İki kısım birden: Kaşıkçı Elması, İstihbarat Savaşları ve İsmet İnönü İle Makkenzinin Rövanşı Alınır mı?






 Veysi DÜNDAR / Ocakmedya


İlk kısım: Kaşıkçı Elması & İstihbarat Savaşları;


Suudi Arabistan Başkonsolosluğunda buharlaşan Suudlu gazeteci günlerdir gündemi doldurmakta. Gazetecinin ortadan kaybolması casus filmleri ile korku filmleri arasında bir senaryo sunuyor.

Gazetecinin konsolosluğa girmesi, girerken çekincesi, sonrasında konuya dahil olan Emniyet ve MİT açıklaması derken bugün aleni bir şekilde ifade edilen 15 parçaya ayrılmış beden öyküsü işi korku filmi tınısına çıkardı. Havaalanına inen kraliyet uçakları ile de hikaye gitgide büyüyor.

Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ekşi hava ile mütenasip bir güvensizlik iklimi, ortamı geriyor. Türkiye yakın dostu Katar ile gergin Suudi Arabistan’a hiç de sıcak bir tavır göstermiyor.

Son olarak Sn. Cumhurbaşkanı sert bir tonda konsolosluk yetkililerinin kendini kurtaramayacağı gibi diplomaside pek de alışık olmayan bir dil ile  konuya dahil oldu.

[Bu arada nacizane bir uyarı ile de konuya katkı vermek isterim. Portakal bıçaklamak, ABD bayrağı yakmak, İtalyan pizzasını, Alman pastasını çöpe atmak olur da, Suud bayrağına tepki biraz sıkıntı yaratır kanısındayım. Yeşil fon üstündeki yazı kelime-i şehadet. Kılıç neyse de yazı sıkıntı. Trollere ve zamanın ruhuna göre konsolosluk basacak akkardeşlere duyurulur. Basına yansıyan haberlere göre konsolosluk etrafında toplanmalar başlamış. Güncel sevilmeyen ülke kontenjanına Suudi Arabistan’ı alanlar dikkatli olsun, bayrakta kelime-i şehadet var.]

Bu uyarımızı dinleyen olur ise asıl bütün bu hikayeden başka çıkaracak ders nedir ona bakmak lazım.

Akparti’nin McKinsey diye yazılır Makkenzi diye okunur konusundaki hızlı türbülansı ile işin cehalet yada ihanetle alakası olmadığını anlamak için yaklaşık 7 gün geçmişti. Basının aslında sanıldığı kadar kötü bir şey olmadığını anlamak için gereken süre çok daha kısa oldu. Neredeyse 3 gün içinde basın özgürlüğünün değeri ve gazetecinin ehemmiyeti memleket gündemini işgal etti. (Daha önce tarafımızca dile getirilen ne yapıyorsanız zıddını yapın başarılı olursunuz önerimiz tasvip görüyor anlaşılan.)

Malum Sn. Cumhurbaşkanı geçenlerde basın masın hikaye dedi. Basın ile olmaz, mühim olan halk ne diyor, ona bakarım diye tamamladı. Tabii bu beyanı bünyesinde kabul eden necip Türk basını yorum eklemeden bunları yayınlamaktan kaçınmadı. Akparti cenahı ve onun sosyal medyayı mesken tutan takipçileri de bu açıklamaya desteği esirgemedi.

Şimdi aynı kesimin Suudi bir gazeteci için ortaya konulan bu tartışma için gösterdiği tavrın iç çelişkisi için tabii ki bizim satırlarımız yetmez. Suudi Arabistan da eğer bir gazeteci için bu kadar geniş çaplı bir organizasyon yapıp diplomatik bir skandala imza atıyor ise basının ülke için önemi konusunda bayağı farklı düşünceyi haiz gibi. Esasen yukarıda zikredilen beyanat da konunun hiç de basın olmadığını gösteriyor.

Suudi Arabistan konsolosluğunda olanlara dair fantezi içeren senaryoları zikreden başta Yasin Aktay olmak üzere bürokratik ve siyasi çevreler de gazetecinin önemi konusunda hemfikir gibi. İktidar yanlısı basın için söyleyecek söz tabii ki sınırsız ama yine de özetle bu kadar kısa süre içinde bu kadar tesadüf filmlerde olur, en uygun ifade olsa gerek.

Bugün ajanslara düşen ve vahşice bir öldürmeyi bu defa aleni olarak içeren Bulgaristan mahreçli haber de aslında basının hiç de o kadar azımsanmayacak şeyler yapmadığına delalet ediyor. Yani başımızdaki komşumuzda yaşanan bu trajedi basının o kadar kenara atılacak bir başlık olmadığını gösteriyor.

Siyasetçiler basını sevmeyebilir. Ama basını önemsiz göstermek sadece bir kaç gün içinde bile tersi kanıtlanacak bir iddiayı ortaya koymaktan öte gitmeyecektir.

Bu ülkenin tarihi de vatanseverlik timsali gazeteciler Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Abdi İpekçi gibi basın şehitleri ile zaten doludur. Gündemi belirleyen siyasetçi de olsa bunu yorumlarken gösterilecek dikkat sizi gerçek hak terazisinde ölçecektir.

ABD’nin hiç bir savaş sonrası başkanı, Richard Nixon dışında, görev süresinin ortasında ayrılmak zorunda kalmamıştır. Watergate skandalı meraklısı için münbit bir emsaldir. Tetkikinde fayda kaimdir.

