İslamcılar 90’lı yıllardaki hedeflerini hatırlıyor mu diye sorsak cevap bulabilir miyiz bilemiyorum. O dönemdeki hedefler bugün için ne anlama gelir veya bir anlamı var mıdır? İslamcılar Cumhuriyet tarihinin en uzun iktidarı olarak hükümet olmaya devam ediyor. Yapılan icraatlarını neticeleri her alanda hissedilmeye başlanmış olması iktidar mensuplarını panikletmeye yetti. Yanlışlardan vazgeçilmesi gerekirken başka yanlışların yapılması endişeleri daha da artırmaktadır.
Gizlenen ve uçuruma götüren bazı gerçekler;
- Ekonomik ve mevzuat olarak Türkiye'nin Batıya bağımlı hale getirilmesi.
- Ekonomik temelli toplumsal bozulmanın fertler, aileler, alt ve orta gelir grubunda en yüksek seviyede hissedilmesi.
- Seksen yılda 130 milyar dolar borç oluşurken, on yedi yılda borçlanmanın 460 milyar dolara çıkarılması.
- Türkiye'de her yıl en az 100 büyük şirket yabancıların eline geçmesi.
- Anadolu'dan Büyükşehirlere sürekli göç verdiren politikaları uygulayarak ülke insanının toprağından uzaklaştırılıp birkaç şehre sıkıştırılması.
- Ülke içinde birlik beraberlik ve kardeşlik yerine ötekileştirme yapılması, etnik köken ve bölgeciliğin öne çıkarılması.
- Gün geçtikçe toplumsal değerlerin içinin boşaltılması, ahlak ve maneviyatın yerini dünyevileşmenin alması. AB maddi destekli dini, ahlaki ve toplumsal değerlerin ortadan kaldırılması. 
- Küresel Irkçı Emperyalizmin bölgemiz ve ülkemiz üzerindeki emellerine yönelik çalışmalarına -iktidarda kalma uğruna- destek verilmesi.
- Yasama, yürütme ve yargı gibi anayasal organların tek kişinin iki dudağı arasına terk edilmesi.
- Çıkarılan kanun ve yönetmenliklerin ülke insanın ihtiyacına yönelik veya ülke çıkarları yerine AB/D'nin isteği doğrultuda düzenlenmesi.
- Yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet ve adam kayırmacılığın ayyuka çıkması. Önlem almak yerine "devir bizim devrimiz, hırsız bizim hırsızımız" diyerek yanlışların sahiplenilmesi. 
- İnsanları örtülü veya açıktan tehdit ederek iradelerine ipotek konması. "Bizden sonrası hüsran, ya beka ya bela" gibi ifadeleri politikacıların silah gibi kullanması.
Bu olumsuzlukları yok sayan üstelik 'Osmanlı geri geliyor' imajı veren bir medyanın oluşu ülke için bir talihsizlik belki ama asıl talihsizlik insanımızın iradesine sahip çıkamayışı ya da elinden alınışıdır. Bu durumun kısır döngü halini almaması için bir çıkış yolu aranmalıdır. Yeni tarihi bir fırsatı yakalayabiliriz. Öyle karadan gemileri yürüten Fatih'in dehasına erişmemize de elbette gerek yok. Yapılacaklar bellidir. Ülkesini, milletini, vatanını, memleketini, evladını ve de geleceğini düşünenler mutlaka aklı selimi elden bırakmayarak iradesini stratejik yanılgılara, istismarlara ve tuzaklara düşmeden en doğru şekilde kullanmalıdır.