Ortak adları da sanayi. Yıllarca yan yana kardeşçe yaşadılar, sorunsuz. Ama gün geldi adı sitesi olan küçük kardeş, adı mahallesi olandan daha fazla serpilip büyüdü ve gelişti. Ne olduysa o günden sonra oldu işte. Ne acı ki ikisi de birbirini istemiyordu, artık. Ancak sitesi olanın umarsızlığına karşın sanayi olan pek ama pek dertliydi.

Özellikle, depremden bu tarafa sanayi mahallesi sakinlerinin kulakları paralayan feryatlarını duymayanınız kaldı mı Elazığ sokaklarında? Gerçekten de kaldı mı bu feryatları yerel medyada duyup görmeyeniniz? Buna rağmen ne tek bir adım atıldı ne de üslubuyla iki satır bir kelam edildi,  şu vakte kadar…

Muhtar Necati beyin hissettiği sorumluluğun onda biri yetkililer tarafından hissedilmiş olsaydı şayet, Sanayi Mahallesinin bu sosyoekonomik çöküşüne şimdiye kadar çoktan dur denirdi.

Sanayi Mahallesinin sakinleri, sitesinin baskısıyla her geçen gün halsizleşen, Suriyeli mağdurların yerleşmesiyle buna baş dönmesi ve göz kararmasının da eklendiği, bunlar yetmezmiş gibi yıkıcı depremle bir de yatağa düşen mahallelerinin çok evvelinden gördükleri bu kötü gidişini çok çabalamalarına rağmen durduramadı bir türlü…

Dertli sakinleri mahallenin kurtuluşunu sitenin toptan kaldırılmasına bağlıyor. Buna kani olmaları siyasilere ricada bulunmaya kadar sevk etmiş onları. Karşılığında bazı bakan ve siyasetçiler de bu talebin karşılanacağına dair sözler vermişler. Ama gelin görün ki bu sözlerin tümü havada kalmış.Peki bu sözler neden havada kaldı? Acaba yapamadıklarından mı, yoksa yapmak istemediklerinden mi? Buna bir cevap verebilmek için evvela olan biteni ve konuşulanı doğru anlamalıyız, değil mi?

Mesele, mahallesi ile sitesinin birbirine yakın olması olarak gösterilse de, aslında sorun bu iki farklı sosyolojik yapının zaman içinde iç içe geçmeye başlamasıyla kimlik kazanmış.

Karaköy’de ki Perşembe pazarı bir açıdan örnek teşkil eder, bize. Perşembe pazarı, hemen yanı başındaki yaşam alanları ile iç içe geçtiği için ne kendisi gelişebilmiş ne de etrafının gelişmesine müsaade etmiştir. Karaköy’ün tam göbeğinde sıkışıp kalmış olmaları gün geçtikçe her ikisinin de zayıflamasını doğurmuştur.

Bizim durumumuza daha iyi uyması bakımından örneklemeye Zeytinburnu Demirciler sitesini de dahil edebiliriz. Demirciler sitesi kendine bitişik komşu Zeytinburnu ilçesinin Seyitnizam ve Çırpıcı mahallelerini baskılarken tıpkı bizde olduğu gibi kendisi bundan hiçbir zarar görmemiştir. Yani site büyüyüp gelişirken mahalle buna uyum sağlayamamıştır.

Yaklaşımımızı tersinden desteklemesi bakımından bu kez İstanbul’ da, hemen bitişindeki mahallelerle yan yana ama sınırları ayrı ve belli olan Atatürk/ Maslak ve Bostancı oto sanayi sitelerini örnek gösterebiliriz. Esenyurt, Beylikdüzü ve İkitelli’den de buna benzer nice örnekleme yapmak mümkün. Anılan yerlerdeki yapıların gelişimi düzenli bir trendle devam etmektedir. Site büyüyüp gelişirken bundan mahalle de payını almaktadır. Sınırların belirlenmiş olması, demek ki çok önemli bir ayraç.

Elazığ sanayi sitesi kurulduğu senelerde (1978-1979’li yıllar) mahallenin dış çeperinde konumlanıyordu. Mesafe iki farklı sosyolojik yapı arasındaki sınırların doğal belirleyeni idi. Kurulduğu ilk günden itibaren sitesi 2006-2008’e kadar ticari dinamiğiyle, mahallesinin gelişme ve büyümesinde en önemli rolü oynayan aktör idi.

Bununla beraber, 2008 senesiyle birlikte mahallesi adına olumsuz süreç artık kendi kabına sığmayan, sitesinin mahalle içlerine doğru nüfuzunu arttırmaya başlamasıyla oldukça yıkıcı bir hâl aldı.

Büyümesini kesintisiz sürdüren sitesi, bina altlarında kendisiyle ilintili iş yerleri oluşumuna vesile olmak ve mahallenin içlerine sızmak suretiyle onu yavaş yavaş dönüştürerek deforme etti. Nihayetinde iki farklı sosyolojik yapının zaman içinde artan oranda iç içe geçmesi mahalle olanın kan kaybını aynı oranda büyüttü.

