Günümüz koşulları, ekonomik şartlar derken ülke olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Eve giren her ihtiyaç için maaşı aşan zamlar oldu. Aynı zamanda fakir ile zengin arasındaki fark giderek açılmaya başladı. Bir taraf sermayesine sermaye katarken, bir taraf ise temel ihtiyaçlarından bile tasarruf etmeye başladı.

Zengin olduğu halde daha da zengin olanlar aşklarını yeni teknelerle, yeni saray yavrularıyla taçlandırırken; durumu giderek zorlaşan ailelerde aşk meşk kalmadı. Bir söz vardı “Bir evde yoksulluk kapıdan girince aşk pencereden kaçarmış.” diye… Böylesi toplumsal sorunlara neden oldu bu maddi kriz. 

Bir yandan da ihtiyaç listemiz de eskiye oranla giderek kabarıyor. Evvelden gerçekten ihtiyaç için alışveriş yapılırken, şimdilerde sosyal medyada paylaşılacak fotoğraf için bilhassa alışveriş yapar olduk. Dünyada hiç yoksulluk yokmuş gibi sırf sunum yapmak için bir çanağa dünya para veriyoruz artık. Seçkin markalardan birine ait değilse o giysiyi giymiyoruz.

Müsriflikten kaçınmamızı emreden dinimize rağmen pahalı markası ucunda görünsün diye eşarp takıyoruz. Tabi bir tarafta da eşinin meşru ve makul ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan erkekler var. Bazı evler ay sonunu zar zor getiriyor. Ekmeğe, peynire gelen zam maaşlara gelmeyince evlerde ihtiyaçlar bir türlü giderilmiyor ve haliyle evlerde gerginlik hakim oluyor. Eskiden çalışmayan kadın artık iş ve çocuğu bırakacak yer aramaya başlıyor. Şansı varsa çocuklara anneler bakıyor. Ama o imkan yoksa kadından gelecek maaşın bölünmesi göze alınarak çocuklar erken yaşta kreşe veriliyor.

Maddi imkansızlık nedeniyle artan gerginliğe ikinci maaş son verirken, önceden annesi tarafından büyütülen çocukların anne sevgisinden ve ilgisinden mahrum kalma sıkıntıları meydana geliyor. Kadınların ekonomik özgürlüklerine kavuşması ile beraber artan boşanma oranları da başka sorunları doğuruyor tabi. Bu durumu sadece kadınlara yüklemenin acımasızca olacağı görüşündeyim. Olaya bir kadın gözüyle baktığım için böyle düşündüğümü düşünebilirsiniz ancak kadın olsun erkek olsun bir kişiyi bir sona getirecek nedenler asla tek taraflı değildir.

Bazıları sadece günahın büyüğünü, diğeri de küçüğünü taşır.(Sonu şiddete varan durumlar verdiğim örneklerin dışındadır.) Evvelden eşinden harçlık isterken azarlanan ve gururu incinen kadın alın terinin ekmeğini yiyince o zorbalığa katlanmıyor artık. Sadece işe gittiği için evde terör estiren erkekler eve geldiklerinde “KARTIM NEREDE?”, “YEMEK HAZIR DEĞİL Mİ HÂLÂ?”, “YOK SANA PARA MARA.” vb. ifadelerle eşine kölesi gibi davranan erkeği daha olumlu bir sonuç beklemiyor ne yazık ki. Sözde eş olup evde eşit olmayan çiftler için de durum bundan farksız değil.

Erkek işe gittiği için ertesi günün sabahına kadar yatma hakkına sahipken, çalışan kadın günde dört insan gücünde enerji harcamak zorunda kalıyor. (Uzmanlara göre bir ev hanımı da günde iki buçuk iş gücü harcıyormuş.) Bir taraf yatarak böbürlenirken, bir taraf ise hiç dinlenmeden tükeniyor. Bu tip evliliklerde kadınlar bir süre sonra “bunca işi tek başıma yapabiliyorsam neden bir çocuğa daha bakar gibi kocama da bakayım ki?” diye düşünerek boşanma yoluna gidiyor.

Kısaca söylemek gerekirse; evliliklerinde müşterek davranmayan çiftler bu sonuca mahkum oluyor. Söylediğim gibi, bu tip boşanmayla sonuçlanan evliliklere şaşırmak çok işime gelmiyor.

Onun dışında eşinin tüm emeklerine, çabalarına, sevgisine, yüreğine rağmen üç kuruş için evliliğine itaatsizlik eden kadınları eleştirmek mümkün. Yuvası için çabalamak varken, ekonomik özgürlüğüyle bir ömür aynı yastığa baş koymayı göze alan kadınların eğer çocukları yoksa daha az üzülüyorum açıkçası. Bir de çocuk varsa vay haline…

Evliliği için çabalamak varken birbirini hor gören eşlere Allah akıl fikir versin. İnşallah büyüklerinin de emeğiyle büyük bir kısmı yeniden bir araya gelir de artan boşanma oranları düzelmeye, toplumumuzdaki anne baba rolleri daha iyi olmaya başlar.

Kıymetli vaktinizi ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim.

Saygılarımla,

Tuba Demir