''50 Kişilik AK Parti Kurucusu Bugün Nerede?''

Milli gazete yazarlarından Şakir Tarım, "Mensuplarının Diliyle AKP Gerçeği" başlıklı bir yazı kaleme aldı. AK Parti büyük iddialarla siyasi hayatımızda yerini aldı ve  yolsuzlukları ortadan kaldırıp bitireceklerini, ülkeyi “ortak akıl” la yöneteceklerini vaat ettiler.

AK Parti'ni kuruluş aşaması ve felsefe yapısına değinen Şakir Tarım, 2001'deki kuruluş toplantısında Erdoğan'ın konuşmasını hatırlatak, “Bugün Türk siyaset hayatına lider oligarşisinin çöktüğü gün olarak, tekelci bir anlayışa dayanan liderlik anlayışının yerine, kollektif aklın temsilcisi olan bir anlayışın yerleştiği gün olarak geçecek. Bugün Türk siyaset tarihine her yönüyle şeffaf, seçmenin sorgulamasına ve denetimine açık, yepyeni bir siyasal örgütlenme modelinin kurulduğu gün olarak geçecek.” söylenenlerin yorumunu size bırakıyorum diyen Tarım, ''AK Parti şu 4’lü öncülüğünde işe başladı: R. T. Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllâtif Şener. Şimdi 4’ü de farklı telden çalıyor. Başlangıçta düğmeyi yanlış iliklemişler, Millî Görüş gömleğini çıkararak yanlış yerden işe başlamışlardı. Ülke ve insanlık sevgisiyle dopdolu, sapasağlam bir Hoca’yı terk ederek; inanç yanlışlıkları, darbecilerle birlikteliği herkesçe bilinen yanlış Hoca’nın (Gülen) yanında durmuşlardı.

İçlerinde kendilerini yetiştiren Lider’inin tekerlekli sandalyeye mahkûmiyetini, 65 yaşından sonra siyasî çalışma yapmasını hafife alanlar bile vardı.

Gülen’e “Ne istemişse verecek” ölçüde güvendiler. İnsanları FETÖ’ye âşık ettiler. Bu gerçek, dönemin Başbakan’ı Binali Yıldırım tarafından itiraf edildi: “Kurmaylarımızın yüzde 72’si FETÖ tuzağına düşmüş.” (Yeni Akit, 03. 03. 2018)''

50 kişilik AK Parti kurucularının şimdi nerde olduğunu sorarak sorgulamasını sürdüren Tarım,  ''Partilerinde kalanlar bir elin parmakları sayısını bulur mu, dersiniz?

EĞRİ CETVEL ÖRNEĞİ

AK Parti’nin eğri cetveli Türkiye’nin başına FETÖ belâsını açtı. Devlet görevlerinde ehliyet ve liyakat aranmadı. Adaletsizlik her alana sıçradı. AK Parti kurucularından İstanbul eski Milletvekili Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş 2015 seçimlerini değerlendirirken anlatmıştı: “Tekerlek kırıldı. Terk edilen istişare mekanizması yeniden kurulmalı. Önce ‘Şımarmayalım’ dediler; sonra ‘Her şeyi biz biliriz’ noktasına geldiler.”

Sayın Yalçıntaş, rüşvet ve yolsuzluk iddiasıyla Yüce Divan’a gönderilmesi istenen 4 bakanın Meclis’te oylanarak aklanmasına şiddetle tepki gösterdi: “Siyasî oylamayla aklama olmaz. Adalet mekanizmasıyla olur. Yolu Yüce Divan’dı. Aklanmaları orada olabilirdi. Şaibeli hale gelmiş bakanların üstü örtüldü.” (Bugün, 28. 06. 2015)

Yüce Divan oylamasından sonra AK Partililer birbirlerine “hain”, “şerefsiz”, “kahpe”, “riyakâr” gibi yakıştırmalar yapmaya başladı. İstanbul eski Milletvekili, Gazeteci Yazar Mehmet Metiner, “İktidar şehvetine yenik düştük” diyerek durum değerlendirmesi yaptı: “Her birimiz belediye başkanı olduk, kimilerimiz milletvekili oldu, kimilerimiz bakan oldu. Zaman içinde kibirlendik, böbürlendik, gururlandık, kendimizi halkımızdan daha farklı yere oturtmaya çalıştık.” (17. 02. 2015)

AK Parti Gaziantep eski Milletvekili Şamil Tayyar, “Pek çok şehirde FETÖ borsası kurulduğunu” açıkladı: “Örgütün ihanet kısmının kaçmasına göz yumduk. FETÖ borsasında milyar dolarlar dönüyor. Kayıtları var.” (20. 03. 2018) Bazı AK Parti milletvekillerinin FETÖ ile çekilmiş boy boy resimleri basına yansıdı. Hiçbirine itiraz gelmedi.''

Milli gazaete yazarı Şakir tarım yazısını şu sözlerle tamamlamış; 

“İKTİDAR OLMASAYDIK!”

''BÜLENT Arınç, “Hukuka güven kalmadığı”ndan yakınıyor; Melih Gökçek’in “Ankara’yı parsel parsel sattığını” söylüyordu. Melih Gökçek ise, “Bülent Arınç görevden alınmalı” diyordu.

Bu süreçte, AK Parti eski Milletvekili, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, “Cumhuriyet döneminin en büyük yolsuzluğu yapılıyor” diyerek partisinden istifa ediyordu.

AK Parti’nin Başakşehir İlçe Yönetim Kurulu Üyeliği de yapmış Timetürk köşe yazarı Mustafa Sabri Beşer, “Keşke Müslümanlar Hiç İktidar Olmasaydı!” başlıklı yazısında, KONDA’nın sosyolojik araştırmasının sonuçları ışığında ülkede yaşanan olumsuz değişimi anlattı. Dindarlığın yüzde 55’ten yüzde 51’e düşmesini; ateistliğin yüzde 1’den 3’e yükselmesini örnek gösterdi. Önceki ve bugünkü durumla ilgili şu tespitleri yaptı:

“Kur’an okumak’ yasak dendiğinde Kitab’ını okuyabilmek ve öğretebilmek için hapse girmeyi göze alıyorlardı.

Elimizdekileri almaya yönelik hamleler bizi biraz daha kenetler, saflarımızı daha sıklaştırırdı.

Ne olduysa gücü ve iktidarı ellerine geçirdiklerinde oldu.

İlkeler değişmeye, duruşlar gevşemeye başladı.

Bizim hayat tarzımıza her türlü müdahaleyi yapanların kimliğine bürünür olduk.

Müslümanlar maalesef ‘parayla imtihanlarını’ kaybettiler.

O gün karşısında durduğumuz ne varsa, bugün taraftarı olmuş gibiyiz.” (07. 01. 2019)

Bu türden söylem ve itiraflar ciltler dolduracak ölçüde. Sorumluluk mevkiindeki sosyolog, bilim ve siyaset adamı, Diyanet, hatta hepimiz bu konuya kafa yormalıyız. Değilse, ülkemizi ansızın büyük bir tehlikenin içinde bulabiliriz. O zaman, “kandırıldık” “ne kadar safmışız” ne faydası olur.