Hak ve toplumu düzenleyen kurallar bütünü yani hukuk, çok ilginç şekilde Türkiye halkları için aynı kökten gelmektedir. Aslında hiç de şaşırtıcı olmasa gerek, toplumu düzenleyen kurallar bütününün haklar anlamına gelen hukuk kelimesi ile ifade edilmesi. Fakat bu anlam birlikteliği her dilde mevcut değil, en azından bildiğim tek yabancı dil olan İngilizce’de böyle değil; haklar rights, hukuk da law kelimeleriyle ifade ediyor. Hak ve haklar yani hukuk kelimelerinin Arapça kökenli olsa da binlerce yıldır Türkiye’de yaşayan  halkların kabullenmesi dolayısıyla artık Türkçe veya Kürtçe sayılmasında mahsur olmasa gerek. 

Hak ve hukuk arasında bu kadar yakın bağ olsa da hukukun formüle edilmesi ve uygulamasında böyle ayrılmaz bir birliktelik maaelesef mevcut değil Türkiye halkı ve yöneticiler indinde. Hele insan hakları, kavramı, belki de Batılı güçlerin zaman zaman siyasi hegomanya, askeri müdahale için istismar etmeleri nedeniyle şüphe duyulan bir kavram haline gelmiştir insanımızın kavramsal dünyasında.

Bu yüzden ortalama Türkiye insanı için insan hakları kavramı veya bu haklar için mücadele eden kuruluşlar biraz uzak durulması gereken kavram veya kesimlerdir ta ki kendi yaşam tarzı, kabulleri veya mevcut durumu zarar görene kadar. Muhafazakar kesimin insan hakları hatta kadın hakları terimine bolca müracaat ettikleri dönem başörtüsü yasakları sırasında olmuş; AK Parti iktidarından sonra hemen bu yasaklar sonlanmasa da itirazlar önemli ölçüde sonlanmış, genel insan haklarına referansla gündemi değerlendirmek artık sınırlı sayıda kişi veya gruplar hariç olmak üzere bitmiştir.

Bu yüzden bugün yaşadığımız ve ana akım medya tarafından işlenmese de sosyal medya sayesinde gündemimize gelen son derece vahim insan hakları ihlalleri bir türlü muhafazakar camianın gündemine giremiyor.

Bu yazıda örneklerini vereceğim ağır insan hakları ihlallerinin, hakka dayanması gereken toplumsal düzenin, bu mefhumları aynı kökten gelen kelime ile ifade eden bir toplumda nasıl oluyor da olabildiğini, sürdürülebildiğini sorgulamak istiyorum. Güncelliği ve kamuoyu önüne çıkabilmiş olması dolayısı ile Osman Kavala davasını ele alalım. Hiç kimse usulüne uygun bir şekilde hazırlanmış bir iddianame olmaksızın özgürlüğünden yoksun bırakılamaz hükmü genel kuralken, en azından Anglo Sakson dünyada Bill of Rights (1681)de açık bir şekilde ifade edildiği gibi yani insanlık ailesinin dört yüz yıldır bu ilkeyi bu vazıhlıkta kabul etmişken Osman Kavala, bir buçuk yıl hakkında iddianame hazırlanmadan nasıl tutuklu yargılanabilir? Sonrasında beraat ettiğinde daha önce hakkında tahliye kararı verilen bir dava ileri sürülerek tekrar gözaltına alınıp nasıl tutuklu yargılanabilir, üstelik bütün bunlar Türkiye’nin yargılama yetkisini kabul ettiği, kendi yargıcının da bulunduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği karara da uymayarak ve Adalet Bakanı’nın yeni yargı reformu yaptıkları,  bu reformları devam ettirecekleri sözleri verilirken olmaktadır.

Bütün bunların üstüne yeri geldiğinde Fatih Sultan Mehmet’i yargılamış ve üstelik yargılama esnasında hükümdar ile müştekiyi aynı statüde görmüş mahkemelerimizin olduğunu iftiharla söyleyen bugünkü yöneticinin mahkemenin verdiği beraat kararına saygı duymadığını ifade etmesi, hemen arkasından Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından beraat veren hakimler haklarında soruşturma açılması hukuk düzenimiz için gerçek bir faciadır. 