****
İkinci kısım: İsmet İnönü İle Makkenzinin Rövanşı Alınır mı?

Sn. Cumhurbaşkanı, İsmet İnönü’nün elinde ABD bayraklı bir fotoğrafı üzerinden “McKinsey diye yazılır, Makkenzi okunur” eleştirilerine rövanş yaptı önceki gün. Konu üzerine söylenecek her şey söylendi. Ben basılı Hürriyet’te bu fotoğrafın servis edilmesine dikkat kesildim.

Basınımızın bir zamanlar amiral şimdi ise hafif yana yatık gemisi Hürriyet söz konusu habere eklediği resimde İsmet Paşa’nın elindeki bayrağı neredeyse ayırt edilemez kılmıştı. Oysa ki Sn. Erdoğan münhasıran ABD bayrağını görünür kılan bir görsel ile zuhur etmişti. Nitekim havuzun mesela Takvim’inde çok net biçimde bayrağın şekli şemali görülmekte idi. Yani resimde değil Hürriyet’in resmi başsayfaya koyan editöründe mesele var gibi.

Hürriyet gibi bir gazetenin bir resmi net görünür biçimde koymak konusunda sıkıntı yaşaması olanaklı olmadığına göre, belli ki sıkıntı büyük olasılıkla teknik değil taktik. Hürriyet her ne kadar iktidara biat konusunda herhangi bir zıt emare göstermese de bu kadar da olmaz denilecek argümanı ortaya koyarken ufak da olsa kendine marj bırakmış olabilir diye düşündürüyor.

Hürriyet’in o pahabiçilmez bayraklı logosu ve mottosu olan “Türkiye Türklerindir” ibaresi İsmet Paşa’yı elinde Amerikan bayrağı ile çok da kafa yorulmadığı bariz olan basit bir propaganda resmi ile kafadan manşete koymaya gönül verememiş sanki. En azından bize öyle geldi.
Hürriyet’in eğer mevcut ise bu hassasiyeti kime ne kadar hitap eder bilinmez ama benim gibi olaylara değil zahirin altındakine değer verenler için mühim bir ayrıntı oldu.

İsmet Paşa’ya yamanan iddianın sekaleti ve bu iddiaya kain materyalı koskoca Cumhurbaşkanının eline tutuşturan her kimse o şahsın cüretkar cehaleti ilgili mercilerce bayat pişmaniye misali çoktan dağıtıldı. Yakın zamanda Cumhurbaşkanı ile tokalaşan resmi basına yansıyan İlber Hoca’nın  Konuya dair saptamasını  iflah olmaz trol ve trol adaylarına konuyu kapatmak üzere paylaşıyorum.
Beni burada üzen asıl konu bir devletin kendi devamlılığına dair gösterdiği nekaset oldu. Vladimir Putin, Stalin için dahi kendisine sorulduğunda “iyi ve kötü yanları vardır” yanıtını vermişti. İsmet Paşa’nın ülkemizi koskoca bir savaşa sokmayan politik kıvraklığı bile bu ülkede sonsuza kadar hakkının teslimini icap eder.

Hele ki Cumhuriyet değerleri ile, Cumhuriyetin seçim sistemi ile, Cumhuriyetin kurum ve kuruluşları ile bu ülkede biteviye 16 yıl iktidar süren bir siyasal parti hangi hak ve iddia ile bu ülkenin geçmişi ile bu denli sorun yaşıyor anlamak imkansız.

Madem herşey bu kadar kötü ve lanetli idi de nasıl oldu da Akparti gibi püripak bir siyaset bu kötülükten neşet etti?

Nasıl oldu da elinde ABD bayrağı ile ülkeyi Amerikan çıkarları için kullanan paşa bu alanda başarısız oldu da ABD’nin bayrağı artık bu ülke liderlerinin elinde sallanmaz oldu.

Nasıl oldu da 1950’den beri ülkeyi idare eden 68 yıllık iktidar blokunun neredeyse 60+ yılı sağ gelenekten geldi de bunun sadece 3-5 yılını idame eden solcular bu kadar kısa sürede ülkeye onulmaz yaralar açtı.

“Komünistler Moskova’ya” CHP’nin sloganı idi de; “Kahrolsun Amerika” Milliyetçilerin, İslamcıların, Sağcıların mı mottosu idi?

Hürriyet teknik terimle Blurred bir imaj ile resmi servis etmiş kanısındayım. Blurred puslu, bulanık demektir. Hürriyet’i idare edenlerin gözünde de İsmet Paşa’yı elinde Amerikan bayrağı ile hayal etmek bulanık suda balık avlamak ile eşdeğer gibi görünüyor.

Biz hayırlara vesile olan her hamleye ortağız.
Bazen Hürriyet’in utancı utancın hürriyetinden ehvendir.

Türkiye Anıtkabir’de Atatürk ile komşu olmaya layık görülen İsmet Paşa’sını da onun Aslan Sosyal Demokrat oğlu gerçek bilim adamı ve Profesör Erdal İnönü’yü de hayırla yad etmekten kaçınmayacak.

Sürekli kendini düzeltmek zorunda kalanlar neyi yanlış yaptıklarını iyi biliyor. Biz de biliyoruz. Herşeyi yanlış yapıyorlar çünkü.