Değerli Basın Emekçileri; Kocaeli Milletvekili ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu TBMM de yaptığı basın toplantısında cezaevlerindeki insan hakkı ihlalleri ve gündeme ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Kolaylıklar dileriz...


2020 YILI İLK BASIN TOPLANTISI
2020 yılınızı tebrik ediyorum.
Yeni yıl hepimiz için, tüm toplumumuz için sağlık başarı ve mutluluklarla dolu olur umuyoruz.
2019 için çok iyi şeyler söyleyemeyeceğiz. Yoğun insan hakları ihlallerinin olduğu bir yıldı. 2020 yılında umarım insan hakları alanında, siyaset alanında, bilim alanında, sosyoloji alanında, özetle her alanda toplum ilerler ve güzel neticeler verir diye umuyoruz.
Değerli arkadaşlar ilk olarak Ankara Emniyet Müdürlüğü’ndeki işkence olaylarına değinmek istiyorum.
Malum bu konuları 2 hafta öncesinde gündeme getirmiştik. Gözaltına alınan kişilerin avukatlarının iddiaları gündeme bomba gibi düşmüştü ve oldukça önemli bir tartışma başlamıştı. Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi’nden 3 ve Avukat Hakları Merkezi’nden 1 avukat Ankara Emniyeti’nde gözaltındaki kişilerle görüşme yapmıştı. Açıkladıkları raporda oldukça ağır kötü muamele ve işkence olaylarının olduğunu bu rapora geçirmişlerdi. Bizim iddialarımızdan sonra İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı suskunluğa gömülmüştü. İçişleri Bakanı iftiralara sığınarak bazı cevaplar vermeye çalışmıştı. Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi’nin bu net raporundan sonra kötü muameleyi, işkenceyi net olarak gösteren raporundan sonra İçişleri Bakanı hala konuşmuyor! Ağzından bir kelime çıkmıyor.
Adalet Bakanı, bize, “sosyal medyada işkence olayları Trend Topic (TT) olunca işkence ispatlanmış mı olacak?” diye itirazda bulunuyordu. İşte Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi de raporladı. Ey Adalet Bakanı ey İçişleri Bakanı artık bir açıklama yaparsınız herhalde! İçişleri Bakanı bakalım Ankara Barosu’na da bir iftira ve etiketleme faaliyetine girişecek mi? Bunu bilmiyoruz ama apaçık belgeler, raporlar ortada.
Susan bir İçişleri Bakanlığı var, değerli arkadaşlar! Bir milletvekili olarak milletin her ferdinin anayasal sistem içinde doğru, adil ve eşit muamele görmesi için uğraşıyoruz. Suçlu bile olsa kimseye işkence reva görülemez. Her şeyin bir usulü erkanı vardır ve ona uyulması gerekir. Gözaltında ifade alınmasının da bir usulü vardır, insan haklarına uygun bir şekli vardır. Fakat bunlara artık Türkiye de biz riayet edilmediğini, gayet aleni, pervasız, fütursuz bir şekilde gözaltı merkezlerinde kötü muamelelerin yapıldığını, 2019 yılı boyunca gözlemledik.
Birçok kaçırılma ve işkence olayı bize bildirildi. Bunları sorduk, ciddi cevaplar yerine cevapsızlık, sümenaltı etme, sessizliğe suskunluğa gömülme ve en kötüsü de sağa sola iftiralar saçma şeklinde tepkiler geldi. Bunlar kabul edilebilecek hadiseler değil. Hukuk devletinde önemli makamlarda olan kişiler millet adına konuşurlar, mahkemeler millet adına karar verir. Bu kişiler demokrasinin gereği, seçimler sonucu oraya millet adına gelmiş kişilerdir ve tüm uygulamaları millet adınadır! Bizim milletvekili olarak sorduğumuz sorular da millet adınadır. bu sorulara cevapsızlıkla cevap vermek, suskunluk, sessizlik, örtbas, sümenaltı etme ve iftira tedbirleri kesinlikle kabul edilecek hadiseler değildir. Dönemin kullanışlı etiketleri insanları için çok güzel bir sakızdır. Bunları bol bol kullanırlar ama hakkı hakikati bununla örteceklerini sanmasınlar.
Tekrar ediyorum; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi’nin geçen hafta açıklanan son raporuna göre bir şeyler demek zorundadır bir açıklama yapmak zorundadır! Devlet adabını, devlet ahlakını, devlet geleneğini ayaklar altına alan bir anlayış olamaz değerli arkadaşlar.
Evet değerli arkadaşlar! Geçen hafta biliyorsunuz bütçe görüşmelerinde önemli tartışmalar yaşandı. AKP-MHP Cumhur İttifakı sayesinde bu bütçe geçti ama oldukça sıkıntılı bir bütçe olduğunu hep söyledik.
Bütçe görüşmelerinde konuşan her bakan, bize, işte ne kadar büyük icraatlar yaptıklarını, ne çok paralar ödenerek halka hizmet ettiklerini söyledi. Ancak verilen rakamları objektif bir şekilde, OECD verileriyle karşılaştırdığımız zaman çıplak gerçek apaçık ortaya çıkıyor.
