CHP’nin, tarihin hiçbir döneminde darbelere ve muhtıralara karşı milletin yanında yer aldığı görülmemiştir, darbe ve muhtıralar dönemlerinde hiçbir zaman toplum ile aynı safta durmamış, her daim askerden medet umarak iktidar olmayı hedeflemiştir. CHP budur ve bu CHP, bu fikri siyaset tarzını hala sürdürebilmekte, toplumu ve hatta Cumhurbaşkanını pervasızca Menderes’in akıbeti ile tehdit edebilmektedir.

Hani derler ya Can çıkar huy çıkmaz, aynen öyle. CHP’nin parti tüzüğünde yer almasa da genlerinde darbe kodları, ihtilal sevdası tam anlamıyla bir parti politikası haline gelmiştir. Yani “Darbe CHP de bir parti politikasıdır” desek yeridir. Siyaset kurumu içerisinde kalıp da bu gibi yollara tevessül etmek tam anlamıyla siyasetin yüz karasıdır.
Darbe bir hak gaspıdır, bir insanlık suçudur.

CHP’nin genlerindeki darbeci anlayışa dair tarihte düşülen notlara kısaca bir bakalım.

* Demokrat Parti’nin oyunun sürekli artırması ve 1957 seçimlerini kazanması, eski bir komitacı olan İnönü’yü hayal kırıklığına uğratır ve askerlere haberler yollamaya başlar; ‘İhtilal yapsınlar’ der. Hatta daha da ileriye giderek; ‘Ne duruyorsunuz darbe yapsanıza’ diyerek kendine yakın subaylara emir vermekten de geri durmaz. “Arkadaşlar, şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam.” şeklindeki tarihi sözleri herkes tarafından bilinmektedir.

CHP 12 Mart muhtırası’na da destek verir. Başrolde yine İnönü vardır.

Darbe bildirisi TBMM’de okunduğunda CHP’li milletvekilleri alkışlarlar. Öyle ki İnönü 12 Mart Muhtırası’nın hemen ardından “iki gözüm” diye hitap ettiği Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile görüşüp, desteğini belirtmiştir.

27 Mayıs’ta İnönü’nün tercümanlığını yapan ve CHP geleneği içinde yetişen Bülent Ecevit’te aynı zihniyetin evladıdır?

12 Mart Muhtırası’ndan sonra İnönü ile yollarını ayıran Ecevit hem 28 Şubat postmodern darbesini gerçekleştiren aktörlerin kararlarını uygulayarak milli iradenin aksine asker ve silahların gölgesinde siyaset yapmış, Fazilet Partisi milletvekili Merve Kavakçı’nın Parlamentodan atılması için vekilleri kışkırtmıştır. Hatırlayalım, Ecevit Meclis kürsüsüne çıkarak, “Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu kadına haddini bildiriniz” diyerek darbeci geleneğin kendine biçtiği rolü gayet mahir bir şekilde oynamıştır.

Deniz Baykal’da 28 Şubat postmodern darbesini desteklemekten çekinmemiştir.

Öyle ki CHP ne 28 Şubat süreci, ne 27 Nisan e-muhtırası, ne de 367 garabetinde toplum ve siyaset merkezli demokratik bir politika ortaya koyamamıştır. Dahası siyaseten apolitize olmuştur. Dönemin başbakanı Necmettin Erbakan’a, “Ya laik devleti içinize sindirin ya da çekilin” diyerek tehditler savurmuş, Cumhuriyet Halk partisi’nde ki darbeci geleneği yine ortaya koymuştur.

CHP genel başkanı Baykal, Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi için tüm örgütleriyle asker şapkalı Cumhuriyet mitinglerine katılmıştır. Dahası bir süre sonra CHP’li Birgül Ayman Güler, “Kemalist ordu konuşacak, üniversite konuşacak, yargı konuşacak” diyerek orduyu açıkça darbeye davet etmiştir. Güler’in “Kemalist ordu konuşacak” sözlerinden tam on üç gün sonra “tesadüfi!” bir şekilde Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt tarihe 27 Nisan e-muhtırası olarak geçen bildiriyi yayımlamıştır. Ardından yine tamamen “tesadüfi!” olarak yargı mensubu Sabih Kanadoğlu’nun marifetiyle “367 krizi” ortaya çıkıvermiştir. Erdoğan’ı “Sakın ha! Cumhurbaşkanı adayı olma” diye tehdit eden Baykal, CHP’nin siyasal bir parti olma özelliğini tamamen yitirdiğini göstermiştir.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Gezi Parkı Şiddet Eylemleri sürecindeki tavrını hatırlayınız.

“Mesele üç beş ağaç değil hala anlamadınız mı” gibi ve benzeri sloganlarla ortaya çıkan gruba
“Eylemcilerin tertemiz alınlarından öpüyorum” diyerek destek vermesi, 15 temmuz darbe gecesinde hızlı bir şekilde darbeyi kınamak yerine Bakırköy belediyesi’ne gidip gelişmeleri oradan takip etmesi, son olarak 104 amiralin bir gece yarısı muhtırası niteliğindeki bildirimlerine destek vermesi vb birçok durumda aynı kafa yapısını görmekteyiz.

Yine aynı Kılıçdaroğlu döneminde Süheyl Batum’un Türk ordusuna hitâben “kağıttan kaplanmış” diyerek ordu’yu tahrik etme çabası herkes tarafından hatırlanmaktadır.

Şimdilerde ise CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, katıldığı canlı yayında, Darbeciler tarafından idam edilen Eski Başbakan Adnan Menderes’i hatırlatarak, “Menderes’in idam edilmesi Cumhuriyet tarihinin en karanlık olayıdır ama, Rahmetli Menderes de bir dönem bu dinci odaklara pek yüz vermişti, Menderes sonra ne yapmak zorunda kaldı? Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu yapmak zorunda kaldı. Umarım Erdoğan’ın da sonu Menderese benzemez.” diyerek içlerindeki darbe hasretini gayet cüretkar bir şekilde bir kez daha kusmuş oldu. Menderes’in idamı Cumhuriyet tarihinin en karanlık olayıdır demesine aldanmayın. Buradaki ince detay açıklamanın satır arasındaki “ama” kelimesidir. Menderes’in idamı Cumhuriyet tarihinin en karanlık olayıdır “ama” diyerek bu “ama” ile darbeye ve gerçekleşen idama meşruiyet getirmektedir.

Gördüğünüz gibi Cumhuriyet Halk partisi’nin geçmişi darbeler ve darbe şakşakçılık ile geçmiştir.
Hani yazının başında da söyledim ya “Parti tüzüklerinde yer almass da, Darbe yapma hayali CHP de tam anlamıyla bir parti politikasıdır” kanlarında darbecilik vardır ve bu durum genlerine işlemiştir. bunun aksini iddia etmek cehalettir, abesle iştigaldir, vesselam.