KÂHİN BİLİM ADAMLARIMIZ YİNE İŞ BAŞINDA !..

“Her bilinmeyen, çözümü bekler....

Artık anladım ve üzülerek söylüyorum ki deprem bilimciler, deprem ne zaman olur, olunca kaç kişi ölür ihtimalinden başka bir şey bilmeyen falcılardır. Bir başka deyimle de felâket tellallardır maalesef. İstanbul’u 7.5 şiddetinde bir deprem bekliyormuş. Müjdeler olsun !.. Akıllarına gelen muhteşem çare de 15-20 bin kişiyi barındırabilecek gemileri Marmara denizinde ve boğazda hazır bekletmekmiş.. İstanbul’da geçen yıl yaşanan küçük bir depremde, iletişimin de trafiğin de durduğunu unutanlar, bu büyüklükte bir depremde yüzbinlerce kişiyi tahliye edebilmekten bahsediyorlar.. Bilmem farkında mısınız ?.. Bu arkadaşlar sanırım, İstanbul’u da 150-200.000 nüfuslu bir kent sanmaktalar.. Bu kadar zekâ, akıllara zarardır !..

Depreme hazırlıklı olmayı, ölenlere mezar yeri ve kalanlara çadır yeri hazırlığından ibaret sanan bu muhterem zevatın da, risk taşıdığı besbelli büyük kentlerimizi yöneten belediye başkanlarının da, giderek yapı sektöründen sorumlu Bakanların da; şu binaları bundan böyle nasıl yapmalı da insanlar ölmemeli sorusu, akıllarına gelemiyor bir türlü.. Ve bizler sustukça, maalesef devlet te susmakta !.. Çevre ve Şehircilik bakanlığının araştırmasına göre İstanbul’daki 5.9 milyon konutun, 1.5 milyonunun riskli olduğunu belirtmiş. 300 bininin ise, acilen dönüşmesi gerektiği söylenmiş.. Peki sonra ne olmuş ?... Elbette Bakanlık da, bu dönüşümün artık ahşapla devam etmesi gerektiğini söylemeyi unutmuş. “Nereden bilecek canım !..” dediğinizi duyar gibiyim.. Yada biraz yumuşatalım ve beton lobisini kızdırmamak için, “söylemek işine gelmemiş” diyelim.. Bütün yöneticiler ve yer bilimciler, eski tabirle müteselsil bir sorumluluk taşımaktalar.. Ve bilmiyorlar ki, bu sözler dinlenmezse, ülkemizi çökertecek büyüklükteki bir katliamın sorumluluğundan iki dünyada da, kaçıp kurtulamayacaklar !..

Galiba bu kez, kaç kişini sığacağı hiç belli olmayan güvertelerde ve ambarlarda kurulacak çadırlar.. 99 depreminden bu yana 20 yılda iki katı büyüyen ve hâlâ çılgınca büyümeye devam eden İstanbul’a, bula bula sunulan çare, nasıl ulaşılacağı bile şüpheli, gemi güverteleri mi olmalıydı ?.. İnsâni ilişkileri bitirdiği gibi, depremde ölüm oranını sekiz on kat arttıracak, yer yok zannı ile inşa edilen dikey yapılanma ile hâlâ büyümeye devam eden İstanbul ve benzer hatalara düşen diğer kentlerimiz, korkarım ki sonunda ülkemizin mezarı olacaktır.. Bu yaşta, ben de çok isterdim ağzımı hayra açabilmeyi !.. Fakat maalesef bu kadar cahillik gâlibâ, okumakla da engellenemiyor !..

İstanbul’da yıkılacak ilk binaların içinde, en az 250.000 kişi risk altında diyormuş Prof. Naci Görür.. O zaman tüm donanmayı hazır bekletmeliyiz boğazda ve Marmara’da.. Şaka gibi değil mi ?.. İnsanları o gemilere nasıl ve ne sürede ulaşabilecekleri bir başka muamma olsa da, hazırlık hazırlıktır ?!.. Bu dikey yapılanmanın betonarme olmasından ötürü yaşanacak ek bir faciadan da haberi olmayan deprem bilimcilerin önerdiği kaç kurtul gemilerine ulaşabilmek için, 15-20 katlı apartmanda yaşayanların tamamına yakınının aniden merdivenlere ulaşmaya çalışması ne demektir bilir misiniz ?.. Dâima bina statiğinden kopuk pozisyonda olan merdivenlerin, kendisi için hesap dışı olan beklenmedik ağırlığı taşıyamayıp çökmesi ve yeni ölümlere yol açmasıdır.. Ah sevgili deprem bilimciler ! Çareler üretirken, yeni ölümlere vesile olmamak için, birazcık da inşaat mühendisliğinden haberiniz olaydı, yada bazı konularda keşke, onlara da danışarak ahkâm kesebilseydiniz !…