Bakın OECD’nin Türkiye ile ilgili karşılaştırmalı grafikleri burada. Bütçemizdeki gerçek durum budur. Türkiye’de Kişi başına Düşen Hane Halkı net Düzeltilmiş harcanabilir gelir OECD ortalamasının altındadır. Bakanlar ve iktidar yetkilileri çıkıp bol bol söylemlerde bulundular, şişirilmiş rakamlar açıkladılar.  Biz bu şişirilmiş, hayali ve açık veren bütçe rakamları ile OECD verilerini karşılaştırıp gerçek durumu tespit ettik.
İstihdam açısından, Türkiye’de 15-64 yaş arasındaki kişilerin % 52’si ücretlidir. 25 ila 64 yaş arası yetişkinlerin %39’u lise eğitimini tamamlamıştır. OECD ortalaması %78’dir. Net ve maalesef üzücü rakamlar söylüyorum size!
Eğitim sisteminin kalitesi açısından, ortalama bir öğrenci OECD’nin uluslararası öğrenci değerlendirme programı olan PISA’da, okuma yazma, matematik ve fen okumada 425 ile OECD’nin 486 olan ortalamasının altında bir not aldı. Türkiye’de ortalama olarak kızlar erkeklerden daha iyi performans gösterdi. 72 ülke arasında 52. olan bir ülkeyiz maalesef. PISA sınavlarında, eğitim 17 yıllık AKP iktidarları döneminde gelebildiği en kötü yere, en arka sıralara geldi.
Sağlık açısından, doğumda beklenen yaşam süresi 78 yıl. OECD ortalaması ise 80 yıl. 2 yıl altında kalıyor. Türkiye’de kadınlar için yaşam beklentisi 81 yıl iken erkekler için 75’tir, ikisinin ortalaması 78 yıl. Atmosferde akciğerlere zarar verebilecek kadar küçük hava kirletici partiküller; metreküp başına 20.0 mikrogram. Aynı değerin OECD ortalaması ise 13,9. Maalesef akciğer sağlığımızın niye kötüleştiğinin bir göstergesi.
Türkiye su kalitesi bakımından OECD ortalamasının altında bir performans sergiliyor. İnsanların yalnızca %65’i su kalitesinden memnun olduklarını söylüyor. OECD ortalaması ise %81. Bu oranın OECD’deki en düşük oran olduğu ifade ediliyor. Düşünün 3 tarafı denizlerle kaplı her tarafından sular fışkıran ülkemiz su kalitesi bakımından, OECD ülkelerinin en düşük oranına sahip.
Türkiye’de insanlar hayatlarından daha az memnun. Genel memnuniyetler 0’dan 10’a kadar puan verilerek değerlendiriliyor. OECD ortalaması olan 6.5 iken Türkiye ortalaması 5.5.
Bakın bunlar çok önemli bulgular!
0-2 yaş çocukların, dünya genelinde, kreşe gitme oranları açısından vahim bir durumdayız. Belçika’da 62, Kolombiya’da 60, Avusturya’da 55, Yunanistan’da 11, en üstteki rakam Danimarka’da 63 ve maalesef bizdeki oran 0,9. Evet yüzde 1 bile değil!
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bize bol bol hikayeler anlattı, bol bol çalışmalarını anlattı. Ancak 17 yıllık AKP iktidarındaki gelinen perişan durumu ortada.
Bakın başka kriterler de var. PISA sınavlarındaki durumla ilgili bilim performansı açısından şu gördüğünüz, bakın şu ilk sıralar, şu kırmızı Türkiye’nin sırası. Türkiye’nin durumu maalesef bu.
Gelir eşitsizliği konusunda, yani zenginle fakir arasındaki gelir eşitsizliği konusunda OECD rakamları açısından Türkiye sondan 5. Sırada. Güya büyük ülkeyiz diye söylemlerde bulunuyoruz…,
Sadece bilim ve gelir eşitsizliği alanında değil maalesef, Türkiye sosyal adalet sıralamasında da 41 ülke arasında 40. çıktı. Korkunç bir sonuç! Diyelim ki çok zengin bir ülke değiliz. En azından adalet olsun diye bekliyoruz! Sosyal adalette ise daha da kötü durumdayız. Gelir konusunda, eğitim konusunda çok daha kötü durumdayız.
OECD ülkelerinde, kamu cari sağlık harcaması 2002’de 1538’den 2017’de 2930’a yükselmiş. Türkiye’de ise bu maalesef 922. Sağlık konusunda güya çok işler yapıldığı söyleniyor ama sağlıkta da son nokta bu. Bunlar OECD web sitesinden alınmış rakamlar, Sağlık Bakanlığı bizlere sundu. Biz de titiz bir araştırmayla Türkiye’nin sağlıktaki son halini görüyoruz! Sözde sağlıkta atılımlar yapılıyor ama bunlar hep özel sektörün zenginleşmesine ve vatandaşın yeterli sağlık hizmeti alamamasına neden oluyor.
Yönetim potansiyeli açısından bakın yine üzücü bir tablo Türkiye genel üretim kapasitesi açısından şu konumda, yine kırmızı olan Türkiye ve son sıralara yakın olduğumuzu görüyorsunuz.
CADI KAZANINDAN LİBYA KAZANINA
Değerli arkadaşlar! Dün TBMM’de Libya tezkeresi görüşüldü. Bu tezkere kabul edilebilecek bir hadise değil. Apar topar meclise getirildi ve biran evvel onay alınmak istendi, maalesef alındı da. Suriye’de batağa saplanmış bir Türkiye, Suriye’deki bir takım silahlı grupları da alarak Libya’da taraf olarak bir savaşa girecek! Üstelik Türkiye yenilmesi muhtemel olan iktidar güçlerinin yanında yer alıyor. Türkiye’nin içerisi son derece sıkıntılı, Cadı Kazanı’na dönmüş. Bu yetmezmiş gibi Libya Kazanına girmeye çalışıyor. Buradan Türkiye’nin çok büyük zararla çıkacağını düşünüyoruz. Bu oldu bittiyi kabul etmiyoruz!
 
