Türkiye’de 574 kişinin hayatını kaybetmesine enden olan koronavirüs salgınına ilişkin alınan önlemler tartışma konusu olmaya devam ediyor. Sosyal izolasyon uyarılarına rağmen birçok iş yerinin açık olması virüsün temas alanını artırıyor.

T24’e yazarı Mehmet Yılmaz, Sağlık Bakanlığı tarafından koronavirüsün hızla yayılmasına gerekçe olarak Avrupa’dan gelenlerin gösterilmesini köşesine taşıdı.

“Erdoğan’ın derdi başarısızlığını örtmek” diyen Mehmet Yılmaz, konuya ilişkin şunları yazdı:

“Erdoğan, salgının yayılmasından “Amerika ve Avrupa’dan gelenleri” sorumlu tutuyor çünkü yönetimi hiçbir kararı zamanında alamadı. Ve hâlâ inadı yüzünden memleketin çalışan kesimlerini göz göre virüsün kucağına atıyor!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta biterken Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu toplantısının ardından şunu söyledi:

“Biz hem hazırlık, hem malzeme hem de müdahale konusunda sağlam bir duruş gösteriyoruz. Covid-19 hastalığını bulaştıranlarda Avrupa ve Amerika hikâyesi olması düşündürücüdür. Hastalığın teşhisinde ve vaka sayısının artmasından sonra yetersiz kalmaları çok açıktır. Türkiye tüm tedbirleri alarak hastalığın ülkemize girmesini geciktirmiştir.”

Şu anda hepimiz bir salgın hastalık tehdidi altında yaşıyoruz ve Cumhurbaşkanı’nın kafası hâlâ “kutuplaşma” peşinde!

Bugüne kadar siyaset yapma tarzına bakarsak, tek bildiğinin de zaten bu olduğunu söyleyebiliriz.

Bu ülkede yaşayan herkes salgının yurtdışından geleceğini biliyordu.

Bunların içinde ABD’den gelenlerin olması da normal, Avrupa’dan gelenlerin de, Asya’dan gelenlerin de! Hatta Diyanet İşleri ve Sağlık Bakanlığı’nın ortak aymazlığı nedeniyle umre ziyareti sonrası yurda dönenlerin de!

İran sınırının kontrol edilememesi nedeniyle virüslü kaç kişinin bu ülkeden geldiğini de bilemiyoruz.

Salgın Anadolu’nun bir çok yerine bu nedenle yayılmadı mı?

Cumhurbaşkanı hâlâ algılayamıyor ki bu dünya görüşlerimiz arasında bir savaş değil.

Ortak bir sorunu yaşıyoruz.

Erdoğan, bu sözleriyle hastalıktan toplumun belli kesimini sorumlu tutmaya çalışıyor ama o hızla salgının bu hale gelmiş olmasının sorumluluğunun kime ait olduğunun da altını çiziyor:

“Türkiye tüm tedbirleri alarak hastalığın ülkemize girmesini geciktirmiştir.”

Bu aynı zamanda salgın karşısındaki beceriksizliğin de itirafıdır.

Salgının önünde sonunda Türkiye’ye de geleceği biliniyordu.

Hükümet, bu süre içinde yeterli test kitini hazır edip, bütün ülkeye dağıtmayı başaramadı.

Virüslü ilk hasta tespit edildiğinde, bu testleri yapabilen merkez sayısı bütün Türkiye’de sadece 6 idi!

Sağlık Bakanı 16 Mart günü şunu söylüyordu:

“Şu dönemde 6 olan laboratuvar sayımızı, hafta sonuna kadar 16’ya çıkacak.”

Sağlık Bakanlığı’nın Çin’den aldığı test kitlerinin yurda geldiğini açıkladığı tarih 20 Mart.

Nitekim 22 Mart’a kadar ancak 20 bin test yapılabilmişken, testlerin hastanelere dağıtılmasının ardından 4 gün içinde 20 bin test yapılabildi. 4 Nisan itibariyle test sayısı 160 bini bulmuştu ama hâlâ Almanya’nın sekizde biri kadardı!

Sağlık Bakanlığı’nın, Aile hekimlerini, yurt dışından gelenleri kontrol ile görevlendirdiği tarih de 20 Mart.

Yani aslında hepimiz için “düşündürücü” olması gereken, virüslü hastaların hangi ülkelerden geldiği değil, o hastaların neden yurda girişlerinde tespit edilip, izole edilemediğidir.

Düşündürücü olması için yazayım:

Sınır kapılarında test yapıp hastaları tespit edilecek bir hazırlık yoktu.
Yeterli sayıda test merkezi hazırlanmamıştı.
Aile hekimlerinin “karantina” ile ilgili yetkileri ve olanakları yoktu.
O hastaları sınırda tespit edecek yaygınlıkta test uygulayabilecek bir hazırlık yapılmış olsaydı, hastalığın Anadolu’nun dört bir yanına bu hızla yayılmasının da önüne geçilirdi.

Kamu kaynakları ve müteahhit havuzlarıyla finanse edilen medya ve Cumhurbaşkanı ne kadar aksini pompalarsa pompalasın, bu gerçek değişmez:

Hükümet, hastalığın yurda gelmesini beklerken yapması gerekenleri eksiksiz yapmayı başaramadı. Başarısız oldu!

Başarısızlığını örtmek için de dikkatimizi “ABD ve Avrupa’dan gelenlere” çekmek istiyor, buralardan gelenler sanki başka ülkenin vatandaşlarıymış gibi!

Bugün Türkiye hastalığın ikiye katlanma hızı açısından önde gelen ülkeler arasında.

Ve hâlâ tedbirler, Bilim Kurulu’nun önerdiği gibi alınmıyor.

Erdoğan yönetiminin aldığı kararlar eksik, hatalı ve gecikmeli.

Hastalıkla mücadelede artık tüm dünyanın fikir birliği içinde olduğu bir tek konu var:

Çok test yapılarak hastalıklı olan kişiler erken tespit edilecek ve izole edilecekler. Bu kişilerle temasta bulunduğu tespit edilenler sıkı karantina koşulları altında gözlenecekler. Bu süre içinde toplumsal hareketlilik de duracak ki hastalığın yayılmasının önüne geçilebilsin. Bunu sağlayacak yöntem de sokağa çıkma yasağı!

Hükümet hâlâ bu kararı alabilmiş değil.

Önce 65 yaş üstüne yasak geldi. Sonra sahillerde yürümek, spor yapmak yasaklandı. Sonra 20 yaş altına. Sonra 20 yaş altı işçiler için bu yasak kalktı. En son geldiğimiz noktada büyük şehirlere giriş çıkış yasaklandı.

Kararlar sürekli gecikiyor ve yarım yamalak alınıyor çünkü Erdoğan, Bilim Kurulu’nun önerilerini dinlemiyor!

Memleketin çalışan kesimleri, göz göre göre virüsün kucağına atılıyor.

Erdoğan da Boğaz’daki sarayında oturmuş, millete hastalığın sorumlusu olarak “Amerika ve Avrupa’dan gelenleri” gösteriyor!”