Doç. Dr. Ahmet GÖKGÖZ

Dünyanın ağır yükünü omuzlamak zorunda kalan çilekeş kadınlarını ilk doğup büyüdüğüm köyümde tanıdım. Bu kadınların birçoğunun kaderi kocalarının iki dudağı arasından çıkacak olan sözlere bağlıydı. Birçoğu istediğini yiyemeden, istediğini giyemeden ve 25-30 haneli köyün sınırları dışında ne olduğunu göremeden ömürlerini tamamlayıp göçerdi bu diyarlardan. Hayatları buğday, tütün, üzüm, pamuk tarlalarında çalışmakla,  ahırda hayvanları bakımını yapmakla geçerdi. Daha hayatının baharında, 20'li yaşlardayken, sanki 50'li yaşların arifesindeymiş gibi bir yorgunluk kaplardı yüzlerini. Ne zaman dinlenip ne zaman uyuduklarını göremediğim bu kadınlar için hayatım boyunca hep içimi bir hüzün kaplamıştır.

Bir yerde zulüm başlamışsa önce bu zulümden kadınlar nasibini almıştır. Onun içindir ki... Kadınlığını yaşayamayan, hayallerine gem vurulan, zulüm gören kadınlara hiç dayanamam. Sokak ortasında koca şiddetine maruz kalıp öldürülen kadınlar... IŞİD tarafından tecavüze uğrayan ezidi kadınlar... Abazalara ikinci eş olarak satılan mülteci kadınlar… Taliban zulmü altında narkoz kullanılmadan sezeryan olmak zorunda kalan kadınlar... Çocuksu masumiyetine aldırmadan gelin edilen çocuklar... Sabahın erken saatlerinde gözlerine korku sinmiş, bir ince boyun ve bir titrek başla perişan bir şekilde bedenlerine uymayan ağır işlere seyirten kadınlar… Hayatın kirini, pasını ve en ağır yükünü kadınlar çeker bu hayatta… Her yer suç mahalidir bu coğrafyada... Ve bu suçun cezasın hep kadınlar çeker.

Kadınlar bu hayatın varlık kaynağı. Teşekkürsüz sevgiyi bağrında yaşatan kişiler. Her kadın bir anne namzeti olması nedeniyle en çok saygıyı hak eder. Hayatta bir kadının kokusunda huzur ve güveni buldum. Bir kadının kokusuna hep özlem duydum. Bir kadının kokusu ile de hep sarhoş oldum. İkliminde huzur ve güveni bulduğum beni büyüten halamın kokusu. Özlediğim hiç kokusunu bilemediğim annemin kokusu. Sarhoş olduğum ise cennet misali kızımın kokusu.

İçinde sevgi, şefkat, merhamet, fedakârlık ve sayamayacağım bir sürü duygu rayihalarını barındıran kadının kokusu her yeri kaplarsa hayat güzel olacak. Kadına gereken değer verilirse dünya daha yaşanır bir hâl alacak. Kadın olmadan hayat olmaz. Kadın kırgın olursa hayat topal olur. Hayat topal olursa kalp aksak olur. Üstâd Neşet Ertaş’ın dediği gibi: “Kadınlar insandır. Biz insanoğlu.”

Bugün dünya kadınlar günü. Hayatımıza hayat katan tüm kadınlarımızın günü kutlu olsun. Bekir Ünver’in 1959’da yazdığı “Allah’a İnanmasaydım Kadına Tapardım” diye bir kitabı var. Yazımı Bekir Ünver’in kitabından iki paragraflık alıntı ile bitiriyorum.

“Kadına, kadınlığını kaybettirenlere çatmak, bağırmak, yakalarına yapışıp onlardan hesap sormak istiyorum fakat bunu yapamıyorum. Kadını ne o tarafa çekip çarşafa koyun, ne de bu tarafa çekip çırılçıplak soyun! Hayır, kadını yalnız ve yalnız kadın yerine koyun, yeter!”

“‘Derler ki, hayatta en güzel şey; kadın sesi, su sesi, para sesidir... Ben derim ki; hayatta en güzel şey; kadın sesi, kadın sesidir. Anamızın sesi, karımızın sesi veya sevgilimizin sesi, kız kardeşimizin veya kızımızın sesi. Canımıza can katar, hepsinin ayrı nefesi...’’