2019’DA İNSAN HAKLARI İHLALLERİ
Değerli arkadaşlar 2019 yılı boyunca çok vahim insan hakları ihlalleri yaşandı.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesiyim çok vahim hak ihlalleri gördük. KHK’lılara yönelik insanlık dışı soykırım uygulamalarını gördük. Yüzbinlerce KHK’lı yaşamdan örselenmeye ve yok edilmeye çalışıldı.
20. yüzyılın Nazi uygulamalarının bir benzeri 21. Yüzyılda Türkiye’de yapıldı. Düşman hukuku uygulandı ve kamu görevinden ihraç edilen KHK’lılar özel sektörde de çalıştırılmadı, yaşam hakkı tanınmadı. İşkur’da kurs ve programlara dahil edilmedi, tapu da alım ve satım yapamadı, tapu da şahit bile gösterilmedi. Sosyal yardımlaşmadan kendileri ve yakınları bile faydalandırılmadı. Yakınları, akrabaları, iş arkadaşları onları dışladı. Bütün bunlardan sonra “madem beni istemiyorsunuz yurt dışına gideyim” diyen KHK’lılara, “sana yurtdışına çıkış da yasak” dendi.
Yılın son günlerinde 2 önemli olay gündeme bomba gibi düştü. Çok net ve utanmazca bir uygulamaydı. Doğa Sigorta bir vatandaşın kaskosunu yapmış, vatandaşın arabası kaza geçiriyor. Tamir için önemli bir ücret ödenmesi gerekiyor. Kasko sigorta şirketinin vatandaşa verdiği cevap elimizde. Doğa Sigorta’nın vatandaşa verdiği cevap; “sen KHK’lısın biz sana ödeme yapamayız!” Yanlış duymuyorsunuz maalesef bunu söyledi. Siz primlerinizi ödüyorsunuz, sonra bir kaza geçiriyorsunuz ve sigorta şirketinden belirlenen bedeli istiyorsunuz ama sigorta şirketi, KHK’lı olmanızı gerekçe göstererek ödeme yapmıyor!
Belki kulaklarınıza inanamayacaksınız ama bunlar bilgisi belgesi bizde olan vahim vakalar. Doğa sigorta bu konuda bir açıklama yapmıyor. Kendilerini açıklama yapmaya çağırdık. Sigortalı mahkemeye gitmiş, Allah’tan mahkemede kazanmış. Çünkü çok açık bir gasp var. Sigorta şirketi de utanmadan istinaf’a gitmiş. Dava şuan istinafta. Düşünün, eğer boynu bükük kabullenmiş bir kişiyseniz mahkemeye de gitmeyeceksiniz ve sigorta şirketi paranızı bir güzel gasp etmiş olacak. Bunlar Türkiye’de yaşanıyor arkadaşlar ve yapanın yanına güya kâr kalıyor. Biz yanlarına bırakmayacağız, sonuna kadar üzerine gideceğiz.
İkinci bir olayı anlatalım. Bu da bir banka da gerçekleşti. Garanti Bankası hakkında çok önemli iddialar var. Bir şahıs KHK ile ihraç edildikten sonra işsiz kalıyor, binbir zorlukla asgari ücretli iş buluyor. Ancak işyeri, kendisine Garanti bankasından hesap açması gerektiğini söylüyor. Bankaya gittiğinde, sen KHK ile ihraç edilmişsin, sana hesap açamayız deniliyor. Sonuçta vatandaş ikinci kez işsiz bırakılıyor. Garanti Bankası’na defalarca sorduk ama cevap vermiyor. Devlet kurumlarından sonra özel kurumlar da maalesef bir kesime yönelik vatandaşlık hukukuyla bağdaşmayan muamelelere başladı, bunları kabul edemeyiz.
Yine geçtiğimiz gün bir başka vaka yaşandı. Bunu da bir devlet bankası yaptı. Bir KHK’lı kendisine yatırılan parayı almak için Vakıfbank’a gidiyor. Parayı çekecek, Vakıfbank diyor ki size bu parayı ödeyemeyiz! Niye ödeyemezsiniz, siz işte riskli kişi sınıfındasınız, KHK’lısınız. Ya nasıl yapamazsın - edemezsin tartışması çıkıyor. Gürültünün basına yansımadan 1- 2 saat sonra banka ödemeyi yapıyor. KHK’lı dişli çıkınca banka ödemeyi yapmak zorunda kalıyor.
Türkiye bu denli hukukun ayaklar altına alındığı insan haklarının gasp edildiği bir ülke halinde. AKP iktidarı ülkeyi öylesine rezil bir duruma getirdi ki; devlet kurumları her türlü skandala imza atıyor, soykırıma imza atıyor. Özel sektör de bundan güç ve destek alarak bu soykırımlara devam ediyor.

