Milli gazete yazarı saadettin İnan, Tarım ve çiftçide neler oluyor? başlıklı bir yazı kaleme aldı ve yazısında şunlara parmak bastı:

Tarım sektörü her geçen gün kan kaybediyor. Bu kötü gidişatı durduracak bir emarede görünmüyor. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, “muhtemel bir kabine değişikliğinde koltuğumu koruyabilir miyim, koruyamaz mıyım? Derdinde. Çiftçinin en örgütlü kuruluşu Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürü ise çekilmiş bir kenara Bakanlık hesabı yapıyor. Yine çiftçinin en önemli meslek örgütü TZOB Başkanı ise anti demokratik seçim sistemi ile elde ettiği koltuğunu riske atmamak için etliye sütlüye karışmıyor. Üretici birlikleri ise Bakanlık korkusundan dolayı seslerini çıkaramıyorlar. 

Diğer tarafta çiftçinin ise artan girdi maliyetlerine rağmen birçok ürünü bu yıl yine para etmedi.  Bir yıl emek verip elde ettiği ürünü sattığında eğer mazot, gübre, tohum ve işçi parasını karşılayabiliyorsa ne ala! Yoksa vay haline!

İşte karşımızda böyle bir tablo var.

Malumunuz hükümetin sektörle ilgili en önemli iddiası tarımsal destekler, bu yıl onu da açıklayamadılar. Çiftçi, tarlasını ekmiş, ürününü hasat etmiş ama hangi ürüne ne destek verileceği Eylül ayına gelinmesine rağmen hala açıklanmadı. Normal bu durum başka bir sektörde olsa yer yerinden oynardı. Ama çiftçi sahipsiz olduğundan olsa gerek kimsenin umurunda değil. Bir de Bakan çıkıp, suçuyla kalmayarak pişkin pişkin çiftçiye şu kadar destek verdik diye AKP döneminde verilen desteklerin büyüklüğünü anlatmaya çalışıyor!

Onu da anlatayım. AKP döneminde tarım ve hayvancılığın nasıl desteklendiğine bir örnek verelim de hükümet tarafından çiftçinin nasıl desteklendiğini hep birlikte görelim.

2018 yılında hayvancılık destekleri kapsamında yetiştiriciye toplam 3.7 milyar lira destek ödemesi yapıldı. Bu destek rakamını, 2002 yılında hayvancılığa verilen 83 milyon lira ile karşılaştırdığımızda hayvancılık desteklerinde AKP döneminde ciddi bir artış yapılmış gibi görünebilir.

Pekâlâ, Türkiye, 2018 yılında ne kadar canlı hayvan ve et ithal etmiş? İşte burası önemli… Verilen desteklerle, ülke o üründe kendi ihtiyacını karşılayabilme noktasına gelmişse bir anlamı vardır, yoksa tek başına destek miktarını şuradan şuraya çıkardık demek işin siyasetini yapmaktan başka bir anlam taşımaz. Şimdi sıkı durun, sadece 2018 yılında Türkiye 2 milyar dolarlık canlı hayvan ve et ithalatı yaptı.

Bu ne demek?

2018 yılında dolar kuru oynak olduğu için, 2 milyar doları ister 4 lirayla isterseniz 6 lirayla çarpın yetiştiriciye verilen desteğin ortalama üç katından fazla canlı hayvan ve et ithal edilmiş.

Eee kardeşim, adama sormazlar mı ‘bu nasıl bir destekleme diye’? Mesela, bu hesabı Pakdemirli, TÜRKCELL yönetimindeyken yapsaydı bir gün o şirkette tutarlar mıydı? Verilen desteklerin hayvancılıkta yerli üretime hiçbir katkısı olmamış ki Türkiye yurt dışından 2 milyar dolarlık hayvan ve et ithalatı yapmış! Şimdi burada hiçbir yaraya merhem olmayan bütçeden giden 3.7 milyar TL’ye mi yanalım, yoksa yurt dışına giden 2 milyar dolara mı?

Diğer tarafta çiftçi aylardır yüksek faiz yani kanunsuz faizle ilgili Tarım Kredi Kooperatifleri’nden bir açıklama bekliyor. Ama ne gariptir, çiftçi adına bu görevlere getirilen ve ‘dolgun maaşlarla’ bu koltuklarda oturanlar, mesele çiftçinin sorunu olunca resmen üç maymunu oynuyorlar. Ancak çiftçi adına nerede akçeli ve projeli bir iş varsa gerekirse uykularını bile terk ederek kendilerini o işe veriyorlar.

Sera işini hatırlayacaksınız, kışın soğan, patates fiyatları fırlayınca gündeme gelmişti. Modern seralar kurularak burada üretilecek sebzelerle, gıda fiyatlarındaki aşırı artışın önüne geçilecek. İşte bunun için Tarım Kredi Kooperatiflerinde hemen bir şirket kuruldu. Bu şirket aracılığıyla kurulacak seralar için de alelacele bir tebliğ çıkarılarak kooperatifler Hazine arazilerini kiralayabilecek.

Ancak dediğim gibi çiftçi yüksek faiz altında eziliyor, üretim yapamıyor, buradaki soruna bir çözüm bulalım diyen ise çıkmıyor.

Kısacası adamların çiftçi diye bir dertleri yok!