Niye Evet, neye Hayır?






 Serdar TUNCER









Yaklaşan referandum öncesi ne cevap vereceğimizi pek çoğumuz belirledik ama neye cevap vereceğimizi çok azımız biliyoruz. Bu bilmeyiş, soruyu soranlar bizden bilgi esirgediği için değil, bizim merak etmeyişimizden kaynaklanıyor. Merak etmeyişimizin sebebi de, sanırım biliyoruz zannedişimiz. Şöyle bir soru sorsak mesela: Referandumda oylanacak olan 18 maddelik Anayasa değişiklik paketinde nelerin yer aldığını merak edip kaçımız okuduk? Bu değişikliğin Türkiye'ye, bizim hayatımıza, çocuklarımızın istikbâline ne getirip ne götüreceğini kaçımız enikonu tartıp biçerek inceledik? Vereceği cevabın ne olacağını; siyasi görüşünün, bir takım âidiyetlerinin ve ezber sloganların ötesine geçip gerçekten araştırarak belirleyenler bu toplumun yüzde kaçına tekabül eder?

Anketler referandumda halkın evet mi hayır mı diyeceğini tahmin edebilmek için yapılıyor. Keşke anketörler, cevabı aldıktan sonra ikinci bir soru yöneltip “niçin?” diye sorsalar. Neye cevap verdiğini bilmeden ne cevap vereceğini belirleyenlere bir de niçin diye sormak… Zulmetmek yahut eğlenmek için değil, anlamak için sormak: Niçin evet? Niçin hayır?


Verilecek cevapları tahmin etmek zor değil:

-Evet diyorum çünkü Tayyip Erdoğan'ı çok seviyorum.

-Hayır diyorum çünkü laiklik çok önemli.

-Evet, çünkü bir daha 12 Eylül yaşanmayacak.

-Hayır, çünkü ülke bölünecek.

-Evet, çünkü PKK hayır diyor.

-Hayır, çünkü MHP evet diyor vs.

Referandumda vereceğimiz oyun rengini ekseriyetle hislerimiz, sevmediklerimizin ne oy verdiği ve kulaktan dolma yalan yanlış bilgiler belirleyecek anlaşılan. Bunların içinde en fazla saygıyı hak edenler hisleri ile cevap verenler. Çünkü sevgide 'niçin' olmaz. Tayyip Erdoğan'ı çok sevdiği için evet diyen de, konu ile alakası olmasa da Atatürk'ü çok sevdiği için hayır diyen de saygı duyulmayı hak ediyor.Bilgisi yok ama sevgisi var, hiç yoktan iyidir. Düşman gördüğü kimselerin oylarının rengine bakarak ne diyeceğini belirleyenlere ise üzülmekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Çünkü kendi duruşunu karşısındakinin tavrına bakarak belirlemek acziyettir. Bir fikrin olduğu için birilerinden farklı düşünmek dururken, birileri gibi düşünmediğin için bir fikir sahibi oldum zannetmek. Al sana trajedi. PKK hayır dediği için evet diyenleri, MHP evet dediği için hayır diyenleri bu bağlamda değerlendirmek mümkün. Yalan yanlış bilgilerle evet yahut hayır diyeceklerden ayrıca söz etmeye gerek yok. Ne desen kâr etmez, zira onların mutlaka bir bil(me)diği vardır.

Neye cevap vereceğimizi anlamak için bilgiye, ne cevap vereceğimizi belirlemek için fikre, niçin o cevabı vereceğimizi izah etmek için akla ihtiyacımız var. Ancak biz, bilgisi olmadan fikri olanlara kahvehane köşelerinden, fikri olmadan bilgisi olanlara televizyon ekranlarından, aklı olmadan fikir sahiplerine bilgi verenlere siyaset kürsülerinden alışık bir millet olduğumuz için, bunların varlığı yahut yokluğu o kadar da gam değil.