Ana akım medyanın ilgisine mazhar olmadığı daha ziyade sosyal medya yoluyla öğrendiğimiz ve insanların twitter etkinliğiyle durdurmaya çalıştığı hukuksuzluklardan da örnek vermek istiyorum: Elif Tuğral, beş aylık hamileyken tutuklanmıştı, yani 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu’nun 16/4maddesine göre  hukuksuz şekilde Şakran Cezaevinde tutuklu bulunuyordu, üç gün önce sezaryenle doğum yaptı, şimdi yoğun bakımda, hastaneden çıkarsa yine hukuksuz şekilde bebeğiyle cezaevine gidecek, yüz binlerce mesaj atıldı, açık şekilde hukuksuz bu uygulamayı durdurmak için.

Maalesef Elif Tuğral,tek değil, kendisi ve 2 günlük Enes bebek gibi sayıları günden güne değişse de 800’den fazla anne ve bebek var cezaevinde. Annesinden ayrı büyükanne ve babasıyla veya babasıyla kalan çok sayıda bebek ve çocukların sayısının ne kadar olduğunu bilemiyoruz, ama on binlerce olduğu tahmin ediliyor.

Aslında kamuoyunun ilgisi bu tür hukuksuzlukları nispi de olsa durdurma gücüne sahip, daha önce Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edildiği için pasaportu geçersiz kılınmış Prof.Haluk Savaş’ın yurt dışına tedavi için gitmesi gerektiğinde yüzbinlerce mesaj atılmış ve Haluk Bey ve ailesi yurt dışına çıkabilmişti. Aynı şekilde bugünlerde 9 yaşında kanser hastası, babası da cezaevinde olan Ahmet Ataç, yurt dışına tedavi için gitmek zorunda kaldığında annesi Zekiye Ataç’a pasaport verilmediği için yalnız gitmek zorunda kalmıştı.  Anne, pasaport alabilsin diye üç haftadır twitter kampanyası yapılmış, bir aralık pasaport yasağı bir gün kaldırılmış, sonra başka bir kurum tekrar yasaklamış, şu anda yasak kalkmış, anne bir kurumdan ötekine giderek pasaport almaya çalışıyor.  

Son olarak da Veysel Avunandan bahsetmek istiyorum, 28 yaşındaki cezaevine sapasağlam giren bu genç bugün felçli, temel ihtiyaçlarını göremediği için koğuş arkadaşlarına da fazla yük olmamak için yemek yemek istemiyor; cezaevi infaz kurumlarında buraya gelen kişilerin fiziken ve psikolojik olarak geldiklerinden daha iyi durumda olmalarını sağlama taahhüdünü açıkça yalanlıyor, …

Bu örnekler binler ve on binlerce çoğaltılabilir çünkü Türkiye’de yargı daha önce hiç görmediği kadar ağır bir yükün altına itildi, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu eski başkanı Mustafa Yeneroğlu’nun ifade ettiği gibi,  2016-2018 arasında 1.056.000 kişinin terörden yargılanmıştır. Bu kadar fazla sayıda kişinin terörle yargılanmasının normal bir hukuk devletinde olması imkansızdır. Avrupa Parlementosu yeni Türkiye Rapörtörü, Nacho Sanchez Amor’un 24 Ocak 2020’de, Türkiye’de terörün çok geniş yapıldığı, Bank Asya’ta para yatırmanın, twitter hesabıyla eleştiri yapmanın,…  terör faaliyeti olarak değerlendirildiğini, “eğer herkese terörist dersek belki de hiç kimse terörist değildir” diyerek bu duruma dikkat çekmiştir. 

Haram aylardan biri olan Recep ayina girdiğimiz bu ayda,  en önemli haramlardan biri olan haksızlık ve hukuksuzluklara gerek yöneticiler gerek de sıradan halk olarak son verecek bir telakki ve amel içinde olmamız duası ile