KHK’LIYA SOKAKTA YÜRÜME DİYECEKLER!
Bunlar apaçık belgeli bilgiler. Açıklama yapmayarak bu işten kurtulmaya çalışıyorlar. Biz boşuna mı KHK ile ihraç edilenlerin bir soykırıma uğradığını söylüyoruz! 3.5 yıldır yüzbinlerce örnek apaçık ortada. Türkiye bu cüretkarlığı, çok acıdır, çok üzücüdür, bunu da yapabilmektedir. Sanırım artık KHK’lıya sen sokakta yürüme, yaşama, nefes alma diyecekler.

Soykırım uygulamaları devam ediyor. İnsanları cezaevlerine atarak, anneleri, kadınları, çocukları perişan ederek soykırıma devam ediyorlar.

Bakın geçtiğimiz günlerde eşi de tutuklu, 4 yaşında çocuklu bir anne, üstelik meme kanseri hastası Aslı Kişi, Bitlis’te tutuklandı. Ailelere çile çektirmek için her türlü kötülüğü yapıyorlar. Bu insanlar tutuksuz yargılanabilir arkadaşlar! Yurtdışı yasağı koyarsınız, bu işleri abartmaya gerek yok! Anne çocuğunu babaanneye bırakıyor, çocuk babaannede durmayınca, anne çocuğu yanına alıyor.

CEZAEVİNDE ÇOCUK SAYISI ARTAN TEK ÜLKE

Cezaevindeki çocukların hızla arttığı dünyanın tek ülkesiyiz. Çok büyük bir hızla artıyor. 700 - 800 rakamlarını konuşuyoruz. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, Kasım 2019’da 780 rakamı açıkladı. Ben bu sayının 850’lere doğru tırmandığını tahmin ediyorum. Çünkü büyük bir hızla artış gösteriyor. Hakimler acımasız bir şekilde tutuklamayı cezalandırmaya dönüştürmüşler. Anne demeden, kadın demeden, hasta demeden, çocuk demeden, bebek demeden insanları cezaevine dolduruyorlar. Hamile kadınları cezaevine dolduruyorlar, yasayı da çok rahat çiğniyorlar.

HÜKÜMLÜYE TOLERANS TUTUKLUYA EZİYET!

Bakın anayasayı çiğniyorlar. 5275 sayılı yasanın 16/4 maddesi der ki hamile ve 6 aya kadar emziren kadınlar cezaevine konulamaz. Mahkum olarak da tutuklu olarak da konulamaz! Düşünün bu hüküm mahpuslar mahkumlar için belirlemiş. Çok daha ağır olan cezalar için belirlemiş ama siz tutukluyorsunuz. Daha bu kişinin suçlu mu suçsuz mu olduğu belli değil, ona bu hükmü uygulamıyorsunuz. Mahkum olana uyguladığınızı tutuklu olana uygulamıyorsunuz!

Hükümlüye gösterdiğiniz toleransı tutukluya göstermek istemiyorsunuz! Hukukçuların görüşleri çok net. Zaten yasa da bunu ayrıntılı bir şekilde, 5275 sayılı yasanın 116. Maddesinde açıkça belirtiyor. Hamile veya emziren kadınların cezalarının ertelenmesi yönünde görüş beyan ediyor ama Türkiye’nin 2019 yılında hamile kadınların pervasızca tutuklandığı bir yıl ülke oldu. Son 3.5 yılda en az 3 hamile kadın, belki sayı çok daha fazla olabilir, biz 3 tane tesbit ettik, riskliyken tutuklandı ve düşük yaptı.

İKTİDARIN ELİNE BEBEK KANI BULAŞTI

Bu iktidarın eline bebek kanı bulaştı. Göz göre göre bu bebekler düşürüldü 3 vakayı da çok iyi biliyorum. Birisi ikizdi 4 tane bebek toprağa verildi. Düşünün yıllarca çocuğunuz olmuyor sonunda ikiz bebeğe hamile kalmışsınız, Nurhayat Yıldız’ın ikiz bebeği gitti.

Hanife Çiftçi 7 haftalık iken bebeği gitti. Gülden Aşık o da 7 haftalıkken bebeği göz göre düştü.