Atamızın dedemizin ahşap inşaatı öğrettiğini kendileri itiraf eden, ünlü Beyaz Sarayları bile ahşap olarak 229 sene önce inşa edilen Amerika’da, son kırk yılda gerçekleşen depremlerdeki ölü sayısı, sadece on kişiymiş. Hadi kırk diyelim !. Kanada ve Avusturalya’da da ahşap yapı oranı Amerika gibi, yine % 90 civarındadır o yüzden.. Artık Avrupa’daki ahşap evler bile % 60’a ulaşmaktadır.. Biz niye, ahşabı dünyaya öğreten ülke iken, artık % 90 betonlaşan yegane ülke haline gelip, tersine şampiyonlukta ısrarcıyız acaba ?.. Sevgili beton lobisinin, siyasetimize de hâkim olması yüzünden olmasın sakın?.. Delillerini mi merak ettiniz ?.. 99 depreminden hemen sonra, üç kurucusundan birisi olduğum UAB Ulusal Ahşap birliği olarak, Bayındırlık Bakanını Amerika’ya göndermiştik. “Gidince lütfen bakınız, atamızdan dedemizden öğrendikleri ahşap tekniğini kullanarak, tek başına yılda 40.000 ev yapabilecek kapasitede firmaları bile var artık” demiştik. İkna oldu ve ülkeye dönünce. Meğer biz öğretmişiz. Bundan sonraki yenileme işlemlerine ahşap ile devam edeceğiz şeklinde beyanat vermişti.. Tam bir hafta sonra, yani hemen beyanat sonrası yanaklarından özenle öpüldüğü için. “Ama bizde de orman yokmuş !” gibi zekâ özürlü bir bahane yaratarak, “şimdilik betonla devam edelim bari !” beyanatında bulundu zavallı Bakan.. Tehdit edenler kimlerdi sizce ?.. Yanıtı, ferasetinize bırakıyorum !.. Canım ahşap ev uzun sürer ve pahalı olur şeklindeki bilinçsiz endişeye de 2002 yılında projelendirdiğim, üç tanesi biner metre kare olan, 72 adet 350’şer m2 ahşap evin, betonarme bir yapılanmanın rüyasında bile göremeyeceği bir sürede, tam altı ayda teslim edildiğini ve betonarmeden ucuza çıktığını da iftiharla söyleyebilirim…

Sevgili deprem bilen ve uzman geçinen dostlar. Kafanızı biraz toprak yüzeyinden dışarı çıkarıp sağa sola baksanız ne iyi olur !.. Bakın vaktiyle çok ünlü bir tedarikçi olup, daha sonra da müteahhit geçinenlerin önde gideni haline gelen kişi neler söylüyor hemen alttaki paragrafta ?.. Anlattıklarına göre, aslen 50 yıl bilimsel ömrü olan betonarme yapıların, bu kez 25 yıl bile sağlıkla ayakta kalmasının bir mucize olduğunu anlayabilmek için, kaç yıl daha tahsil icap ettiğini birisi söyleyebilir mi bana ?.. Yani olası bir İstanbul depreminde, bırakın hayâli hesaplarla gemilere kaçıp kurtulabilenleri, kapılarının önüne bile çıkamadan ölüp gideceklerin sayısını kimse bilemeyecektir !..

İşte size o itiraf : İnşaat sektörünün önde gelen isimlerinden Ali Ağaoğlu 2009 yılında yaptığı bir mülakatta, şu ifadeleri kullanmıştı: "1970’li yıllarda İstanbul’un Anadolu yakasında yapılan yapıların büyük bir kısmına, inşaat malzemesini ben sattım. Kumları Marmara Denizi’nden, demirleri hurdadan çektik. O zamanın şartlarında en iyi malzeme buydu. Sadece biz değil tüm firmalar aynı şeyi yapıyordu. Deprem olursa İstanbul’a ordu bile giremez. ÖLEN şanslıdır. En lüks semtlerdeki o süslü püslü binalar için konuşuyorum; çoğu sadece tuğla üstünde duruyor, içleri gitmiş. 1970’li yıllar, sana yağ ve benzinin karneyle alındığı zamanlardı. İşin mutfağında yetişen biri olarak söylüyorum ki; mevcut yapı stokunun yüzde 70’i deprem açısından güvenli değildir. Binalar resmen iman kuvveti ile ayakta duruyor. 17 Ağustos’ta çoğunun, nasıl karton gibi yıkıldığını unutmamak lâzım." Ne kadar acı, ama sapına kadar doğru bir itiraf !.. Acaba görebiliyor ve yorumlayabiliyor muyuz durumu; yüce deprem profesörleri ve dedim ya, müteselsil kefil olan tüm yöneticilerimiz ?..