Söz konusu bütün milletin istikbâlini ilgilendiren bir referandum olduğunda; bilgi, fikir ve akıl üçlüsünün tamamına sahip olarak oy veren de, bir yahut ikisinden mahrum olarak oyunun rengini belirleyen de saygı duyulmayı sonuna kadar hak ediyor. Çünkü hiç kimsenin, oy verme hakkına sahip olan bir kişinin oyunu niçin öyle verdiğini sorgulamak gibi bir hakkı yok. Hiç kimsenin de niçin oyunu öyle verdiğini izah etmek gibi bir mecburiyeti yok.

Neye cevap verdiğini bilmeden ne cevap vereceğini belirleyip, 'niçin'i de kendince izah etmeye çalışanlara saygılarımızı böylece sunduktan sonra gelelim yazının esas mevzu olan 'nasıl?' sorusuna.

Referandumda bizim gibi oy vermeyecek olanları nasıl tanımlıyoruz?

Meselemiz budur. Çünkü Cumhurbaşkanlığı sistemini de kapsayan Anayasa değişiklik paketinin oylanması neticesinde devlet bir sistem değişikliğine gidecek ama netice evet de hayır da çıksa biz bu topraklarda bir millet olarak yaşamaya devam edeceğiz. Oyumuzun rengi sadece ve ancak devlet sistemine etki edecekken, bizden başka düşünenleri nasıl tarif ettiğimiz millet oluş hususiyetimizi, ya kardeşlikle pekiştirecek yahut ayrıştırarak zedeleyecek. Mesele böylesine kritik olunca başkasının oyunun rengini ve 'niçin'ini sorgulamaya ne kadar hakkımız yoksa, bizim gibi düşünmeyenleri tarif edişimizin 'nasıl'ını, kendimizden başlayarak sorgulamaya her birimizin hem hakkı hem de en az o kadar mecburiyeti var.

Nasıl tarif ediyoruz peki?

Evetçilerin bazıları; evet diyenleri vatanperver, Müslüman, devlet ve millet sevgisiyle dopdolu kimseler diye tarif ederken; hayırcıları toptancı bir anlayışla hain, din ve devlet düşmanı, terör sempatizanı diye tanımlıyor.

Hayırcıların bazıları; hayır diyenleri vatansever, laik, devlet ve ulus sevgisiyle dopdolu kimseler diye tarif ederken; evetçileri toptancı bir anlayışla yalaka, yandaş, rejim ve Atatürk düşmanı diye tanımlıyor.

Sizce de bu işte bir gariplik yok mu? Aynı sebepten dolayı farklı cevapları vermek mümkün değil midir? Birisi vatanını çok sevdiği için evet derken diğerinin hayır deme sebebi vatanını çok sevmesi olamaz mı? Bunca insanı aynı tarifin potasında eritip bu kadar toptancı bir yargı içinde değerlendirmek insafa sığar mı?

Hayır diyenlerin içinde FETÖ'cüler ve PKK'lılar var diye bütün hayır diyenleri hain ve devlet düşmanı ilan etmek, evet diyenler içinde yalaka ve menfaatçiler var diye kendimizi de yalaka ve menfaatçi kabul ettiğimiz anlamına gelmez mi?

Evet diyenlerin içinde Atatürk'ü sevmeyen, rejimle başı hoş olmayanlar da var diye bütün evet diyenleri rejim düşmanı, gerici ilan etmek; hayır diyenler içinde hain ve teröristler var diye kendimizi hain ve terörist kabul ettiğimiz anlamına gelmez mi?

Bu kadar bıçak sırtı bir mevzuda kalem oynatmanın zorluğunun farkında olarak yazdığım bu yazıyı her birinizin vicdan ve irfanına itimat ederek nihayetlendirirken son bir hususu arz etmeyi borç bilirim.

Ne dediğimiz, niçin dediğimiz bilgimiz ve aklımızla; bizden farklı düşüneni nasıl tanımladığımız, vicdanımız ve kalbimizle alakalı.

Akıl ve bilgimiz bu sistemi değiştirir yahut değiştirmez ama vicdan ve kalbimiz bizi kardeş ve millet kılar.

İşte bunun için diyorum ki;
sistemin değişmesine sonuna kadar, kardeş ve millet kalmaya sonsuza kadar evet.

Yenişafak
16 Şubat 2017