Fotoğrafta gördüğünüz Serpil Özmermer hamile ve gebeliği risk altında. KHK ile memuriyetten ihraç edilmiş, gözaltına alındı ve tutuklandı. Çocuğu da var. 4 aylık hamile ve bunun bebeği de düşerse bu halin sorumluluğunu kime ait olduğunu söylememe herhalde gerek yok!

Değerli arkadaşlar!

Kasım ayında, Anayasa Mahkemesi önemli bir karar açıkladı. OHAL döneminin Güvenlik Soruşturması uygulaması çok acımasızdı. Gencecik insanlar kendisinden dolayı bile değil babasından, annesinden, ablasından, abisinden dolayı işe giremiyordu. Sınavda 90- 95 yapıyorsunuz Türkiye 1., 2., 3.’sü oluyorsunuz ama mülakatta veya mülakata bile alınmadan eleniyorsunuz.

Bu durumda çok genç geldi benim yanıma. Mesela fizik alanında 1. Olmuş genç ve çok başarılı bir kadın, mülakatta da soruları bilmesine rağmen elenmişti. İkinci, üçüncü olanlar son derece süper başarılı öğrenciler mülakatta nedense eleniyordu!

Milli Eğitim Bakanı’ndan öğrendim kendisi bana açıkça, “mülakatta geldiği zaman biz zaten insanlara güvenlik soruşturması yapmış durumdayız” dedi. O zaman Hakkari’den bir insan niye gelir mülakat için? Zaten mülakat öncesi güvenlik soruşturması yapılmış karar verilmiş. Bu yüzden Türkiye 1.’si olan 55 puan alıyor. Bunu bakan kendisi açıkça söyledi düşünün bu kadar pervasız bir ülkeyiz.

Diğer bakanlıklarda da durum farksız. Listeler hazırlanıyor, bunlar kazanamayacak deniyor! Gençlerde durumdan habersiz, saatlerce yolculuklar yapıyor, Ankara’ya geliyor. Saatlerce, belki günlerce heyecan içinde, işe gireceğiz ümidiyle bekliyor. Fakat aslında sonuçlar çoktan belli olmuş!

İşte bu haksızlığı Anayasa Mahkemesi iptal etti. Sonunda hukuki ve anayasal bir karar alınınca bizde buna çok sevindik. Anayasa Mahkemesi’nin kararını şu anda onbinlerce insan takip ediyor. Anayasa mahkemesi bunu iptal etmişse bakanlıklar da mahkemeler de bunu nazar-i itibare alarak hareket etmelidir. En yüksek mahkemenin kararını iplememek gibi bir şey olabilir mi? Maalesef şu anda 2 aydır bu yapılıyor.

İktidar güvenlik soruşturması ile ilgili son derece vahim, acımasız yeni bir yasa teklifi getirdi. İnsanlar para yatırdıkları bankaya göre, üye olduğu sendikaya, derneğe göre değerlendirilecek ve işe giremeyecekti. Bu apaçık böyleydi ve devam eden mahkemeler de bundan etkilenecekti. Anayasa Mahkemesinin kararına göre hüküm veremeyeceğine göre yeni yasaya göre hüküm verilecekti. Bizim yoğun tepkilerimiz üzerine güvenlik  soruşturması yasa teklifi geri çekildi değerli arkadaşlar.

Bu arada 2 aylık bir boşluk oldu. Kasım ayında bu karar alındı Ocak’a girdik, onbinlerce insan bekliyor. Mahkemeler karar almıyor, bakanlıklar karar almıyor boşlukta bekliyor! Neyi bekliyorsunuz? Açıkça AYM kararı var, yeniden hükümetin bir yasa getirmesini mi bekliyorsunuz? Yani böyle iş olur mu arkadaşlar devlette böyle iş olur mu? O an ne geçerliyse onu uygularsınız. Onbinlerce kişi halen mağdur durumda.
Milli Eğitim Bakanlığı, güvenlik soruşturması sebebiyle, 5 aydır 1000’e yakın öğretmenin atamasını bekletiyor. Başka bir yerde iş de arayamıyorsunuz, varsa eski işinizden de çıkmışsınız ve bekliyorsunuz.

Öğretmenlerimiz, “Ziya Selçuk, 40 gün önce, ‘2 haftaya güvenlik soruşturmaları konularını bitireceğiz’ dedi. Hala bir gelişme olmadı.” Ziya Selçuk bey bunu Kasım ayında, komisyon görüşmelerinde söylemişti. Memleketin bakanı bile verdiği sözde durmuyor, verdiği sözü çiğneyebiliyor. 1000 kişi 5 aydır bekliyorsunuz, neler olduysa yeni bir imtihan açılıyor, oraya girenlerden güvenlik soruşturması istenmiyor. Onlar giriveriyor. Onlar kimin adamı onu da bilmiyoruz! Böyle alavere dalavere devletin içinde dönüyor, apaçık bir şekilde dönüyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamamanın anayasa 153 e göre suç olduğunu söylüyoruz ve bakanlıkların mahkemelerin buna göre hareket etmesi lazım.

