Muhafazakarlar Hedef Saptırıyor !






Falling Stars akımının Türkiye’de ki Muhafazakar camiada yayılması üzerine, ajitasyon soslu Komplo Teorisi üreterek bütün bunun sorumlusunun ve suçlusunun Kemalistler olduğunu yazan AKit gazetesi öyle bir ajitasyon ustasıdır ki, Türk medya tarihinde kimse onların eline bu konuda su dökemez.


Peki gerçekten sorumlu olanlar Kemalistler mi?
Bu konuyu biraz irdelemek istiyorum.
Son 16 yıldır iktidarda kemalistler yok, Muhafazakarlar var olsa da, hedefe ulaşmada aralarında tek bir fark var. O da, uygulamada ki metot farkı. Sonuçta da aralarında hiçbir fark yok diyebiliriz.

Şimdi “nereden uyduruyorsun bunları” diyeceğinize eminim.

Kemalistlerle muhafazakarlar arasında bir fark olmadığı AKit’in yazısına konu ettiği, baş rollerini Orhan Gencabay ve Gazozcu Nuri Alço’nun oynadığı, 12 Eylül askeri darbesinden 1 sene sona vizyona girmiş, 1981 yapımı filmin içinde geçen şu cümlelerde saklıdır.

“Yepyeni bir nesil yaratılacak. Yediği, içtiği, giydiği, saçı sakalı ve dinlediği müzikle… Bunun için reklamlar, film, müzik, edebiyat ve basın araçlarımız olacak. Ve bu insanlar yaratılacak. TV müzik programlarını denetimimiz altına alacağız. 10 yıl sonra yepyeni bir kuşak yetişecek. Kılığı kıyafeti, yediği içtiği, saç şekli, dinlediği müzik hep bizim tarafımızdan empoze edilecek. Yepyeni bir dünya kuracağız. İnsanların hangi kitapları okuyacağını, hangi filmleri seyredeceğini biz tayin edeceğiz”[1]

“Vay arkadaş..!” dediniz ve irkildiniz! Şimdi kendinizi uyanmış gibi hissettiniz değil mi?

Hayır! Hala uyanamadınız aslında! Hile hala devam ediyor!

Bu planları kemalistler eliyle uygulansın diye kurgulayanlar baktılar ki; Kemalistler uygulamada zorbalık ve şiddet kullanarak halkın canını acıtıyorlar. Canı acıyan Türk halkı da mukavemet göstermeye başlıyorlar ki, bu da uyanmalarına sebep olacak. Eğer uyanırlarsa 100 yıl daha bunlara ilişemeyiz diye endişelendiler.

Planları sekteye uğramasından endişe eden planlayıcılar, oturup “o zaman yeni taktik ve metotlar geliştirilmeliyiz” diyerek kendi aralarında müzakereler yaptılar ve yeni planlarını geliştirdiler. Yeni plan sertlikle değil, hileli yumuşaklıkla uygulanacaktı.
Yani yeni plan Haşlanmış Kurbağa Sendromu (HKS) üzerinden hayata geçirilecekti.

Nedir bu Haşlanmış Kurbağa Sendromu (HKS) ?

Bazen içinde bulunduğumuz koşullar bizi oldukça rahat hissettirir. Hiç bir şeyi sorgulama ve araştırma gereği duymayız. İşte o zaman garip bir körlük başlar. Suyumuzun ısındığının farkına vardığımızda her şey için çok geçtir.

Bir kurbağayı kaynar suya koyduğunuzda hemen dışarı zıplar can havliyle. Ama eğer kurbağayı oda sıcaklığında suyun içine koyar ve korkutmazsanız, öylece kıpırdamadan duracaktır. Bu arada suyun sıcaklığını da yavaş yavaş artırırsanız, çok ilginç bir şey olur. Sıcaklık yükselirken kurbağa hiçbir şey yapmaz. Tersine, halinden keyfi çok yerinde gibi görünmektedir. Sıcaklık yavaş yavaş arttıkça, kurbağa gittikçe daha da sersemler, ta ki içi su dolu kaptan dışarı çıkacak hali kalmayana kadar. Dışarı çıkmaktan alıkoyacak hiçbir şey yoktur ama bizim kurbağa orada oturup haşlanmayı bekleyecektir!

Tekrar konumuza dönersek;

Bu planlar 28 Şubat süreciyle birlikte, yeni hileli plan olarak geliştirilerek devreye sokuldu. Ama bu tersinden stratejiyle yapıldı. Gerektiği yere kadar zorbalıklar ve baskılar yapıldı, Sonra siyasi ortam sağlanıp Muhafazakarlar iktidara getirildi.

2002 yılından başlayarak zamanımıza gelinceye dek hileli planın kurgulayıcıları, her konuda “kemalistlerin planı”, “CHP’mi gelsin” korku algısı oluşturulması için medyadaki yandaş taşeronlarını da kullanarak, Muhafazakar (Erbakan hocamın ifadesiyle işbirlikçiler) yöneticiler eliyle Kemalistlerin yarım bıraktığı (bıraktırıldığı) planlarını bu sefer kimsenin canını acıtmadan “başörtüsünü ve dindarları savunuyoruz” tiyatrosu ile dini, milli ve manevi hassasiyetleri de erozyona uğratarak yavaş yavaş hayata geçirmeye devam ediyorlar.

– Yani Narkozlayarak kaleyi içten fethetmeye devam ediyorlar.
– Yani derenin kuşlarını, derenin taşlarıyla vurmaya devam ediyorlar.

Son 16 yılda, Muhafazakarların İslam’a ve Müslümanlara verdiği zararı Kemalistler veremediler. Çünkü iktidarda Kemalistler olsa idi, İslama en ufak bir zarar vermeye kalkmaları halinde, Müslümanlar hemen uyanacakları için kenetlenmeye yönelecekler ve karşı mukavemet göstereceklerdi. Ama iktidarda Muhafazakar bir başkan oldu mu; “Ne güzel kuran okuyor, Cumayı da kılıyor. Ondan zarar gelmez”diyecekler ve böylelikle artık güvencedeyiz hissine kapıldıklarında uyanıkta olmazlardı.

Siz siz olun, AKit cilerin üzerine zorla Müslümanlık elbisesi giydirmeye çalıştığı Muhafazakarlığı, Müslümanlık diye pazarlayıcı içerikli ajitasyonlarına sakın kanmayın.

Çünkü, Perinçek’in Aydınlık gazetesini kendi matbaa tesislerinde basmaya devam eden AKit, kim döviz cinsinden fazla parayı önüne koyarsa/bastırırsa onun sesi, yani işbirlikçi taşeronu olurlar.

Söylediklerimize/yazdıklarımıza lütfen kızmayın…
Daha da söyleyemediklerimiz var. Şimdilerde blok haline getirilmiş ve muhafazakarlık zokasını yutturulmuş kesimin, Hz Peygamberin metodu da olan, toplumsal uzlaşmayı sağlaması gerekirken, kin/öfke/intikam hırslarıyla ülkeyi idare etmeye devam ederlerse, gün gelecek onları destekleyen Müslümanların tepkisiyle karşılaşacakları için belki bir daha iktidar yüzü göremeyebilirler.

Anlayacağınız, herkesin bu filmde anlatılan ve gerçek olduğuna inandığı (bende inanıyorum) bu hileli büyük plan, bugün Muhafazakarlar eliyle tıkır tıkır işletiliyor.

Ve durumu daha iyi sorgulayabilmeniz için soruyoruz!
Son 16 yılda iktidarda Kemalistler mi vardı? Yoksa Muhafazakarlar mı?
….