedenini, nasılını bu genç nesil pek bilmez.

1970’li yıllarda Milli Görüş’ün filizlenmesini önlemek için, kraldan çok kralcı olanların, nasıl iftiralar ürettiklerini, Erbakan’ın montaj resimleri ile halkı nasıl ve ne için yönlendirdiklerini, karşılığında neleri cukkaladıklarını yine onun vefatının arkasından yaptıkları itiraflardan öğrendik.

1974 Kıbrıs harekatının arkasından “Kıbrıs Fatihi” olarak köpürttükleri bir lideri, hükümeti yıkmaya “ikna” eden o günkü çığırtkanlar, bunu ne uğruna yapmışlardı? Türkiye Milli Görüş ve Erbakan eliyle sanayileşme fırsatını en iyi ve en yoğun şekilde kullanırken, bunu engellemek için basın yolu ile nasıl çirkin iftira kampanyaları yürütmüşlerdi? Türkiye’nin önünün kesildiği bu rezil kampanyaları yürütmek için döndürülen değirmenlerin suyu nereden geliyordu?

1980 ihtilalinin öncesinde gençliğimizin nasıl silahlandırıldığını, birbirlerini kırmak için nasıl tahrik ve teşvik edildiklerini,  sağ-sol, Alevi-Sünni, gerici-ilerici kamplaşmasını ne uğruna ve nasıl yönlendirdiklerini unutabilir miyiz?

28 Şubat 1997 öncesi ortamı hazırlayan ve sonrası postal yalayıcılığına soyunan satılık kalemşörlerin ve avantacı patronlarının nasıl ve ne için köpürtmeler yapmaya yeltendiklerini orta yaşlardaki insanlarımız çok iyi hatırlar. Bunların her biri bir cuntacının emri ile nasıl kabalaştıklarını, bunun bedelini ise nasıl elde ettiklerini kim unutabilir?

2000’li yılların başında Amerika’nın faziletlerini, Batı medeniyetinin gücünü, milletimizi tehdit edercesine kimlerin ve ne uğruna şişirdiklerini tahmin etmek zor mudur?

On yıl boyunca “Ne istediler de vermedik?” sözü ile kasdedilenler, acaba neyi ve ne için istemişler de iktidar fazlası ile hazinelerine aktarmıştı? Bunlar hazinelerini doldururken, askeri ve sivil kadroları her türlü hile ve desise ile ele geçirip adamlarını yerleştirmekle meşgulken “cambaza bakın” kampanyaları ile dikkatleri alakasız yönlere çekenlerin gırtlaklarından neler geçiriliyordu?

17 yıldır olması gerekenleri gizleyip, olanları ise allayıp pullayıp, kötü gidişi iyi diye cilalayıp, milletin gündemini sahte maddelerle ve altın yaldızlarla süsleyip, sonra da beka sorunu diye bağırmalarının bedeli babalarının hayırı mıdır?

Ve bugün Milli Görüş’ün ürettiği, Türkiye’nin açmazları ve kurtuluşu için çareler varken, bunları iftira kampanyaları ile milletin öğrenmesini engelleme çabasında olanlar bu gücü nereden alıp nasıl kullanıyorlar?

Bir de Milli Gazete var elbette.

12 Ocak 1973 tarihinde doğmuş, bugün 46 yaşına basmış.

İlk nüshasında neleri savunmuş, neleri hoş görmemiş ise, 45 yıldır aynı kararlılık ve aynı azimle, bugün de aynı şeyleri savunur, aynı şeyleri hoş görmez durumunu sürdürmektedir.

İhtilaller, darbeler, sıkıntılar 45 yıldır peşini bırakmamış ama Milli Gazete asla parayla menfaatle satılmamış, tehditle, şantajla, baskı ile çizgisinin dışına çıkmamıştır. Kırılmayı, kapanmayı göze almış ama asla eğilmemiş, bükülmemiş, menfaatleri elinin tersiyle itip umdelerini savunmaya devam etmiştir.

Bazen ekonomik sıkıntılara girmiş, bazen kağıt temininde zorluklarla karşılaşmış ama mecbur kaldığında sayfa adetlerinden fedakarlık yaparak savunması gerekenleri savunmaya, eleştirmesi gerekenleri de eleştirmeye devam etmiştir.

Şu cümle çok konuşulur:

“Mecbur kalırsak Milli Gazete’yi el kadar kağıda, sadece logo olarak basarız, okuyucumuza ulaştırırız. Okuyucumuz bizim ne yazmak isteyip te yazamadığımızı şıp diye anlar.”

Milli Gazete’nin asla para veya menfaat ile satılmayacağını hem okuyucuları, hem de muarızları çok ama çok iyi bilirler.

Milli Gazete her nüshası ile 45 yıldır bu imajı pekiştirmiş bir gazetedir.

Bundan böyle de asıl kurucusu olan, Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın izinde yürüyecek ve bu imajını asla değiştirmeyecektir.

Kurucuları ile, yöneticileri ile, personeli ile, okuyucuları ile ne kadar iftihar etsek azdır.

Allah bu tablomuzu bozmasın, amin!

MİLLİ GAZETE HARİÇ

Dıştan bir kale mi satınalacaksın;

İçten bir kalemi satınalacaksın!

Ekrem Şama