TBMM’de, mağdur ve mazlum durumdalar olanların, kimden gelirse gelsin haksızlık haksızlıktır diyerek sesleri olmaya çalışıyorum.

Bir iletide şu deniyor: Sayın vekilim 9 Ağustos’ta atandım hala göreve başlayamadık. Anayasa Mahkemesi’ne göre başlatmıyorlar. Dosyalarımız bekletiliyor. Bilgi almak için arıyoruz, herkes ayrı bir şey söylüyor. "
Tam bir kaos ortamı. Çünkü hukuk yoksa devlet içinde kimse ne yapacağını bilemez arkadaşlar. Herkes tepelere bakar, saraylara bakar oralardan bir emir bekler.
 
SAĞLIK SORUNLARI
İstanbul’da uyuz vakalarının çok artığı ve eczanelerde uyuz ilacının bulunmadığı konusunda yoğun şikayetler geliyor. Köşe yazarları da bu konuları gündem ediyor. Bir doktor olarak en başta söyleyeyim uyuz hastalığı oldukça zor teşhis edilen, tedavisi oldukça zor olan, 5- 6 ay sonra bile bulaşıcılığı olan bir hastalıktır. İstanbul gibi bir yerde, uyuz salgını başladığı belirtileri varken gerekli tedbirler alınmıyor, ilaçlar eczanelerde bulunmuyorsa, bu çok sıkıntılı bir durumdur.
 
CEZAEVİNDE HAK İHLALLERİ
Değerli arkadaşlar cezaevlerinden çok vahim vakalar geliyor. Bakın 23 yaşındaki bir genç, Alişan Taburoğlu, Burhaniye Ceza İnfaz Kurumu’ndan aldığım mektuba göre şunu söylüyor: “23 yaşında bir üniversite öğrencisiydim. Basın açıklamasına, gösteriye katıldım. Barış akademisyenlerine verilen cezaların ihraçların yanlış olduğunu söyledim. Parasız eğitim istedim ve Berkin Elvan’a, Ali İsmail Korkmaz’a yapılan haksızlıkları protesto ettim.”
Mahkemelerden bana verilen cezalar toplamı kaç yıl biliyor musunuz, diyor. 23 yaşındaki bir insana toplam 46 yıl ceza verilmiş arkadaşlar. Ne bir insan öldürdüm, ne bir hırsızlık yaptım, ne bir gasp yaptım, bu nedir diyor. Hayatım yandı yaktılar beni, 2.5 yıldır cezaevindeyim, diyor.
Adil olmayan yargılamalarla bir ülkeyi doldurursanız ,zalimlikle zulümle doldurursanız, muhalifinize düşman hukuku uygularsanız sonuçlar buraya varır. 23 yaşındaki bir insana 46 yıl ceza verirsiniz, Alişan, “sadece adalet istiyorum demiştim ben. Suçum adalet istiyorum demekti.”
 
KHK’LI SAKINCALI PİYADE
Askerde de OHAL cadı avı devam ediyor. Şimdi askere gidiyorsunuz orada da KHK’lıysanız OHAL mağduru iseniz orada da kurtulamıyorsunuz.  Orada da sakıncalı piyade er oluyor, zulme uğramaya devam ediyorsunuz.
Askerden yazan bir OHAL KHK mağduru bakın ne diyor: "Askere geldim sayın vekilim. Bir yargılama süreci geçirdim diye şuan komutanlarımız hepsi üstüme üstüme geliyorlar. Her gün aşağılayıcı kelimeler kullanıyorlar bana. Yapılmayacak şeyleri bana yaptırıyorlar. Dayanacak gücüm kuvvetim kalmadı vekilim” diyor.
İşte memleketin hali bu arkadaşlar bir kere bir şekilde devletin gadrine uğramaya göresiniz daha sonra her yerde toplumun her yerinde böyle suçlu olarak ilan edilir ve aşağılanırsınız.
 
Yine Bankasya’ya yatırılan paralar hakkındaki gasplar devam ediyor. Aradan 3.5 yıl geçmiş binlerce insan OHAL öncesi yatırdığı parayı geri alamıyor. Hadi 3 gün, 5 gün tedbir filan dersiniz, bankada parayı askıda tutarsınız anladık da, aradan 3.5 yıl geçmiş 4 yıla yaklaşıyor. Mesela 40000$’nız var, bu parayı da TL’yi çevirmişler, şuanda dolar olarak da alamayacaksınız. Bakın ne diyor vatandaşlar: “TMSF 2016'dan beri binlerce vatandaşın parasını gasp etti. 'İşlemler sürüyor' mazeretine sığındı 3.5 yıl olmuş işlemler sürüyor! Defalarca bu konuyu sorduk, ciddiyetsiz cevaplar verdiler biz de soruyoruz vatandaşlar da soruyor, işlemler devam ediyor, cevap bu.
Hukuk devletinde bu yıl da, devlet kurumunun vatandaşın parasına, malına çöktüğü, gasp ettiği bir yıl oldu! Böyle daha odasına giremeyen KHK’lı akademisyen arkadaşlarımız var 3.5 yıl önce ihraç edilmiş, üniversitedeki odasına giremiyor, kitabını alamıyor.
Adam malını alamıyor, parasını alamıyor, her şeyine tedbir konulmuş, kıpırdayamıyor. Tedbir konulmuş yurtdışına çıkışı yasak. Erken kayıt diye nisan ayında 15-20 milyar çocuğunuzun okuluna para yatırıyorsunuz, darbe, OHAL araya giriyor, “senin paranı vermiyoruz.” Arkadaş benim ne suçum var, Milli Eğitim Bakanlığı’nın teşvik verdiği bu okula biraz ucuz olsun diye erken kayıt yaptırıp, para yatırdım verin paramı! Hayır veremeyiz.
 
