Av. Mehmet Ali Başaran yazdı: OHAL’de Hakkını Arayabilir misin?






Avukat Mehmet Ali Başaran, OHAL sürecinde yaşanan haksızlık ve hukuksuzlukları gündeme taşıyan bir yazı kaleme aldı.












Avukat Mehmet Ali Başaran, OHAL sürecinde yaşanan haksızlık ve hukuksuzlukları gündeme taşıyan bir yazı kaleme aldı.

Söz konusu yazıyı Mehmet Ali Başaran’ın kişisel internet sitesinden alıntılıyoruz:

Ak Parti 2002’de iş başına geldiğinde ilk icraatlarından biri, 15 yıldır sürmekte olan OHAL’in Diyarbakır ve Şırnak’ı kapsayan son kalıntılarını ortadan kaldırmak oldu.

Aynı partinin kesintisiz olarak yönettiği ülkede 14 yıl sonra (20 Temmuz 2016’da) OHAL ilan edildi.

Hükümet 3 ay süre ile OHAL ilan ederken, 3 ay dolmadan OHAL’i kaldırabileceğini, hedefinin bu yönde olduğunu belirtmişti.

Bugün artık OHAL süresinin uzatılması haber değeri taşımıyor. Neredeyse bir yıl geçti. Olağanüstü hal’in olağanlaşması söz konusu.

OHAL’in ne zaman kaldırılabileceği ise bilinmiyor.

Bu yöndeki tahminler ve kulislerden gelen haberler fena. Ben de şahsen 2019 yılının son çeyreğinde gerçekleştirileceği öngörülen başkanlık seçimine kadar umutlu değilim.

OHAL’in kaldırılması bir seçim vaadi olarak önümüze gelirse hiç şaşırmam. Acı ama gerçekçi görünen bir tahmin bu. Karamsar olanları daha fena fakat ne yazık ki “yok artık, daha neler” diyemiyor insan, bu ülkeyi biraz tanıyorsa.

Kısa bir yazıda OHAL’e bu denli vurgu yapmam normal değil. Tam da bunu anlatmak istiyorum.

Türkiye Olağanüstü Hal ilanından bu yana hukuk dışı “karanlık” (öngörülemez, denetlenemez) bir alanda yönetiliyor. Karanlık, hukukun asgari şartların da altına çekilip zayi edilmesinden ve şeffaflığın değerlendirme dışı tutulmasından kaynaklanıyor.

Ülke, birbiri ardına yayınlanan KHK’lar ile yönetiliyor. Şimdiye dek 150.000’den fazla insan görevinden alındı veya uzaklaştırıldı. 50.000’den fazla insan tutuklandı. Pek çok dernek, vakıf ve yayın kuruluşu kapatıldı. Bu sürece bağlı olarak –sayı tam bilinememekle birlikte- en az 37 kişinin intihar ettiği belirtiliyor.

Gelelim işin en temel noktasına…

Evet, 15 Temmuz 2016’da bir darbe girişimi oldu, neticede 250 kişi hayatını kaybetti. Allah rahmet eylesin. Binlerce insan yaralandı. Allah şifa versin.

Peki, “terörist” (veya “terör örgütü üyesi”, “vatan haini”) diye yaftalanan, işine son verilen, sosyal hakları elinden alınan ve dahi hapse atılan insanlar ile olan bitenden doğrulan etkilenen yakınları hesaba katıldığında toplam en az 1 milyon insan için Hukuk var mı?

Türkiye’de hiçbir kesimin Yargıya güvenmediği konusunda şüphe yok. Birileri dönemsel olarak, çoğu zaman da ideolojik olarak “geçici süre” güven duyuyor, malum. Türkiye’nin zayıflarla dolu yargı karnesi de ortada zaten.

“Gülen Örgütü” ile alakası olmayan, darbeyi 15 Temmuz gecesi öğrenen binlerce insanın, bu arada, iktidara muhalif pek çok insanın da, KHK’lar yoluyla kamudan ihraç edildikleri veya hapsedildikleri biliniyor.

Tutuklanacaklar listesinin bir yerlerde dolaştığı, “listede ‘bizden’ tanıdıklar varsa söyleyin çıkartalım” denilmek suretiyle nevi şahsına münhasır bir “yargı denetimi” yapıldığı, birilerinin adlarını büyük paralar karşılığı listelerden sildirdiği iddiaları ortalıkta dolaşıyor. Şüyuu vukuundan beter denir ya, öyle.

Sorulması gereken soru şu: Doğrudan binlerce, dolaylı olarak milyonlarca insanı etkileyen, bir gece ansısın gelen KHK’lara karşı yargı yolu açık mı?

Ne yazık ki hayır! Ortada yargısız infazlar silsilesi var.

İnsanlar haklarında verilen kararlara karşı herhangi bir yere itirazda bulunamıyorlar. Hak arama yolları tümüyle kapalı.

685 sayılı HKH ile “OHAL Komisyonu” kuruldu, aradan geçen KOCA BİR YIL, lakin henüz çalışmaya bile başlamadı. O komisyon çalışmaya başlayacak da… Yıllar içinde karar verecek de… O kararlara karşı itiraz edilecek de… Adil kararlar verilecek de… Ölme eşeğim, ölme!

Hukukçular, en az 5 yıl, ortalama 10 yıl alabilecek bir süreç olduğunu söylüyorlar.

Yüz binlerce itiraz karşısında 7 kişiden oluşan bir komisyonun üstelik de dosya üzerinden adil karar vermesi bekleniyor!

Çok açık bir şekilde uyarıda bulunmayı Allah için bir görev bildiğim için yazıyorum bu yazıyı: Bir yıllık gidişat böyle devam edecekse, ciddi bir zihinsel ve pratik kırılma yaşanmazsa yani, böyle bir iktidarın “elinde” işleyecek bir “OHAL İnceleme Komisyonu” etkili bir başvuru yolu sağlamayacak. Bir oyalamadan öteye gidemeyecek. Doğuracağı sonuç göstermelik ve çok yetersiz olacak. Adalet gelse bile çok geç gelecek. Geç gelen adalete adalet denebilirse…

İktidarın, hak aramaya yollarını keyfi bir biçimde bu kadar uzun süre kapalı tutmasına başta hukukçular olmak üzere, bu ülkenin aydınları acilen, yüksek sesle itiraz etmeli. Adil Yargılanma Hakkı’nın ayaklar altına alınmasına müsaade etmemeliyiz.

İnsanlar bu ülkede bırakınız hakkını almayı, hakkını arayamıyorlar bile. Geçen bir yıl, böyle büyük bir zulmü daha gözümüze soktu.

Her şey biz bakarken oldu!