Tayyip Erdoğan’ın sayıları binleri bulan danışman ordusuyla çalışmasına karşın, Türkiye’nin ekonomiden dış politikaya kadar ağır hasar alması, “bunca danışman boşa mı çalışıyor?”, dedirtiyor.

Hamlelerin tamamının yanlış olması sürekli geri adım atılmasından anlaşılıyor.

Türkiye AKP’nin uzun iktidar macerasıyla beraber; Dünya’da dışlanıyor, para birimi diplerde geziyor.
Dış İşleri Bakanı, Afrika ülkeleriyle ilişki geliştirirken yanı başımızdaki koca bir Arap Yarımadası ile de kötü olmayı başarmanın şaşkınlığını yaşıyoruz.

“Türkiye hiç olmadığı kadar yalnız.”

Derecelendirme Kuruluşlarından tarihi diplerde notlar yağıyor. Dış güçleri suçlamak için ideal zaman. Fakat yine de kafada deli sorular :
Madem bu dış güçler bu kadar güçlüydü, AKP bunca yıllık kesintisiz iktidarı nasıl sağladı?
Geçmişte neden yüksek kredi notları verildi?

Türkiye’yi AB kapısına kadar getiren siyasi iktidar, adeta suyu biten çeşme misali bizi suya hasret bıraktı.

Artık vizesiz olsa da Avrupa’ya gitmek istemezsiniz.
Bir Mc Burger menü 9,5 Euro yani Türk Parası ile 80 lira 4 kişi Almanya’da yiyeceğiniz Mc Donalds’la bile bütçenizde ağır bir delik açabilirsiniz. Ortalama 100 euroluk sıradan bir otel odası ise size gecede 900 liralık Hilton tarifesi vaat ediyor.

Türkiye devalüasyonun demirlerinin arkasında, sanal bir hapishaneye döndü bile.

Demokrasinin acınacak hali, basının manipülatif görüntüsü, yargının akıllara ziyan yorumları ile insanların güveniyse diplerde.

Büyük iç pazarın ve devalüasyonun tek olumlu etkisi olan ucuzlamış ihracatın katkısının geniş kitlelere yansımadığını görüyoruz.

Pandeminin etkilerinin teğet geçeceğine dair hayal ise çoktan kendisini soğuk gerçeklere terk etmiş durumda.

Covid korkusu dağları değil şehirleri sardı.

Yollar, hastaneler, tüneller vergi öğüten değirmen gibi.

Ülke kocaman bir beton blok altında kaldı. İstanbul ağır ihanetin faturasını ödemek için fiyatlarını artırmak zorunda. Anadolu’da ise birkaç il dışında hiçbir yerde 2.kalite ithal arabadan daha pahalı ev yok.

Türkiye’nin yapısal hiçbir sorununu çözmeden geçirdiği yaklaşık 20 yıllık iktidar macerasının sonunda vardığı noktada kayıplar kazançları kat be kat aşmış durumda.

Yaratılan yapay gündemler hızla tüketiliyor.

İktidar geceyi gündüzü polisle bekçiyle korumasına, alternatif güvenlik birimleri kurmasına rağmen, kendi bürokratına bile güveni sokak garantisi vermiyor.

Sürekli kendini tüketen bir korku iklimi içindeyiz.

Dünyaya adalet getirmeyi vaat edenler, Dünyada görülmedik bir yanlızlıkla karşı karşıya kaldılar.

Bütün bu sorunlar, ‘yanlış nerede yapıldı?’ sorusunu akle getiriyor.
Erdoğan’a yanlış aklı kim veriyor?
Türkiye tarihinde görülmedik bir iktidar gücünü temellük etmesine rağmen, bu gücün sorunları çözmeye yetmemesi şaşırtıcı değil mi?

Elazığ milletvekilinin kendi varlığını hiçe sayan sözlerine kulak verelim : https://www.yenicaggazetesi.com.tr/turkiyenin-de-elazigin-da-sahibi-erdogandir-allahtan-sonra-301078h.htm
Milletvekilinin cümlesinde özetlediği gerçek bütün bu tuhaf dönemi açıklıyor :
“Elazığ’ın sahibi yok diyenlerin sahibi yok. Tabii ki sahibi var Elazığ’ın. Tayyip Erdoğan var, Allah’tan sonra. Biz varız. Ne demektir? Haşa, ben utanıyorum ‘biz varız’ derken. Sahibi Allah’tır, Tayyip Erdoğan’dır, devlettir.”

Aslında anlaşılan o ki Erdoğan’ın danıştığı kimse yok gerçekte.

Devleti tek bir insanın kişiliğine eşitleyen vekilin sözleri AKP’nin ışık saçan ampülü aslında.

Erdoğan’ın tek bir danışmanı var ve onun adı da Erdoğan.

Bütün bu yaşananlar tek bir insanın kapasitesinin sınırlarını gösteriyor.
Gücü tek bir elde toplamanın ve tüm yetkileri değil, tüm kararları onun eline vermenin neticesini ortaya çıkıyor.

Bir aile bile karı kocanın ortak kararıyla var olabilirken, koca bir ülkeyi tek bir zihnin dümenine emanet etmenin imkansızlığı kanıtlanıyor.
Erdoğan tek danışmanına güvenmenin sıkıntısını, kendisi yaşamakla kalmıyor.
Ülkeye de yaşatıyor.

Analiz, Veysi Dündar 14.9.2020