Yine bakın ilginç örnekler geliyor. Bir vatandaşımız yine askerden yollamış. Diyor ki; “Türkiye Cumhuriyeti Devleti askerdeyken beni beni terörist diye askerden alıp tutukladı, gerçek bir terörist muamelesi yaptı. Yemediğim aşağılanma kalmadı. Daha sonra 2019 Kasımı’nda aynı Türkiye Cumhuriyeti beni askere çağırıyor, eksik hizmetini tamamla diyor. Ve şuanda da burada ölürsem şehit olacağım, diyor. Böyle garabet bir ülkedeyiz. Bilin zulmün çelişkinin böylesi…”
 
Yine bir başka ileti, Van yüksek güvenlikli cezaevinden yazan Mecit Şahinkaya diyor ki: “Buraya Ceren Özdemir'in katilini getirdiler. Normalde çocuk, kadın katillerinin buraya yolu düşmez. Oysa devrimcilerin ve muhaliflerin değişmez tutsaklık mekanıdır buralar. Duvara bir yazı yazmak bu yüksek güvenlikli cezaevlerinde çürütülmeniz için yeterli bir nedendir.”
 
Değerli arkadaşlar size bir fotoğraf göndereceğim. 190 gündür açlık grevinde olan bir insan, bu kilolu yapılı bir insandı, Şerif Mesutoğlu, Urfa Siverek Cezaevi’nde kaymakam Muhammed Safitürk davasında bomboş bir dosyayla katil ilan edilen, kaymakamlık personeli olan bir kişi yıllardır büyük bir mücadele veriyor. Duruşmalarda kendisini bile yaktı, açlık grevlerine girdi artık ölmek üzere çok kötü bir durumda, iyice zayıflamış durumda bu insan. Ve maalesef hakkında adil bir yargılama olmamasını eleştiriyor itiraz ediyor yeniden bir adil yargılama olması gerektiğini katil olmadığını müebbet hapse cezasına layık olmadığını ve bu konuda hiçbir dahili olmadığını feryat ederek söylüyor. İnsanlığın bu feryadı dinlemesi lazım.
 
Değerli arkadaşlar bu insan ölüyor, ölüme gidiyor, dosyasını inceliyoruz, bomboş bir dosya. Somut hiçbir belge bilgi yok ama katil ilan edilmiş ve müebbet hapse mahkum edilmiş. Yine Grup Yorum da şu anda açlık grevinde. Geçtiğimiz gün canlı yayınıma da aldım cezaevindeki süreçlerini de takip ettim. Açlık grevi 200 güne ulaşmış durumda. Oldukça bitkin, fizyolojik açıdan son derece sıkıntılı bir durumdalar. Geceleri uyuyamıyorlar, vücutlarında yangılar var, mide ağrıları var. Düşünün 200 güne yakın yemek yemiyorsunuz, şekerli suyla, tuzla besleniyorsunuz. Vücut bunu kaldırmaz. Cezaevindeyken çoğu B1 vitaminini alamadı. Grup Yorum, İdil Kültür Merkezi’ne baskınlar yapılmasın, terörize edilmesinler, konserleri yasaklanmasın ve tutsak arkadaşları serbest bırakılsın istekleriyle açlık grevlerini devam ettiriyor. Türkiye kamuoyunun tanıdığı bir müzik grubudur Grup Yorum. Ancak yıllardır süren tarihlerinin en ağır baskılarına maruz şuanda grup yorum en acımasız gözaltılar tutuklamalar onların üzerinde malum, biliyorsunuz.
 
Türkiye’de her muhalif gruba yönelik bu tür uygulamalar yapılıyor. Alparslan Kuytul, 2 yıldan fazla cezaevinde bomboş gerekçelerle tutuldu. Ahmet Altan subliminal darbe yapma suçlamasıyla yıllardır cezaevinde tutuldu. Eski Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş yine saçma sapan suçlamalarla, bir dosyadaki 2 ayrı tutuklama kararıyla cezaevinde. Bu davaların hep siyasi olduğunu biliyoruz. Grup Yorum da bundan nasibini alıyor ve maalesef acımasız bir şekilde baskı altında ve Grup Yorum üyeleri direniyorlar. Helin Bölek, Bahar Kurt, İbrahim Gökçek ve arkadaşları önemli bir açlık grevinde, direniş halinde. Biz kamuoyunun bu konudaki duyarlılığının artmasını, bu insanlara kulak kabartmasını ve bu baskıların bitmesini ardından da açlık grevinin bitmesini istiyoruz.
 
