"Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkedeki bankaların borç almak için insanlardan nispeten yüksek ücret talep etmesinden hoşlanmıyor. Erdoğan'ın ucuz para ile seçimde destek alabileceği düşünülürse, bir politikacı olarak bu durum onu olağandışı bir konuma koymaz. Erdoğan'ı sıra dışı yapan özelliği, düşük faiz oranlarına yönelik alışılmışın dışındaki görüşleri ve para politikasının kontrolünü teorik olarak bağımsız  Merkez Bankası yöneticilerinden zorla almasıdır" ifadelerine yer verilen analizde şu sorular soruldu:

1. ERDOĞAN'IN YÜKSEK FAİZ ORANLARIYLA İŞİ NE?

Erdoğan'a göre, yüksek faiz oranları ekonomik büyümeyi yavaşlatırken, enflasyonu körüklüyor. Bu tez, Türkiye'nin finansal sisteminin en ön sıralarında yer alan ve uluslararası yatırımcıları yıllardır tedirgin eden bir konu. Pandemi sırasındaki harcama ve kredi patlaması ülkede büyümeyi hızlandırırken, ekonomi de çift haneli enflasyon ve öngörülemeyen politika hareketlerinden zarar gördü.

2. ARGÜMANLARI MAKUL MÜ?

İlk olarak; merkez bankasının oranları artırıldığında, bankalar zorunlu rezervleri korumak için daha az borç alabilir ve kendi yüksek oranlarında borç verme eğilimine girebilir. Bu, işletmeler için kredileri daha pahalı hale getirir ve bu nedenle ekonomiyi yavaşlatabilir. Ancak Erdoğan'ın ikinci görüşü (yüksek faiz oranlarının fiyatların yükselmesine neden olduğu) geleneksel ekonomik teorilerle çelişiyor. Oranlar artığında borçlanmanın azaldığı, tüketicilerin daha az harcama yapması ve enflasyonu düşürmesine yol açtığı savunuluyor.

3. ERDOĞAN'IN TEORİSİNİN TEMELİ NEDİR?

Bir politikacı olarak kariyeri başlamadan önce, çoğunlukla gıda endüstrisindeki işletmeleri yönetme deneyimine dayanıyor olması muhtemeldir. Pek çok Türk şirketi, işletme giderlerini karşılayabilmek için nispeten yüksek oranda borçlanıyor. Bu da borçlanma maliyetlerindeki oynaklığı bir belirsizlik kaynağı ve faiz artışlarını ek bir gider haline getiriyor. Erdoğan'a göre, daha yüksek faiz oranları daha yüksek fiyatlara neden oluyor. Çünkü işletmelerin artan maliyetleri müşterilerine yansıtmaktan başka seçeneği yok. Bu çerçeve, faiz oranlarının, şirketlerin maliyetlerinin önemli bir bölümünü oluşturduğu ve üreticilerin kendi isteklerini tüketicilere empoze etmek için yeterli fiyatlandırma gücüne sahip olduğu gibi akılcı ekonomistlerin meydan okuduğu varsayımlarda bulunuyor.

4. ERDOĞAN İLE KİM HEMFİKİR?

Erdoğan'ın görüşünün birkaç savunucusu var. Düşük faiz oranlarının düşük enflasyon ürettiği argümanı, 2014 yılında New York'taki Stony Brook Üniversitesi'nde finans alanında yardımcı doçent olduğu sırada Noah Smith tarafından “neo-Fisherite İsyanı” olarak adlandırıldı. Bu; Yale Üniversitesi ekonomisti Irving Fisher'ın enflasyon, nominal faiz oranları ve enflasyonu açıklayan reel faiz oranları arasındaki ilişkilere ilişkin bir teorisine referanstı. Neo-Fisherite'leri eleştirenler, teorilerinin değeri olsa bile, Türkiye gibi kronik olarak yüksek enflasyondan muzdarip ve dış finansmana bağımlı bir ekonomi için geçerli olmayacağını söylüyorlar. Faiz oranlarını düşürmek Türk varlıklarına yatırım getirisini azaltırken, yabancı yatırımcıların piyasadan çekilmesine neden oluyor. Bu durum da yerel para biriminin zayıflamasına neden oluyor. Bu, ithal edilen malların lira cinsinden maliyetini artırırken, daha yüksek fiyatlara veya daha fazla enflasyona neden oluyor. Erdoğan bunu Türkiye'de yapmaya çalışıyor olsa da "neo-Fisherc'i" görüş, herhangi bir ülkenin para politikasının temeli olmak için yeterli geçerliliğe sahip değil.

5. ERDOĞAN GÖRÜŞLERİNİ EYLEME GEÇİRMEK İÇİN NE YAPTI?

Erdoğan, Mart ayında faiz oranlarını artırılmasından birkaç gün sonra Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ı görevden almıştı. Yerine geçen ve "daha düşük oranların savunucusu" olarak bilinen  Şahap Kavcıoğlu, iki yıldan kısa bir süre içinde ülkenin dördüncü merkez bankası başkanı oldu. Ekim ayında Erdoğan, daha fazla faiz indirimi konusunda temkinli olan başkan yardımcıları Semih Tümen ve Uğur Namık Küçük ile komite üyesi Abdullah Yavaş'ı görevden almak için gece yarısı bir kararname yayımladı. Erdoğan, 2019'da politikalarına uymadığı için eski başkan Murat Çetinkaya'yı da görevden almıştı. Diğer ülkelerde, merkez bankalarına kısa vadeli faiz oranlarını belirleme özerkliği vermek, politikacıların ekonominin sürdürülebilirliği açısından krediyi artırma dürtüsüne karşı bir sigorta olarak görülüyor.

6. ERDOĞAN'IN HATALI OLMASININ BİR ÖNEMİ VAR MI?

Eğer yanılıyorsa -ki tarih öyle olduğunu gösteriyor- zorladığı daha düşük oranlar daha zayıf bir lira ve daha yüksek enflasyon üretecek. Kavcıoğlu, tüketici enflasyonunun yüzde 19,6'ya yükseldiği Eylül ayında gösterge faizini beklenmedik bir şekilde 100 baz puan düşürerek yüzde 18'e düşürmeden önce yaklaşık altı ay boyunca politikayı değiştirmedi. Türk yetkililer, ülkenin serbest piyasalara bağlı kalacağı ve fiyat istikrarına öncelik vereceği konusunda güvence verirken, yatırımcılar politika istikrarına olan güvenin sarsıldığını söylüyor.