Makaleler yazdım ve örnek projeler ürettim.. Ama ahşap inşaatın hesabı bile öğretilemeyen çoğu üniversitemizden mezun mühendislerimizin elinden, beton yada, ara sıra çelik inşaat dışında bir şey gelemiyordu. Çünkü maalesef sadece o tür projeler talep ediliyordu ve o yüzden, hocaları da bilmiyordu.. Nereden mi biliyordum ?.. 1923 de babam 1957’de büyük ağabeyim inşaat mühendisi olduğundan ötürü, Cumhuriyet tarihimizin mühendislik serüveni ailemin hikayeleri ile dolduydu da ondan !... Sebep sonuç ilişkilerini yüzlerce üniversitede beş yüzü geçen ders ve konferansta dile getirdim. Radyo ve televizyonlarda haykırdım !. Maalesef, parti ayrımı olmaksızın benzer duyarsızlıklar yaşadım ama, Allahtan ümit kesilmez diyerek, hâlâ mücadele etmekte ve ülkemizin gelecek sigortası olacak ve kendisine tamamen yetmesini sağlayacak, yâni sanıldığı gibi daha pahalı hiç değil, geleceğe en sağlam ve en ekonomik yatırım olacağını ısrarla örneklediğim bu konularda, anlayış ve müspet atılımlar beklemekteyim yöneticilerimizden.. Doğru örnekler, tüm kapıları açacak, giderek Türkiye’mizi, kendisine tamamen yetebilen bir ülke haline getirebilecek ve tüm tartışmaları sona erdirecektir..

Uyanmanın vakti gelmedi mi sevgili dostlar ?.. Tarihimize dönüp baksak bile hemen öğrenebileceğimiz kadar kolay ve güvenli bir inşaat ve yaşam tarzına, daha ne kadar uzak kalacağız ?.. Sakın bahaneleri sıralamaya kalkmayın. Ulusal Ahşap Birliğimizin 300’ü aşkın üyesi var. Yurt içinden talep gelmediği için, yurt dışına üretim yapan devasa firmalarımız var. Ormanlarımızı bu hale getiren yine bizleriz ama, ahşap inşaata öncelik verdiğimiz takdirde, en fazla yirmi yıl içinde, sadece ülkemizin ormanları, inşaat sektörüne yetmeye başlayacaktır.. Yani hiçbir bahanemiz kalmayacaktır.. Şu da aklınızda kalsın. Yangın halinde akma sınırına ulaşan çelik inşaat, ikiz kuleler misali 15-20 dakikada çökebilirken ve o yüzden dünyada kapalı alanlarda, özellikle çatılarda kullanılması yasaklanmışken, önemli bir yangın geçiren betonarme binalar da hemen yıktırılmaktadır. Neden mi ?.. Çünkü betonun içindeki demirin, 500 dereceyi bulan sıcaklıkta uzaması yüzünden, hesaba konu olan demirin çekmeye betonun basınca çalışmasının sebebi olan aderans kalmamakta ve o betonarme bina da, ilk depremde yıkılacak hâle çoktan gelmiş olmaktadır.. Yapılan deneylerde, betonarme bir elemanda pas payının 2.5 cm olduğu bir çalışmada 500 derece üzerinde, donatının mekanik özelliklerinin korunamadığı görülmekte ve bu yüzden betonarme bina, taşıma gücünü kaybetmektedir. Yine yapılan araştırmalarda, normal bir konut yangınının 815 dereceyi bulabildiği ve anlık olarak 1093 derecelik zirve sıcaklığa bile ulaşabildiği tespit edilmiştir. Bir diğer araştırmaya göre ise, yangın hasarı en çok, kolonların üst, yani kirişlere yakın yerlerinde oluşmaktadır. Bu da, betonarme bir binanın sigortaları olan kolon-kiriş birleşim bölgelerinin hasar görmesi ve yapının tamamının çökme tehlikesi ile karşı karşıya kalması anlamındadır. Ayrıca, sözüm ona ısı izolasyonu sağlayacak diye binanın dış yüzeyine kaplanan, meşhur köpük izolasyonlar yüzünden çıkan yangınları ve onlar yüzünden, hava geçirmeyen yapılar haline gelen betonarme binaların içinde yaşayanların, rahatça alıp veremedikleri nefes yüzünden de, nefes darlığı çektikleri ve astım hastası oldukları, bambaşka bir insanlık dramıdır..