Bir başka açlık grevcisi olayı. Mustafa Koçak, şu gördüğünüz insan, 28 yaşında, o da Savcı Mehmet Selim Kiraz davasında, silah temin ettiği iddiasıyla müebbet hapislere maruz bırakılan, bu konuda böyle kararlar alınan bir insan. Son derece kötü durumda, 200 güne yakındır açlık grevinde. Dosyasına onun da baktığımız zaman, somut olmayan, tutarlı olmayan çok sözde, bilgi, belge ve delilinin olduğunu görüyoruz. Yargısız bir infaz yapılmış durumda. Güya bir yargılama yapılmış, müebbet hapislere mahkum edilmiş durumda. Hani bir suç işlerseniz, o suçu işledikten sonra siz ve yakınlarınız bunu kabul eder, cezaevinde yatarsınız, bu ayrı bir konu. Fakat bu insan kesinlikle bu suçu işlemediğini söylüyor ve yakınları, “eğer bu suçu işlese çocuklarının yanında olamazdı” diyerek, kesinlikle haksız bir mahkumiyetle karşı karşıya olduklarını söylüyorlar. Mustafa Koçak da tekrar yargılanma için açlık grevinde. Onun sesini duyurmak da bizim görevimiz. Zindanların dibinde, açlık grevi yapan bir ferdin sesini duyurmamız gerekiyor ve onun sesini de duyuruyoruz. Mustafa Koçak’ın gözü yaşlı annesiyle çektirdiği fotoğraf da burada. Anne- babasıyla da konuştum ve son derece üzgün olduklarını gördüm. Bana şunu çok net söylediler; Eğer çocuğumuz Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı öldürülmesine yardımcı olsaydı, 1 saniye arkasında durmazdık ama burada net, hukuki, somut olmayan delillerle bir yargı kararı verildi. Adeta bir yargısız infaz yapıldı ve biz çocuğumuzun açlık grevinde ölmesini istemiyoruz.
Bu anne ve babaların feryadını duymamız lazım değerli arkadaşlar. Yargı bir karar vermiş olabilir ama adaletsiz kararlarsa bunun vebali hepimizin üzerindedir. Yarın öbür gün bu insan ölüp giderse tüm toplum bundan sorumlu olacaktır. Grup Yorum üyeleri ölüp giderse, Mustafa Koçak ölüp giderse, Şerif Mesutoğlu ölüp giderse ve adil yargılamalar gerçekleşmezse bu veballer tüm toplumun üzerine olacaktır. Ben bunları burada boşuna duyurmuyorum, haberimiz yoktu, bilmiyorum dememeniz içindir. Ben bunları biliyorum en az 200 gündür takip ediyorum ve son derece boş dosyalarla bu insanlara ağır cezalar verildiğini yakinen gördüğüm için vicdanım buna müsaade etmiyor, isyan ediyor.
 
Son olarak önemli bir vakamız. Yine her zaman gündem ediyoruz. 2019’un en önemli insan hakkı ihlali olarak gördük. 2019’da 7 insan kaçırılmış, 6’sı bulunmuştu. Şu anda Ankara 34. Ağır Ceza (MİT) Mahkemesi’nde yargılanıyor bu insanlar. Ne olduğunu hiç öğrenemedik! Bu insanlar kaçırıldı, hiç kimse bilgi vermedi, savcılar bilgi vermedi, dosyada gizlilik vardı. Bir anda ortaya çıktılar ve şu anda Ankara 34.Ağır Ceza’da yargılanıyorlar. Birisi bulunamadı. 7 kişi kaçırılmıştı 6’sı aniden Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde çıktı birisi Ankara Gimat’da kaçırılmıştı Yusuf Bilge Tunç. 5 ayı geçti halen ortada yok. Yakınları perişan durumdalar. Eşi, babası, annesi, çocukları gece gündüz 2 gözü 2 çeşme ağlıyorlar ve ama hiç bir kimse bilgi vermiyor. Bu kişi nerede, hangi devlet kurumunda ortaya çıkacak, merak ediyoruz. Çünkü diğer 6 kişi için, kaçırıldıkları günden itibaren bunları sormuştum aniden Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde ortaya çıkmışlardı. Bakalım Yusuf Bilge Tunç nerede ortaya çıkacak. Bir şey demiyorum nerede çıkar, gaybı bilmiyorum ama öncesinden bildiğimiz 6 kişinin hali ortada. Normalde, bir kişi şehrin ortasında, Ankara Gimat’ı bilirsiniz, Gimat’ın oralarda kaçırılırsa mutlaka MOBESE kameralarına yansır değil mi arkadaşlar, hepimiz biliriz. Fakat nedense bu insan 5 aydır bulunmuyor, neden bulunmuyor, işte bu da önceki 6 kaçırılma olayındaki gibi soru işaretleri taşıyor.
Değerli arkadaşlar bugünlük bu kadar.''  açıklamarda bulunmuştur.