Ardından, mahallesine ikinci büyük darbeyi Suriyeli göçmenlerin gelişigüzel bir biçimde yerleşmesi vurdu. Bir devlet, egemenlik alanına sığınmış binlerce insanın sosyoekonomik ve sosyokültürel ayrımını yapmadan kendi kafasına göre mahallelere yerleşmesine seyirci kalmamalıdır. Planlı olması şart olan iskan etme lalettayin bir yerleşmeye dönüşürse, tam da mahallesinde bugün tanık olduğumuz mağduriyetler meydana gelir. Gerçekte, mahalleler sosyolojik ve kültürel farklılıklara göre tasnif olurlar, çünkü.

Üçüncü darbe ise 24 Ocak depreminin yıkıcı etkisiyle geldi. Devlet, karşı tepkisini mahallesinin çığ gibi büyümüş sorunlarını göz önüne alarak verebilir ve depremi bir kentsel dönüşüm vesilesine çevirebilirdi. Bu yapılmak yerine, Sanayi Mahallesi feleğin çarkına terk edildi.

Şimdi gelelim dillere pelesenk olmuş sanayi sitesinin taşınması meselesine. Bu yapılabilir mi? Hukuken mümkün olsa da kamulaştırma gerektirmesi bakımından çok pahalı, zaman isteyen ve itirazlara gebe bir süreçtir, bu. Ayrıca, Türkiye’de bu veya benzer kapsamda yapılmış bir örneği var mı böylesi bir işlemin? Varsa lütfen örnek göstersinler…

TOKİ yapacak deniyor? Bu mümkün mü? Sanayi sitesindeki iş yerleri imarlı, ruhsatlı ve iskanlı olup tas tamam kanuna uygun yapılardır. Öyle, TOKİ elini kolunu sallaya sallaya gelir yapar demekle olmaz o iş! TOKİ’nin bir yeri yapmasının yolu elde edeceği geliri o yerin sahipleriyle paylaşmasından geçer. Halihazırda, sanayi sitesindeki dükkan fiyatları almış başını gitmişken TOKİ hangi rakama ya da daire sayısına ikna edebilir mal sahiplerini.

TOKİ’nin kendisi kâr elde etme üzerine inşa edilmiş bir kurum değil mi? Azına bu insanlar neden razı olsun, çoğunu ise TOKİ neden versin? Dükkan sahiplerine istediği ödemeler kamulaştırma bedeli ya da hasılat karşılığı olarak ödendiğinde, o iş TOKİ açısından kârlı olacak mıdır? Kâr etmeyeceği bir işe neden girsin? TOKİ’yi öne sürenler önce bunun hesabını yapsınlar da onu görelim ilkin. Sonrası kolay, yapacak birileri bulunur nasılsa…

Ortada hiçbir hesap kitap yokken sanayi sitesinin taşınması üzerinden Sanayi Mahallesine deva bulunacağı bakışı hiç de gerçekçi bir yaklaşım değil. Bunu, yukarıda yeterince açıklamış olduğumuzu düşünüyoruz.

Bunların dışındaki seçenek ise sanayi sitesinin kendi rızası ile boşalmaya yönelmesi durumudur. Peki bunun şartları var mı? Maalesef o da yok. Alternatif ihtisas sanayi sitelerinin yıllardır kurulmamış olması bu seçeneği tamamıyla gündem dışına itmektedir. Alternatif sanayi siteleri kurulsa bile, doğal yolla kendiliğinden tahliye çok ama çok yavaş gelişecek bir süreç dahilinde neticelenebilir. Bu tip bir yönelimin gelişip sonuçlanması kabaca en az 15-20 yıla yayılan bir zamana gereksinim duyar.

En erken çözüm, iki farklı sosyolojik yapıya ait ortak sınırın kalıcı ve net olarak çizilmesi gibi gözüküyor. Bunun yolu ise sanayi sitesinin duvarla mahalleden ayrılması, güvenlik altına alınması ve denetimli sayıda giriş çıkış kapısına sahip olmasıdır. İstanbul’da birçok uygulaması bulunan bu çözümler daha ayrıntılı incelenebilir. Önerimiz budur. Umarız dikkate alınır.

Bir süreçte gerektirse, ihtisas sanayi sitelerinin kurulması en kesin ve nihai çözümdür. Sanayi sitesi ve mahallesinin içindeki işyerlerini branşa uygun kurulacak ihtisas sanayi sitelerine rızaları dahilinde yönlendirmekten başka çare yoktur.

Siyasetin temeline insanımızı boş beklentilere sokmak yerine, gerçekçi ve çözümleyici olmayı koymalıyız. Bu yöntemle ilerlersek sorunu çözüm eksenine kaydırabiliriz, ancak. Aksi halde her zaman olduğu gibi hamaset yapar dururuz ki bunun neticesi de Sanayi Mahallesinin feryatlar eşliğinde bütünüyle çökmesi olur. Düpedüz gözümüzün önünde yaşanmıyor mu tüm bunlar?