Bitmedi.. Şimdi gelelim Radon gazına.. Yani akciğer kanserinin % 15 nedenine !.. Radon, havadan sekiz kat ağır, renksiz ve kokusuz, Uranyum elementinin bozunarak Radyuma dönüşmesi sonucu oluşan Radyoaktif bir gazdır. Yer yüzeyinin altından temin edilmek zorunda olan çakıl taşları vasıtası ile, yâni betonarmenin temel agregası ile evlerimize taşınan Radon gazı, artık herkesin uykusunu kaçırmalıdır.. Amerika’da ve Kanada’da, devlet desteği ve zoru ile bulundurulmak zorunda olan aspiratörler, tüm bodrumlardan 24 saat hava tahliyesi yapmak zorundadır.. Hangi binalarda ve hangi mecburiyetlerle yapılırsa yapılsın, bodrum katlarındaki kapalı otoparkların ve özellikle o seviyelerdeki yiyecek depolarının da, bu riskleri taşıdığı unutulmamalıdır. İstanbul’un ünlü bir gökdeleninde, 80 metrelere kadar inen bodrum kat inşaatları sırasında 1.5 yıl çalışmak zorunda kalan mimar bir kızımız halen, ciddi bir tedavi görmektedir. O yapıda, o kotlarda çalışmak zorunda kalan bir çok teknik elemanın ve işçin de, benzer rahatsızlıkları olduğu bilinmektedir.. Sanırım ve umarım uykularımız da, yavaş yavaş kaçmaktadır !..

100 ila 300 yıldır ayakta olan sivil ahşap binalarımızın, yalılarımızın ve 300 ila 700 yaşında olup ta, hala kullanılan ahşap camilerimizin, bize bir şeyler anlatması gerekmez miydi ?... Büyükada’da 123 sene önce inşa edilen, 100 metreye 30 m ölçüleri ve beş ve altı katlı bölümleri ile Avrupa’nın ikinci büyük ahşap binası olan, vaktiyle otel niyetine yapılan ve daha sonra Rum Mektebi olarak vazife gören ünlü binanın, demir parmaklıklarla çevrilmesi ve bir bakımı hâlâ hak etmeyerek sürekli ikazlarıma rağmen kendi haline bırakılması da, yöneticilerimizin ahşaba olan bakışını özetlemektedir.. Yolsa beton lobisi, onları da mı çok sevmektedir ?..

Keresteyi yanmaz ve çürümez hale getiren malzemelerin asırlardır gündemde olması ve günümüzde bu tekniklerin çok daha gelişmiş ve gelişiyor olmasının yarattığı güvenden ötürü; 200 yılı hayli aşkındır, bütün dünyada ahşap inşaatın hızla yaygınlaştığını da ilave ederek, sözü daha fazla uzatmak istemiyorum. Merak edenler www.erengezgin.net sitemizdeki makale ve projelerime göz atabilirler ve tüm sorularını iletebilirler.. Kızmaca yok !.. Gelin artık, ülkemizin geleceği için, pansuman tedbirlerini bırakıp, tam bağımsızlık ve güvenlik adına, nasıl bir büyüme stratejisine ihtiyacımız olduğunu ve ilk örneklerini de hayata geçirebildiğim şekilde, burada detaylarına girmediğim bilgi ve buluşlarımızı da kullanarak enerji ve ekoloji adına da, gereksiz para hiç harcamadan, yani sadece aklımızı kullanarak, kendimize nasıl yetebileceğimizi ve deprem riskimizi nasıl sıfırlayabileceğimizi, hep birlikte düşünmeye başlayalım.. Ve ısrarla söylediğim gibi elbette, enerji, ve ekoloji adına da, yine yıllar boyu ilk örneklerini hayata geçirdiğimiz gibi, ülkece ortaya koyalım dünyanın tanıdığı ve ürünlerini kullandığı mucitlerimizi ve tüm marifetlerimizi.. Ve sevgili vatanımız da artık, GERÇEK BAĞIMSIZLIĞINA KAVUŞSUN !..

Y. Mimar

Çelik Erengezgin

0533 300 44 24

[email protected]

www.erengezgin.net